Rafet0010 Rafet ULUTÜRK

Konu:  Bu seçimde sandıkta buluşalım.        

Sönse güneş

Sönse Yıldızlar

Kapatsalar tüm ışıkları

Gökyüzüne kibritler çakar

Yakarım yağmurları

Bu son kavga

Son dövüş!

Böyle yüreği son derece ateşli bir şarkı var. Soner Olgun söylerken sanki çalgı aleti de kendiliğinden akort değiştirip kıvılcımlı şarkı alevlerine benzin serpiyor.

Her adam yüreklenemez diyenlere söylüyorum bunu. Yüreklenmek için bir şey olması gerekmez mi? Cevabı bildiğinize inanıyorum. “Kırılmak gerek”, dediniz, değil mi!

Köpekle Aşçı” fıkrası var.

Hani günün birinde aç bir köpek etrafa nefis kokular saçan bir yemekhaneye dalmış ve masanın üstündeki yüreği çalıp kaçmış. Olayın farkına varan aşçı peşinden koşarak “Hey sen, benden kaçamayacaksın. Nereye gidersen git seni bulacağım. Çünkü sen benden yürek çalmadın. Böyle kızarak seni kovalamam için yüreklendirdin beni?” diye bağırmış.

Peki Bizi yüreklendiren ne oldu?

Hak ve Özgürlüklerimizi, adalet duygumuzu, demokrasi hevesimizi çalmaları olmadı mı? Etraf yangın yerine döndü. Türkiye’ye kovulurken parçalanmamız yetmezmiş gibi, kendi aramızda da adı var kendisi yok şeylerden ötürü bin bir parçaya bölündük.

Sanki söğüt kökünden meşe fışkıracak! Bir çekirdek kabuğu doldurmaz şeylerden ötürü birbirimize düştük. Ve bunların her biri hiçbir işe yaramayan tipler olsalar da bir umuttur belirdi işte…!?  Şimdi sessizliğe seviniyorlar. Halkımız fırtına bekliyor.

Bu seçimlerde bora kopabilir. Bayrak görmek istiyor insanımız.

Kendi şarkılarımızı söylemek! Ve ağlamak istiyor bizim şarkılardan yüreklenerek! Doya doya anadilimizde kavga etmek. Halkımızı yalan dolanla peşinden koşturanlara ağız dolusu küfür savurmak.

Yangın yerinde toplanmak istiyor halkımız.

Ocak başında mutsuz geçmişimizi yakmak! Güneşin doğuşunu bambaşka hislerle, yeni çağrışımlarıyla beklemek ve parlayan ilk ışıklarında yıkanmak istiyor. Özgürlük olsa bile hürriyet olsa da yıkanmak ister halkın gözlerinde. Uçmak ister kuşların kanatlarında mutluluk gibi.

Rodop, Deliorman, Gerlovo, Dobruca ve Deliorman halk müziklerle uçmak istiyor, dalga dalga gezerek koca balkanı, dağları, denizleri, Arda Boylarını.

Bakıyorum bu seçimlerde kediler ciğer peşinde değil.

Yüreklerinin çalındığını unutanlar çoğalmış. Balık baştan kokar derler. Başlar susuyor. Söyleyecekleri söz kalmamış. Yalanları bitirmişler. Artık çocuklarımız gitmiyor peşlerinden. Kuşaklar arası bağlantılar kopuyor. Ciğercide kuyruk yok. Korkuyorlar kasabın yüreklenmesinden. Gün hesap sorma günü!.

Halkı aldatma sayfası kapandı.

Keser döner sap döner, gün gelir hesap döner. Sorarlar adamdan “Nereden buldun?” diye.

Şevket Çabacievle yüzleşiyorum.

Amerika’ya 1 US Dolarla inmiş. Şimdi Amerika’da en zengin Bulgaristan vatandaşıymış.  Doğum yeri Madan. Bizim dağlardan hemşerilerimizdendir.

9 yaşına kadar yaşadığı evin artık çatısı çökmüş. 9 yaşında bir gece 15 dakikada sürgün edilmişler. Yıllardan 1949. Kuzey Bulgaristan’da bir köyceğizde sıfırdan başlamışlar.

Sürgünlük yolunu anlatıyor Asenovgrat’tan domuz vagonlarında çektikleri çileyi. Aç domuzların kardeşlerine saldırışlarını… Geri dönmüşler, fakat insan başına o kadar kötülükler gelen bir yerde ne ev yaptırmak, ne yuva kurmak, ne de evini onarmak istiyor.

Bu hayatta bir de ısınamamak var.

Yuvadan uçan kuş kendine başka bir yerde yuva yapar diye bir şey var. O da Amerika’yı boylamış. Artık yaş 77. Şimdi TV kahramanı. Sosyalizmin çilelerini anlatıyor. Bulgarlar da sırıtıyor ekran başlarında. İbret çıkaran yok. Biz bu adamlara ne etmişiz diyen yok!

Yuvadan soğumak diye bir şey var. Şevket Bey baba evini onartmak istemiyor. Acısı büyük. Dayanamam diye ekliyor. Ama gelip karşısına duruyor. “Vatan işte” diyor.

Buraya gelince kendimi hap içmiş gibi hissediyorum, rahatlıyorum, diye ekliyor.

Bizi yuvamızdan, vatanımızdan soğutmak istediler. Tütün katranı kokusu var burnumda. Bu Kurban Bayramı’nda Hayır Cemiyetlerimiz 160 dana kestiler, kurban eti dağıtıldı, bayramlaştık. O da kesmiş 5 kurban. Konuya komşuya dağıtılmış. Kazanlardan gelen o kutsal koku var ya… BULTÜRK Bayrağı yükseklerde dalgalanıyor.  Dualarımız okundu. Fatihalar geldi mezarlıklardan.

Şevket Bey “uzaya bilet almış”. 200 bin US Dolar ödemiş. Ciğerci kedi gibi kuyrukta! Bu kadar kötülükler barındıran şu dünyayı bir de “uzaydan görmek istiyorum” diyor. bekliyor. Emekli olduğunu anlatırken, düşünmeye devam ediyorum diyor. “Uzaya çıkınca bir bakmak istiyorum, acaba bir boru hattı uzatılsa dünyadaki şu garezi, düşmanlıkları, çekememezlikleri, milliyetçilik ve ırkçılık illetini doruklara doldurup güçlü pompalarla uzay boşluğuna saçsak ve kurtulsak, ona bakacağım oraya varınca diyerek şakalaşıyor.

Kimsecikler doldurmamış Şefket Beyin kafasına Chicago’da unutamadığı eski sıkıntıları. Biliyor musun domuzların kardeşlerime saldırılarını çok uzun zaman unutamadım, bu memleketten kaçarken beni yüreklendiren de bu sahneler oldu diye anlatıyor…

Bir iktidar, kim olursa olsun kendi insanına bunu yapar mı diye soruyor kendi kendine. 1950 ile 1972 yılları arasında 120 bin Pomak Müslüman kardeşimiz sürgünden geçmiş. Ve soruyorsunuz bu insanlar neden suskun, neden bu kadar sabırlı ve her biri bir volkanı andırıyor. Memleketim bora bekliyor.

Hadi hayırlısı…

Yakındır dolacak rüzgârlar bayraklara…

Biz kimseden onların olan hiçbir şeyi istemiyoruz.

Kendilerine hak olan bizim de hakkımızsa onu versinler ve olay bitsin. 5 kuşak cahil yaşanamaz. Beş kuşak sızı çekilemez. 5 kuşak beklenemez. Bora geliyor bora. Bayraklar dalgalanacak yine.

Biz kardeşiz. Bakırköy ve İstanbul Tarık Akını uğurladı. O bizimle hep yaşayacak. “Yeşil Çam” şarkılarıyla ağlamak var şöyle doyasıya. Bizim küçüklüğümüzde bizler Cüneyt ARKIN, Tarık AKIN’larla büyüğüdük, onlarla Türk olarak övündük. Her halkın unutamayacağı kahramanları vardır. Onlar ekranda da olsa içimizdedir. Kimlik yaratanlardır onlar. Yüreklerimizde yaşayacaklar ebediyen. Tarın Akın’ı da sevmiştik, son dönemde bizi biraz üzsede. Bora bekliyoruz bayraklarımızı daha yükseklerde dürüp açacak.

Soner Olgun gökleri yakmak istiyor. Telefon açtım Şevket Bey gitsin gelsin ondan sonra ne yaparsan yap, dedim. Bu defa bizde 6 Kasım Cumhurbaşkanı seçim ocağı bile yakılamıyor. Odunlar yaş, odunlar söğüt kütüğü, ruhu isli, tütmeyi bile beceremiyor, kokuyor leş gibi.  Soner Olgun’u seçim mitingleri kürsüsünde görmek istiyoruz. Şöyle bir “gül harmanı” döşesin bizim oralara, şöyle bir “nefes nefese vuralım” halkımızla…

Belki de Büyük Nazım tam da böyle biz zamana demiştir “Hava kurşun gibi ağır diye… “

Bu seçimler onurlu bir yarış olmayacak. Bilmem hiç hayvan sattınız mı? Tosunlara tuz yalatılır kasap kantarına gitmezden önce bol bol su içsinler diye. Bağrı yanmış hayvanlar içer de içer kova kova suları ve bir türlü sönmez içlerindeki ateş. Kocaman ateş. Denizi içseler deniz yanacak.

Öyle bir şey işte! Seçim geliyor ateş tutuşmuyor, odunlar yaş söğüt kütüğü, Herkes BULTÜRK ateşini bekliyor. Halka keski bıçak gibi bakacak Türk Cumhurbaşkanı adayını. Yapılan hazırlıklara değer verecek olan tarih ve halktır.

Şevket bey istiyor Cumhurbaşkanı adaylığını. Olmasa daha iyi! Uzaya çıkmak için para yeterli de, Cumhurbaşkanı olmaya yeterli olmuyor işte.  Ateş lazım ateş!  Ateşi sönmüş. Baba evinin çöktüğünü gördüğünde gözleri yaşarıyor artık. Alışmış sızılara. Rodoplunun sevgisi uyanmıyor yüreğinde.

Şimdi General Rumen Radev gibi BSP partisinin yükselttiği Cumhurbaşkanı adayları ekranda görünmeye başladılar. Amerika’da 2 akademi okumuş, NATO generali, fakat Rusya’ya sert söz söylemek istemiyor, savaş başlarsa Rusya’ya yanıt vermemeye karar vermiş. Rusofil ve Rusofob değil, yalnız Bulgar’ın olan için savaşmaya hazır. Bu durumda Ahmet Doğan’la da anlaşamayacak. Doğan aman şu General  Radev’e yumun gözünüzü  ve bir iki oy atın dese, Moskova ne der, sorusu çıkıyor ortaya. Bir de şöyle bir soru var, bu “NATO Generalleri yeminli mi?” Yeminliyseler ne için yemin etmişler! Aranızda bileniniz var mı?

BULTÜRK’ün kayıt ettirdiği aday da yakında açıklanacak. Cumhurbaşkanı adayımız Türk-Müslüman, ama o da ne Türkiye, ne Rusya ne de NATO’ya savaş açacak. Barış davasında örnek biridir. Kişisel tutumu ile hepimize örnek.

Halkın beklediği kişi aramıza geliyor. Lider geliyor.

Kitle tabanı bol yağışlı bora bekliyor. Hem ağlamak, hem gülmek, hem sevinmek ve hem de dayını kucaklamak bekleyişi var. Seçilip seçilmemesi önemli değil. Biz boyumuzdan büyük işlerle uğraşmayı zaten sevmeyiz. Bizim Müslümanların bir adayımız olacak. Bir oyumuz var oyumuzu da ona vereceğiz.

Ahmet Doğan aday olmaya cesaret edemedi. Lütfi’nin derdi başka… Bu yıl bizden Şevket Bey uzaya çıksa yeter. Uzayda da ne sürülecek tarla, ne de namaz kılınacak camı varmış. Dünya gelişmelere gebedir. Yolunuz açık olsun! Başarılar bizim Türk-İslam halkının olsun!

Seçim kampanyası kapı açıyor.

Yerinizi bulunuz!

Oy vermeyen kalmayacak.

 

Reklamlar