Seyhan ÖZGÜR

 

Bu yazıma “ÇİN DUVARI” diyorum, çünkü 25 yılda Bulgaristan mafya ve oligarşisi, tüm yasaları hiçe sayarak, hiçbir hükümet ve devlet kararını dikkate almayarak ülkede bir aşılmaz bir Çin Duvarı ördü.  Aslında oyunu verip bir şeyleri lehimize değiştirmek isteyen seçmenin karşısına gerilmiş bir Çin Duvarı var. Bu duvar çimento, tuğla, kireç ve inşaat demiriyle örülmedi. Bu bankaların ve devletin içini oyan, bakanlıklardan paraları kendi özel şirketlerine akıtan bir erişilip aşılmaz düzenektir. Bu mekanizmanın içinde totaliter komünistler, komünist sosyalistler, totaliter çiftçiler, cumhuriyetçi çarcılar, faşist demokratlar, sahte mahpusçular, tutuk evlerindeki ajanlar ve en önemlisi bunların arasından SEÇİLMİŞLER gece gündüz bir aradadır. Tabii bunlara hizmet sunan fahişe kafilesi de bu sofradadır.  Şu dönemde yani totaliter komünist rejimden demokratik pazar ekonomisine geçişin 25. yılında, SEÇİLMİŞLERİN birbirinden ayrılması, birbirinden kopması, birbiriyle kavga etmeleri, birbirini iktidar katından itmeleri asla ve asla olası değildir. Bunlar derin bir mağaranın zifiri karanlığında birbirine yapışmış yarasalar gibi birbirinden kopmayan mahlûk olmuşlardır. Bunların birbirine sarmaş dolaş oluşunda başka bir özellik varsa o da, seçim kampanyalarında bile kavga etmeden, söz ve çiş yarışı yapıp, birbirlerini tamamlayarak yaşamalıdır. Onlar artık zengin fakirin halinden anlamaz duruma yükselmişlerdir.

 

Bu bir ağıcın kabuksuz, bir öküzün boynuzsuz, denizin dalgasız ve bir taşın yosunsuz olamayacağı gibi bir şeydir. Onların halinde ağaçla kabuğu, öküzle boynuzu, denizle dalgası ve yosunla taş birdir. Sözünü ettiğimiz bu kategori Geçiş Dönemi Bulgaristan mafyasıdır, höh-dps liderleridir, oligarşisidir. Sosyalist Parti (BSP) ve Hak ve Özgürlük Partisi (HÖH) içinden yetişen bu tipler açısından olaylar şu şekilde biçimlenmiştir.

 

1) 1990’da totaliter komünist, zulümcü terör rejimi devrilince onlar bir daha yenilmemek üzere birleştiler ve bugünkü şu duruma eriştiler.

 

Bulgaristan Ulusal Vergi Dairesi 2013 yılında Elektrik Sektöründen en fazla verdi ödeyen 150 şirket ve sahiplerini isimlerini resmen açıkladı. Kuşkusuz bizde kısmen de olsa hala çalışan bu sektördeki çelişkilerin şiddeti, kavganın kıyasiliğini, söz düellolarının keskinliğini anlatmasam da biliniyor. Şu seçim haftasında her akşam saat 17’de Sofya’da ve öteki büyük şehirlerde kitlesel tepki gösterileri başlıyor. 1 Ekim’den başlayarak % 10 elektrik zammına karşı şiddetli protestolar yapılıyor. Geçen hafta Sivil Toplum Örgütleri ile Ulusal Enerji Komisyonu zam konusunda görüşme yaparken salona yumurta yağdı. Toplantıda yumurtalı savaş alanına dönüştü. Ben yazımı 30 Eylül akşamı yazıyorum yani yarın (1 Eylül 2014) elektrik zammı yürürlüğe girerse ulusal direniş alevlenebilir. STÖ’leri 5 Ekim günü sandık başına gidip oy kullanılmasını engelleyebilir ki, böyle bir ayaklanmayı Bulgar polisinin gemleyebileceğine inanmıyorum. Hatırlanacağı üzere, 2013 Şubatında “elektrik faturalarına karşı ayaklanan sivil toplum örgütleri”, isyanın 5. gününde GEERB hükümetini düşürmüştü.

 

2) Kendileri mazlum göstermeye gayret eden ama aslında yeni Bulgar oligarşisini oluşturan enerji zenginleri halkın seline dayanamaz.

 

Güçlü bir sosyal uzlaşmazlık sergileyen şimdiki çelişki enerjisini neren alıyor? Bir buçuk yıldan beri devam eden mücadelenin hiddet, kin ve öfke birikimi hat sayfada ve yeni bir patlamaya hazırdır.

 

Birkaç gün önce Sayın Rafet Ulutürk yazısında KORKANDAN KORKMALI! dedi. Bu büyük bir gerçek ve uyarıdır. Hiddetlenenden, öfkelenenden, köpürenden değil, korkandan korkmalıyız. Günümüzün gerçeği budur. Halk korkmuyor ki, sokaklara meydanlara doluyor. Toplantı salonlarında yumurtalı savaş veriyor.

 

Korkanlarsa yazı korumalı villalarda, dağ evlerinde, deniz kumsalında, saraylarda, dış ülkelerde geçirdiler. Onların korkusu halk ayaklanır ve her şeyimizi alırsa biz ne yaparız endişesidir. Onlar, seçmen Pazar gün seçim boy ederse, ne yaparız?, korkusudur ki, haftalardır gözlerine uyku girmiyor. Çin Duvarı gerdik, ama bunlar aşar, korkusu var işlerinde. Hele şu Oktay Yeni Mehmetov olayı var ya o gün bu gün rahatları kaçtı, aralarında gidip ruh hastalıkları doktoruna görünmeyen kalmadı.

 

Şu büyük bir gerçektir. Bugün Bulgaristan’da halktan fazlasıyla korkan, haksız olarak zenginleşmiş bir ince tabaka var. Bu tabakanın en seçkin kodamanları ENERJİ SEKTÖRÜ’ ne bağlıdır. Oradan yemleniyorlar. Bildiğinize göre, 2013 yılında Rus asıllı bir oligarşi grubu BULGARİSTAN’IN ENERJİ DAĞITIM SİSTEMİNİ satın almak istedi. 3 milyar US Dolar saymak istedi. O zaman ve şimdi Elektrik enerjisi dağıtım sistemimiz biri Avusturya, biri Çek üçüncüsü de Bulgar, üç özel şirketin elindedir. Onlar elektriği devletimizden alıp halka satıyorlar.

Ülkemizde 3 tip elektrik üreticisi var: a) devlet tesisleri; b) özel üretim tesisleri ve c) yabancı üretim tesisleri. Birinci gruba “Kozloduy” AES, ulusal HES ve TES’ler girerken, ikinci grupta rüzgâr ve güneş enerjisi üreten Bulgar şirketleri var. Üreticiler imal ettikleri enerjisi Ulusal Elektrik Şirketi (NEK) şahsında Bulgar devletine satıyorlar.

 

Elektrik üretim ve alım satım sektöründe özel şirketler ile bir devlet müessesi olan NEK arasındaki ilişkileri Ulusal Vergi Dairesi (UVD) yayınlarından inceliyoruz:

 

UVD tarafından yayınlanan vergi ödeyicisi iriler arasında HÖH-DPS eski Tarım Bakanlarından, Yüksek Yönetim Kurulu üyesi Mehmet DİKME’nin ismi özel yer alıyor. Bilindiği üzere, M. Dikme Eğiri Dereye bağlı Ak Pınar’dan bir köylü çocuğudur. Ünü HÖH’l

Ü bir bakan olarak Bulgar tarımında çevirdiği dalaverelerle bağlıdır. Onunla olanlardan tutuklanan, yargılanan, cezaevine atılan olmadı. Devlet ve belediye tarlalarını, orman ve çayırları kendi üzerine mülk edenlerin birinden hesap sorulmadı. Sıkıntılı günler geçiren kodamanlardan birinin isimi yayınlanmadı. M. Dikme bakanlıktan ayrılırken kuyruğunu apış arasına aldı ve sus pus hemen kabuğuna çekildi. Son yıllarda susmasının gerçek nedenini geçen senenin vergisini ödendikten sonra onun elinde temiz gelir olarak 12 milyon Euro kalmasında arayabiliriz. Bu büyük parayı M. Dikmen’e Bulgar Ulusal Elektrik Şirketi (NEK) e sattığı elektrik enerjisinden elde etmiştir. “NEK” Mehmet Dikmen’in şirketinden satın aldığı elektrik enerjisinin her megawatı için 489.56 leva ödemiştir. Oysa bugün “Kozloduy” Atom Elektrik Santralinde üretilen elektrik enerjimizin kws devler alım fiyatı 0.14 US senttir.  Ulusal Elektrik Şirketi M. Dikme gibi “üreticilerden” satın aldığı elektrik enerjisinden 1 miyar 500 milyon Euro yani 3 milyar leva açık vermiştir ki, bu açığı kapatmak için seçim önü geçici hükümeti Avrupa Merkez Bankasından 4.5 milyar Leva borç para talep etmiştir. Yani devlet dış borç alıp Mehmet Dikme gibilerin gırtlağını tıka basa doldurmaya çalışıyor. Ayıp be!

 

3) Kurdukları Çin Duvarı bu soyguncuları koruyamaz!

 

Olay iki: Ulusal Vergi Dairesi’ nce yayınlanan 2. isim ise, 5 defa HÖH-DPS milletvekili olan Ramadan ATALAY. Bu köylü Multi Grup kökenlidir. Hani o sizin borderolarınızı topladılar da sizi zengin yapacaklardı. İşte öldürülen İliya Pavlov’un Mutlaklarından biridir.  Atalay’ın Elektrik dalaverelerinden geçen yıl elde ettiği temiz kazanç 7 milyon Euro yani 14 milyon levadır. Uygulanan şema aynıdır. Bu milletvekillerinden istenen Sofya parlamentoda yıllarca susmaktır. Senin ana dil, gazete, dergi, radyo, TV yayını sorunlarını o şimdiye kadar işitmedi ve işitmeye niyeti de yoktur. Onların çorabı örülmüş, çorbası kaynamış ve onlardan istenen ancak elini sıcak sudan soğuk suya sokmamalarıdır. Türk ve Pomak halk topluluğunun isteklerine kulaklarını kapadıkça böylece yaşayabilirler.  Halk aç ölmüş kimin umurunda! Ayıp be! Siz Atalay’ı adam sanıyordunuz değil mi?

 

4) Çok yakındır saklanacak sıçan deliği arayacaklar.

 

UVD evraklarında ismi geçenlerden biri de sabıkalı HÖH-DPS Başkan Yardımcısı, Bulgar parlamentosu Başkan Yardımcısı, Elektrik üretim dalaveresinde oğluyla birlikte ustabaşı olan Biser KİROV’tur. Bir Haskovo köylüsü olan Kirov, Çingene Baron ve Çarlarıyla senli benli olarak ve Demokratik Güçler Birliği (CDC) hükümetini devirerek HÖH-DPS kuytuluğuna sığındı. O da yıllarca sustu. O da yürürken iz bırakmadı da en sonunda uluslar arası para aklama operasyonunda yakalandı. Sabıkalı olduğundan ve sözde soruşturması tamamlanmamış olduğundan yayınlanan evrakta kazancı somut açıklanmamıştır. Bunlar bizim adı pazarda, legal çalışan ama aslında çok derin ve iri dolandırıcı ve kaçakçılarımızdır. Bunlar dokunulmazlık zırhı içinde devleti aldatan, devleti içinden kemiren, devlet bütçesini kendi kasalarına akıtan kodamanlar arasına girmiş zavallı köylülerimizdir. Ayıp be!

 

5) Bu devlet korumalı hırsızların ipi çok yakında pazara çıkacaktır.

 

Burada duruyoruz? Siz de bir sigara yakın ve devam edeceğiz.

 

İsimlerini açıkladığımız üç iri “kahraman” korkuyu yenmiş, susmayı alışkanlık haline getirmiş, milletin ilgisini uyutmuş, kendilerini zavallı gösterme rolünden çok ustalaşmış yeni tip demokrat dolandırıcılardandır. Bu arada, bunların üçünden daha büyük dolandırıcı, dalavereci kafilesi var ama onların formülü farklıdır. Başları olan Ahmet Doğan değimiyle “oyuncu” işleri saraydan idare ediyor. Saray subaşıdır. Paralar oradan yönlendiriliyor. Demek istediğim “şu adamın parasını hemen öde, o beklesin, o dosyayı rafa kaldır” emirleri Saraydan veriyor. Şu son hükümetin Maliye Bakanı olan P. Çobanov adı üstünde iyi çobanlık yaptı, şimdi HÖH-DPS milletvekili olacak. Şu noktada bir daha mola verip, size Boyko Borisov’un HÖH ile neden ortaklık yapmak istediğine dikkatinizi çekeyim. Çünkü Maliye Bakanlığı Sarayın emrinde olursa devlet mutlaka çöker. Şimdiye kadar 15 banka çöktü. Sonuncusunu da Ahmetler ve Dançolar çökertti ve 7 milyar lira kayıp, bankanın kapıları kapalı, insanlar 2 aydır açılmasını bekliyor. Çin Duvarları türlerinden biride bu. Çalıyorlar, kapıya anahtar vurup savuşuyorlar, hesap sorulacak adam yok.

 

Şimdi bu adı yok ama kendisi de olmayan oligarşi grubuna bakalım. Başlarında yine HÖH-DPS fahri başkanı Ahmet Doğan bulunuyor. Bu şahsin firması, şirketi yok ama yıllık — 3 milyon leva silahlı, zırhlı, gece gündüz koruma masrafı, 1 milyon leva saray kırası, 1 milyon leva da fuzuli masrafı var. Fahişe ücretleri bu hesapta yok tabii. Yakın çevresinden, yine 3-4 kez milletvekili olmuş, soydukça soymuş ama bir türlü doymamış olan Kamen Konstantinov, Danço Peevski  Yordan Tsoven, Lütfü Mestan gibileri ve başkaları var. Örneğin Lütfü Mestan’a “yi yiyebildiğin kadar ve sular akarken doldur bakırlarını” dediklerinde, adam sevinçten haftalarca sakal tıraşı olmadı. Aklının sakalına karıştığını görenler, “keçi sakallı”  değimini kullandı.  Şu modern “oyuncuların” kendi üstlerine, yani adı sapı olan, ofis mekânı, mahkemede tescil kararı, yazışma adresi, vergi numarası, telefon, fax, elektronik adresi, meşgalesi belli olan şirketleri yok. Hepsi havanda su dövüyor. Onların kurdurduğu yüzlerce şirket başkalarının üstüne kayıtlı görünüyor, başkaları onların hesabına iş çeviriyor. Mecliste özel bir karar çıkardılar ve kendilerine devlet müfettişleri tarafından denetleyemeyen gizli hesap açmayı hak ettiler. Gel keyfim gel!  Bu iri baş ve önemli HÖH kodamanlarının, milletvekillerinin çevresinde, dolayında, etrafında böyle onlarca şirket var. Bu şirket aynı Atalay’ın, Dikme’nin ve Biserov’un şirketlerinin elektrik enerjisi üretip Bulgar devletine yüz defa pahalıya sattığı gibi, bir de devleti iyice yanıltmak ve batağın dibinde boğmak için danışmanlık hizmeti satıyorlar. İş yapar gibi görünüp naylon fatura ödetiyorlar. AB fonlarından gelen paraları ceplerine böyle indiriyorlar. Yalnız dere ve ırmak yataklarının temizlenmesi için geçen sene 560 milyon Euro gelmiş. Paraları seçim ön yatırımı olarak Kuzey Batı Bulgaristan mangal şirketlerine, baron küsurlarına, burgucu Çarlarına aktarılmıştır. Ardından Miziya şehri 3 metre su altında kaldı. Burgas’ın Çingene Mahallesi suda yüzdü. Razgrat köylerinde durum aynıdır. Paralar iş yapmayacak paravan, çevrelerindeki şirketlere seçim yatırımı olarak aktarıldı. Şimdi seçim propagandası yapıyoruz havasına girdiler yiyip içiyorlar. A.Doğan’ın militanları Konstantinov, Tsonev, Peevski, Çobanov sofradan sofraya hatır sayarken onar kilo almışlar. Eh öyledir bu işler, ne ekersen onu biçersin. Adamlar para ektiler, viski içiyorlar. Seçim kazanacaklar. Kazanacaklar tabii. Çünkü üç değil, yalnız 2 şıkları var ya parlamentoya ya kodese.

 

6) Çin Duvarı halk seline dayanamayacak!

 

Halk ve Özgürlükler Partisi Türklerden, Pomaklardan ve Müslüman Çingenelerden tamamen koptu. Halkı görmüyor, derlerini işitmiyor yalnız oy istiyor.

 

Doğan, 2013’te Satovça’da  “Avrupa fonlarını, Bulgar devletinin paralarını

dağıtan, paylaştıran benim” derken ben bu paraları kendimin ve dostlarımın şirketlerine dağıtıyorum, “oyunuzu bana verin” bir kısım yem de sizin kümese saçarım demek istemişti. Olay budur. O, halka gönderilen yardımları kendinin olarak görüyor. Olayı “gelin alıcının cömertliği yani dün alayı kalkarken kaynatanın bonbon saçması gibi görüyor.” Tutan tuttu, alan aldı yanan yandı.

 

7) Halkımız 5 Ekimde HÖH partisine oy vermeyecek.

 

Ben şimdi burada, yazım fazla uzamasın ve çok fazla vaktinizi almayayım diye, BSP yönetiminden hırsızların isimlerini, çaldıkları paraları, çevirdikleri dolapları birer birer sıralamak istemiyorum. Belki siz de işitmişinizdir, hani Bulgar basınında baş yalancılardan biri olarak gösterilen L. Mestan’la köprübaşında dil dile, dudak dudağa öpüşen ve sonra AB’ye kaçan Sergey Stanışev o geçen hafta Türk-Pomak köylerini dolaşmış.  Size şu yazdıklarımı anlatıyormuş köylülerimize, ama dinleyen olmamış. Çünkü onun anlatmasının anlamı ne olabilir? Ben şu yağlı peynirli su böreği sofrasından kovuldum dan başka ne olabilir!  “Benim payımı çaldılar” diye yakınmış. Bizim köylüler de “bizim payımıza düşen nerde?”  demişler. Şaşırmış kalmış. Aynı sözleri Podkovo mitinginde L. Mestan’a da soracaklarmış da, T.C. Büyükelçisi Gökçe Bey orada ayıp olmasın diye, bu defalık erteleyip işi suskunluğa vurmuşlar. Fakat herkes artık bu işin böyle gitmeyeceğine inanıyor. Karşımızda Çin Duvarı olsa açarız, diyorlar.  Biz ise Bulgar devleti bizim devletimizdir, bu Vatan bizim Ata Vatanımızdır soyulmasına, kemirilmesine, canının çıkarılmasına karşı olduğumuzdan yazıyoruz bu yazıları. Gerçekleri, olup biteni okurlarımıza iletmeye çalışıyoruz. Onlarla bizim aramızda dağlar kadar fark var. Bu fark Çin Duvarından da büyük oldu. Ben şimdiye kadar A. Doğan hakkında “senden çöp bile olmaz” derken, şu yazdıklarımı biliyordum. Bu soyguncuları seçip de yine meclise sokup da dokunulmazlık zırhıyla donatmaktansa yolda bırakalım ve toplanıp çaldıklarını çırptıklarını, halkımızın malını halkımıza dağıtsınlar ve olay bitsin. Bu iş böyle gitmez! Bugün bizimle olmayana, seçim günü merhaba, sandıkta da oy yok.

Ramadan Atalay kim? Babasının evinde baca yoktu!

Mehmet Dikme kimmiş. Köyünde ona merhaba deyen yoktu!

Diğerleri konu etmek istemiyorum. İçimize sızdılar, ajanlık ediyorlar, halkımın alın terini, nasibini sömürüyorlar. Halkımızı köle durumuna düşürenler onlardır. Şimdi de devleti kemiriyorlar. Gün gelir bu hesap bize çıkar diye korkuyorum. Bilirsiniz, atasözümüzdür “karga karganın gözünü oymaz!”  Uyanalım! Beraberce bakalım gerçeklerin gözüne! Beklenen zaman gelmiştir! Oyumuzu onlara vermeyip hepsini bir çırpıda ortada bırakalım ve yan gelip seyre bakalım!

Konumuza devam edeceğiz.

Lütfen bu defa oyunuzu 9 numaralı bültene veriniz!

Reklamlar