Rafet ULUTÜRK

Varna: 27.03.2017

Tarih: 28 Mart 2018

Konu:   Soğuk Savaş sonrasının büyük zirvesi Varna’dan

26 Mart 2018 Varna zirvesi 21. yüzyıl dengesinin ilk dayanak noktası oldu.

678 yıl önce, 1444’te Haçlılar ve Osmanlılar arasıdaki Varna Savaşı’ndan sonra da güçleri dengeleyen böyle bir tarih kayda geçmişti. Batı ve Doğu Dünyaları arasındaki dengeli yakınlaşma 1877’ye kadar sürmüş ve 433 sene sonra, Rusya Çarı II. Aleksandır tarafından Varna deniz çıkarmasıyla bozulmuştu.

Şimdiki Varna görüşmesine 1956’dan başlayarak adım adım gelindi.

1915’te Çanakkale Savaşında yenik düşen Batı emperyalizmi, Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında ve Soğuk Savaş yıllarında kendini harcarken, “Yurtta Barış, Dünyada Barış” şiarıyla bir istikrar ve güvenlik kalesine dönüşen Türkiye Cumhuriyeti, Bulgaristan Varna masasında,  Doğu Batı dengesinin bir kanadını tek başına açtı.

Bütün gazeteler “buzlar eridi” derken, Bulgar siyasi gözlemcileri, “Türkiye ile Avrupa Birliği arasındaki Soğuk Savaşın artık saygılı soğuk savaşa dönüştüğünü” ifade ettiler.

Bu adımın atılmasında, Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip ERDOĞAN’ın şu sözleri sonuç belirleyici rol oynadı: “Avrupa’yı daha güçlü kılmamız için bize gelin!” Varna yolunun daha büyük kısmını onlar geçti.

Bu davet, Türkiye’nin doğru yolda olduğunu kanıtladığı gibi, Avrupa Birliği’nin aradığı ufku bulamadığına da bir işaretti. Türk ulusu 1836’dan beri yenileşerek Avrupa ışığına doğru hamle yapıyor. Hele son 15 yılda Türkiye’nin dinamik ve atılımlı gelişmesini, Batı’nın ise çaresizlik ve kıskanç davranışlarını ve kışkırtmalarını görmeyen kalmadı. Bu bakıma, Varna zirve görüşmesinde karadenizin hırçın dalgalarının dindiği, rüzgârın kesildiği ve eşit partnerlerin yarışma hırsının huzur bulduğu ve birleşmeyi özlediği bir an olarak da değerlendirebiliriz.

Görüşme masasının ortasına kendiliğinden dikilen soru şu oldu:

Düzenli bir yapılanma mı? Yoksa dökme bir birlik mi?

İki – üç saat süren bu görüşmede, ilk kez AB Konsey Başkanı Donald Tusk, AB Komisyon Başkanı Jane-Clode Junker ile Türkiye Cumhuriyeti devlet, hükumet ve iktidar partisi Başkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN iki tarafın da çıkarlarını koruyacak uzun vadeli stratejilerden söz ettiler. Ortak bir stratejiden söz edemiyorum, çünkü İngiltere’nin AB’den ayrıldığı ve yeni  diplomatik skandallara sebebiyet verdiği son dönemde,  AB ülkelerinin durumu bir kutuya dizilmiş 27 yumurtadan da farklı, bir sofraya dökülmüş bir sepet cevizi andırıyor.

Her şeye rağmen, Varna görüşmesinde taraflar arasında 2017’de alevlenen karşılıklı kaba saldırı sayfası kapandı ve karşılıklı saygı ortamında birkaç ay sonra yapılacak yeni görüşmelerin yolunu açtı.

Varna görüşmesinin küfe kanatlarında birkaç çok önemli sorun vardı.

Türkiye devlet başkanı önce 2 yıl önce imzalanan ve halen Türkiye’de barınan 4 milyon savaş kaçağı ve sığınmacının AB ülkelerine geçmesine yol verilmediği takdirde ödenecek toplam 6 milyar Euro’nun ödenmesinde ısrar etti ve 2 yıl içinde hepsi ödenecek ve gerekirse yeni anlaşmalar imzalanacak yanıtını alınca, sorun kapandı.

İkinci olarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarına vizesiz AB’ye girip çıkma hakkı tanınmasını vaat eden anlaşma maddesi hatırlatıldı, fakat beklenen yanıt alınamadı.

Üçüncü olarak Türkiye ile Avrupa Birliği ülkeleri arasındaki gümrüksüz ticaret anlaşmasının genişletilerek yenilenmesi, daha geniş çaplı çok yönü işbirliği konularında komisyonlar kurulmasında uyum sağlandı ve AB-Türkiye diyaloğuna devam edilmesi kararı alındı.

26 Mart’ın akşam saatlerinde Karadeniz’in Varna kentimde AB Konsey Başkanı Donald Tusk, AB Komisyon Başkanı Jane-Clode Junker ile Türkiye Cumhuriyeti devlet, hükümet ve iktidar partisi başkanı Sayın Recep Tayyib Erdoğan      arasında, Bulgaristan Başbakanı Boyko Borisovev sahipliğinde yapılan görüşme, Eski Kıta Avrupa ile Küçük Asya liderleri arasında yapılan ilk ve çök önemli bir görüşme gerçekleşti.

Bu görüşmede “gümrük birliğini” bir aygıt olarak kullanan Donal Tusk ile Jane-Clode Junker, Avusturya’nın “Türkiye Cumhuriyeti’nin AB üyeliği görüşmelerinin kesilmesi” isteğini masaya taşımadı, üyelik görüşmeleri dosyasını açık bıraktılar.

İlginç konulardan biri Afrin zaferi ve Kürt asilere karşı mücadelede Avrupa Birliği’nin tutarsız gerekçeler öne sürerek müttefikliği kabul etmemesidir. Bu konuda ev sahibi olan Bulgaristan da, AB’den bir parça olarak davranmış ve Bulgar çıkarlarının AB çıkarlarıyla birlikte savunulduğu ve garanti altında bulunduğu bilinciyle hareket etmiştir.

Dış siyaset ve Avrupa Konseyi’nin 6 aylık Sofya Başkanlık döneminde en fazla Batı Balkanların AB üyeliğine kazanılması için çalışıldığı dikkatte alındığında, Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın  “Balkanlar, Avrupa Birliği ile Türkiye arasında ortak coğrafyadır” sözleri ilgi çekti.

Bu sözlerin söylendiği an Moldova’nın başkenti Kişin ev meydanlarını dolduran ve Romanya ile Moldova arasındaki sınırın kaldırılması ve aynı dili konuşan 2 halkın birleşmesi için büyük miting dağılıyordu.

Karadeniz başkentimizin “Evsinovgrad” köşkünde görüşmelerin başladığı dakikalarda kafaları 1912 yılında kalmış Bulgar aşırı milliyetçileri Varna merkezine toplanmış Edirne Kalesinin düşmesini kutluyorlardı. Bir yıl sonra savaşı kaybeden Bulgar ordusu ile birlikte Lüleburgaz ve Tekirdağ bölgesinden çekilen Bulgar aileler için 10 milyar US Dolar tazminat istekleriyle miting başladı. Bu etkinlikleri hükümet ortağı olan sözüm ona “Yurtsever Cephe”  liderleri örgütledi. Başbakan Borisov AB – Türkiye liderler görüşmesine katılırken Başbakan Yardımcıları Valeri Simyonov ve Krasimir Karakaçano ve daha birçok milletvekili ve bakan aşırı milliyetçi etkinliklere katıldı. Bu etkinliklerin düzenlenmesi halkın ve toplumun ne kadar derin bir uçurumun iki yanında bulunduğunu bir daha ortaya koydu. Sözü edilen görüşmeler yıllar önce Ankara’da başlamış ve  “yaraları hala kanayan Bulgaristanlı göçmenlerin tazminatını kim ödeyecek?” sorusu yöneltilince görüşme masası dağılmıştı.

Varna’da Borisov Erdoğan ikili görüşmesinde bu sorun yeniden ele alındı ve yeni bir komisyon kurularak görüşmelere başlanması önerisinde taraflar anlaştı. Biz, Bulltürk Derneği olarak, bu diplomatik yuvarlak masaya, tüm STK temsilcilerinin de davet edilmesini istiyoruz. Bununla birlikte, aynı yuvarlak masada Bulgaristan Müslümanlarına “kültürel otonomi”, seçimlere engelsiz eşit katılma ve eşit temsil hakkı,  hayatın her dalında eşit haklı vatandaş haklarının yasalarla tanınmasını ve uygulanmasında asla engel yaratılmamasını istiyoruz. Çocuklarımız için Türk ana-okulları, ilk ve orta okullar, meslek okulları vb istiyoruz.

Bulgaristan’ın yarınlarını belirleyecek olan ana eğilim Türkiye ile dostluk ve işbirliği olmalıdır.  Bugün Bulgaristan’da etnik ve kültürel azınlıklara karşı düşmanca tutum Bulgarların sorumluluktan kaçmasından ve kendilerini zayıf ve küçük görmesinden kaynaklanıyor. Her gün yaşadığımız etnik düşmanlık, kışkırtı ve saldırı belirtileri aslında Bulgar milletinin özgürlükten kaçtığına ve azınlıkların haklarını ve özgürlüklerini tanımak istemeyişinden, adil ve demokratik toplumu ötekilerle paylaşmak istemeyişinden kaynaklanıyor. Özgürlük sorumluluktur. Bulgar halkı özgür olmaktan, Bulgar devleti de azınlıklara özgürlüklerini tanımaktan korkuyor ve kaçıyor. Bu bakıma AB üyesi olmak azınlıklarımız için hiçbir garanti sağlamamıştır. Çok kültürlü bir toplumsal yaşamın kapısı hala açılamamıştır. .

Şu asla unutulmamalıdır. Varna’da eski kıtanın ve Küçük Asya’nın doruk görüşmesi değil, dünya zirvesi de yapılsa, Bulgar halkı kendi sorunlarını kendi sırtına yüklenmekten korktukça ve tarihsel geçmişinden hep Türkleri ya da başka birilerini sorumlu gördükçe, ileri adım atılamaz. Bu gerçeği de özgürlükle açıklarsak, hürriyet bilinci bir ihtiyaçtır. Olayı bugünün sorunlarıyla örneklersek, Bulgar devleti Bulgaristan halkını eşitlik temelinde ve çok kültürlülük esasında birleştirmeli ve her vatandaşa gelecek umudu aşılamalıdır.

Bizim toplumumuzda korku var. Bulgar milleri “benim bir gözüm olacağına, komşumun iki gözü de olmasın” kafasından kurtulamadı. Büyük Türkiye’den çok büyük bir korku var ki, bu korkudan silkinmek için komşu Türkiye’ye dost eli uzatanları alkışlayacağımıza, onun her başarısından korku bacayı sarıyor. 2023 yılına kadar Akkuyu, İğne Ada ve Sinop’ta üç atom elektik santrali kurulması, “Terkoz” gölü kenarına dünyanın en büyük sivil hava limanı yapımı, “Boğazlara” dizilen köprüler, alt geçitler, demiryolu köprüleri, “Afrin Zaferi”, Türk askerinin Vatan toprağında üretilen silahla savaşıp zafer elde etmesi, “C-400” savunma sistemi, yakında Trakya ve Anadolu’ya konuşlanacak “F-35” jetleri, Türkiye’den geçen doğal gaz boru hatları, ipek yolu hızlı tren hatı, hızlı yolcu treni ve otoyolla sanki Bulgarların uykusunu kaçırıyor. Avrupa Birliği de bu başarıları azmedemiyor. Denge kanadının Türkiye küfesinin ağır basışından korkuyorlar.

Varna zirve görüşmesi, Tahran ve Yatla zirve görüşmelerine benzetildi.

O zaman eski kıtanın haritası yeniden çizilmişti. Halkların beklentilerine göre çizilen haritalarda adalet ve hakkaniyet çizgileri uzun zaman silinmez. Bunu 1444’te Balkanlar ve Avrupa ilk defa yaşamıştı. Tarih tekerrürden ibarettir. Tarihin devamını günümüz liderleri yazıyor. Tarihte kökleri olmayanlar günümüzde kimliklerini savunamaz, ulusal çıkardan ve önceliklerden söz edemez. Gölge verebilmek için ağaç olmazdan önce Güneş olmak gerekir. En uzun yolun da küçük bir adımla başladığını unutmayalım. Varna’da yeni bir adım atıldı. Bu umuda götüren yoldur. Biz Bulgaristan Türkleri geleceğimizi Büyük Türk halkıyla, dostlarımızla birlikte kurmak zorundayız. Karanlıktan aydınlığa, tarihin yeni ufkuna yürümek hakkımızdır. Dünyanın bizim için dönmesini istemek kutsal hakkımızdır.

Varna’da yeni dengenin kanatları açıldı ve herkes gerçek durumu gördü. Türkiye artık dünyada dengeleri kuran bir devlete dönüşmüş durumda bunu görenler ve görmeyen var.

Uçmak istiyorsak yeni dengenin Türk kanadında yerimizi alalım. Uçakta boş yer varken yerinizi alınız. Yeni dünya dengeleri değişiyor zamanınız az kaldı, bizden söylemesi, gerisi size kalmış. Saygılarımla,

Paylaşmayı unutmayınız

 

Reklamlar