Rafet ULUTURK

Bilgar iktidarlarının Türk ve Müslümanlarla ilgili resmi politikası dalgalı, zikzaklı ama hep aynı doğrultuda oldu. Bulgar pıolitikasının Türk azınlığı ile ilgili politikalarında yer alan yöntemlerden biri de göç sorunu oldu. Bulgaristan’da yaşayan Türkler ve Bulgarlar arasındaki güvensizlik 1977 /78 Rus Osmanlı Savaşı’ndan sonra Türklere karşı art arda patlak veren kanlı olay ve katliyamlarla derinleşti ve şiddetlendi. Birkaç yıl süren ezici ve yorucu savaşın ve yenilginin olumsuz etkilemiş, Türklerin malında mülkünde gözü olanları yüreklendirirken Müslümanları göçe zorlama hareketlerini şiddetlendirmişti. Ruslar tarafından kışkırtılan sahte Bulgar milliyetçiliğinin yeni havalara girerek, “Türkler Türkiye’ye” sloganı hükseltmesiiki millet arasındaki güvensizliği o zaman arttırdığı gibi günümüz politikasında da çıban başıdır.

Son 137 yılda Bulgaristan’dan Türkiye’ye göçler hemen hemen hiç durmamıştır. Savaş sırasında, Plevne, Stara Zagora gibi şehirlerin yerle bir edilmesi, birçok köyün yakılması, Sofya Bozgu’nu, Filibe (Plovdiv) yenilgisi bu kentlerde çoğunluk olan yerli Türk nüfusu azınlık durumuna düşürdüğü gibi, yıllar içinde çıban başı zonklaya zonklaya toplamış ve yeni yaralar da açmıştır. Bu yazımızı kaleme aldığımız 2014 yılında, Bulgaristan’daki Türk Bulgar ilişkilerinde huzura kavuşup durulma bir yana, Başmüftülük ve Vakıf mallarımızın, camilerin ve medreselerin, hamamlarımızın ve kabristanlıklarımızın geri verilmesi için hukuksal yol ararken, hiç beklemediğimiz şiddet gösterilerine tanık olduk. Plovdiv’e bağlı Karlovo kentinde, ibadete bundan 50 yıl önce kapatılmış, 1474 eseri tarihi ve yüksek mimarlık eseri olan “Kurşun Camı”nın bir Müslüman mülkü olarak onarılması olanüstü iğrenç olaylara sebebiyet verdi. Ve en nihayet, Karlovo Beledi Başkanı’nin “Türksüz Karlovo” slogani yükseltmesi, XXI. yüzyıla ırkçı bir zihniyetle girdiğimizi kanıtladı. Bu hareket Stara Zagora Belediyesince desteklendi ve ilin Rozovo köyüne yerleşen üç Suriyeli savaş kaçağı ailenin, Bulgaristanda ikamet hakkı kazanmalarına rağmen, köyden kovulması aynı köhnemiş zihniyete hizmet etmiştir.

137 yıldan beri göçler hiç dinmedi derken, 1893 ile 1939 yılları arasında geçen 36 yıl zarfında, yıllık ortalama Türki’yeye göç eden sayısı 8.834 iken, Moskova’ya bağlı milliyetçi Bulgar komünistleri iktidara gelir gelmez 1950-1951 yıllarında 2 yıl süren bir kitlesel göç esnasında 37. 351 aileden oluşan, toplam 154.393 Bulgaristan Türk’ü Türkiye’ye göç etti. Bu da yıllık ortalama 77.196 kişidir. (1878-1908) Prenslik ve 1908-1944) Krallık dönemlerindeki ortalama göçmen sayısına göre, göç edenlerin sayısı ortalama 13 kat artmıştır.

1950-1951 göçü üzerinden henüz 12 yıl geçmişti. 1963-1964 yıllarında yeni bir göç dalgası ortaya çıktı. Göç etme istemiyle, Türkiye temsilciliklerine toplu göç dilekçeleri verilmeye başlandı. Mart 1964 tarihine kadar yapılan başvurular aşağıdaki gibidir.

140 k,şi doğrudan T.C. Dış İşeri Bakanlığına;

8.322 kişi T.C. Burgas Başkonsolosluğuna;

51.442 kişi T.C. Filibe Başkonsolosluğuna ve

323. 454 kişi T.C. Sofya Büyükelçiliği’ne başvurdu.

Türkiye’ye göç etmek isteyenlerin toplam sayısı 383.358 kiyiydi.

Bu durum Bulgaristan Türkleri’nin Bulgaristan Halk Cumhuriyeti’nde huzursuz yaşadıklarına, rahatlarının bozulduğuna bir kanıttı.

Bu dalgalanmaya karşı, Bulgar makamlarının alduıüı sıkı önlemler sonucu göç olayı gerçekleşmedi.

Ancak 4 yıl sonra 22 Mart 1968’de Bulgaristan ile Türkiye arasında “YAKIN AKRABALARIN GÖÇÜ” İLE İLGİLİ YENİ BİR GÖÇ ANTLAŞMASI İMZALANDI. aSLINDA BU ANTLAŞMA DAR ÇERÇEVELİ BİR GÖÇ ANTLAŞMASI İDİ.

Türkiye’de anası, babası, dedesi, anneannesi ve babaannesi olanlar, Bulgaristan’daki oğullarını, kızlarını, dede ve ninelerini T.C.’ye getirebileceklerdi. Antlaşmaya göre, haftada sadece bir gün – Çarşamba günü – 300 kişilik kafileler halinde , trenle Türkiye’ye giriş yapılacaktı. Bu uygulama Ekim 1969 tarihinde başlayıp on yıl sonra 1978’de sona erdi.Bu dönem içinde 130.000 Bulgaristanlı Türk, Türkiye’ye göç etti.

Bu, anne, baba, dede, nine, kız, oğul ve torunlar göçü, Bulgaristan Türkleri arasındaki durumu öyle bir hale getirdi ki, zincirlerin halkaları misali, herkesin mutlaka bir yakın akrabası Türkiye’de bulunuyordu. Buna dayanarak Türkiye’ye göç istemeyen Bulgaristan Türki neredeyse kalmamıştı. Her aile birer dilekçe hazırlamış sunmak için çaba içindeydi. Bulgar devleti o zaman buna tedbir almaya mecbur kaldı. Konsoloslukların çevresi abluka altına alındı. Hiçkimse konsolosluklara yaklaşamaz oldu. . Türklerin tamamı göç edecek olursa tarlada, bahçede, fabrikalarda, yer altındaki kömür, kurşun çinko ve bakır ocaklarında, inşaatlarda, en pis ve en ağır işlerde kim çalışacaktı. Bu göçten sonra göç meseleri daha sıkı bir rejime girdi. Bu, taa 1989 Ağusto seline kadar böyle devam edecekti.

Devam edecek.

Reklamlar