ŞAkir ARSLANTAŞ

 

Kim hangi konuda nasıl düşünür, pek bilinmez ama bazı işlerin düşünüldüğü gibi gitmediğine, hani şöyle deriz ya, “koparmış ipini, almış başını, gidiyor gözünün gördüğü yere.” Ben artık bu gidişe inanmaya başladım. Şu güne kadar yazdıklarımda, öncelikli olarak iç etkenin, iç dinamizmin, insanın içindeki yaşam yolunu gerçekleştirmek için yaratılmış olana vurgu yaparken, bilinç faktörünün özsel gidişi yönlendirip biçimlendirebildiğine vurgu yapmaya çalıştım.

Bu fikrimi şöyle açabilirim: Biz, tıpkı bir bağ kütüğü gibi yemiş vermek için yaşarız. Dünya düzeni içinde yerimizi doldurmak, dünya planında payımıza düşeni gerçekleştirmek, sonra da yerimizi başkasına bırakmak için yaşarız. Bu hem birey hem de toplumlar için geçerlidir. Ata ölür babaya kalır, baba vefat eder oğla ve kardeşlerine kalır. Bizim Trakya’da Traklar, Islavlar, Osmanlılar, Bulgarlar ve biz Türkler birçok başka ulus ve etnikle birlikte vardık yaşıyoruz. Birbirimizden faklı olmamız aramızdaki birliği kaynaştırıp ayakta tutandır.

Hayatımızı bağ kütüklerinin yaşayışına benzetirsek, 100 metreden derinlerdeki nemi sezinleyen köklerle derinlere inip su alırken gıdasını minerallerle harmanlayıp gövde, dal, yaprak ve dolgun taneli salkımlar üretmektir işimiz.

Şu soruyu kendimize pek sormak istemeyiz: Tanrı seni bu dünyaya ölümlü olarak getirmedi mi? Kısa bir sürede onun bu dünyadaki egemenliğini görüp bayram etmen için buradasın. Ben daha da bayramlar görmek isterim deme. Bayramın da sonu var.  İnsan diğerlerine kötülük yaparak yaşarsa ömrü kısa olur. Günün dolduğunu hisseden toplumsal yaşamdan çekilip gitmeli – hem de şükrederek ve yerini de başkasına bırakmalı! Kimsenin gözü ardında kalmasın. En iyi temennileri hak ederek ayrılmalıyız…

Gazetelerde okuyorum. Hak ve Özgürlük Hareketi’nin parasıyla kurulan şirketleri, ruh hastası durumundaki Ahmet Doğan “Vılk” (kurt) lakabıyla ünlü olan, demokrasi yıllarında Sofya mangallarının sokak süpürgeciliğinden ve çöplerin taşınmasından sorumlu olan ve sonda dalavere üstüne hile yamadığı için ihalelerden uzaklaştırılan bir eski mutraya devrediyormuş. Bu dünyaya Sultanlar ve krallar bile kendilerinin olmayanı başkalarına devretme salahiyetiyle gelmemiştir. Bulgaristan Türk ve Müslüman’ın malı helâlıdır gasp eden çarpılır. 1944’te Çarın başına geleni, şu başbakan II. Simyonun mahkemelik durumunu, 1989’da Todor Jivkov’un nasıl gümbürdediğini gördünüz. Haram mal karın doyurmaz. Adil olalım! ADİL!

Bir fidan eğiri dikilmişse asla doğrulmaz. Bir adamda hırsız piresi varsa kendine asla hakim olamaz, o ahlaklı yaşama asla uyamaz. Bir adam hainse o da ıslah olmaz. Bu ırmakların geri doğru akıtılamayacağı adar basit ve aşikârdır. Hırsızın dostu hırsızdır. Bu konuda bu defa vazife HÖH İcra Müdürüne ve tüm parti yönetimine düşer. Mesela bilmediği konularda sonuç çıkarıp, insanlara dudak ısırtan, sayın milletvekilimiz Karadayı, kendine birkaç yeni tükenmez alsın ve geç olmadan  “girdi çıktı” hesaplarını yapmaya başlasın. Çünkü bu hesapların yapılmamasının da bir gün hesabı mutlaka sorulacaktır…

Bir sorumuz var:  HÖH partisine 2 yıl önce istisnaî bir durumda İcra Müdürü (CEO) atanan Lütfü Mestan şu partinin malından mülkünden, kayıtlı ve kayıtsız şirketlerinden, yasal, sıcak, yasal olmayan, çalınan, kirli ve aklanan paralarından sorumlu değil mi? Sorumluysa neden işine bakmıyor. Enyakın dostu HÖH Genel Başkan Yardımcısı eski komita Hristo Biserov uluslar arası para aklama operasyonunda suçüstü yakalandı, yönettiğiniz parti sayın CEO neden esaslı bir açıklama yapıp da gerçekleri halkımıza anlatmadı, yakalanan hırsızı evine göndermekle adalet sağlanamaz. Yoksa siz ömrünüzde hiç hukuk adalet dersi almadınız mı!?

Parti parası, partinin malı mülkü tüm taşınmazları, şerefi gibi halkın malıdır:

Bizim paralarımızla hiçbir işe yaramayan, bilmem neyin ya da falanın uzantısı olan kişileri milyarder yapmak zorunda değiliz. Bu iyi bilinsin!  Neo-liberal yemini içerken. Ya da Avrupa-Atlantik uzantılığına bağlı kalacağız andı içerken ek yükümlükler mi aldınız! Bunların hepsini seni ve beraberindeki uyuntu tayfasını “ajan”durumundan başkan durumuna getiren halkımız bilmek ister. Sana kesilen sahte cezaları değil, gerçekleri anlat insanlara, çünkü kazan kaynamaya başladı ve kapak kalktığında şampanya tapası gibi uçacaksınız!

İnsanın kafasındaki saçları dökülebilir, eşinin yarattığı sıkıntılardan bire dökülse kabulümüzdür, sakalı ağarabilir, fakat bu onu asla sorumsuz etmez. Sultanlık devrinde değiliz.

Halk bilmek istiyor:  Partimizin borcu nedir? Kooperatif ticaret Bankasından (KTB) aşırılan milyarların kiri sizin parmaklarınızda mı? 10 yıl önce kurşunu kafasına yiyene kadar malımızı mülkümüzü kendisine teslim ettiğimiz “Multi Grup” şefi İliya Pavlov, hadi US marka “Roshild LPC” – İsviçre kız şirketinin uzantısıydı. Amerikanın çaldığını kimse geri alamamış. Biz de sizi zorlamayalım. Öyle de olsa her şey hesabınıza yazılmıştır.

Şimdi şu (Kurt) dediğin, düne kadar Almanya’da çoktan kocamış 68 yaşında bir bayanın koynunda gizli yaşayan bu adam neyin nesi oluyor? Hangi uyuz kurt uyuntusuna borcumuz olmuş da halkımın haberimiz yok? Bu adamın akıl hastası sürekli mayhoş ve arasıra sarhoş Ahmet Doğan’ın yanında gece gündüz ne işi var!? Bu sorulara, “New York Tayms” gazetesine cevap verdiğin gibi, hemen yazılı yanıt vereceksin

Bizi yaratan şöyle demiştir: Yaşadığın şu zaman anını toplum ahlakına uygun olarak, doğa kuralları ile de ahenk içinde yaşa, sonra ondan üzüntüsüz ayrıl, insanların helal duasını hak et – tıpkı olgunlaşmış bir yemiş gibi. Yemiş olgunlaşınca yere düşer, kendini yaratmış olan toprağa ve ağaca minnet duyguları duyarak. Bu sözler hile hesap yapanlara ibret olsun.

Yeni ortamı değerlendirelim: İnsanın iki günü birbirine uymaz. Hiç kimsenin üzerine devamlı rahmet yağmaz. Şu Rusya’nın düştüğü hallere bir bak. Kırım Adasından sonra Ukrayna’ya da kanca takayım derken kalbinden vuruldu. Bilmiyorsanız anlatayım. Moskova iki hastalığa birden ve aynı zamanda yakalandı.

 A/  Defolt hastalığı. Bu çok ciddi bir para hastalığıdır.

Bu hastalığın teşhisinde açıklanacak 2 özellikleri farklı nokra var.

  1. a) dış borçlarını ödemeyi durdurma durumu.
  2. b) milli parasının yani Rus Rublesini konvertibl bozulan yani çevrilgen) döviz

Olmaktan çıkarmaktır.

Devolt felaketinin Moskova için 2015 rakkassal yekûnu muhtemelen 400 000 000 000 USD (dört yüz milyar US Dolar) olacak. Çünkü Ruble’nin donlarını belinde turan bu 400 milyar dolarlık ip yoksa, başka bir değişle, Rusya Federasyonu US Federal rezervinde böyle bir para bulundurmuyorsa Rublenin USD ya da Euro veya başka bir para karşılığı yok demektir. Aksaray Çarşısı bugün bu yüzden kan ağılıyor. Rusya’ya uygulanan ambargo dışında kimse akredetiv veya banka ödeme çizgisi açmıyor, banka garantisi göndermiyor.

Bu yazdıklarımın içindeki bağdaşmaz durumu şöyle bir yeni cümleyle de açıklayabilirim. Hem Amerika ile savaş eğişi gibi bir durumda olacaksın, hem de paralarını Amerikan bankasında tutacaksın, bu da akıl almaz durumların bir başka türü.

Bunları yazmamın sebebi ise şudur. Ruble’nin belinin kırılması Bulgaristan’da da çatırdadı. Ruslar Ruble sağlıklıyken, bizde hele Kara Deniz sayfiye kentlerimizden 500 bin daire ve başka taşınmaz satın alındı. Ülkemize 2013’te 2 800 000 Rus turist geldi. 6 000 emekli Rus devamlı bizde yaz kış yaşamaya ve bedava güneşe ve ucuzluğa sevinmeye, 300 000 genç Rus da yaz mevsimini baştanbaşa ülkemizde geçirmeye başlamışlardı. Şimdi, Ruble hastanelik olunca, bu 500 000 daire ve mülkten yarısı emlakçilere düştü. Şöyle diyorum, şu bizim ruh hastası Ahmet ile CEO Lütfü bir gün viskisiz yani ayık kafayla bir araya gelseler ve partimizin ne kadar parası varsa kurda ayıya aslana kaplana ve daha ne kadar uyuz murta varsa onlara kaptırmaktansa, fırsattan yararlanıp deniz sayfiyesinden, Varna civarındaki deniz sayfiyesi semtlerden daireler, ofisler, klinikler, vs, toprak parçaları, çiftlikler satın alsak ve insanlarımıza iş versek diye düşünseler ne güzel olur, ama nerede.

Siz biliyor musunuz bilmem ama belki de bu satırları yazarken çok büyük bir acı içinde olduğumu fark ediyorsunuz gibime geliyor. Birkaç gün önce Razgrat’ta 11 yaşında bir Türk evladın cerrah olmadığından ambulansla Varna’ya nakledilirken öldüğünü işitim. Ardından Bulgaristan’da Türklerin ve Pomakların yaşadığı bölgedeki hastanelerin % 90’ında çocuk cerrahı olmadığı haberi geldi. İki gün geçmedi, yalnız Türklerin yaşadığı bir bçlge olan Kemallerde (İsperih) ne Bulgar ne de Bulgaristanlı Türk bir tek doktor çalışmadığı, doktorların kendi ülkelerine dönemeyen Suriyeli Kürt ve Arap kardeşlerden oluştuğu haberi yayıldı. Kendi kendime yerimde mıhlandım kaldım. Bak sen ne durumlara düşmüşüz!” dedim. Daha fazla yorumlamak istemiyorum

Sofya’daki Türkiye Büyükelçiliğine bir olay anlatmak istiyorum.

1985’te bizim isimlerimiz değiştirilirken Razgrad köylerinden birinde Türk muhtar fazla Bulgarcı tavır gösterince köylüler kendi aralarında bir karar aldı. Muhtarlığa uğramadılar ve 6 ay muhtarla ve ailesiyle tek söz konuşmadılar, selam alıp vermediler. Muhtar ailesini, palasını pırtısı topladı ve bir gece köyü terk etmek zorunda kaldı. Köylüler muhtardan, muhtar da köylülerden kurtuldu.

 

Şimdi siz sayın diplomatlar, açık gizli şu hainler sürüsüyle – HÖH lider takımıyla -diplomasinin ince istemleri icabı görüşüp konuşmaya, onları yüreklendirmeye vs. devam ediyorsunuz. Lütfen bunu kesiniz! T.C.nın devlet çıkarlarının Bulgaristan Türk ahalisinin menfaatleriyle mutlaka uyup örtüşmesi ve uyuşması diye bir şey olamayacağına göre, arkasında hile yoksa ya da sinsilik gizlenmiyorsa HÖH partisi ile T.C. devlet çıkarlarının doğal olarak uyuşmaması, yüzde yüz örtüşmemesi gerekir. Biz örtüşmediğine kesin inanıyoruz. Bu menfaatler kesişebilir ama yine de kesin örtüşmeyebilirler. Kesişme nokrasından yarar çıkmaya bilir. Lütfen, siz, bir diplomasi icabı olmasa da, Türk vicdanı icabı, kesin bu Türklük düşmanı hainler sürüsüyle teması. Bu kısır bir ilişkidir. Bunların Avrupa-Atlantizmi de çürüktür, boş iştir. Kalsınlar ortada. Siz bunu yapmazsanız biz Bulgaristanlı Türklerin, ahalimizin tümü kırılacak, sindirildik, bittik, ortada kaldık ve telef olacağız, oluyoruz. Bunlar bizim nefes almamıza varınca her şeyimize engel oluyorlar. Hak hukuk hepsi dalavere! HÖH vebası gibi bir salgın 800 yıldan beri bu topraklara, Türk dünyasına, halkımın başına gelmemiştir. Bunların eziyeti gâvur eziyetinden çok ötedir. Lütfen yazdıklarımı bir daha okuyunuz!!!

Reklamlar