Avrupa Birliği‘nin amacı daha fazla mülteci kabul etmek değil, sınırları daha güvenli kılmak. Birlik bünyesindeki dayanışma milli egolara yenik düşüyor. Avrupa tam bir müstahkem mevkiye mi dönüşecek? Duvarlarındaki boşluklar etkili bir şekilde kapatılmaya çalışılıyor. Mültecilere yardım örgütleri ve iyi niyet sahipleri bu durumu ne kadar eleştirseler de Hristiyan Birlik partili eyalet içişleri bakanları 28 üyeli Avrupa Birliği(AB) ülkesinde yaşayanların büyük çoğunluğunun daha fazla göçmen ve mülteci alınmasına karşı olduğunu biliyor ve söylüyorlar.

Adının açıklanmasını istemeyen bir bakan, AB‘nin Akdeniz üzerinden, trenle ve Manş tünelinden Avrupa‘ya kaçak girişleri neden önleyemediğini seçmenlerine açıklamakta zorluk çektiğini söyledi. Gerçeklere uysa da uymasa da, genel atmosfer böyle. AB içişleri bakanları ve AB Komisyonu da işte bu nedenle Avrupa‘ya yasal göçü kolaylaştırmak yerine, sınırların daha iyi korunmasına ve hava, kara ve deniz sınır kapılarından kaçak girişleri önlemeye odaklanıyorlar. 20 yıldır Avrupa adlı kalenin duvarları alçaltılmak yerine daha da yükseltiliyor.

Surlar yükseliyor

Çoğu AB ülkesi iç sınırlardaki kimlik kontrollerini kaldırdığı için dış sınırların tahkimine ağırlık veriliyor. Bu her zaman İspanya, Yunanistan, Bulgaristan ve Macaristan‘da olduğu gibi tel örgü çekerek yapılmıyor. Elektronik sınır denetlemesi, giriş çıkış kontrolleri, vizeuygulaması ve bütün mülteci adaylarının kayda geçirilmesi gibi yöntemlere başvuruluyor.AB son on yılda bu amaçla iki uygulama başlattı; Varşova‘daki sınır muhafaza teşkilatı FRONTEX ve Malta‘daki iltica işleri merkezi EASO.

Mülteci adaylarını, turistlerin ve sınırlardan vizeyle geçen herkesin parmak izinden biyo metrik özelliklerine kadar bütün verileri toplanıp, terör zanlıları ve ağır suçluların verileriyle karşılaştırılıyor. Böylece sahte pasaport ve vize kaşeleriyle mükerrer iltica başvuruları kolayca ortaya çıkarılabiliyor. Sınır polisi termik kamera ve keşif uydularının yardımıyla daha etkili çalışabiliyor. Böylece Avrupa kalesinin duvarları biraz daha yükseltilmiş oluyor.

‘Kalede’ huzursuzluk

Bütün bu sistemler şimdiden yüzde yüz oranında devreye girmiş değil. Yunanistan, İtalyave Macaristan kaçak göçmenlerle mülteci adaylarının kaydını ya yapmak istemiyor ya da yapamıyor. Güneyden gelen sığınmacılar da daha kuzeydeki Almanya, Fransa, İsveç veİngiltere‘ye geçiyorlar. Bu durum kalenin sakinleri arasında huzursuzluğa yol açıyor. Çünkü öncelikle Almanya‘ya geçen yabancıların sayısı katlanarak artıyor.

AB dışında ev sahibi arayışları

En fazla mülteci kabul eden ülkeler kuralların değişmesini ve AB‘ye ilk ayak basılan ülke uygulamasının yerine mültecilerin Birlik üyeleri arasında adil bir şekilde paylaştırılmasını ve her ülkenin hak ettiği kadar göçmen ve mülteci kabul etmesini istiyor. Dublin kuralları bundan 25 yıl önce Avrupa‘nın dış sınırlarını kaçak göçten korumak için kararlaştırılmıştı ve Almanya‘nın ‘güvenli üçüncü ülkelerden mülteci kabul edilmemesi’ formülüne dayanmaktaydı.

Göçmen sayısının hızla artması bu sistemi işlemez hale getirdi. AB son 20 yılda sınır güvenliğinin sorumluğunu transit ülkelerine devretmeye çalıştı. Libya yüklü bedel karşılığında Afrikalıların Akdeniz‘e açılmasını önlüyordu. Muammer Kaddafi‘nin devrilmesiyle bu uygulama etkisini kaybetti. Sadece Fas, kaçak girişlerin önlenmesindeİspanya ile etkili işbirliği yapabiliyor.

Ana transit hattı sayılan Türkiye ile sürdürülen görüşmelerden sonuç alınamadığı içinYunanistan ve Bulgaristan sınırı tel örgülerle kapattı. Göçmenler de Yunan adalarına denizden geçiyor ya da uçakla İstanbul‘dan AB ülkelerine ‘seyahat ediyorlar’.

Uzmanlar Avrupa‘yı surlarla çevirmenin sonuç göçmen sayısını azaltmayacağını sadece göçün yönünü değiştireceğini ve önümüzdeki yıllarda Avrupa‘ya yerleşmeyi arzulayan ve yerleşen yabancıların artacağını söylüyorlar. Suriye savaşı, Eritre’deki dikta rejimi,Afrika‘daki fakirlik, Kosova‘daki umutsuzluk Avrupa yönündeki göçün başlıca nedenleri. Bu durumun değişeceği de sanılmıyor.

AB İçişleri bakanları göçün nedenlerine eğilmediler. Surları takviye ederken, mülteci sayısının artacağını bildikleri halde hazırlık yapmadılar. Avrupa‘ya ulaşan mültecilerin kısmen perişanlık çekmeleri başka türlü izah edilemez. Kalenin duvarları dayanmadığı için şimdi kalenin içinde artan mülteci sayısına göre önlem alınması gerekiyor.

Her ülke sınırlarına duvar mı çekecek?

Peki, ilerde ne olacak? Göç politikası, iltica hakkı ve ne kadar mülteci kabul edileceği üye ülkelerin egemenlik alanına giriyor. Her ülke sayısı asgaride tutmak isteyecek. Üye ülkeler arasındaki iltica anlaşmazlığı büyüyecek. Danimarka, İngiltere, Fransa ve Macaristan‘da söylenen iltica karşıtı sözlerin dozu artacak. Almanya‘daki mülteci yurtlarına yapılan esef verici saldırıların artmasına şaşırmamak gerekir.

İltica sorunu, AB üyeleri arasındaki anlaşmazlıkların artmasına neden oluyor. Yıllar önceDanimarka Almanya sınırındaki kontrolleri arttırmaya karar vermiş, Fransa geçici olarakİtalya sınırını kapatmış, Fransa, İngiltere‘nin, Manş tünelinin Calais girişinde yeterli önlem almadığı şeklindeki eleştirilerine hedef olmuştu. İtalya, mülteci kabul etmeye yanaşmayan Doğu Avrupa ülkelerini dayanışma göstermemekle suçluyor.

Baskı artmaya devam ederse AB ülkeleri sınır egemenliklerini hatırlayıp kendilerine kale içinde küçük kaleler inşa etmeye başlayabilirler. Şengen bölgesindeki, kontrolsüz seyahat özgürlüğü tehlikeye girebilir. Almanya İçişleri Bakanı Thomas de Maiziere bu tehlikeye işaret ediyor. Bir dizi sosyal problemi de beraberinde Avrupa‘ya taşıyan göç sorunuAB‘nin temellerini siyasi bakımdan sarsan bir gelişmeye mi dönüşecek?

Reklamlar