Mümin ÇOLAKOĞLU
Bin Dokuz Yüz Seksen Dört 24 Aralık, totaliter Jivkov rejimine karşı başkaldırı günü, Bulgaristan’da demokrasi yolunda ilk adımın atıldığı gündür. Bugün, insanlarımız Sütkesiği’nde (Mleçino’da) toplanarak, demokrasi meşalesini tutuşturmuşlardır.
Bilindiği gibi Bulgaristan’da Türk ve Müslüman azınlığa yıllardan beri uygulanan Türk isimlerini Bulgar isimleriyle değiştirme, ana dilimizi, dini vecibelerimizi, örf, adet ve geleneklerimizi yok etme baskıları doruk noktasına gelmişti. Bunun adına diyeceksiniz ki asimilasyon. Hayır, bu düpedüz soykırımdır.
Geceleri silahlı polisler ve ne yazık ki, bunların yanlarında elinde sopayla memur olarak belediyede çalışanlar evleri basıyor; bayan, çocuk, yaşlı demeden herkes dayaktan geçiriliyordu. Zorla Bulgar -Slav isimleri veriliyordu. İnsanlarımız gece evlerinde kalamıyordu. O soğuk, dondurucu gecelerde kar altında kendi yaptıkları sığınaklarda kalıyorlardı. Buna dur demenin zamanı gelmişti.
Her savaşın kahramanı vardır. Bizim de kahramanlarımız oldu. (Gorno-Prahovo) Tosçalı’dan; Sabri Ramadan Kalaycı, Recep Akif, Salih Ahmet Karef, Salih Mahmut Çolak başta olmakla Aynur Ömer, Fahri Rıfat, İrfan Ahmet, Rıfat Ahmet, Duran Hüseyin, Şefket Şefket, Mümin Akif, Sabri Mümün, Rahmetli Fevzi Mümün, Hallar’dan Rıfat Yağcı ve arkadaşları, Karamustallar’dan Mümin Brodyaga ,Rahmetli Tahsin, Rahmetli Yakup ve Adem kardeşler 23 Aralığı 24 düne bağlayan gece sabaha kadar; Tosçalı (Gorno Prahovo),Hallar (Başevo), Karamustallar (Çernigovo), Amatlar (Dolno-Prahovo), Dedeler (Dyadovtsi), Mustafacıklar, Yusufpaşalar köylerini ev ev dolaştılar. Halkı demokrasi mitingine çağırdılar. O gece de boğucu tipiye rağmen arkadaşlarım yılmadılar.
30 yıl, evet çok değil 30yıl önce yüzlerce köylümüz her gün uygulanan baskılara dur demek, gerçek bir demokratik yaşama geçmek için, bedelli ne pahasına olursa olsun Tosçalı köy meydanında toplandık. Orda derdimizi anlatabileceğimiz devlet ve Parti yöneticileri olmadığından, Sütkesiği’ne yürüdük. Burada yöneticilerimizle birlikte bizi elleri silahlı polis ve Bulgar ordusundan silahlı tanklı askerler karşıladı. Kan revan içersinde kalıncaya kadar dayak yedik.
Bu arada belediyede memur olarak çalışan Topallarlı Şükriye ve Parti komitesinde memur olarak çalışan Tosçalı kızı Çorbacılar’dan Hatice’nin, askerin saldırgan tavrına karşı sergiledikleri cesaret verici konuşmalar takdire şayandı. Polis ve askerin namlusu önünde herkes evlerine kadar dipçiklenerek götürüldü. O gece Tosçalı muhtarlığında sorguya çekildik. Burada bir kez daha dayak yedik. Kimimiz Ardino’ya polis karakoluna götürüldük. Kimimiz Belene ölüm kampına sürüldük.
Bizden sonra demokrasi yürüyüşleri, mitingler durmadı. Killi, Cebel, Mestanlı. Alvanlar (Yablanovo) ayağa kalktı,Mayıs 1989 Kuzey Bulgaristan’daki kardeşlerimiz ayaklandı.Onlarca Şehit verdik.
Belene kampında gördüğümüz işkence anlatılmaz, lakin yaşadık. Ailelerimiz aylarca hayatta olup olmadığımızı öğrenemedi. Savcılık makamına veya emniyet müdürlüğüne kayıp yakınlarını nerede bulunduğunu sormaya gittiklerinde, tersleniyorlar, ilgililer küçük düşürücü sözler kullanarak, onlarla alay ediliyordu.
Kamptaki arkadaşlarımın aileleri zor durumdaydı. Eşim işinden atıldı. İki çocuğumla işsiz güçsüz yaşamak zorunda bırakıldı.
Totaliter rejimin yöneticileri dünya kamuoyunu kandırıyordu. Bunun için de bazı memuriyette çalışan Türk asıllı kendini bilmez sözde aydın, yazar-çizer kişiler borazan olarak kullanılıyordu. Söz konusu kişiler aslının Türk olmadığını, Bulgar olduğuna dair gazete sayfalarında Türklük aleyhine yazıları ile yarış halinde idiler.
Ne zaman Anavatanımız Türkiye’de, Balgöç başta olmak üzere, diğer Balkan, Rumeli dernekleri ve sivil kuruluşlar bizler için mitingler ve yürüyüşler düzenlemeye başladı, Hür Avrupa, BBC, DW, Türkiye’nin Sesi, Amerika’nın Sesi radyolarının gece gündüz bizlerin yaşadığı trajediyi haber yapmaya başladılar, Bulgaristan totaliter rejimi Belene ölüm kampını boşaltmak zorunda kaldı.
Bir kısım arkadaşımız Bobovdol cezaevine sevk edildik, diğer bir kısmımız da Bulgaristan’ın çeşitli yerlerinde Bulgar nüfusu ile meskûn köylere sürgün edildi.
Yılmadık, mücadelemize devam ettik. Sürgündeki arkadaşlarım “DEMOKRATİK LİGA”yı kurdular. Eski zağra cezaevinden Avni arkadaşımız “VİYANA 89”u kurdu. Kısa zamanda ülke çapında örgütlendik.
1998 yılında birçok vatansever Bulgar aydını bizim vermiş olduğumuz mücadeleden esinlenerek, totaliter rejimin yıkılması amacıyla örgütlenmeye başladılar. Bu aydın kişilerin gayretleri sonucu; Bağımsız insan Hakları Derneği, Hür İnsan Hakları Derneği, Şeffaflık ve Yeniden Yapılanma Kulübü, Potkrepa Sendikası gibi bağımsız örgütler ortaya çıktı.
Jivkov çareyi bizleri yurt dışına atmakta buldu ve “Büyük Göç” başladı.
Ardından Jivkov rejimi yıkıldı. Bulgaristan demokrasiye geçerken Türk azınlığının ve diğer halkların haklarını savunmak amaçlı HAK ve ÖZGÜRLÜKLER HAREKETİ kuruldu. Hareketimiz bu gün hükümet ortağıdır. 29 yıl önce bu düşünülemezdi. Hayal bile edilemezdi.
O yıllarda yaşadığımız büyük acı ve trajedi hepimizin hafızalarında derin izler bıraktı. Bugün geldiğimiz bu noktaya 24 Aralıkta başlattığımız direnişin payı unutulmamalıdır. Ve Çocuklarımız bilmelidirler ki o yıllarda yaşanan zulüm ve baskılarda sıradan Bulgarların hiçbir günahı ve suçu yoktur. Onlarla hiçbir sorunumuz olmadı. Daima iyi geçindik ve bugün yine iyi komşuluk ilişkilerimizi devam ettirmeliyiz.
İnanıyorum ki başlattığımız demokrasi mücadelesi tarihin sayfalarında onurlu bir direniş olarak yerini alacak ve bugün olduğu gibi halkımızın nazarında ibret abidesi olarak daima yükselecektir.
Demokrasi uğruna vermiş olduğumuz Şehitlerimizi anıyor, Allahtan rahmet diliyorum. Ruhları şad olsun.
Hepinize sağlıklı günler dilerim.