Rafet ULUTÜRK
Tarih: 30 Haziran 2021

Hazreti Celalettin Rumi zamanında yaşasaydık, 11 Temmuz 2021 Pazar gün yapılacak seçimlerde, “Kim olursan ol, daha iyi ve huzurlu yaşamak istiyorsan yanımıza gel!” derdik.  İnsan sevgisi bizim zihniyetimizin özünde bir ışık. Adaletli bir geleceğin garantisi.

Rumi zamanından asırlar geçti. Adaletten korkanlar gerçeklerle yüzleşmekten bugün de kaçıyorlar.

Fikrimi, yalnız bir cümleyle açmak istiyorum:

1945 ile 1990 yılları arasında Bulgaristan halkından bir parça olarak döktüğümüz alın terinin tüm ürünlerinin % 90’nı Bulgar nüfusun % 1’inin eline geçti. % 10’u da nüfusun % 99’una kaldı. Adalet bu mu?

Resmi istatistiklerde, sözü edilen % 1 aslında 15 bin kişi. Bir çapulcu, soyguncu ve talancı zümresi. Emeğimizi hurdaya çıkarıp parasını cebe atanlar. Paraları çalınan banka sayısı 15. Onların 30 yılda kesip yedikleri koyun kuzu sayısı 15 milyon. Kapattıkları tekstil fabrikaları 16, ipekli tekstil fabrikaları 4, dikiş atölyeleri 400, tütün fabrikaları 18, konserve fabrikaları 120.
Toplam kapatılan işletme sayısı 3 bindir.

Şimdi eski Başbakan Boyko Borisov (GERB) ve tüm ekibi ile birlikte çöpe atmak istediğimiz ölümcül tümör budur. Size 2009’dan beri Borisov tarafından yönetilen şu olumsuz oluşumun kısa tarihini anlatmadan önce, artık ölüm döşeğinde olanlara hayat yolunu bir dönem daha uzatmak için yapılan son aşıyı anlatmak istiyorum.

12 Mayıs 2021 tarihinde kurulan erken seçim hükümetinin Maliye Bakanı Asen Vasilev’in 30 Haziran günü açıkladığına göre, eski Başbakan Boyko Borisov 4 Nisan 2021 ve şimdiki 11 Temmuz seçimlerini kazanmak için hiçbir ihaleye katılmayan şirketlere, oy satın almaları ve seçimi kazanmaları için 8 milyar Leva dağıtmış diye yazıyor Bulgar gazeteleri. Bu para Bulgaristan emeklilerinin 9 aylık tüm gelirine eşittir. Ne var ki tutmadı, seçim hükümeti başbakanı Stefan Yanev Bulgaristan’da tüm valileri ve polis şeflerini ve devlet kurumu başkanlarını bir hamlede değiştirince hep hileli çalışan klasik Bulgar seçim makinası bu defa çalışmadı.

26 Haziran 2021 Pazar günü Blagoevgrad (Yukarı Cuma) olağanüstü Belediye Seçiminde, aynı yerde 5 defa seçim kazanan Borisov’un GERB partisi bu defa “Var, Böyle Bir Halk!” ve Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP)’den sonra 3. oldu. Para oynamayınca katılım oranı düştü (%40), en büyük oy kitlesi olan Romanların katılımı %15’te kaldı. Rüşvet makinası çalışmadı, oylar satın alınamadı, hile yapılamadı ve şimdilik yeni durum bu.

Sonuç bu olsa bile, dönüşüm durumunda oyların azalması lehimizde çalışmıyor. GERB’in iktidardan tüm mafya ve oligarşi ile birlikte sökülmesi ve aynı zamanda aşırı milliyetçi, faşist ve ırkçı partilerin meclise sokulmaması için 11 Temmuz’da katılım oranının % 56 olması gerekiyor. Seçim sandıkları yerine Bulgaristan’da 9 bin seçim makinası olacak. Dış ülkelerdeki 700 seçim sandıklarının yerine seçim makineleri gönderilecek. 3 milyon 600 bin seçmenin oy vermesi bekleniyor. Bizim tahminlerimize göre Türkiye’de bir rekor kırılacak ve 121 sandıktan 100 bin oyu aşacaktır, Batı ülkelerindeki Türk-Müslüman gurbetçilerden de 60 bin oy gelebilir.

***

Bu gerçekler, GERB partisinin, izlediği yolsuzluklar, rüşvet ve dolandırıcılık siyaseti ve kendisiyle birlikte hizmet sunduğu mafya ve oligarşinin de dere çukuruna yuvarlanacağına işaret ve kanıttır.

Seçim hükümeti bugüne kadar attığı adımlarla Bulgaristan’ın farklı bir şekilde yönetilebileceğini gösteren bir denemedir, fakat gelecek yönetime model olabilir mi? 

Seçime 10 gün kala halkı ilgilendiren sorun budur.

Tüm azınlıkların da oylarıyla 16 Kasım 2016’da seçilen Cumhurbaşkanı Rumen Radev, göreve başlamasından 6 ay sonra bir demecinde Bulgaristan’a “bataklık” demişti. 2020 yılı baharında Başbakan Borisov ve Başsavcı İvan Geşev’in istifasını isteyerek sokaklara dökülen ve meydanlara dolan kalabalığı sağ yumruğunu kaldırarak destekledi ve bu seçimde de adalet ve huzurdan yana tutumunu sürdürdü. Bu hareketlenme politik bir kavganın başlangıcı oldu.

Başbakan Borisov’un 2009’dan beri yönettiği ve dünyaya süt liman, huzurlu, üzerinde beyaz dalgacıklar koşuşan ve martılar uçuşan bir deniz gibi reklam edilen Bulgaristan’da, 2020 baharında dev bir protesto dalgası yükseldi ve 356 günden beri arasız devam etti. Bu gelişmeler derin analizlere neden oldu. Gözle görüldüğü üzere, bin bire parçalanmış olan ülkede 2 ana cephe oluştu ve karşı karşıya dikildi.

İktidar cephesi, savcılığı, yargıyı, polis gücünü, jandarmayı, itfaiyeyi ve silahlı güçleri kontrolünde bulunduran Borisov ve milliyetçiler ittifakıdır.
Borisov hükümetten çekildi, 45. Mecliste fırsat bulsa bile yenisini kuramadı. Kendisiyle birlikte ortağı Demokratik Güçler Birliği (SDS) Partisi’ni de çöplük deresine sürüklüyor. 2017’den beri iktidar ortağı olan VMRO-BND, NFSB, “Ataka” ve “Volya” (İrade) popülist milliyetçiler sürüsü de 45. Meclise giremediler ve GERB Partisi’nden ve şahsen Boyko Borisov’tan uzaklaşıyorlar.

Karşılarındaki cephede ise, örgütsüz büyük bir sivil toplum kitlesi ve yeni kurulan “Var Böyle bir Halk!”, “Demokratik Bulgaristan” ve “Kalk Ayağı Bulgaristan!… “gibi parti, koalisyon ve sivil toplum hareketleri yer aldı ve ödün vermeden dimdik duruyor.

Gücünü devletten, ayakta kalan yargı ve baskı kurumlarından, mafya ve oligarşiden alan Borisov taraftarları protesto hareketine katılanları bir yıl boyunca ezmeyi, yok etmeyi, sindirmeyi denedi, cop ve biber gazı kullandı, tutuklananlar, kaldırım taşları üzerinde sürünenler oldu vs, fakat hareket durmadı.

Şunu önemle belirtmeliyim. Bir halk hareketi devleti kolay kolay deviremez. Bulgaristan tarihinde devirememiştir. Fakat değişim başlatabilir ve yenilenme sürecini ileri itebilir, kitleleri uyandırıp hareketlendirebilir. Bulgaristan’daki son gelişmeler 11 Temmuz yaklaşırken Borisov hükümeti İçişleri Bakanı Hristo Terziyski’nin Köstendil şehrinde kurmay kurduğunu ve Kuzey Makedonya Cumhuriyeti vatandaşlarından kedilerine kadar Bulgar pasaportu verilenleri (150 bin kişi) oy kullanmaya örgütlediğini; Kuzey Batı Bulgaristan’ın Vidin, Montana ve Vratsa illerinde seçmenlerin baskı altına alındığını, Haskovo(Hasköy) ve Yambol illerinde 80 Levaya oy toplandığını delillerle medyaya taşındı. Ülke çapında polis operasyonları da devam ediyor.

***

4 Nisan 2021 seçimlerinde sokak hareketlerinden yola çıkan 3 siyasi parti 45. meclise girdi. 240 sandalyeli Sofya meclisine 51’i “Var Böyle Bir Halk!” partisinden; 27’si “Demokratik Bulgaristan” Koalisyonundan ve 14’ü de “Ayağa Kalk Bulgaristan!…” sivil seçim hareketinden olmak üzere 92 yeni milletvekili girdi. Bulgaristan siyasi tarihinde sokağın meclise bu şekilde akışı daha önce görülmemişti. Sosyalist parti de milletvekillerinden yarısını kaybederken milliyetçi – faşizan zümre çöpe itildi. Yaşanan çok büyük bir olaydı. Yıllarca anlatılacağına, yazılacağına ve tartışılacağına kesin inanıyorum.

***

Biz, “BGSAM” ve “Bghaber.org” ve “BULTÜRK – Bulgaristan Türklerinin Sesi“ gazetesi olarak bu üç yeni oluşuma ve ayrıca GERB partisine “siyasi moloz” dedik. Çünkü daha önce ismi işitilmemiş olan ve seçimlerden birkaç ay önce art arda tescil olan yeni oluşumları birbirine yapıştıran bir ideoloji, strateji, uyumlanmış bir stratejik kırmızı çizgi veya Ulusal Lider yok. Sözde siyasi öncü olarak beliren “Var Böyle bir Halk!” Hareketi kurucu başkanı da meydanlara çıkmadı, milletvekili seçildi ama mecliste ant içmedi, git gide sönerken 46. Meclise milletvekili adaylığını kabul etmedi. Öte yandan, partisini ve hareketini Borisov ve GERB’ten kopan mafya ve oligarşi güçlerine satabileceği gündem oluyor.

Tüm kuşkulara ve söylentilere rağmen sivil toplum hareketinin öncüsü olan bu güçler Bulgaristan’ın siyaset tablosunu değiştirdiler.

Bulgaristan tablosunda, GERB/SDS iktidardan devrildi. Boyko Borisov başbakanlıktan çekildi. VMRO-BND (İç Makedon Devrim Hareketi), NFSB (Bulgaristan’ı Kurtarmak için Milli Cephe), “Ataka” ve “Volya” (İrade) gibi popülist, aşırı milliyetçi, Türk düşmanı, ırkçı siyasi parti, hareket ve cepheler şimdilik meclis dışında kapadı.

Şu da oldu. Başka ve çok daha eski, kendine yıllarca sağ merkezde yer arayan GERB partisi ve son yıllarda ortağı olan, 1989’da kurulan, Demokratik Güçler Birliği (SDS), GERB partisi ile birlikte “siyasi moloz” kaderi yaşadı.

Şu da var, 4 Nisan’da GERB/SDS iktidar ortaklığı milletvekili sayısı 75’e düştü ve “Zamanın doldu ve iktidardan çekiliniz!” notası aldı. Bu bakıma 2021 Bulgaristan siyasetini anlatabilmek için önce şu sözünü ettiğimiz “2 moloz kitleyi açmamız ve niteliklerini gün ışığına çıkarmamız” gerekiyor.

Olay 1: GERB/SDS moloz kitlesi.

Bu kitleye “moloz” dememizin nedeni, ideolojisi olmaması, bir politik örgütlenmeden gelmemesi ve niteliksiz bir akım olarak iktidara taşınarak başkalarına, genellikle dış güçlere hizmet etmesidir.

Şunu düşününüz. 1944-1948’de komünist rejimin hışmına uğramış, azarlanmış, 40 yıl istemediği bir ortamda kapalı kalmış, örgütlenememiş, kabul etmese de hep Vatan Cephesi yani komünistlere oy vermiş ve üstelik komünistlere de katılmış…

Todor Jivkov’u alkışlamış, Türklere ve Pomaklara uygulanan “soya dönüş” zulmüne katılmış, zalimliklere, teröre ve yasaklara susmuş, belki de kabul etmediği bir hayat yaşamak zorunda bırakılmış olan Bulgarlar ve Bulgar soylar bu moloz kitlenin derin kökleridir. Bu kitlede, 1955-1975 yıllarında Bulgaristan sanayileşme gerçekleştirirken köyden kente akan, kimsesiz ortada kalan, sivil toplum oluşturamayan maddi, birbirinden ve geleneklerinden kopan ve 1990 yılına kadar sürünen nüfusta görebiliyoruz. Bu nüfus, bugünkü Bulgaristan sokaklarında karşı karşıya duranların Borisov molozudur.

Genel nüfusun % 30’unu oluşturur. % 40’ı emekli memur olan 280 bin emekli memuru ve yakınlarını kucaklar. Son yıl maaşlarına yüklü zam alan bu kitle Borisov’a hala bağlı ve ayaktadır.

7 Haziran 1990 tarihinde Sofya “Kartal Köprü” kavşağındaki 1 milyon 200 bin katılımlı dev anti-komünist mitingi onlarındı. Komünist Partisi BKP, isim değiştirip BSP olurken partiden kovulanlar, ordudan atılan subaylar, polisler ve aileleri oradaydı. Bu moloz kitleyi 1997 seçimlerinde iktidara taşıyan ve sosyalist Bulgaristan’ın maddi altyapısının talan edilmesi serüvenine katan Başbakan İvan Kostov oldu. Sosyalizmi yıkan ama kapitalist düzenin nasıl kurulacağını bilmeyen bu canlı “moloz” yığını talanın sona erdiğini görünce korktu.

2001 meclis seçimlerinde politik olarak sıfırlandı.

Kendini sanki suçlu hissetti ve büzdü. Batıya akış durmadı. 2000 yılından 2009 yılına kadar II. Simeyon ve Sergey Stanişev rejimlerinin içinde yüzen totaliter kalıt ile SDS kitlesinin moloz yığını reformlara ve değişikliklere pasif kaldı, politikadan uzak sanki yeni gününü bekledi.

Yıllar Bulgaristan’ın NATO’ya ve Avrupa Birliği’ne alındığı yıllardı.

Toplum parçalandı. Komünistler, Bulgaristan’a Batıdan yatırım yapılmasını istemiyordu. Batı kulisi bu engeli ancak komünistlerin arasından burnunda iktidar kokusu olanları cezbedip kendi elleriyle iktidara taşıyarak aşabileceklerine inandılar ve 10 yıl sonra yani 2009’da Borisov’la başarılı oldular. Burada, son 20 yılı kaplayan bir süreçten söz ediyoruz. Bu sürecin ilk 10 yılında / II. Simeyon iktidarı (2001-2005) ve Sosyalist Sergey Stanişev iktidarı (2005-2009) / toplumun bağrında, reform isteyen sivil toplum hareketi ile statükocu-totaliterleri yan yana yaşattı. İkinciler, 2009 seçimlerinde tamamen sahte sloganlarla Borisov hareketi olarak iktidar oldular. İdeolojisi olmayan, parti yapısı olmayan, Bulgaristan’ı kim para verirse ona satmaya hazır bir hareketten söz ediyorum. 2007’de Bulgaristan Avrupa Birliği’ne girerken devlet adına verilen hukuk üstünlüğü, adalet ve eşitlik vaatlerinden hiç birine uymadılar. 11 yıldan beri mafya ve oligarşiye hizmet ettiler. AB’den gelen paraların hepsine el koydular ve halkımızı eski kıtanın en fakir, cahil ve “debil” nüfusu durumuna getirdiler.

İkinci olay, 2000 yılları başında ince bir buz tabakası gibi oluşmaya başlayan Bulgar sivil toplum hareketi yıllar içinde kalınlaştı ve 2020’de dev bir dalga olarak Borisov emrindeki moloz kitlenin karşısına dikildiğini gördük.

Evet, 2020’den beri Sofya’da karşı karşıya duran “ben senden daha güçlüyüm” kavgası işte bu iki moloz yığını arasında yürütülüyor. Birincisinin yaşı 80, ikincisinin ise 20’dir. 12 Temmuz’da seçimlerinde seçmen, bu 2 politik kütleden hangisine gelecek hakkı tanıyacaktır?

Bulgaristan’ın sorunu budur!

Şahsen bana kalırsa, bu güreşten de başpehlivan çıkmayacaktır. Seçilecek meclisten de hükümet çıkmayacaktır. 2-3 ay gibi bir süre bu denli derin bir kapışmada güç yenilemeye yetmez. Bulgar halkı yorgun ve bitkindir. Toplumun ana gücü dış ülkelerde bulunuyor ve politikaya müdahalesi çok sınırlı tutuluyor. Türkiye’de seksiyon, sandık ve makine sayısının büyütülmesi, bu seçimlerden fazla, Kasım ayında yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini düşünenlerin ince hesabıdır. Türklerin oyları olmadan Rumen Radev 2. defa seçilemez. Ona 500 bin oy vaat edip, tüm seçim barajlarını yıktırmamızın zamanı gelmiştir. Fırsat fırsattır.

***

Bu arada Bulgaristan’ın yeni tarihinde ilk kez 2001 seçimleriyle sivil toplum oluşmaya başladı. Adalet, eşitlik, demokrasi ve özgürlük şiarları yükseldi ve serbest Pazar ekonomisi tezgâh kurdu. 2004’te NATO’ya üye olan Bulgaristan, Anayasa değişikliği yapıp hukuk üstünlüğü sağlayacağını 2007’de Avrupa Birliğine üye alınırken de deklare etti. Tekrar ediyorum, çünkü hukukun üstünlüğü sağlandığında, duruşma salonlarında adalet sözü duyulduğunda, okullarda, hastanelerde, iş başvurularında eşitlik ilkesi uygulandığında problemlerin yarısı zaten kendiliğinden çözülmüş olacaktır. Temel sorunların birini AB kendisi çözmelidir.

Federatif birlik mi, yoksa milletler ve milli devletler birliği mi?

Bir defa, Bulgaristan her iki çözümde de merkezden (Brüksel) uzak “sömürge” ülke kalacağız. Bu belli. Bulgarlar tek dilli, tek dinli, tek milletli devlet olmak sevdasından vaz geçer ve vatandaşa, azınlık topluluklarına, yaşam tarzına ilişkin bütün iç sorunları kota usulüne uygun çözülen bir ülke olmayı kabul ederse, hesaplar zaten kendiliğinden çözülecek ve değişecektir. Makedonya, Hırvatistan, Bosna örnek alınabilir.

Bu nedenlerden dolayı, biz halen Rusya ile Batı dünyası arasında Bulgaristan’dan geçen kırmızıçizginin iki tarafındayız. Bu kırmızıçizgiye basınca ya yaptırımlar geliyor, (örneğin “Rico” ve “Magnitski” gibi ABD yaptırımları, AB ihtarları) ya da Rusya’ya “esaret harcı” ödeyen Bulgaristan ve bu hepsi yoksul ve çilekeş halkımızın sırtından çıkıyor.
Anlatmaya çalıştığımız sorunları, hele etnik azınlık ve kültürel haklar gibi sorunları yaklaşan seçimde 2 “moloz” dalgası da kendiliğinden çözmeyecektir, çünkü her ikisinin programında da ne “insan hakları” ne de “azınlık hakları” kalın harflerle yazılmamıştır.

***

Borisov’un 11 Temmuz seçim sloganı: “Keşmekeş içinde nizam!” Bulgaristan Türklerinden hiçbir kimse GERB partisine oy vermeyecektir. 2017 seçimlerinde bana oy verirseniz, Türklerden 10 bakan yardımcısı atayacağını söyleyen Borisov hepimizi aldattı, seçim sonrası hiç bir bakan yardımcısı atamadı. Oysa Türkler ona 120 bin oy vermişti. Evet artık bu sayfa da kapandı.

12 Mayıs 2021’de kurulan erken seçim hükümetinin Başbakanı Stefan Yanev daha 2. demecinde günümüz Bulgaristan’ı hakkında “keşmekeş, düzensiz, sorumsuz, kurumları çalışmayan” bir harabelik dedi.

Tüm bunlara rağmen, seçim hükümeti kısa bir sürede çök önemli önlemler aldı, değişik subyeler ve partiler arsında diyalog ve iş birliği modeli sundu ve daha önce birbirine selam vermeyen kişilerin birlikte yaşayabileceğini gösterdi. Seçimlerden sonra yönetimde kaldığında “diyalog masası” kurulabilir.

İkinci molozun an gücü olan ve ilk defa katılacağı erken seçimden en büyük parti olarak çıkması beklenen “Var, Böyle Bir Halk!” toplumun belirli bir kısmını temsil etse de, anlaşılan bir araya getirmeye çalıştığı insanların beklentileri çok farklı. Politik ve ekonomik programı pek detaylı olmayan bu parti, 11 Temmuz’dan sonra değişikler kapısı açacak bir anahtar gibi görünüyor. 6 aylık bir partiden ideolojik ve politik derinlik beklemek yanlış olur. İnsanları hangi hedefler uğrunda birleştirecek, o da bilinmiyor. Sunulan haberi alan ve yollara dökülen felaketzedelerin nereye olursa olsun kaçmak ve tehlikeden uzaklaşmak istediklerini görüyoruz sanki. İki seçim arasında kitle olarak büyümedi. Burada bir bağımlılıktan ve devamlılığa sadakatten söz etmek de güç. Sivil toplum oluşturmak, seçim sistemini değiştirmek ve demokratikleşmek ana hedef ise, 2000 yılına dönmek en iyi olur.

İkinci molozun 3 tepesinden biri olan ve kendine moloz denmesini hak etmeyen tek parti “Demokratik Bulgaristan” koalisyonudur. Büyük şehirlerdeki orta kesimi örgütleyerek güç toplamaya çalışırken, varoşlara, kentlerin uzaklarına çıkamıyor, küçük kentlere ve köylülere ulaşamıyor. Muhtar seçimi yapılan Pazarcık ili “Sırnıtsa” köyünde geçen Pazar 15 oy almış. Program-sal isteği Adalet Reformu, Başsavcının istifası, Yüksek Mahkemenin dağılması. AB isteğine uyularak kurulan Özel Mahkemeleri dağılması ve hukuk üstünlüğü, adalet ve eşitlik şeklinde biçimlenmiştir. Bu koalisyon azınlıklar sorunlarını genel insan hakları problemi çerçevesinde görüyor. Azınlıklardan oy alması zor. Totaliter dönem katilleriyle, zulüm devriyle hala hesaplaşmak istemiyor.

Bu gruptaki üçüncü sivil toplum hareketini eski ombudsman Bayan Maya Manolova yönetiyor. Birçok parti, hareket ve dernekten oluşan bu oluşum sosyal sorunlar, işsizlik ve ücretler, sağlık ve eğitim sorunları, özürlülerin durumu gibi konulardaki sert insancıl tutumu azınlıklar arasında da saygıyla karşılanıyor. Hareketin taraftarları her geçen gün biraz daha çoğalıyor.

***

Borisov ve GERB’in simgelediği büyük moloz partinin yerini, üç yeni moloz partinin muhtemel ortaklığının alması kaç yıl sürer? Yani moloz kitle yönetmeye hazır ve olgun mudur? Nasıl problemler doğabilir? ,

Birinci sorun kadro problemi olabilir.
Bu 3 yeni parti memleket kurumlarını yönetecek 280 bin kişilik bir kadro kapasitesine sahip midir? Çünkü memleketteki vatandaşların % 60’ı aktif okuryazar değil. GERB partisinin ideolojisi olmadığı gibi bu 3 partinin de ortak dünya görüşü ve politik sahnede belirli bir yeri yok. GERB partisi hem politikaya ham de iktidara katılıp talana devamı devletin ve toplumun birinci problemi olarak görürken, yeni üç parti yolsuzluklarla, rüşvetle mücadeleyi milli sorun olarak görüyor. Borisov partisi ile iktidar ortaklığı istemeyen 3 yeni parti, GERB partisini muhalefette itip sıkıştırmaya devam edeceklerini gizlemiyor. GERB partisi seçimde birinci parti konumunu koruyamazsa, dağılma süreci birdenbire hızlanabilir ve işler kolaylaşır.
Ne var ki önce, tüm devlet görevlilerinin sadakat yemini etmesi şarttır, çünkü devlet çürümüştür.

Analizimizin bu bölümünden çıkan sonucumuz şudur:

Bulgaristan’da politik partiler dağılmalı ve yerinde demokrasi istemlerine uygun yenileri kurulmalı ve çoğulcu seçim sistemi kökten değiştirilmelidir.

Hak ve Özgürlük Hareketini Bulgaristan siyasetindeki yeni rolü.

Hak ve Özgürlük Hareketi (HÖH) 1990 yılından beri Bulgaristan’da yapılan bütün seçimlere katıldı ve 38 milletvekiline kadar çıkardı.

Şimdiye kadar Türkiye’deki soydaşlarımızdan 98 bin oy gelmiştir. Oy kullanma konusunda uzmanlaşan soydaşlarımız 11 Temmuz’da İstanbul’da 29 sandıkta oy kullanacak ve bu seksiyonlarda 8 makine de olacaktır.

Reel değerlendirildiğinde aynı seksiyonda hem makine hem de klasik usul oy verilebileceğinden İstanbul’da aslında 37 sandıkta oy kullanma imkânı belirmiş bulunuyor ve beklenen oy sayısı da 50 binden fazladır. Herhangi bir engel belirmediği takdirde bu seçimde Türkiye’den tahminlere göre 200 bin oy alınabilir. İlk kez olmak üzere Türk seçmenin Bulgaristan seçimlerindeki gerçek gücü ve rolü kendini gösterecektir.

Buna ilaveten Avrupa Birliği ülkelerindeki Müslüman seçmenlerden 60  bini Hak ve Özgürlükler partisine 7 numaralı bültenle oy verme hazırlığı gördüklerini bildirmişlerdir.

Türkiye Cumhuriyeti Bulgaristan Türkleri dernek, federasyon ve konfederasyon başkanlarının 1 Temmuz tarihli vedeo-konferans Milli İstişare toplantısında, Otobüsle Bulgaristan’a seçmen göndermeme ve Türkiye şartlarında seçim örgütleme işine ağırlık verme kararı alınmıştır. Bütün dernekler 7 numaralı bülteni kullanma kararı almıştır. Bu seçilerde Türkiye’nin oyları meydana çıkacaktır.

Bizler Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği BULTÜRK olarak özellikle İstanbul ve trakya’da tüm seçmenlerimize ulaşmaya gayret ediyoruz. Derneğimizin Seçim işleri koordinasyonu tüm ailelere ulaşmaya çalışıyor.

BULTÜRK Derneği olarak Eski Balkan Türkleri Kültür ve Dayanışma Derneği yerini merkez yaparak çalışmalarımıza devam etmekteyiz. Seçim malzemeleri bu merkezden her yere dağıtılıyor. Bu seçimlerde “BÖLÜNEREK KÜÇÜLMEKTENSE, BİRLEŞEREK GÜÇLENME ZAMANI” olgusudur.

Ayrıca BULTÜRK “Birlik ve Beraberliği” seçim sloganı olarak belirledi. Bastığı bültenleri bütün seçmenlere ev ev dağıtıyor. Bu seçimde Türkiye’den bütün oylar HÖH partisine verilecek ve Vatan, Anavatan, azınlık hakları, kültürel haklarımız, demokrasi ve özgürlük davamız güçlenecektir. Ne mutlu Türküm Diyene!

Türk ülkeleri zengin enerji kaynakları, büyüyen ekonomileri, genç-dinamik nüfusları, stratejik konumları, büyüyen askeri ve savunma sanayi kapasiteleriyle dünya siyasetinde de öne çıkıyor. Türkiye hem bölgesinde hem de küresel alanda ağırlığını giderek artırmakta ve yolunda emin adımlarla ilerliyor.

Bu seçimde Hedef: Türkiye’den Güçlü bir ses, Türkiye’den rekor bir oy.
Türkiye’nin dalları budakları taşmış çok yakında Türk devletler birliğini oluşturması bekleniyor. Yazımızı şu sözle bitirelim: “Harekette birlik olmazsa, fikirde birlik faydasızdır”. Allah yar ve yardımcımız olsun.

Tüm okuyucularımıza sağlıklı, huzurlu ve mutlu günler dilerim.

Reklamlar