Ülkemizdeki yolsuzlukları anlaşılır bir dille anlatmak istediğim yazımda “ağaç kurdu “nu önlem alınmazsa aşılmaz tehlike oluşturan bir sembol olarak göstermek istiyorum.

Dr. Nedim Birinci
Dr. Nedim Birinci

Bizim dilimizde “yolsuzluk” denince, ilk akla gelen çamura saplanıp kalmaktır. Kaç defa çarıklarımız, ayakkabılarımız hatta arabalarımız yapışkan çamurdan çıkamamıştır köy yollarında. Zamanlar değişti tabii, asfalt yollar en uzak dağ köylerine kadar uzanırken,  dertlerimiz azaldı.
Yolsuzluğun “yol yok” anlamı yol yapılarak aşılır. Son dönem bizde hükümet olan B. Borisov yol sevdalısıydı. “Lülin-8 – Pernik” otoyolunu; geçen hafta açılan “Trakya” otoyolunu; Sofya Burgas otoyolunu; Tuna nehri üzerinde 2. Köprüyü; “Makaz” yolu;  Petriç’e giden yolda 2. Tünel hep onun zamanında inşa edildi ve yolsuzluk problemi aşıldı.
Bir de, ikinci anlamda kullanılınca,  yolsuzlukların toplumda yarattığı aşılamayan problemler var. İşte bu bakıma yolsuzluk toplumun ağaç kurdudur.
Yaz kış, yağmur dolu, don bir ağacı yok edemeyebilir, zaman gelir en şiddetli bora ağacı kökünden çıkaramaz, kırağıdan ağaç kurumaz ama aslında bir hiç olan ufacık bir ağaç kurdu en dev ağacı kurutabilir. Kabuğunun altına girip oracıkta yumurtlayınca peşine taktığı sürüngen orduyla kemire kemire ilerleyip ağaç özüne taht kurar. Özü toz duman eder. Köklerle gövde, dallar ile yapraklar arasındaki ilişkiyi kesip, yok eder ve ağacı kurutur. İşte bu nedenle biz insanlar ağaçlara sahip çıkarak, onlardan meyve beklerken, baharda kireçler ve ilaçlarız.  Hedef: ağacımızı ağaç kurtlarından korumaktır.
Bu olayı toplum açısından anlaşılır bir şekilde anlatabilmem için siz okuruma Karlovo “Teodosi Markov” İpek Dokuma Fabrikası’ndan bir olmuş hadise anlatmak istiyorum.
Yıl 1985. Aylardan Nisan.
Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) XIII. Kongresi’nin yapılacağı Sofya’daki Ulusal Kültür Sarayı önüne çok yüksek gönderler dikilir. Bu denli yüksek pil onlara asılacak uzun boylu ve geniş enli kırmızı bayraklar gerek. Bulgar ipek fabrikalarındaki en geniş tezgâhlar 160 santimetre olduğundan, BKP Merkez Komitesi bayrak siparişini İtalya’ya vermeyi kararlaştırır ve vazifeyi uyuşturucu ve silah ticareti yapan güvenilir devlet şirketi KİNTEKS firmasına havale eder.
İtalyan fabrikası istenen ebatlardaki bayrakları dokur ve KİNTEKS tüccarları bir TIR’la gidip Bulgaristan’a getirir.
O zamanların âdetindendir. Toplardan biri açılır ve ucundan 5 metre kesilerek BKP Genel Sekreteri T. Jivkov’a gösterilmek üzere makamına götürülür.
Jivkov, gözlüklerini takar, kumaşı eline alır ve “olmamış, bu bayrağımızın rengi değil!” der ve BKP bayrağının kırmızı boya numarasını kendilerine verir ve “bu kırmızı cırtlak, rengi düzeltin!” emrini verir.
KİNTEKS’çiler ne yapsınlar? Emir en yüksekten gelmiştir.
Nisan ayı bizde bol yağışlıdır. İtalyan ipek topu dolu TIR Karlovo ipekli dokuma fabrikası avlusuna girerken sanki gök boşanmıştır. Yüksek görevliler, ellerinde gümrükten ucuzca aldıkları içkilerle damlalar arasında “Mercedes” ten çıkıp koşarak Müdürlüğe girdiklerinde artık sırsıklam olmuşlardır. Fabrika Müdürü B. Botev, onları ikinci kattaki makamında çok sıcak karşılar. Sofya’dan parti ve devlet adına gelenler önemli konuklardır. Müdür dinler, TIR’ın boşaltılmasını emreder. Yağmur devam eder. TIR boşalır. Sofra kurulur. Meze tabakları gelir. Parti için, yaklaşan kongre için içilir içilir. Yağmur yağdıkça şiddetlenir. Koca Balkan’dan gelen ve fabrika duvarını yalayarak yoluna devam eden “Stryama” ırmağı, daha önce bu kadar dolmadığından dolayı mutludur. Yollar, meydanlar su dolup taşar. Bu arada şişeler boşalır, rakı şişede durduğu gibi durmaz, konuklarla müdür fabrika avlusunda bekçilerin açtığı şemsiyelerin altında siyah makam araçlarına binerken sarmaş dolaş öpüşerek vedalaşırlar. Boş Tırla konuklar Sofya’ya, Müdür de Plovdiv’ e gider.
Günlerden Pazartesi:
Hafta sonunda yağmur yağmaya arasız devam etmiştir.
Fabrika her gün üçer nöbetten, Cuma gece nöbeti de sayılırsa 7 nöbet değişmiştir. Her nöbette 200 işçi çalışır yani vardiyalardan 1400 işçi geçmiştir.
Pazartesi sabahı Müdürden 5 dakika sonra TIR ve Sofya’dan gelen yüksek görevli konuklar fabrikaya girer. “TIR’ı yükleyin!” emri verilir.
Fakat fabrikada yüklenecek böyle bir kumaş yoktur. İtalyan topları fabrika içine, boyahaneye girmemiş, boyanmamış ve çıkmamıştır. Giriş kapısında şu plakalı TIR’ın fabrikaya girdiği kaydedilmiş olsa da boş mu dolu mu olduğu yazılmamıştır. TIR’daki topların gümrük evrakları, top sayısı, yapılacak işlemle ilgili yazı emir yoktur. En önemlisi de yağan yağmur altında bir TIR İtalyan ipekli dokuması kayıplara karışmış, uçup gitmiştir.
Tutuklamalar başlar. Fabrikada çalışan bütün işçilerin evleri basılır, didik didik aranır, lağım kuyularına kadar aranır. Sofya ve Plovdiv’teki polis köpeklerinin hepsi Karlovo’ yu koklar. Daha önce fabrikada hırsızlık yapanların tümü tutuklanır, tartaklanır, “çıt” yok. Kaybolan kumaşlardan iz yok. Sanki yağmur bu izleri yok eymek için yağmaya devam etmiş.
Bu arada, daha önce kocası aynı fabrikadan kumaş çaldığı için 4 yıl içerde kalan iki çocuklu Ayşe gelin, “ben bu dünyaya kocasız yaşamaya mı geldim” hislerisine kapılır ve kocasının samanlığa gömdüğü bir topu gece saat 3’te yüklenir ve “Araplı Köprüsü” nden doludizgin akan “Stryama” sularına atar. Irmak “Meriç” yaklaştığında top açılır ve ertesi sabah saat 09’da Plovdivliler işe giderken 100 metre uzun 3 metre geniş bir kırmızı kumaş şehri selamlayarak yoluna devam eder. Bu aynı kumaştandır ve polis kudurur.
Mahkeme:
Dava Karlovo Şehir Mahkemesi’nde görülür. Sanık – fabrikadan daha önceleri kumaş çalan 6 Çingen’dir. Elde bir tek delil olmasa da, söz konusu olan partinin şerefi, kongresi, bayrağı olunca hepsine müebbet hapis ister.
Söz müdafaa avukatına verilir. Avukat Çobanov Sofya Barosu’ndan gönderilmiştir. Söz alır ve Müdür B. Botev’le birkaç soru sormak istediğini sorar ve dava şöyle gelişir:
Sayın Botev, kaç seneden beri fabrika müdürüsünüz?
12 seneden beri – diyerek sakın bir tonla cevaplar müdür.
Çalışmalarınız esnasında fabrikanızda defolu, üretim oldu mu? Diye sorar avukat aynı sakın tona katılarak.
“Olmaz mı? Üretimimizin hemen hemen % 20’sinde defo var. Tezgâhlar çok eskidi.” – diye cevap verir Botev, kendinden emin.
“Defolu kumaşları ne yapıyorsunuz?” – diye sorar avukat ve şu cevabı alır:
“Dikiş atölyesi açtık.”
“Defolu kumaşları atölyeye kaçtan satıyorsunuz?”
“ Metresini 2 levadan.”
“Dikiş atölyesinde defolu üretim oluyor mu?”
“Tabi orada da hurdaya ayrılan miktar var.”
Onları ne yapıyorsunuz?
“Halka, domates, asma, bağ bağlamak için, kesip ip halinde kullanmaları için satıyoruz.”
“Metre üzerinden mi kilo olarak mı?”
“Kilo olarak.”
“Kilo fiyatı?”
“20 stotinka.”
Evet, sayın başkan sorularım bitti.
Yani, İtalya’dan TIR’la gelen ipek kumaşların boyası tutmadığı için mal defoludur, fabrika defolu malını 20 stotinka üzerinden satmaktadır. Araçta 20 ton mal vardır, 20-şer stotinkadar bu mal 400 leva etmektedir. Yargılanan 6 işçinin her birinin payına değeri 60 leva 60 stotinka olan suç düşmektedir ve Bulgaristan Cumhuriyeti Ceza Kanununda 60 leva 60 stotinkalık hırsızlık için ceza ön görülmemektedir.” Dedi ve teşekkür ederek, yerine oturdu.
İşçiler yargılanamadılar.
Anlatmak istediğim yolsuzluk hadisesi budur. KİNTEKS’çiler İtalya’dan defolu mal ithal ettiler ama onlar da yargılanmadılar. Onların ardında KİNTEKS vb. kurumlar vardı.
İşçiler yargılandı ama suçları ispatlanamadı.
Bu gibi tipik sosyalist “Yolsuzluklar”, eski rejimi “ağaç kurdu” gibi kemirdi ve bitirdi. 1990’da 40 yıllık bir devlet düzenini düşüren adına “yolsuzluklar” denen ayakta yürümeyi başaramayan “ağaç kurtları” oldu. Bunları, orta kuşak bunu yaşadı, gördü, çöküşün altında ezildi.
Ve bugün HÖH/DPS partimizin içinde “ağaç kurdu” var diye barım barım bağırıyorsak, öz  partimizin yaşamasını istediğimiz, halkımızın haklarını almasını istediğimiz, özgürlüklerini yaşarken demokrasiyi de yaşatmasını arzu ettiğimiz içindir. Ucunca oldu, çok vaktinizi aldımsa özür dilerim, ama gelecek hafta devam etmek istiyorum.

Reklamlar