nedim birinciDr. Nedim BİRİNCİ

Konu: Yüzleşme Günü Yakındır.

 

Falcıların fal baktığı kahve fincanı ağırlıkta hafif, görünümde ince ve ilk bakışta albenilidir!

Falcının söyleyecekleri kahve köpüğüyle de ilintili değildir. Geçen hafta Bulgaristanlı iki arkadaşım memlekette yerel seçimlerle halk oylamasının hangi gün, daha doğrusu Ekim ayının hangi pazarında yapılacağı konusunda iddiaya girdiler. Son Pazar, 25 Ekim 2015 günü olur deyen kazandı. Şans, kendisini kutlarım.

 

Seçimler şu yaz sıcağında yapılsa, kuyrukta vıcır vıcır olurduk. Ekim serindir.

Bu defa Bulgaristan’da hem belediye başkanı, köy ve mahalle muhtarı, yerel meclis üyeleri seçilirken, gelecek seçimlerde elektronik oy kullanma usulü uygulansın mı, uygulanmasın mı sorusuna da cevap aranacak. Kimseyi küçümsemek ya da incitmek istemem ama “bu da neymiş be gülüm, anlatsanız da biz de bilelim!” deyenler çoğalmaya başladı.

Türkiye’de oy yanlış şu elektronik seçme usulünün uygulanması konusuna verilecek. Bunun anlamı, evinde otururken, internet kahveye giderek ya da öğrenci çocuğunun bilgisayarını kullanarak seçme ve seçilme hakkı olan her vatandaşın oy kullanmasıdır. Modern zamanların, elektronik çağın bir kazanımıdır. Biliyorsunuz Bulgaristan halkı dört yana dağıldı. Dış ülkelerde bulunan 3.5 milyon kişinin 400-500 seçim sandığında oy kullanması, bu işin örgütlenmesi, kontrolü son derece zordur. Bu nedenle herkese bilgisayar üzerinden seçime katılma ve oyunu kullanma hakkı tanınıyor. Cumhurbaşkanı Plevnefiev’ın bir girişimidir ve desteklesek iyi olur.

 

Yerel seçimler, doğal eşitsizliklerin ve demokratik eşitlenmenin aynasıdır.  Demokrasinin gereği her bireyin bir oyu var, tüm oylar kullanıldığında eşdeğer toplamı çok büyük güç oluşturuyor. Silaha sarılmadan ve hiçbir kimseyi tutuklamadan, sorgulamadan ve yargılamadan iktidardan indiren ya da erken seçen bir güçtür oyların toplamı!

Vaktiyle devrimler köprübaşları ele geçirilerek, radyo evi basılarak veya hapishanelerin kapıları açılarak yapılırdı.

Mesela Fransız Devrimi’nde (1795)  bir hapishane olan Basil ya basıldığında, içinde sarhoşluktan yatan 7 mahkûm bulunmuş. 1917’in soğuk bir kış günü olan 7 Kasım’da Petersburg’ta Ekim Devrimi’ne katılan köylü ve denizciler “Kışlık Saraya” saldırmışlar, ısınacak bir yer aramış da olabilirler. Bu işin artık birkaç komuta basarak cep telefonunda da yapılabilmesi, her şeyden önce dünyanın ne kadar ilerlediğine bir işaret ve kanıttır. Bu gidişe ayak uydursak iyi olur. Amerika, Kana’da ve Almanya’daki yakınlarımızla bilgisayar ve vaybar sistemleriyle görüşmeyi nasıl başarabiliyorsak bunu da öğrenmek zorundayız. Türkiye’de BULTÜRK gibi derneklere ve yeni kurulacak olan bilgisayar donanımlı Osmanlı Ocaklarına bu bakıma büyük ödevler düşüyor.

Hükümet ortaklığı yapma ya da tek başına iktidar olma ve hatta muhalefette kalma kullanacağımız oy hesaplamalarından geçecektir. Oyun belirleyiciliği yerel seçimlerde de aynıdır. Hiçbir politikacı, hiçbir politik parti niyetlerini peşin açıklamadığına göre, sahte slogan ve vaatlerle, seçimden sonla işler yoluna girecek umuduna doğal gübreli suyu damla sistemiyle verip seçim kazanır, muhtar seçer, Belediye Başkanlarını görevlendirilir. Doğal gübre suyu dediğim şimdiye kadar 2 bira 4 köfte, 20 leva, 1 metre küp odun veya yarım ton kömürdü. Yeni günlerde yiyecek maddesi dolu torba da olabilir. İngilizler her yıl kullanım süresi geçen, geçmek üzere olan ya da muhtemelen geçmiş ilan edilecek olan 22 bin ton gıdayı çöpe atıyormuş, bunlar hemen alınır ve yeniden paketlenerek veya dökme olarak bizim seçmeni tavlama işinde kullanılır. Seçim haberi her kulağı deldi. Çingene Gettolarında davulların sesi değişti. Seçim geliyor yani bayram geliyor yani ekmek elden su gölden yaşama serüveni devam ediyor. Demokrasini şu yanı var ya bayılıyorum. Modern toplumda insanların birbirini kandırmaları bir salgın olmuş. TV, radyo ve basın bunlarla yaşıyor. Halkın karşısına çıkıp doğru olanı anlatan kalmadı. Ahmet Doğan bile “sarayda” yalnız köpeği ile konuşuyormuş.

Bu seçimlerin Bulgaristan’da biraz çatışmalı geçeceğine inanıyorum. Çünkü seçmende kıpırdama başladı. Geçen hafta Varna Belediye binası basıldı. Milliyetçiler sınırı aşıyor.  Yerel Meclis oturumu kesildi. Bu mevsim kumsalda Rusların azalması ve boşlukları Romenlerin doldurması zaten dengesiz olan milliyetçilerin çivisini çıkardı. “Ataka” cılar kudurmuş gibi, artık Bulgaristan’da politik gündemi etnik sorun belirliyor. 50 yıl sosyalizmde tapulu ev bark sahibi olamayan Çingene nüfus hak arama kavgasına katıldı.

Her tepkinin karşı tepki uyandırdı dikkate alındığında Çingenelerin en genç ve en kalabalık etnik katman olarak eylemler başlatması hem doğal, hem de düşündürücüdür.

Bizde sosyalizmin en sağlam temellerinden biri kapitalistlere, sömürücülere, seçkinlere duyulan derin nefretti. Sosyalizm kendisi ayrıcalıklı tabaka olarak nomaklatür tabaka yarattı ve devrildi. 26 yaşını dolduran bizim sahte demokrasi de insan arasına çıkmaktan korkan ve kim oldukları bilinmeyen oligarşi-burjuvazisine duyulan nefrete kurban olabilir.

Bunu seçimler ve gelecek gösterecek. Söylemek istediğim şudur, demokraside meclis bileşimi seçilir, halkın iradesini ifade eder ve belediye binası eli sopalılarla boşaltılınca bu olayın adı, anlamı vs değişir.

Bir de şu var, yine aynı eli sopalılar Gırmen’de Çingene evlerini dozerle yıktıkları gibi, belediyeyi hiçe sayarak “düzen kurmaya” devam ederse bu olayın adı da demokrasi ve halk iradesi olmaktan çıkar.

Ateşin göğü sarmasına bir kıvılcım yeter de artar. Konu derindir, biraz da beyin fırtınası yapınız.

Artık Bulgaristan’da da eşitsizliğin eğitimden kaynaklandığına inananlar çoğalıyor. Anadilinde okuryazar olmayanların, resmi dili ve yabancı bir dili öğrenmelerinin çok zahmetli olduğu gerçeğini hayat defalarca doğruladı. Bütün Bulgaristan’da Çingene mahallelerinden hiç birinde bir tek kırtasiye ya da kitapçı yok. Bu konuda başka yoruma ve tahmine gerek yoktur.

Ayrıca memleketimizde Türklerin yaşadığı bölgelerde bile Türkçe kitap satan bir tek kitapçı da yok. Son 15 yılda bir tek hikâye ve masal kitabı basılmadı. Kendi masal ve fıkralarını bilmeyen biri farkı anlayamadığı için dana gibi bakar.

Biz bu duruma getirildik. Yeni kuşan Bulgaristan Türklerinin edebiyat ve tarih eserlerini Bulgarca değil, ana dillinde bekliyor. Anadiline sevdalanmayan başka dil sevemez…

Yeni bir bakış açısı ve yepyeni bir dünya görüşü yaratılmasında masallarımızın önemi olağanüstü büyüktür. 12. yüzyılda yaşayıp yaratan binyıl düşünürü Celalettin Rumi’nin

“Tasavvuf” eseri İngilizceye geçen yüzyıl yani 800 yıl sonra tercüme edildi ve Amerika’da en büyük tirajla basılan yüzyıl yapıtı oldu. Bu eserin içindeki bilgelik öykülerini Sarı Saltuk daha 13. yüzyılda Balkanlara getirmiş ve Osmanlı gelmezden önce, Osmanlı Ocakları açarak yeni ateş tütmüştü.

Dünyada ebedi değerler vardır. Bunların başında iyilik yapmak gelir ve bu sel artık akmaya başlamıştır. Siz de buyurun iyilik yapma alayında birlik olalım…

 

Aslında Doğa eşitlik diye bir şey bilmez. Dehayı, güzelliği, sağlığı, gücü, zekâyı, taşıyıcılarını öteki insanlardan üstün kılacak özellikleri eşit dağıtmaz. Yeteneklerin, kabiliyetin, istidadın kükremesi büyük ölçüde eğitim ve uğraşı sonucudur. Şumenli Hasan ve İbrahim kardeşler geçen sene Malta’da kuyruklu piyano çalarken bütün Avrupa ayağa kalktı. Bu başarı büyük ölçüde onların aldığı kişisel eğitim ve özel ilgi ve yoğun uğraşı sonucudur. Halkımız ne der: “Yaratan vermemişse zorla olmaz!” Müzikte, pehlivanlıkta, halterde, teniste vs kaç kez dünyaca ünlendik. Yani şu anadan doğma olan, istidat denen bizde var da, bu tohumu ekecek tarlamız yok artık. Okulumuz, uygulama alanlarımız, serpilip açma sahamız her gün daraltılıyor. “Yaratanın insanımıza verdiklerini” değerlendirebilmemiz büyük ölçüde bizim dışımızdaki faktörlere bağlıdır. Örneğin Amerikalara, Fransalara gidip sözde okuyoruz diye para harcayanlar Lütfülerin, Ahmetlerin yakın çevresinden kişilerin evlatlarıdır, paralar halka inmiyor, imkânlar halka hizmet amaçlı kullandırılmıyor.

Bu davada 25 Ekimde seçeceğimiz belediye başkanlarına, belediye meclis üyelerine ve muhtarlara büyük ödevler düşüyor. Bu hayatın her dalı için geçerlidir. Her yerde doğru bildiğimiz yerel yönetici olmalıdır. Bunları seçmek ise bizim karar ve irademizle olur ve olacaktır. Biz ana babalar olarak, hem Türkiye’de hem de Bulgaristan’da genç neslin önünü açmadan solmasını, bağlamadan kurumasını mutlaka önlemeliyiz.

İzninize sığınarak, bu yazımda şu anda görevde olan, yeni süre için aday olan ya da seçmen tarafından yükseltilen hiçbir belediye başkanımız, hiçbir meclis danışmanı ve meclis üyemiz hakkında, hiçbir muhtarımızla ilgili hiçbir kötü sözcük dahi yazmak istemiyorum.

Halkımıza hizmet verme bir yarıştır,  halkın seçme hakkı kutsaldır, hangi gönülde aslan yattığını önceden görebilmek bazen da olası olmayabilir. Hepinize bol şans!

Etkisi 4 yıl sürecek yeni büyük oyunun henüz başındayız.

Seçim gününe daha 85 gün var. Kahve falına bakmaya gerekli fırsat ve zaman olacak. Görülen köy kılavuz istemez.  Kırcaali’de GERB Başkanı ve Başbakan Boyko Borisov ile HÖH (DPS) Başkanı Lütfü Mestan bir kahve içtiler ve bak sen olana: Falcı Fatma fincanları yıkatmamış, birkaç saat bekletmiş. Onun inancında olansa “büyük adamların falı yüzüne söylenmez!” Kahveden sonra arabalarına binip uzaklaşınca “iki yılan gibi birbirlerine sarılıyorlar” deyivermiş. Bakın işte, artık ikisi birbirinden ayrılamıyor. Siyam ikizler gibi oldular. Sözde biri sola biri sağa bakıyor olsa da, barsaklarına varınca birbirine dolaşmış olduğundan, zor görünce aynı delikten rahatlıyorlar. Ne yazık ki, resmi dilimiz olan Bulgarcada hamamdan sonra “İyi saatler olsun!” olmadığı gibi, gevşeyince “Rahat ola!” da yoktur.  Mestan ara sıra aynı delikten rahatlayan Boyko’ya “Rahat ola!” deyince Borisov ne demek istediğini anlayamadığından olacak, “Konuşması pek anlaşılmıyor!” dese de,  yöneteceği halkın kültürünü bilmeyen bir liderin eksiklerine alışmak zorundayız.

Bulgaristan’da hele şu seçimlerde politikayı anlamak ve anlatmak kolay olacakmış. Merkezi Rodoplar’da –Rojen – ve ardından Koprivçitsa kasabasında halk sanatı ulusal gösterisi yapıldı. Şenliklerde yalnız GAYDACI katıldı.  Çalınanları herkes aynı anda anladı. Bu müzik aletinde yalnız “sol” ve “la” var. Yalnız 2 nota! İki partili sisteme mi alıştırıyoruz sorusu geldi? Düşünülen, “al gülüm, ver gülüm” gibi bir şey. Halk dilinde olup bitene “ben sana, sen bana” diyorlar. Bu uygulama politik alana çekildiğinde, tüm işler ön anlaşmalı olduğundan iktidarda olmakla muhalefette olmak arasında pek fark yok gibi. Bir melodi çıkması için “la” dan sonra “sol”u, “sol”dan sonra da yine “la” yı basmak zorundasın, hangisinin önde arkada, ya da altta üstte olmasının ne önemi var? Siyam ikizlerinin aynı zamanda sola ve sağa bakmasına benziyor… Yerel seçimleri kimin kazanacağı önemli değil! Muhtar aynı zamanda iki partiye de hizmet verebilir, önemli olan hangi eğitim ekolünden geldiği ve bacağının nereye bağlı olduğudur, ruhuna gelince gözle görülmeyen, elle tutulmayan ve başkaları tarafından hissedilemeyen bir şey olduğundan ve bizde ruh yargılayan ceza kanunu olmadığından, boş ver derken, bu işi de falcı Farma’ya bırakıyorum…

Aslında tüm farklılıkları olduğu gibi, GERB ve DPS arasındaki farklılıkları da hiçbir teori ortadan kaldıramaz. Bir defa biri totaliter rejimin sağ merkezci Bulgar partisinin devamı; öteki de gizli polis kadrolarının merkezci sol Türk-Çingene-Bulgar karışımı DPS partisidir. Öyle ki seçimlere katılım yasaları insanların kapasitelerini birleştirmeye elverinceye kadar demokratik öğretiler sözlere sınırlı kalacaktır. Şu da var, “Kütüphaneci Enstitüsünde” doğal eşitlik, eşitsizlik ve demokraside eşitlik ve eşitsizlik üstüne savunulmuş doktora tezi olmadığından, işler oldukça karışık. Bizim polis teşkilatında seçilmiş kadro ve seçim yoktur. Amirler atanır. Normal koşullarda bırakın belediye başkanını, muhtarın bile sandıktan çıkması mucize… Maşallah muhtarların hepsi Bulgar sihirbaz Mister Senko kadar yetenekli, bir köyde 17 hane yaşarken, sandıktan 700 oya kadar çıkarıp salt çoğunlukla seçilme kabiliyeti gösterebiliyorlar. Memlekette toplu kayıt değiştirme hareketlenmesi gözleniyor. Örneğin Sosyalist Parti Meclis kalesini alamadığı Başkent Sofya’yı dıştan kuşatma planı uygulamaya hazırlanırken, Köstendil ve Varna Çingenelerini başkent etrafındaki köylere kaydettiriyor. Bazı getto kulübelerinde 100 kişi yaşadığı basına düştü.

Kanun bilen, yasa okuyan, avukata danışan olmadığından muhtarın seçim günü Londra’da bulaşık yıkayan Ayşe gelin, Hollanda’da karanfil derleyen Fahriye teyze, Stokholm’da inek sağan Mustafa ağabey, Edirne’de hocalık yapan İdris veya Bursa’da “Fiyat” fabrikası bekçisi Mıstık için oy kullanmasına herkes alıştı. İtirazda bulunan yok. “Bu seçimler de bizim!” diyenler bu iddiayı da kazanabilirler. Fala baktırmaya gerek kalmadı.

Aslında bu seçim suyu sığı gibi görünse de, derenin dibi görünmüyor. Tekrar ediyorum, misalleri bizden verip te kimseyi gücendirmek istemedim. Hani nüfusu 3.9 milyon iken AB üyesi olunca 1.4 milyona düşen ve eşitsizliğin ve sefaletin kokusunu alan Litva var ya, biliyor   musunuz orada olup biteni?  Eski Cumhurbaşkanı ve Merkez Bankası Başkanı son 5-6 yılda Brüksel’den gelen paraları olduğu gibi çalmışlar.  Bulgaristan’da hani raflarında dizi düzen olmayan ve belki de daha çok yoksul kesimden müşteri bekleyen “T-Market” zinciri var ya, bunları 51’de onlarınmış. İl kentlerimizin göbeğinden en gözde arsalara oturmuşlar. Hani Sofya’da “Ofça Kupel -1” semtinde “moto-kar (fortlift) fabrikasını yıktırıp 300 dönüm araziyi temizleten ve 2 gökdelenle en büyük MOLL inşası için hazır duruma getiren onlarmış. Tabii bu Moll mağazasında da Avrupa’da kullanım ömrü geçti geçecek olan gıdalar veya seri dışı giysiler satılacaktı. Neyse plan suya düşmüş, halkımıza da geçmiş olsun, çünkü Litva’da yapılan son seçimde bu iki “AB parası iri hırsızı” seçilememiş. Yukarıda yazdığım gibi, 4 yıl önce 3.9 milyon nüfuslu bu ülkede kalan 1.4 milyon kişinin midesi açlık işareti verir gibi gurlamaya başlayınca, herkes sinsi sinsi sandığa gitmiş,  bu ikiliye tek oy vermeyerek hem öç almışlar hem de kazan kapağını kaldırmışlar. Kazandan baş gösteren yılanlar uzayıp kaçmaya başlamışlar. İkisi ise soluğu Washington’da almışlar. Paraların bir kısmını gösterip Amerikan vatandaşı olmuşlar. Şu bizim AB yasaları amerikan hırsızlarını ısıramıyor. Neyse Litvalılara geçmiş olsun. Bu haberleri öğrendikçe bizde bazı “iriların”, “madalyalıların”, “evlenip boşanan köpek bakıcıların” neden kapalı, korumalı tutulduğunu daha iyi anlıyorum. Dedim yai şu seçim içinde büyük keramet var. Bir oy, iki oy derken, oyların hepsi toplanınca en güçlü orduyu bile yenebiliyor, iktidarlar devirebiliyor, en büyük yolsuzlukları otrtaya çıkarabiliyor. Bu ipliğin geçtiği iğne deliği ise halkın, seçmenin bilinçlenmesidir. En büyük karanlığın sonu aydınlıktır.

Devam edecek.

Reklamlar