Sevilcan YÜCE

 

Gönül her hafta bir iki kitap çıkmasını ister. Bizde bir seneden birkaç çıkınca seviniyoruz.

Smolyan Prita.com yayınevi, bu defa bizi Deliorman bilgesi Hüseyin MANAV’ın “Girme Bahar”  şiir derlemesiyle kucakladı.76 yıldan beri aynı yer, aynı köyde ve ortamda yüksek bir angaje oluşla süregelen bir hayat zirvesinden bugüne bekleyiş ve umudun süzgecinden bakış. Elinde kalem, gözünde fotoğraf makinesi objektifi ve yılların birikimiyle dile gelen destanlar, horoz, tavşan ve atla konuşan bilgelik, totalitarizm balyozunda ezilen bir hayatın sınıf odalarında anadilimizi yaşatma çilesi. O zulüm çekerken ve şafak doğarken kendi köyünde umut veren orta direkti.

Öğretmen şirin hayat öyküsünü kendi anlatımından sunuyoruz.

 

ÖZGEÇMİŞİM

 

Ben, Hüseyin Ali Manav, 16.10.1938 yılında Razgrat ilinin Kubrat belediyesine bağlı Mıdrevo köyünde doğdum. İlk ve Ortaokulu doğduğum köyde, Türk Pedagoji okulunu da1956’da Sofya’da bitirdim. 1956/57 ders yılında, ilkokul öğretmeni olarak köyüme atandım. 1958’de Varna civarındaki topçu birliğinde askerlik görevime başladım. Zaman zaman kesintilerle, eğitime hizmet verdim. Ayrıca, askerlik dönüşü Ruse’deki Lokomotif fabrikasında bir yıl kadar tesviyecilik yaptım.

 

İsimlerimizin zorunlu olarak değiştirilmesi, 22 Ocak 1985’te başlamıştır. Herkes gibi ben de direndim. Karşımıza dikilenlerin elinde silah, tanklar, toplar vardı. Birkaç ay sonra eski geleneğimiz olan Hıdrellez kutlamalarında, hiç unutmam, onur kırıcı bir hal yaşadım. Karşımda bir levha asılıydı. Bu levhaya tahammül edemedim: “Biz Hıristiyan değiliz. Türkoğlu Türküz!” diye kükredim. Bu büyük bir münakaşaya yol açtı. O zaman “Yeni Işık” (Nova Svetlina) gazetesinde “Mizah Köşesi”nden sorumlu Mehmet Bekirov (Mihail Bekarov) adını taşıyan şahısla şu konuşmamız oldu. O bana:

  • Siz ne işle meşgul oluyorsunuz? Dedi.
  • Mahalle çobanıyım, dedim.

Bu sıra konuşmamıza şahit olan okul müdürü söze karışarak:

  • O, çoban değil, öğretmendir, dedi.

Bekirov da:

  • Sen her şey olabilirsin, ama hiçbir zaman çğretmen olamazsın! Diye lafa karıştı.

Ben de:

  • Tam aksine, sen her şey olabilirsin, ama mutlak surette gazeteci olamazsın, çünkü hakikati yazmaya korkuyorsun, dedim.

Bu münakaşadan dolayı öğretmenlikten uzaklaştırıldım. Yaklaşık 1992’ye kadar, köy

ekonomisinde olduğu gibi, kesintili olarak inşatta da çalıştım. Daha sonra yine öğretmenliğe atanarak, 2000 yılına kadar mesleğimi sürdürdüm. Halen emekliyim ve köyde oturuyorum. 18 Şubat 1990’da Hak ve Özgürlükler Hareketine faal olarak katıldım. Ahmet Doğan ekibine fotoğrafçı olarak girdim. Bütün Kuzey Doğu Bulgaristan’ın belli şehir ve köylerini gezerek, yeni kurulan partinin temel amaçlarını görüntüledim, bu karelerde milletimin sevinçli anlarını, beklentilerini de görebilirsiniz. Ve daha neler neler. Bu resimler arasında Veliko Tırnovo’da Büyük Millet Meclisi’nin açılışı da yer almaktadır. Arşivimde çok sayıda resim korumaktayım.

 

Şair Hüseyin Manav’ın kitabında 27 eser var. İşte onlardan biri:

 

DEMOKRASİ DESTANI

 

Sokaklara dolup taştın, dere tepe geçip aştın,

Vaatlerinden neden kaçtın?…Seni gidi Demokrasi!..

 

Eşi-dostu hükme koydun, soğan gibi halkı soydun,

Ne de para, mülke doydun. Bu mu gerçek Demokrasi!?

 

Yandı millet cayır cayır, yok kimseden hiçbir hayır,

Tarla doldu tiken çayır, bu mu gerçek Demokrasi!?

 

Kıymetsizdir köyü, malı, ceket, kasket hep yamalı,

Yaşayışı muammalı, bu mu gerçek Demokrasi?!

 

Kimse sormaz can yakanı, arasan da hep hakkını,

Tut tutanı, kap kapanı…Bu mu gerçek Demokrasi!?

 

Hastalandı bütün millet, elinde yok hiçbir servet,

Dolanıyor dilde lanet… Dur da sen de sabret…

 

Modalandı altı patlak, sokaklarda kadın-kaltak,

Çoluk çocuk çırıl çıplak, yandı millet; oldu salak…

 

Yalan planı maymunculuk, sürüp giden oyunculuk,

Ahlakımız soygunculuk…Bu mu gerçek Demokrasi!?

 

Yerli yersiz kredi saldın, gırtlağa kadar borca daldın,

Çil paraya muhtaç kaldın, bu mu gerçek Demokrasi!?

 

Başkasına attın suçu, İvan uçman, Osman sucu,

Eklenir mi iki ucu?.. bu mu gerçek Demokrasi!?

 

Herkes için göz ve kaştın, soframızı güya açtın,

Gerçeklere sen de şaştın…Bu nasıl Demokrasi!?

 

Dalgıç olduk aramağa, her yerini taramaya,

Yüzüklendik her parmağa. Bu mu gerçek Demokrasi!?

 

 

Aldanmaya doyduk artık, ateş pahası ekmek, katık,

Memlekette her şey batık… Bu mu gerçek Demokrasi!?

 

Bütün dertler sanki sonsuz, dilencilik olmaz onsuz

Bakanlıklar hep sorumsuz.  bu mu gerçek Demokrasi!?

 

Levi aştı bir litre süt, fukaranın sırtında yük,

Söndü yurtta her bir ümit. Haydi, sen de Demokrasi…

 

Sağ-solu oldu zübük, budalalar zurna, düdük,

Gerçeğini işte gördük. Bu nasıl bir Demokrasi!?.

 

Terbiyesiz olmak şeref, ancak onlar oldu eşref,

Böyle ahlak gayet çirkef… Bu mu gerçek Demokrasi!?

 

Emekli maaş bir aldangaç, yaşlılara bu bir kırbaç,

Bile bile o bir amaç… Bu mu gerçek Demokrasi!?..

 

Tuttu millet garip yolu, şaşırınca sağı-solu,

Tutmaz oldu belli, kolu… Bu nasıl bir Demokrasi!?..

 

Her yörenin tüccarı var, akıllıca seni soyar,

Oyalanmaz hemen kayar. Bu mu gerçek Demokrasi???

 

Nerde kaldı güvencemiz, dolu dertle can evimiz,

Şaşa kaldı ecnebimiz…Bu mu bizim Demokrasi?!..

 

Her kundakçı ister para, düştüğünde bin bir dara,

Yoksullara bu bir yara. Seni gidi Demokrasi!?!

 

Böyle sönmez ilelebet, nihayet olur elbet,

Kaç senedir çekti gayret, topyekunca bütün millet…

 

Kazıkladık dilimizi, çekmeyince ilgimizi,

Yok eyledik sevgimizi… Berbat olan bölgemizi…

 

Hak ve özgürlük yurtta kurduk, Türkçe mecbur dedik durduk,

Dilimize gemi vurduk, hakkımızı yedik durduk.

 

Etekçedir kadın, kızan. Buna ne der yazan, ozan?..

Teraziyi kimdir bozan? Vazgeç bundan Demokrasi!!!

 

Her kavşakta dilenci var, zenginlere eğlence dar,

Yükseldikçe yüce duvar, sesini kim acep duyar?!?

 

Kime kanar artık millet, sürmez böyle ilelebet,

Elindeki bomboş sepet, yaptı onu deli peltek.

 

Nüfusumuz bitti gitti, yeter artık bunca etki,

Tüm acıyı kimler çekti?..Söyler misin demokrasi!??

 

Zamanıdır hey milletim! Bitsin artık hükmü itin,

Kadın erkek hepsi bitkin… Kahrolsun Demokrasi!!!

Reklamlar