Filiz SOYTÜRK

 

Avrupa’da bahar havasıyla renk renk güzellikler açmasını beklerken, kapkara kararan sözüm ona “Ermeni soykırım” yüzyılı bulutlarına, geçmişimizde bizi iyi tanıyan büyüklerin kitaplarından ve bayanlarından alıntılarla selam göndermek istiyorum:

Yabancı gözüyle Türkler bölümü açmamız da zorunlu oldu.

Önüne gelen ekmeğimizi yiyip suyumuzu içip bizi kötülemekten de geri durmuyor.

Aşağıdaki kısa alıntılar, işlerinde krallar, devlet adamları, kumandanlar, tarihçiler, elçiler, edebiyatçılar, gezginler, bilim adamları da bulunan, Türkleri yakından tanımış ünlü siyasetçilerin Türkler hakkında söyledikleri ve yazdıklarıdır. Bunları okurken, başta gençlerimiz olmak üzere hepimizin, yüksek karakter ve insani vasıflarıyla yabancıları dahi büyüleyen soylu atalarımıza, bugün ne derece lâyık olduğumuzu sorgulamamız gerekir.

Özellikle de Türkler şunu yaptılar, bunu yaptılar diye ocakta kül bırakmayanların gerçekleri iyi bilmesi gerekir.

1877–78 Plevne Savaşı’nı bizzat görmüş ve içinde yaşamış 

bir Rus YAZAR anlatıyor:

“Rus ordularını aylarca karşısında tutan ve onlara çok müşkül ve tehlikeli anlar yaşatan Plevne düştü. İlk iş Osmanlı kuvvetlerine komuta eden Osman Paşa’yı aramak oldu. Karargâhında bulunamadı. Ortalık arandı, tarandı nihayet yaralı askerler arasında yaralı olarak yerde yatar bir halde bulundu ve esir edildi. Türk askerleri bembeyaz karlar üzerinde küme küme ufuklara kadar uzanıyordu. Doktorla bunları teftiş ediyoruz. Üsleri başlan lime lime etleri görünüyordu, açlıktan bitkin bir haldeler… Bet beniz kalmamış. Neredeyse ölecekler. Aralarında tek tük ölenlere de rastlanıyor. Sağ kalanlar ölüden kalan pusatları boğuşarak kapışıyorlar, ellerinde kalan parçayı üzerlerine alıyorlar, ısınmaya çalışıyorlar, bunların birkaç saatlik ömürleri ya var ya yok… İşte bu insanlara soruyoruz:

“Bir şeye ihtiyacınız var mı? Bir şey ister misiniz? Rus olduğumuzu anlayınca erkek çehreleriyle sert bakıyorlar, belki de yarım saat sonra gözlerini ebediyen kapayacak olan bu adamlar son bir gayretle ayağa kalkarak:

“Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, karşılığını veriyorlar. Anlıyoruz ki, Plevne’yi müdafaa eden Gaziler işte bu izzeti hisleri yüksek Türklerdir.” İşte Türk budur.

Napeleon BONOPART:

“İnsanları yükselten iki büyük meziyet vardır. Erkeğin cesur, kadının iffetli (namuslu) olması. Bu iki meziyetin yanı başında her iki cinsi, kadınla erkeği şereflendiren tek fazilet (erdem) vardır: Vatana, icabında her şeyini feda edecek kadar bağlı olmak. Bu meziyetler ve bu fazilet en büyük kahramanlığı; hayatın elemine, kederine karşı fütursuz kalmayı ve ağır hadiselerin acılıklarına göğüs germeyi doğurur. İşte Türkler bu çeşit kahramanlardır ve ondan dolayı:

Türkler öldürülebilir, lakin mağlup edilemezler. Türk askerlerini dalkılıç olmaya mecbur edecek kadar üstlerine varmamalıdır. Bir defa dalkılıç olmayı göze almış birkaç yüz Türk meydana çıkarsa önlerinde mağlup olmamak mümkün değildir.”

Demirbaş ŞARL:

“Poltava’da esir oluyordum. Bu, benim için bir ölümdü, kurtuldum. Buğ nehri önünde tehlike daha kuvvetli olarak belirdi… Gene kurtuldum. Fakat bugün esirim. Türklerin esiriyim. Denizin, ateşin ve suyun yapamadığını onlar yaptılar, beni esir ettiler.

Ayağımda zincir yok. Zindanda da değilim. Hürüm, istediğimi yapıyorum. Lakin gene esirim; şefkatin, ülüvvü cenabın, asaletin, nezaketin esiriyim. Türkler beni işte bu elmas bağa sardılar.”

TASSE:

“Türk’ten bahsediyorum. Düşmana saldırırken amansız bir kasırgaya, korkunç bir deniz ve insafsız bir yıldırıma benzeyen Türkler, dost yanında ve silahsız kalmış düşman karşısında bir seher yelidir, berrak bir göldür. Gönül açan bu yeli, kasırgayı, göz kamaştıran bu gölü coşkun bir denize, ıtırında asalet uçan bu gülü yıldırıma çevirmek tabiatı inciten bir gaflet olur.”

Plano CARPİNİ:

“Dünyada Türk kadar saygı bilir bir kavim daha yoktur. Türker’de inzibat, büyüklere karşı itaat o derecedir ki, bizim keşiş  (dini) sınıfımız bile onlardan örnek alabilir… Türkler bir tek büyük ailenin bireyleri gibi yaşarlar ve dar şartlar içinde olsalar dahi yiyeceklerini kardeşçe paylaşırlar.”

Arap Alimi CAHİZ:

“Türkler yaltaklanma, yaldızlı sözler, münafıklık, kovuculuk, yapmacık, yerme, riya, dostlarına karşı kibir, arkadaşlarına karşı fenalık, bidat nedir bilmezler. Çeşitli fikirler onları bozmamıştır.

Türkler pek namuslu insanlardır.”

LAMARTİNE:

…Türkler canlı ve cansız mahlûkların hepsiyle iyi geçinirler. Ağaçlara, kuşlara, köpeklere, velhasıl Allah’ın yarattığı her şeye hürmet ederler. Bizim memleketlerde başıboş bırakılan veya kimsesiz olan bu zavallı hayvan cinslerinin hepsine şefkat ve merhametlerini esirgemezler. Bütün sokaklarda mahalle köpekleri için muayyen fasılalarla su kovaları sıralanır; bazı Türkler de ömürleri boyunca besledikleri kumrular için ölürken vakıflar kurup kendilerinden sonra da yem serpilmesini sağlamış olurlar.”

Du LOIR

“Hiç şüphesiz ki ahlak bakımında Türk siyasetiyle medeni hayatı bütün cihana örnek olabilecek variyettedir.”

Dünya bizi böyle tanıyor.

Reklamlar