Rafet ULUTÜRK

Bulgaristan’da Siyasi Durum:

Tarih: 13 Mart 2018

Konu: Kırcaali bizim gönül bağı sınırlarımız içindedir.

Türkiye Cumhuriyeti Devlet ve İktidar Partisi (AK Parti) Genel Başkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Sakarya parti kurultayı ve halk mitinginde yaptığı konuşma Balkanları salladı. Sakarya bir göçmen şehri ve diyarıdır ve Sayın Erdoğan’ın konuşması olağanüstü büyük bir ilgi gördü, büyük bir coşku uyandırdı.

“Bu topraklar ve şehirler başka devletlerin sınırları içinde bulunsa da bizim sıkı gönül bağlarımızla bağlı olduğumuz yerlerdir, diyen Sayın Erdoğan, Kalbimizin bir yanı İstanbul’da ise öteki yanı Balkanlardadır. Gönül bağı sınırları ile devlet sınırları farklı şeylerdir. Bizim devlet sınırlarımız 780 bin kilometre kare ile sınırlı kalmış olsa da, gönül bağlarımızın sınırları çok daha geniştir. Kırcaali benim ve halkımın gönül bağı sınırlarımızın içinde bulunmaktadır” dedi. Sakarya AK Parti Kurultayı’ndan “Balkan ülkelerindeki kardeşlerimize kucak dolusu selam gönderiyorum”, diyen Sayın Erdoğan Türk ve Müslüman yaşayan bütün Balkan ülkelerinde çok geniş yankı uyandırdı, büyük destek buldu, coşkuyla alkışlandı. Aynı destek ve çoşkuyu göçmen dernekleri de ifade ettiler. Tek yumrukta birleşme azmi dile getirildi.

 

Türkiye’den yükselen bu sıcak çağrıya Balkan şairlerimizin cevabı gecikmedi.

Dedelerimizin atlarını suladığı Tuna kıyısından şair Naim Bakoğlu’ndan selam geldi.

 

DALDAKİ TOMURCUK

 

Mart ayı göklere kondurdu bak güneşi

Arılar kovandan çıkmış, çiçek avında!

Kuşların saçakta aşk ile öter eşi

Bahara soyunan kâinat tam tavında!

 

Kış derdinden kurtulma sınırında yoksul

Yırtık abayı omuzdan atma zamanı!

El avuç açıp köşelerde olsa da kul

Bir başka ötüyor dilencinin kemanı!

 

Yarına başka bir bakış var gözlerinde

Sabırsızlıkla sabahı bekliyor çocuk!

Uzun kıştan kararmış insan yüzlerinde

Umut olup şakıyor daldaki tomurcuk!

 

13 Mart 2018 / Silistre / Bulgaristan

Naim Bakoğlu

 

Bir halk önderinin sesi ne kadar uzaklarda duyuluyorsa gücü de o kadar büyüktür. Balkan ülkelerinin yeni tarihinde Türkiye halkı gönül dostlarını kardeşlerini bu kadar net bir şekilde sıralamamış, onlara bu kadar yürekten selam göndermemişti.

Eğer her insanın cenneti doğduğu yerdeyse, vatanındaysa ve hiçbir kimsenin vatan ve cennet hakkına başka hiç kimsenin müdahale etmeye hakkı yoksa, beklediğimiz gün yakındır. Savaştan, bombalardan kaçan Suriyelilerin vatanlarına topraklarına dönebilmeleri nekadar bir kutsal haksa, “Tanrının “Adaleti” ise bizim Balkan Kardeşlerimizin cennet hakkına kim el sürebilir?

Soruyorum. Adalet yerini bulur diyenler haklıymış. O gün yakındır.

Ekmeğini taştan çıkaranların lokmasına saldırmaya kimin hakkı olabilir ki,

Adalet günü yakındır!

İnsanların iyice ezilmesi, kör doğanların ve doğarken gözleri kör edilenlerin bile gerçekleri, dünyayı görebilmesi için 1 asır gerekti.

Ne var ki zulüm asrı gelip geçti. Mutluluk günü yakındır.

Biz diktatörleri sevinç çığlıklarıyla karşılayan, baskı, terör ve zulmü alkışlayanlar arasında yetiştik ve o çığlık atanların düşürülen diktatörlerin naşına tükürdüklerini gördük. Biz faşistlerin sürü olup saldırışlarını gördük. Biz ezildik ama teslim olmadık. Zafer günü yakındır.

Bizler bey (Ana arı) doğuramayan arı kovanından gelen canlar yakan vızıltıyı işittik. Bu bir fızıltı değil, uğultudur ve hayat hakkının sona erdiğinin habercisidir.

Biz kendi kendini yenileyemeyenlerin kurbanı olduk. Biz leş bulmuş sırtların saldırısına uğradık, ama o günler geçiyor. Halkımız başını kaldırdı. O günler yakındır.

Biz beşiğinde bilge, sokaklarda aksakallı olmayan ayaşlar arasında kaldık. Deli arasında dolaşana deli derler. Biz yok olmadık. Başımız dik, anlımız ak. Biz büyük bir dirilişe hazırlanıyoruz. O gün ufuktadır.

Biz bin bir parçaya, partiye, banda ve çetelere, reket (zorbacı) gruplarına ve dolandırıcı tayfalarına, göz kızartan kırıntıya parçalanmış, bölünmüş, birbirine amansız saldıran, birbirini parçalamaya hazırlanan ve bir daha buluşup birleşmeleri imkânsız olanların arasına sıkıştırıldık, çok çektik, çekmeye devam ediyoruz.

Bizi parçaladılar. Biz bu günlere parçalanma hakkımızı yolda bırakarak geldik.

Biz biriz ve her zaman birlikte olacağız. Birlik ölüm hariç herşeyi çözer. Birlikte olursak bize hiç bir şey yapamazlar. 34 şehit verdik.

Ama bizi en fazla üzen 2016’da parçalanmamız ağırdı.

1985’te isimlerimiz değiştirilirken, Bonovo tren garında çocuk vagonu patlattılar şimdi bizi suçlamak istiyorlar. Bulgaristan’a ateş açanlardan, kardeşlerimizin kalbine ateş açanlardan, kardeşlerimizi Kırcaali MVT (Polis) bodrumunda dövülenlerden öldürenlerden hala hesap sorulmadı. Katillerin hepsi ise kahraman oldu baş tacı ediliyorlar. Bu ortamda birlik kurulamaz. Bu saman yeniden savrulacak bu hasat yeniden elenecektir. İnanın. En güçlü birliği biz kuracağız. O gün çok yakındır.

Geçen hafta Plovdiv’te meydana gelen olaylar üzerinde düşünmek zorundayız. Filibenin 80 bin kardeşimizin yaşadığı Yeni Mahalle’den (Stolipenovo) “iri fare” lakabını taktıkları bir kardeşimizi kurşuna dizen bir doktoru haklı çıkarmak için VMRO olarak bilinen, “Ataka”cılar ve tüm sahte yurtseverler sokak ve meydanları doldurdu. Bulgaristan Cumhuriyetinde “anayasayı”, hukuk düzenini, ceza kanunu maddelerini, adaleti ayakaltına almak, rafa kaldırmak, geçersiz kılmak istediler.

Gerekçelerinde “bir Bulgaristan azınlıklardan birini kurşunladığında, yasaların işlememesi, Bulgar’ın her zaman haklı sayılması, polisin Bulgar katili tutuklama hakkı olmaması, mahkemenin Bulgar katili yargılama hakkı, hapis cezası kesme hakkı olmaması ve benzer” haklar talep edildiği, sallanan yumruklarla, bağırıp çağırmalar ve küfürlü söylemlerle ifade edildi.

Değerli dostlar Bulgar aşırı milliyetçilerinin bu isteği ! ( ve 19 yy Amerika’sında vardı). Bu Beyaz derili bir zenciyi (siyah ciltliyi) öldürse, sopadan geçirip kötürüm bıraksa, gözünü çıkarsa, eşini alsa, kızlarına sarkıntılık yapsa, tecavüz etse bile, ona dokunulmuyordu, federal polisin beyazı tutuklama, yargılama ve içeri atma hakkı yoktu.

Şimdi de dış ülkelerde insan öldüren, suç. İşleyenbir Amerikalının yurt dışında yargılanıp içeri atılamıyor, iade edilecek ve ABD’de yargılanacak. Bu kölelik çağı yasalarının Bulgar sahte “yurtseverleri” ülkemizde yaşayan azınlıklara karşı işlenen suçlarda uygulamaya çalıştılar. Anayasa ve yasa, ceza kanunu değişikliği istediler, meclis geri çevirdi, geçiremediler, ama denediler. Gönüllerinde olan, 1972-1989 yılları arasında “soya dönüş süreci” zulmü esnasında öldürdükleri Türk, Pomak ve Çingene kardeşlerimizin katillerinden hiç birinin tutuklanmadığı gibi şimdi de aynı hakları elde etmek istiyorlar.

Biz buna faşizm çanları çalıyor diyoruz.

“Yurtsever maskeli” üç partisi iktidardan çöp çuvalı gibi atmak önce gelen başat vazifemizdir. Bütün azınlıklar birleşmek zorundayız. Ama Doğan ve Mestan sakalı ardında ve hayrına değil, ilkeler etrafında buluşup birleşmeliyiz, birleşeceğiz. O dün yakındır.

Bölünmüşler halk olamaz. Bölünmüşler adam olamaz. Onlar bin bir parça oldular. Bir daha asla buluşup birleşemezler.

Bizi bölenler haindir. Nasibimizi alıp hakkımızı vermeyenler haindir.

Bizi aldatanlar, soyanlar, boş umutlarla aldatanlar, dolandıranlar haindirler. Hain de kalacaklar.

Bu dünyada hainler mezarlığı yoktur. Hepsi tarihin çöplüğüne atılacaklar.

Türkiye Cumhuriyetimizin Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan’ın Sakarya kürsüsünden “gönlümüzün yarısı oradadır, oralardaki kardeşlerimizin her sızısı bizimdir” demesi Irkçıları kudurttu.

Bu kuduzların tarihin sessiz mahzenlerinde çürümeleri mukadderdir.

Biz Türk’üz, Müslümanız, böyle de kalacağız.

 

Reklamlar