Nedim AKIN

Tarih: 20 Şubat 2018

Konu:  Faşizm nedir? Bulgaristan faşizm yaşadı mı?

Faşistleri anarak yaşatanlar kendileri de faşisttir.

 

Şu dönemde memlekette birçok sorun birden gündem oluşturuyor.

Bunlardan biri, 6 Ekim 1944–1949 yılları arasında çalışan Halk Mahkemeleri’nin, “Halk üstü bir kurum” olup olmadığı konusudur. Çünkü o zaman geçerli olan 1879 Tırnova Anayasası’nda “Halk Mahkemesi” ve onların statüsü biye bir madde yoktur.

Bu mahkemedeki duruşmalarda, 249 idam cezası kesildiği, idamlıların öldürüldüğü, büyük bir grubun 1944’ün yaz aylarında İngiliz ve Amerikan savaş uçaklarından atılan bombaların Sofya “Malaşevtsi” kabristanlığında açtığı derin çukurlara topluca gömüldüğü biliniyor.

Tüyler ürperten bu olaylar, Nazi ve komünist ideolojisi arasında yürütülen ve 100 milyon insanın hayatına mal olan İkinci Büyük Savaş sonunda (70 yıl önce)  meydana geldi. Savaşın bitmesiyle Nazilerin toplama kamplarında yaptıkları vahşet ortaya çıktı. Bu kamplarda, milyonlarca masum insan ırkları ve düşünceleri yüzünden öldürülmüştü. Bulgaristan gibi mihver ülkelerinde de Yahudiler, Çingeneler ve diğer azınlıklardan insanlar ölesiye çalıştırılmış, açlığa ve ölüme terk edilmişlerdi. 20 bin Yahudi ve Çingene de “Treplika” toplama kampına gönderilmiş ve geri dönmemişti.

BGSAM ekibi olarak biz, son aylarda bu konuya olağanüstü büyük önem verdik.  Hitlerin, Alman ırkının üstünlüğünü ifade ederken kullandığı “Almanya her şeyin Üstünde!” ırkçı sloganının, son 2 yılda Bulgaristan’da da aşırı milliyetçi, ırkçı, şoven ve faşist güçler tarafından “Bulgaristan her şeyin Üstünde!” şeklinde 1944 yılı öncesi gibi, yeniden sık sık tekrar edilmesine karşı önlem alınmadı. Nümayiş ve mitinglerde uranlık olarak sokak boyu taşınması, toplantılarda, açık ortamda ve hatta mecliste haykırılması aldı yürüdü. Tabii, ülkemizde yaşayan masum insanlar bu şiarların yükseltildiğini gördükçe, milliyetçi sürülerin sokaklardaki nümayişlerini seyrederken ürperiyor, katliamların tekrar etmesini düşündükçe dehşet yaşıyor. Hitler faşistleri Yahudileri, Çingeneleri, Polonyalıları ve Slavları alt sınıf insan ilan ederek, işgal ettikleri topraklarda akıl almaz vahşet uyguladılar. Kiliseleri yakıp yıktılar, dindar insanları katlettiler. 25 milyon insan yok edildi. Fakat bir ülkenin faşist yöntemlerle yönetildiğini kanıtlayan sadece rakamlar ve idamların sayısı değildir. Çünkü Rusya’da da 30 milyon kişi yok edildi. Zamanlar değişti, günümüzün insan düşmanlığının hedefinde öncelikle Müslümanlar var. Müslümanların Avrupa’ya bırakılmaması, eski kıtanın İslam’dan kurtarılması artık bir uluslar arası ırkçı hareket olarak yeşermeye başladı. Almanya’da “Almanya İçin Alternatif” partisinin Bundestag’a (meclise) girmesi, Avusturya’da yeni faşistlerin iktidar olması, Hollanda’daki hortlama kimsenin gözünden kaçmadı. Bu hareketlenmenin önemli merkezlerinden birisi de Sofya oldu.

1949 yılında Bulgaristan’da “Belene” toplama kampı açıldı. Daha sonra adına “ölüm” kampı dendi. Tuna ırmağının “Persin” adasındaydı. Orada, Nazi vahşetinin komünist türü uygulandı. Ülkede toplam 169 toplama kampı açıldı. İnsanlar burada bir parça kuru ekmek için çalıştırıldı. 1985’te olay tekrar etti. 517 Bulgaristanlı Türk “Belene” Ölüm Kampına kapandı. İşkence gördüler. Ezildiler. İsimleri orada değiştirildi. Ardından ısız Bulgar köylerine sürgün edildiler.

Yazılarımızda, 1944 öncesi faşist Bulgaristan ile 1944 sonrası komünist-totaliter Bulgar gerçekliğinin birbirinin kopyası olduğunu defalarca yazdık. Bu farklı (faşist ve komünist) 2 toplumsal düzenin ikisi de vahşet uyguladı. Demokrasi sözde kaldı. Adalet hiç olmadı. Hukukun üstünlüğünden söz bile edilemedi. Nazilerin toplama kamplarında 11 milyon suçsuz insan öldürdüğünü yazmak sanki kolay! Fakat bu insanların ardından yas tutan 11 milyon aileyi, yakınlarının acısını düşünmek bile damarlarda kanı durduruyor.

2018’de Bulgaristan gerçekliğinde bir hatıra patlaması yaşandı. Bulgar belleği 70–80 yıl sonra patladı. 1944–1949 yılları arasında 5 -10 bin kişinin katledildiği susan tarihçilerin kaleminden döküldü, ağzından çıktı. Gerçekleri saklayanların ve yeni işitenlerin bu defa nefesi kesildi. Çocuklar, dedem hangi cephedenmiş sorusuna yanıt aramaya başladılar. Toplum yeniden ikiye yarıldı, parçalandı. Taraflar birbirine füze ateşi açtı. Bu defa, bu parçalanma Bulgarların kendi arasında oldu. Biz, bu defa da bu acı hesaplaşmanın ürünleriyiz. 21 Şubatta Sofya Meclisi Başkan Yardımcısı görevinden alınıyor.

Milletvekili Prof. İvo Hristov’un Bulgaristan’da yaşayan insanların % 80’ni için “debil” dedi. Güçsüz ve aklından zoru olanların grubunda biz de varız. Yani “debiller sınıfı”ndanız. Bu rakam doğru olmayabilir, çünkü bankalarda milyon levası olanlar nüfusun % 1’idir, diğerleri zar zor geçiniyor yani “debil” durumdadır. 20. yüzyılda yaşanan bu kadar çok acı, kan, tövbe, lanet ve küfürden ancak “debil” doğabilirdi ve doğdu. Yüz binlerce insanın canına kıyıldığı bir toplumda insanın normal gelişime gerekli ortam oluşamazdı. Oluşamadı. Şu da var. Katledilen hayatın kendisiydi. Ağlayanlarsa analar, kadınlar ve çocuklardı.

Büyük Savaşta, Danimarka, Norveç, Belçika ve Hollanda gibi, Bulgaristan’ın da Naziler tarafından işgal edildiği ve özgür düşünen insanların tümüne katliam uygulandığı bir ülke olduğu dikkate alındığında, günümüzde değişik maskeler ardında yeniden sözde “yurtseverlerin” faşist hortlama baş gösterirken toplumun susmasına bir türlü akıl erdiremiyor, olayları normal algılarken zorlanıyorum. Eşi emsali olmayan vahşet nasıl unutulabilir? Hitler çizmesi altında ezilen halkların bugün neden uyanmadığını anlayamıyorum. Uyanmıyorlar çünkü nesil ve toplum değişti. Nazilerin en büyük işgal ve yıkım planları Rusya’ya karşıydı. Günümüzde Avrupa’da iktidara tırmanan faşistlere Rusya neden seyirci kalıyor. Bunu anlamak da güç!…

Kısacası, 70 yıl gibi bir zaman kesimi öncesi Naziler ve Komünistler insanlığa karşı çok büyük bir suç işlediler. Bulgaristan’da 1984- 1989 sözüm ona “soya dönüş süreci” bu ırkçı kükreyişin bir devamı oldu. Yapılan insan düşmanlığıydı. Amansız ve insafsız bir zulüm altında ezildik. Sonuç olarak, savaşta ve savaştan sonra “soğuk savaş” döneminde çarpışan ideolojiler, hiçbir ahlakı, değeri, hizmeti, kültürü ve insani ilkeyi tanımadan sırf kendi egoist çıkarları ve saçma planları için beklentilerini gerçekleştirmeyi amaçladı. İnsanların tutuklanmasına, anayasa ve yasalar üstü  “Halk Mahkemeleri” gibi zulüm organları kurulmasına, kesilen idam cezalarına itiraz edecek tüm makamları kaldırarak tam diktatörlük uygulanmasına göz yumuldu. Milyonlarca insanın katledilmesine, vahşete sınır tanımadan, her türlü zulüm ve bozgunculuğu meşru gösterenlere, isim ve kimlik değiştirenlere, ana dil yasaklayanlara, okul kapatanlara, insanları vatanlarından sökenlere yandaş, ortak ve destekçi olmak, onlara tabi olmak, Kuran’da kesin olarak yasaklanmıştır.  “Ve ölçüsüzce davrananların emrine itaat etmeyin. Ki onlar yeryüzünde bozgunculuk çıkarıyor ve dirlik-düzenlik kurmuyorlar. (Şuara Suresi, 151 – 152).

Gerçekler böyle olsa da Bulgaristan Cumhurbaşkanı Nazilere karşı mücadelede şehit düşenlerin anısına 2018’de saygı gösterecek mi? sorusu yanıt bekliyor.

1  Şubat günü Cumhurbaşkanı ve yardımcısı “faşizm kurbanlarının anıt levhasına çelenk koymadılar. Başkan Yardımcısı Elena Yotova: “Komünizm kurbanları ile faşizm kurbanları, hepsi kurbandı.” Dedi.

Şöyle bir soru ortaya çıktı: Siz “Faşizme karşı savaşanların anıt levhasına çelenk koyacak mısınız?” Yoksa sizin için faşizm eşittir komünizm ve komünizm eşittir faşizm formülü mü geçerlidir? Bundan 2 yıl önce, Sofya hükümeti, 21 Şubat’ı “Nazilere karşı direnenlere saygı günü ilan etmişti.”

Bakanlar Kurulu kararında şöyle denmişti: “Naziler karşı savaşanların aziz anısına her yıl saygıda bulunmak demokratik değerlerin yerleşmesini sağlayacaktır” Hitlere karşı olup

Bağımsız ve Özgür Bulgaristan!” için savaşmış olanları saymamak, onları unutulması anlamına gelir. 1941’de anti-faşist cephe kurulmasına karşı olanlar, bugünkü sözde “yurtseverlerin” atalarıdır.

20 yıldan beri ülkemizde “Faşizm var mıydı, yok muydu” tartışması devam ediyor.

Dikkatinize, 1941 yılında, Hitler Almanya’sı Sovyetler Birliğine saldırmazdan önce, Bulgaristan Komünist Partisi ülkemizin Nazi Almanya’sına katılmasına ve topraklarımıza Alman askeri güçleri konuşlanmasına karşı koymamıştı. Savaş yıllarında Moskova ülkemizde anti-faşist hareket örgütlemek için uçaklardan paraşütle militan atmış, deniz altılardan çıkarma yapmıştır. 5 Eylül 1944’te SSCM Bulgaristan’a savaş açtı. Üçlü Mihver’e bağlı iktidarla (1944–1949) arası kanlı hesaplaşma oldu.

1934–1944 yılları arasında Bulgaristan’da faşist rejim var mıydı? Sorusu bugün aktüeldir, çünkü faşistlerle hesaplaşma yaşanmıştır. Faşistlerin, demokratik güçlerle, çiftçilere, sendikalarla, azınlıklarla baskı ve terörü olmasaydı, binlerce cana kıyılmasaydı, faşistlerle hesaplaşma olmazdı.

Önce Naziler ile Faşistlerin arasında fark olduğuna işaret ediliyor. O dönem başbakanı olan ve daha sonra “Halk Mahkemesi” kararıyla idam edilen, Bogdan Filov, Bulgar halkının özelliklerine işaret ettiği eserinde, faşizm İtalyan halkının, Nasyonal-Sosyalizmin Alman halkının, Komünist rejim Rus halkının çıkarlarına uygun düşmüştür. Bulgar Çarlığında totaliter rejimin kurulamadığına işaret etti. Tabii ki, 1879 Tırnova Anayasası’nda “faşizm” ve “totalitarizm” kavramları yoktur, fakat Bulgaristan Mihver grubuna katılınca, “Milli Menfaatleri Koruma” kanunu çıkınca, Ege bölgesinden ve Makedonya’dan toplanan Yahudiler ve Çingeneler ölüm kamplarına gönderilince ülkede faşizm yaşanmıştır.

Tırnova Anayasası demokratik ilkeleri bire dek çökmüştür.

1934’te politik partiler yasaklandı. Partisiz olan “akıllı insanlar” tarafından yönetilecek bir idare kurulmasından söz edildi. Bu “akıllı kişileri” gösteren ise Çar’dı. Onları meclise sözde “seçtirerek” toplayan oydu. Sonunda bütün idare Çar’ın elinde toplandı. Onun ansızın vefat etmesinden sonra da tren lokomotifsiz kaldı. Bu durum, Hitler askerleri Bulgaristan’a yerleşene kadar böyle sürdü. Almanlar Balkanlar’ işgal edene kadar, Bulgaristan’da tutuklanan ve “Treplikaya” kampına sürülen Yahudi ve Çingene yoktu, savunmasını yapanlar, sanki bir bu işin heveslisiydik, fakat yalnız alkışladık, başka bir şey yapmadık deyip, bugün kendilerini aklamaya çalışıyorlar.Ege bölgesini ve Makedonya’yı ele geçiren Hitler güçleri, idare işlerlini Bulgarlara bıraktığında durum değişmişti. Hiçbir devlet “genişleyen” Bulgaristan’ı tanımamıştı. Bu topraklardaki Yahudiler ve Çingeneler ölüm kampına gönderenlerle, bu vahşeti işleyenlerle daha sonra “Halk Mahkemesi” hesaplaşmıştır. “İşlenmiş suç yoktur, sadece Hitler’in istekleri yerine getirilmiştir” iddiasında bulunanlar, tarih önünde bugün aklanabilir mi? Binlerce insan idam edilmiştir, adı ne olursa olsun, Bulgar tarihinin bu yılları vahşet yıllarıdır. Anıların patladığı şu günlerde “faşizm” için yeni tanımlama arayanlar olduğunu görüyoruz. Ne ki, tarih değiştirilemez. Parlamento Başkan Yardımcısı Valeri Jablanov’un görevinden uzaklaştırılması kararı Anayasa Mahkemesine ve Strazburg İnsan Hakları Mahkemesine taşınıyor. Faşistlere faşist demek tehlikeli olmaya başladı. Hak ve Özgürlükler partisi faşizm konusunda çekimser kaldı ve oy kullanacağına meclisten çıktı. Faşistlere faşist, komünistlere komünist, katile katil deyemeyen HÖH partisi milletvekilleri gerçekten porselen dükkanında müşteri gibi davranıyorlar. Onlar 517 Türk aydını “Belene” kampına atan komünist totalitercilere de katil deyememişti. Tekerlenip gidiyor işte…

Belki de, 2015 yılında Bulgaristan siyasi hayatında baş kaldıran “Araka”, VMRO ve güya “Yurtsever Cephe” için “faşist” nitelemesi getiren Avrupa Konseyi tamamen haklıdır. 21. yüzyılda faşizme yol verilmemelidir. Avrupa halklarını birleştiren Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi’nin temel işlevlerinden biri de budur. Faşistleri anarak yaşatanlar kendileri de faşisttir.

Reklamlar