Balkan insanı sağlıklıdır demek isteyenler “Dağlarda adam, ovalarda kabak” yetişir demişler. Dağlar, sinir hastalıkları, ruhsal bozukluklar, vurgun duymazlık, psişik kaymaları, akıl kayması gibi ağır rahatsızlıkların tedavisinde aranan şifa merkezleridir. Bu tedaviler sanatoryumlarda yapılır.

Dr. Nedim Birinci
Dr. Nedim Birinci

Dünya klasiklerinden T. Mann, Nobel ödüllü “Dağın Sırrı” romanında Avrupa’da keçileri kaçıranların Alp Dağları şifa yuvalarında hayatını enine boyuna anlatır. Tabii 700 sayfalık eserde aylarca yıllarca süren tedaviden kimin şifa bulduğu pek anlaşılmaz.
İnsan ruhundaki kıpırdamanın, ayar dingilinin laçkalaşmasının halk arasındaki adı deliliktir. Bu, aslında insanın normal durumunun değişerek bozulması, yeme, içmeden kesilme, uyuma, dinlenme rejiminde karışıklık,  ne gece ne gündüz gözüne uyku girmemesi, daha önce gördüğü kişileri artık görmek istememesi, sevdiği yemeklerden tatmak bile istememesi, önceleri yapmadığı el kol hareketleriyle kendini anlatmaya çalışması, bağırıp çağırma gibi belirtilerle ortaya çıkar.
Delilik durumunun teçhizi birden konamasa da, bu kişinin ruhsal çöküş döneminde en sık rastlanır. Kişinin işlediği bir büyük suçun farkına varması, planlarının bozulması, iplerinin sökülmesi, suçlarının açıklanması, büyük bir ihanetin acısı, bir tecavüzün vicdan azabı vs. psişik hastalık, akıl kayması nedenleri arasında ilk sırada gelir.
Bu olaya doğada da rastlarız. Örneğin şarabın bozulup sirke olması aynı durumdur. Bizde şaraplar bozulduğunda Samakov’un “Leylek Yuvası” (Stırkelovo gnezdo) mağaralarına taşınır, şişeler yatık halde raflara dizilir ve 7 günde bir 180 derece çevrilir. 3 ayda şaraplar düzelir ve eski duruma gelir. Burada başlıca rol oynayan basınçtır.
Başka bir örnek: Rakı sirkeleşmez, yıllandıkça yağlanır ehlileşir.
Bizde hakiki viski üretilmediğinden yıllanmış viskiler bozulursa iyileştirme imkânımız yoktur. Bizde viski tiryakilerini tedavi merkezimiz de yoktur.
Sofya “Kliment Ohridski” Üniversitesi öğretim üyelerinden olup yakın zamana kadar Hak ve Özgürlükler Hareketi fahri Başkanı Ahmet Doğan’ın da politik danışmanlığını yapan Prof. Dr. Lübomir Georgiev Doğan’ın içmekten delirdiğini kamuoyuna duyuran ilk uzmandır.
A. Doğan’ın “keçileri kaçırdığını” ve “delirme safhasında akıl hastası olduğunu” sözlü ve yazılı açıklayan bu bilim adamı 2 ay önce susturuldu.
Yeni yeni gelen haberde, eski “liderin” hırsını yenemediği, sakinleşmek için Rodop Dağ tepelerinde bulunan “Tsigov Çark” barajına gittiği duyuruluyor. Kuşkusuz herkesin ilk aklına gelen “hırsız olay yerine mutlaka döner” atasözü oldu.
Hani A. Doğan Rus ve Batı enerji devlerinin Bulgaristan’ı parçalayıp yutma kavgasında sözde aracılık yaptığı için 1 milyon 250 bin Avroyu kasasına attı ve sonra “bu lokma büyük olmadı mı?” diyenlerle mahkemeye çıkardılar ya. Ona bu para “Sigov Çark” müdürlüğünden baraj uzmanı olarak verilmişti. Tabii delirmiş olan bir kişi aklından geçenleri en iyi o kendisi bilir.
A. Doğan her yıl Ağustos ayında özel yatıyla deniz maviliğine açılırdı.
Bu yıl karada kaldığına göre, anlaşılan yeni haliyle onu da deniz tutuyor. En yakın dostları parmaklıklar ardına hazırlandığı ve hepsinin Bulgaristan’dan çıkma yasağı olduğu için, yat tayfasız kaldı.
Öyle ama denizlerde fıçı içinde yıllanan viski illetinin sebep olduğu “keçileri kaçırma hastalığına” dağ doruğunda tedavi arama çılgınlık sayılmaz mı?
Bir başka Atasözümüz “diken battığı yerden çıkar” der. Prof. Dr. L. Georgiev gerçeği söyleyince HÖH MYK’daki danışmanlık görevinden atıldı. Yeni danışmanları Ahmet Doğan’a yanlış tedavi reçetesi yazmış olabilir mi! Ahmet, kendini ölümsüzlerden biri saydığından hastalıklarının gizli tutulmasını istemiş olabilir mi?
Bizde artık özel ruh hastalıkları tedavi merkezleri kuruldu.
Anlaşılan A. Doğan doğrudan devletin ruh hastalıkları kliniğine başvurmuş ki, avukatı “deli” kliniğinden bir evrak alıp Genç Oktay dava dosyasına kimse görmeden eklemiş.
Gazeteler, A. Doğan’ın ciddi “hasta olduğu” na, okuduğunu doğru dürüst algılayamadığına yer veriliyor. Bu durum aslında 8. Kurultaydan beri değişmedi. Son durum bu denli vahim olmasa, Genç Oktay onu kürsüden indirene kadar HÖH Kurultay Raporu yerine “Bulgaristan’ın Enerji Durumu Raporu” okumazdı.
Adam artık okuduğunun farkında değil.
Delegeler de ona göre tabii, özel seçilmiş, 3.000 kravatlı delege “kuzuların suskunluğu” filmini seyreder gibi, kör kör izleyip, sağır sağır dinliyordu.
Genç Oktay yerinden fırlamasa “Enerji Raporunu” “HÖH Kurultay Raporu” olarak onaylayacaklardı. Başa gelen çekilir, ne yapalım?
Fakat bu gerçekleri bizde kimse yaz(a)mıyor yorumla(ya)mıyor.
Bulgar mahkemesi yeni duruşmada Genç Oktay’ı 20 yıl içeri atacak ve Ahmet Doğan’a dağ tepelerini dolaşma hürriyeti tanıyacaktır. Oysa içeri girmesi gereken Ahmet’in kendisidir. Kongreyi ve delegeleri uyutarak Bulgar milli istihbaratına “istediğiniz noktaya ulaştım, konuştuğumu anlamıyorlar, hiçbir şey istemiyorlar, hepsi kasaplık tosun gibi maşallah” diyecekti de, Genç Oktay oyunu bozdu. “Biz de bu, sözünü bile etmediğin, kendisinden utandığın ezilen, köle durumuna getirilen zavallı halkın evladıyız, defol kürsüden!” dedi.
Neyse, biz Ahmet’e geçmiş olsun, diyelim.
Bu adamın kafayı iyice yediğini,  engereklerin kabuk değiştirdiği, kayalarda sıcaklarken azdığı ve çok saldırgan olduğu, yeri göğü Ağustos sıcaklarının kavurduğu bir zamanda “SigovÇark”a çıkması da kanıtlıyor. Bu sıcakta dağ başında ne işi olabilir?
Yoksa Ahmet Bey, Oktay’dan, yılandan, yengeçten, kurttan, ayıdan, kartaldan yani hiçbir şeyden korkmadığını göstermek mi istiyor? Olabilir de, işler o hadde dayandıysa insanın bir de kendi vicdanı ile hesaplaşması yok mu? Bu son cenkten nasıl çıkacak?
Bu kadar ıstırabın, yalanın, yolsuzluğun, dalaverenin, müzevirliğin, hainliğin hesabını o vermezse, kim verecek! Bu hesap “Zigov Çark” gölünde el yıkamakla görülemez.
Biz sağlık görevlileri, kimsenin ölümünün yılan zehrinden, akrep sokmasından, böcek ısırmasından, bozuk yumurtadan olmasını istemeyiz. Hele hele Ahmet Doğan’ın, çünkü o rahmetine, örneğin yosunlu bir taştan kayarak kavuşsa ya da bir yaban keçisi onu ardından iterek öbür dünyaya gönderse, gerçekten çok ama çok yazık, kötü olur. Adam öldü, olay bitti, hesap kapandı.
İmamın geleneksel “merhum nasıl bir insandı?” sorusuna cevaplar hep bir ağızdan ve aynıdır –  “iyi”. Ve böylece 30 yıllık ajan ve ihanet dosyası ebediyen kapanır, öyle mi bitecek bu oyun, çünkü ölülerden hesap sorulmaz.
Bizim A. Doğanla görülecek hesabımız var.
Yok, öyle yağma “taştan düştü,” “engerek ısırdı,” “barajda boğuldu, “ gelin ulusal matem ilan edelim”, ”anıtını dikelim”, “çelenk örelim” ve buna benzer saçmalıklarla milleti aldatamazsınız. Kendine kıysa, onu zehirleseler bile çok yazık olur, çünkü Bulgaristan Türk halkı, Pomak kardeşlerimiz ve tüm Müslümanlarımız DC ve KGB ajanı A. Doğan’la hesaplaşmaya hazırlanıyor.  Bu fatura er veya geç kesilecektir ve ödetilecektir. “Türke kefen biçenin ölümü korkunç olur” atasözünü de hatırlatmış olalım.
Ahmet Doğanı delirtenler ve yok etmek isteyenler onun malına mülküne, mirasına konmak isteyenlerdir. Dostların ölümü birbirine benzer. Onun en yakın dostu olan Multi Grup Başkanı İliya Pavlov tek kör kurşunla öldürüldü. Ve nerede şimdi Multi Grub milyarları, senin benim Aktsiyalarımı (Tazminat Bonoları -Özelleştirmede Halka düşen katılım payı) alınan şeker fabrikaları….
Hepsinin altından girip üstünden çıktılar. Bulagaristan’da bu talancıların Türk-Müslüman halkının payını alan da Ahmet Doğan’ın ta kendisidir.
Sözümüz HÖH Başkanı Lütfü Mestan’adır.
Ahmet Doğan delirdiğine göre, hemen özel bir MYK toplantısı yapması ve onu tüm görevlerinden serbest bırakılmalıdır, tüm görevlerden elini çektirmeleridir. HÖH adına konuşması ve işlevde bulunması yasaklanmalıdır. Ardından bir Kurultay toplayıp partinin 23 yıllık malının mülkünün Ahmet’in üstünden bir tüzel kişi olan partinin üstüne, Ahmet’in şahsi hesaplarındaki tüm parti paralarının parti hesaplarına, aldığı gayrı menkulleri, sarayları, Mercedesleri, yatları, dağda ve denizdeki tüm villaları, daireleri ve öteki değişmez tesisleri,  hemen parti mülkü haline getirmelisiniz.
Bunu yap(a)mazsanız yarın hesabı sizden sorulur.
Bugün artık 23 yıldan beri HÖH partisine oy verenler ajan tayfasıyla kesin hesaplaşmak istiyor. Başımıza örülen zehirli örümcek ağını sökmede kararlıyız.
İğrenç Doğan pisliğinden arınmak, yarınlarımızı apaçık görebilmemizin başta gelen ilk şartıdır. Onun aracılıyla ayağımıza dolanan ve hepimizi modern köle durumuna getiren DC ve KGB hesapları suya düşürülecek ve bundan öte sökmeyecektir.
İnsanımız artık gözünü açtı, uyandı ayaklandı ayaklanacak.
Hesaplaşmak istiyor.
Aldatılmış olmanın acısı ağır, yüreğimiz acıyor. Ödevimiz, Genel Sekreterimiz Deniz hanımın altını çizdiği gibi “suyunun suyunu çıkarmaktır.”
Bir de şu öteden beri kendine acıtma, mağduriyet havası yaratma, hastalandım, delirdim gibi dalaverelerin zamanı geçti. Delirdinse deliliğini bil, git deli hastanesinde yat. Deli adamın dağ başında ne işi olur? Vazgeç şu dalaverelerden “şu kadar para vermezseniz baraj duvarı çatlayacak ve su altında kalacaksınız” diyormuşsun. Çok işittik bu palavralarını. Biz iskambil kâğıdı değiliz.
Dağlarda yılan vardır, koru kendini, hele şimdi hesap göreceğiz.
Ahrette borçlu gidilmez, gidilemez. Ettiklerinin hesabını vereceksin…

Reklamlar