Tarih: 24 Eylül 2018

Yazan: Şakir ARLANTAŞ

Konu: AB silkinse Bulgaristan trenden düşer mi?

Avrupa Birliği (AB) meclisinde “Yengeç, leylek…” durumuna düştük. Topluluğun, Macaristan’ın “sığınmacı kabul etmem” siyasetinin cezalandırılması önerisine GERB ve aşırı milliyetçi Bulgar milletvekilleri “olumsuz” oyu verirken, BSP-li sosyalistlerden 3-ü de destek vermedi.     HÖH sahnede yalnız kaldı. AB siyasetine ilk kez karşı çıktık.

Avrupa siyasetine bir sol liberal olarak giren ve yıllar içinde sağ milliyetçi-tutucu tavrıyla öncülük etmeye başlayan Macar Başbakan Viktor Orban hem AB’yi, hem de baştanbaşa eski kıtayı karıştırdı.    Bulgaristan’da ise siyasi çevreleri birbirine kattı.

Başbakan B. Borisov, İngiltere’nin AB’den çıkma (brekzit) siyasetindeki durgunluğu görüşmek üzere Salzburg’ta akam yemeğine toplanan zirvedeyken aşırı Bulgar milliyetçisi (faşist) başbakan yardımcıları – Krasimiz Karakaçanov (VMRO Başkanı) ve Valeri Simyonov (Bulgaristanı Kurtarmak için Milli Cephe Başkanı) – Bakanlar Kurulu topladı. V. Orban siyasetini destekleyen bir Bildiri onaylandı. Avusturya’dan telefon açan Borisov, “o bildiri geçersizdir” dese de, hükümetteki zihniyetin kokusu sokağa çıktı. “Milli çıkarlar” ardına gizlenen Bulgar siyaseti, Brüksel’e yüz çevirmiş bulunuyor. Yeni durumda ortaya çıkan 2 soru var:

Bir: AB’ye girerken ülkeler ulusal egemenliğinden vaz mı geçtiler?

İki: AB üyelik kriterlerini tartışma kapısı kapalı mı?

Bulgaristan ile Macaristan sığınmacı almama konusunda aynı görüşte. Orban siyaseti adıyla ünlenen  “milli çıkarlar” ilkesi Bulgar siyasetçilerde  neden yüzde yüz destek buluyor? Bu problemler aktüel oldu. Tutumumuz her konuda örtüşmese de, göçmen, sığınmacı ve kaçak siyaseti AB’yi parçaladı. Sığınmacılar siyasetini güvenlik siyasetine bağladı. Önce Lizbon’da, ardından da Salzburg’da bu konuda anlaşmaya varılamadı. Farklılıklar çok derin.

Sorunun özünde olan nedir: 1990’dan sonra Doğu Avrupa Batı’ya aktı. Almanya’nın iş gücü ihtiyacı karşılanmıştı. Lehler, Çekler, Macarlar geri dönünce, Batı’da yeniden iş gücü açlığı belirince, Merkel “gelin!” dedi kişileri karşılayamadı ve şimdi üye ülkeler arasında dağıtmak istiyor. Avrupa değişti.

Almanya (Merkel) Doğu Avrupa ülkelerini AB’ye topladı. Fakat bugün durum değişti ve “ama şu sığınmacıların bir kısmını alın, sizde kalsınlar” dediğinde, destek bulamıyor. “Gerçek dost, zor zamanda belli olur” atasözü sanki saygı görmüyor.

Bu durumda Türkiye’nin rolü olağanüstü arttı. “Eski dost, düşman olmaz!” atasözü gündeme geldi. Şimdi Merkel hükümetinin ayakta kalmasında Türkiye’nin yeni rolü belirdi. Almanya kamuoyu Sayın Başkan Erdoğan’ı ilgiyle bekliyor ve Birleşmiş Milletler kürsüsünden yapacağı konuşmayı dört gözle bakıyor. Muhafazakâr-milliyetçi Avrupa Türkiye’de bir “dost” görüyor.

Öte yandan Bulgaristan AB’nin dış sınır ülkesi, Macaristan ise Orta Avrupa’da, Yunanistan ve Bulgaristan’dan girmeyen sığınmacılar Budapeşte’ye nasıl girsinler! Bu bakıma, Orban’ın sınıra kat kat tel germesi anlamsız. Burada desteklenecek bir ülke varsa o da 4 milyon sığınmacı ve savaş kaçağına ev sahipliği yapan Türkiye’dir.  Terörizmle en ön safta mücadele veren Başkan Sayın R.T. Erdoğan’ın izlediği siyasettir. Anti-terör siyaseti konusunda onun şimdi Birleşmiş Milletler (BMT) kürsüsüne taşıdığı yeni uluslararası siyaset çizgisidir.

Eylül ayında Brüksel’de 2 problem aktüeldi:

AB, “Milliyetlerin Avrupası” mı? Yoksa “Vatanların Avrupası” mı olsun! Bulgar aşırı milliyetçiler ve destekledikleri hükümet “milliyetlerin Avrupası” diyor. Ülkede, sığınmacılardan başka, bir de milli etnik ve kültürel azınlıklar olduğunu kabul etmiyor.

Anlaşıldı üzere İngiltere’yi yeni erken seçime iten “brekzit” politikası AB ilk kez tamamen parçaladı. Macaristan, Polonya, Slovenya, Çek Cumhuriyeti ile birlikte Bulgar İktidar Partisi “egemenlik haklarını rafa kaldıran” maddenin yeniden görüşülmesini istiyor. Federatif AB istekleri güç topluyor. Üç çemberli ve üç alanlı AB siyaseti üstünlük kazanırsa, Bulgaristan kenarda –Balkan karanlığında – kalabilir. “Sürüden ayrılan koyunu kurt kapar” misali Rusya soğuklarından ve Türk gölgesinin serinliğinden korkanlar daha şimdiden titremeye başladılar.

Durumun sakinleştirilmesi, bu defa anlaşılan, daha kapsamlı, etnik azınlıklara da tüm hak ve özgürlüklerini tanıyan bir yeni siyasetten geçmelidir. Sığınmacılar sorunları da, savaşlara ve saldırılara son verip kendi ülkelerinde çözülmelidir.

AB’ye zor günler yaşatan Macaristan’ı biraz tanıyalım:

Macaristan BMT, NATO ve AB üyesidir. BMT ve NATO’dan farklı olarak AB’ye giren ülkeler milli egemenliklerinden vaz geçer. Bu husus AB üyelik antlaşmasının 7. Maddesinde düzenlenmiştir. Kanayan sorun olan bu 7. Maddenin tartışmaya açık olup olmaması çözüm bulunamayan problemdir. Çünkü Macaristan AB’ye üye olurken “sığınmacılar sorunu” yoktu. Sayıları milyonlarca değildi.

Tartışma gerektiren, AB üyesi devletlerin egemenlik ve tartışmalı sorunlar gibi çok önemli bir prensip sorunudur. Bu sorunun anlaşılabilmesi için, Başbakan V.Orban’ın “milli çıkarlar” konusuna getirdiği yoruma bakmak gerekir.

Orban,  AB Meclisi kürsüsünden konuştu. 1989’da “Sovyet tankları çekip gidin” dediği tonla “Soros” ülkemden çekip gitsin dedi. Son 30 yılda Doğu Avrupa’da en istikrarlı demokrasiyi kuran Macaristan’da erken seçim yapılmadı. Orban, 1844’te kabul edilen Macaristan Anayasa’sını ilk kez 2012’de değiştirdi. Yeni Anayasa’da faşizm ile komünizmin suçları aynı küfeye kondu ve “ebediyen af edilmez” vurgusuyla Anayasa’da işlendi. Milletvekilleri sayısı 380’den 199’a indirildi. Karma seçim sistemi uygulandı. 106 milletvekili direk olarak (majoriter sisteme göre) seçilirken, diğerleri de parti listelerine göre (proporsiyonal sistem) seçiliyor. Ülkede siyasi istikrar sağlanmıştır. Macaristan AB üyeliğine egemenliğini heba ederken, Milli Kimliği korumayı başarmıştır. Macar ailesini korumak amacıyla “jender anlaşmasını” Tuna’ya atmıştır. Orban, Brüksel kürsüsünden, “azınlıklara saygım var, hakları tanınmalıdır, fakat yabancı manteliteli, kültür ve dilli, çok farklı yaşam biçimi olan sığınmacıları ülkeme alamam” dedi.

Macaristan sınırları, iki kat tel duvarlı, iletkenlerden elektrik geçiyor ve 12 bin sınır askeri tarafından korunuyor.

Bu yıl Macaristan’da halkın kullandığı doğal gaz, elektrik ve su fiyatlarına % 25 ve sanayideki kullanıma da % 11 indirim yapıldı.

Orban hükumeti, geleneksel Macar ailesinin korunmasına özel çaba gösteriyor. Hükumet Macar annelere 6 yıl annelik izni tanırken çocuklarına günde 4 defa bedava yemek sunuyor. Bu uygulamanın ilkokulda da uygulanmasına geçiliyor. Devlet doğum yapan annelere her çocuk için 33 bin Euro karşılıksız yardım verirken, 25 süreli % 2.5 faizli kredi de sunuyor. Orban’ın aile siyaseti sonucu Macar aile sayısı % 40, nüfus da 1 milyon arttı.

Macaristan’da özel sektör lehinde adalet reformu yapıldı ve başarıyla uygulanıyor.

Mercedes, BMV, Suzuki, Opel gibi dünya markaları üretim tesislerini Macaristan’a taşıdılar. Ülke sınırlarını Doğuya açtı. Budapeşte Çin, Japon ve Koreli turist doldu. Macar tarım üreticileri Çin’e 70 bin ton et ve 2 milyon ördek ihraç ediyor.

AB üyesi olmasına karşın, Macaristan, Türkiye, Kazakistan, Azerbaycan, Kırgızistan ve Türkmenistan’ın katıldığı Türk dili konuşan ekonomik birliğe katıldı. Türkiye ile ticarette ayrıcalıklı ülke oldu.

1956 olaylarını tarihe yazan Orban, Rusya ile ilişkileri de daha geniş raylara oturttu. Rusya pazarına ilaç, şarap, gıda ve kimya sanayi ürünleri sunuyor. Macar atom elektrik santraline 12 milyar yatırım yapan Moskova, 4. Reaktörü monte ediyor. Orban hükumeti Rusya’ya “veto” uygulamadığı gibi yaptırımlar siyasetine de uymuyor. Bu gelişmeler ülkedeki 6,000 Alman, 1750 Amerikan ve 150 Japon şirketinin geri çekilmesine neden olmadı. Avrupa çok etkin bir dış siyaset izledi.

Macaristan son yıllarda Avrupa’nın spor merkezi oldu. Her şehirde yüzme havuzu ve 22 şehirde kapalı buz pateni tesisi kurulurken, 2020’de yapılacak Avrupa futbol birinciliğinin 4 maçı “Ferents Puşkaş” stadında oynanacak, 2023’te dünya atletizm birinciliği de Macaristan’da yapılacak.

Bu yılın başından beri Budapeşte hava limanından ülkeye 13 milyon turist girmiştir.

Macaristan artık bölünmüş ana yol ya da köprü inşa etmek için Brüksel’e el açmıyor.

***

Dünya değişirken, biz yine virajdayız. Bu defa “egemenliğimizi koruma” dönemeci.

Trenin sürati yükselirse, Makedonya ve daha 5 Batı Balkan ülkesini AB trenine hareket halinde vagona çekmeye çalışırken,  düşebiliriz.

Bizi işlemeye ve yazılarımızı paylaşmaya devam ediniz.

Reklamlar