Seyhan ÖZGÜR 

Bir yıldan beri ana konumuz Bulgaristan’da kol gezen aşırı milliyetçiler ve onların mayaladıkları büyük maddi ve manevi çöküştü. Tehlikeyi seçmenlere ve seçilenlere anlatmaya çalıştık. Çekememezlikten kin ve hiddet, öfkeden milliyetçilik, kıskançlık ve açgözlülükten ırkçılık, ulusal bencilliktense yabancı düşmanlığı doğduğunu anlatmaya çalıştık. Bu bunalımda Bulgar milliyetçiliğinin dirileceğini uyardım. Kuşkusuz bir sıçramada, daha katıldıkları ilk seçimde Bulgar aşırı milliyetçilerin hükümet katına çıkacaklarını ve çıkacaklarını ve Boyko Borisov hükümetini her fırsatta hırpalayacaklarını önceden düşünmek biraz zordu. Etkinliklerini büyüteç altına almak istediğimiz bu defa Milliyetçi Cephe (PF) aşırı milliyetçi ve ırkçı oluşumudur. Şu anda bizim onları nitelendirmemiz, etiketlememiz, kullanacağımız sıfatlar ya da ağır ithamlar hiç de önemli değildir. Önemli olan Avrupa demokratik kamuoyunun bu sinsi ve intikamcı, garezci, ırkçı düşman güçleri nasıl gördüğüdür. Onlar hakkında ne düşündüğüdür.

 

Bu defa Avrupa Sosyalistleri PES Bulgar (PF) milliyetçiliği konusunda bir bildiri yayınladı ve şöyle dedi:

 

BULGARİSTAN’DAKİ  (PF) PARTİSİ AŞIRI MİLLİYETÇİ, İNSAN DÜŞMANI, ANTİ-AVRUPAİ VE “KSENEVOB” YANİ BULGAR OLMAYAN YERLİ VE YABANCI HERKESE DÜŞMAN OLAN BİR PARTİDİR.

 

Bu sözler çok derin anlam gizliyor.

 

Bulgar (PF) aşırı milletçi partisi Başkanı Valeri Simyonov, iki aydan beri milletvekilidir ve Sofya meclisi kürsüsünde “BULGARİSTAN HERŞEYİN ÜSTÜNDE!”  gibi 1945 öncesi Hitler Alman yası’nın yukarı kalkmış sağ yumruk faşist sembollerini kullanmaya başladı. Bu davranışlar, Bulgaristan Türklerinin devlet görevine atanmasına karşı, Savunma Bakanı Yardımcısı doçent Doktor Orhan İsmailov’un görevinden istifa etmesi içindir.

 

Korman İsmailov tarafından yönetilen ve 2 hafta önce kurulan hükümetin ana ortağı olan  Halkın Şeref ve Hürriyet Partisi’nin (HŞHP) aktif etkinliklerine ve tutumlu tavrına kesin karşı olan ve Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının demokratik dönüşüm ortamına katılımına medya ortamına ölümcül darbe indirme çabalarında bulunan (PF) faşizan tutum içinde olduğunu gizleyemedi. Avrupa Sosyalistleri (PES), Avrupa Birliği Genel Kurulu ve Konseyi gerçekleri ortaya koyan açıklamalarda bulunuyor. Yayınlanan bildiride İNSAN DÜŞMANI AVUPA DÜŞMANI gibi kategorilerin kullanılması son derece anlamlıdır. Türk Bulgar sınırına 3 metre yüksek tel örgü çekmekte ısrar eden, İstanbul’a karşı “orta menzilli” füze konuşlandırma fikrini lanse eden hem kendi vatandaşına, hem de Türkiye komşusuna düşmanlık besleyen vatandaş ve komşu düşmanı kimliğinin barışa ve demokratikleşmeye ters tavır içinde olduğu görüldü. Avrupa’dan gelen tepkiler çok anlamlıdır.  Bulgaristan’ın içinde bocaladığı ağır mali ve ekonomik bunalımı iyi bilen ve takip eden, sosyal sigorta, sağlık ve eğitim dallarındaki ciddi problemleri gözden kaçırmayan Brüksel, aşırı milliyetçi ve ırkçı çevrelerden gelen engellemelere sağır ve kör kalmamakla birlikte, tepkileriyle halkın takdirini kazanıyor. 2015 yılında Haziran 2013’ten beri durgunluk kaydeden AB-Bulgaristan ilişkilerindeki olumsuz gelişmelerden biri 2015 yılında küçük ve orta ölçekli tarım işletmelerimize AB Programlarına göre yardım yapılmayacağı haberidir ki, üreticiyi hüzün içinde bırakmıştır. Negatif gelişmeleri doğuran hükümetlerin işine bakmamasıdır. Borisov hükümetinin işine bakamamasına neden ise (PF) milliyetçilerinin her işte bir etnik sorun görmeleri ve itiraz etmeleridir. Ülke ekonomisini AB maliye sistemine bağlaya çalışan hükümet problemleri aşıyor. (PF) milliyetçileri bunalım derinleştiren tavır körüklüyor.

 

AB Konseyi ile Avrupa halklarının ana hedefinde insan haklarına, hürriyetlere ve adalete saygılı bir demokratik ortak Avrupa kurmak vardır. Sofya’daki kinli milliyetçi milletvekililer  “insan düşmanı”, aşırı milliyetçi, “öteki” ve Müslüman yabancı düşmanı zihniyetle ikinci haftasında hükümeti ırgaladı. Politik rejim için doğrudan doğruya tehlike oluşturdu. Dış ülkeler, ortaklar, demokratik kamuoyu önünde rezil olmamız onlar için önem taşımıyor.   Aşırı milliyetçi söylev mecliste sert tepkiye, tartışmaya, kınamaya neden oldu. Kamuoyunda tepkiyle karşılandı. İnsan haklarını ve öncelikle Bulgaristan’daki Türk ve Müslüman azınlığın doğal, anayasal ve yasal haklarını ayakaltına altına alıp toplumu parçalayabilecek nitelikte olan son gelişmeler bütün demokratik süreci ve edinimleri tehlikeye atıyor. Hükümet düşürülürse hepimizi çok ağır bir “kış” bekliyor.

 

(PF) partisinde birleşmiş olan eski aşırı milliyetçiler Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının tüm haklarını silip süpürüp etnik azınlıkları önce kültürel olarak aşındırıp, eğitim ve dini haklarına saldırarak, eritme politikasına hükümet dışı yöntemlerle ivme kazandırmaya çalışıyorlar. Şimdi ön plana çektikleri Türk azınlığın, Müslüman halk topluluğu ve Türk ve Müslüman bireylerin her bir başarısını küçümsemek, olumlu eylemlerini hiçlemek, yapılan işlerin önemini sıfırlamak ve halkın olumlu gelişmeleri duymasına asla yol vermemektir. En yeni örnek, doçent d-r Orhan İsmailov’un Savunma Bakanı yardımcısı olarak atanmasına karşı hortlamalarıdır. Hükümet katlarında dürüst, başarılı bir Türk olmasını istemiyorlar. Çünkü yolsuzlukla suçlayıp sorumlu tutmaya adam bulamayacaklar. Şu dönemde  Türk dilinde bir iletişim ve medya ortamı oluşturulmasına saldırmaları da bundandır.

 

(PF) düşmanları sözüm ona “soya dönüş” sürecini gözden geçirme niyetlerini, Bulgarca bilmeyenlerimizi işe almayacaklarını, çocuklar okula yazdırılırken problem çıkarmaya hazırlandıklarını gizlemiyorlar. (PF) partisi liderlerinin camilerde kuran okuma dilini değiştirme şeytanlığı da var. (RF) emrindeki basının yazdığına göre,  1934 faşizan Çarlık rejimi yıllarında Pomakların Baş Müftülüğü Smolyan şehrindeydi. O zamanlar Batı Rodoplarda cami dili Bulgarca yapıldı. Aynı bölgede 2 yıl sonra (1936) isimler değiştirildi. Türbeler yıkıldı. Kuranı Kerim Bulgarca tercümeden okundu. Cami ve mescitlerde yalnız Bulgarca konuşmaya izin verildi. Halk büyük sıkıntılar çekti. Müslümanlar her yerde gözetleniyordu. Benzer faşizan gevelemeler şimdi yine başladı.

 

1984–1989 zulüm döneminde Türklerin isimleri ve etnik kimlikleri değiştirilirken, Türklerin yaşadığı köy ve kasabalardaki cami ve mescitlerde ibadetin Bulgarca yapılması, duaların ve ezanın, mevlitlerin Bulgarca okunması ve matem merasiminin Hıristiyan ayinle ilgili usule uygun yapılması için olağanüstü şiddetli baskı vardı. Şiddet birçok kurban aldı, halka sıkıntılı yıllar yaşattı. Zulüm, Müslüman yaşam tarzında birçok ilke ve ayrıntıdan vazgeçmek zorunda kalmamıza neden olmuştu. O günlerin geri dönmesini istemiyorsak, “PF” aşırı milliyetçi partisine, onun meclis grubuna, propagandasına, müttefiklerine tüm eylemlerine karşı çok sert bir tepki vermek, sürekli mücadele etmek zorundayız. Bu sözlü, yazılı ve görsel yapılmalıdır. Onlar bize karşı yeminlidir. Şu günlerde O. İsmailov konusunda Türkleri ve Borisov hükümetini tuzağa düşürebildikleri için mutluluk yaşıyorlar. Mücadelemiz mecliste olduğu gibi, basın yayın imkânlarımızla ve bölgesel kamuoyu oluşturarak güç toplamalıdır. Ellerimizdeki imkânlardan faydalanarak, içte ve dışarıdaki dernekler ve sivil toplum örgütleriyle sıkı işbirliği halinde olmak üzere Bulgar ırkçı milliyetçiliğinin iplerini pazara çıkaracak, çabalarını toslatacak bir kampanya başlatmalıyız.

 

Şu günlerde “PF” ile Reformcu Blok grubu Orhan İsmailov konusunda yüz yüze geldiler. Meclis içinde son günlerde yapılan görüşmeler hiçbir olumlu sonuç vermedi. “PF” hükümetten desteğini çekmekle tehdit ederken 2 aylık hükümeti devirmeyi ve seçime gitmeyi planlıyor.

 

Ana müfrezelerini öteden beri Türklerin oluşturduğu anti-faşist, anti-ırkçı cephe bir defa geriletilebilirse anti-demokratik hortlamanın önü alınamaz. Aşırı uçlardaki kükremede sınır yoktur. Son kazanımlarımızdan, haklarımızdan, adalet umudumuzdan olmamız tehlikesi belirdi.

 

Ne kadar konuşmak, yazmak, çizmek istemesek de dünya yeni bir “soğuk savaşa” doğru tırmanıyor. Bulgar aşırı sağ milliyetçiliğinin şımarması da buna alamettir.  Rusya’nın Kırım Yarım Adası ve Doğu Ukrayna ulusalcı güçlerine arka çıkması bölgemizde milliyetçiliği kışkırttı. Amerika’nın Orta Doğu ateşini yeniden yükselen alevlerle yakması dış müdahale biçimlerini değiştirdi ve gaddarlığın canilik sayfasını yine açtı. İslam düşmanlığı göklere çıktı.  Suriye’deki durum, savaş kaçaklarının ağır problemleri herkesi düşündürüyor. Genel ekonomik ve mali bunalım her gün derinleşme yolu arıyor. Hükümet kontrolünden çıkıyor.  Ayrı devletler ve AB gibi büyük devlet grupları birbirine karşı sert ve büyük ölçekli yaptırımlar alıyor. “Soğuk savaş” çan sesleriyle geldiğine işaret ediyor.

 

Bu açıdan baktığımızda ekonomik ve sosyal durumumuz yeni bir bunalımdan çıkmamız için elverişli değildir. Karanlıkta saplanıp kalabiliriz. Tütün üretimi, iri ve küçükbaş hayvancılık, sebze ve hububat üretimi gibi temel üretim dallarımızı yitirdik. Elimizde parası geçim sağlayacak üretimimiz kalmadı. Pazar imkânlarımızın tıkandı. Şu dönemde “soğuk savaş” ile gelecek sosyal darboğaz bize çok ağır günler yaşatabilir. Aşırı milliyetçilerle, bizi “öteki” durumuna itenlerle baş edemezsek, totalitarizm dönemi sıkıntılarına geri döndürülebiliriz. Biz şu dönemde tuzaktayız.

 

Daha önceleri de boynumuza boyunduruk takmışlardı. Tuzağa düşürülmüştük. Hatta biz boynumuzdakinin çelenk olduğuna inanmıştık. O zaman bunu başaranlar şimdi  % 60 oranında olup eski zamanların gergi dönmesini istiyor. Onların boynunda o zaman kölelik boyunduruğu yoktu. Geri dönmeyi isteme nedenleri işte budur. Boyunduruğun bizim boynumuzda olmasını hayal ediyor olabilirler. Aynı şeyi isteyenler çoğalıyor da olabilir. Bu çoğalmanın ürünü de (PF) gibi partilerdir. Kafaları küflenmiş profesörlerdir. Milliyetçiliktir. Irkçılıktır. Faşizmdir. “Soğuk savaş” yıllarının üretebildiği illetlerin toplamıdır.

 

Önce Sosyalist Parti (BSP) zorunlu oy kullanmayı, kendisi için cankurtaran (kurtuluş) simidi sandı. Bitiyordu. Boğuluyordu. Boğulmasını isteyenler bir yıl önce ona el uzatıp “gel şu kanunu birlikte değiştirelim ve seçim günü mantar toplamaya ve balığa gitmeye son deyelim” demek istemediler. Çünkü birbirlerini içten içe kıskanıyor ve yiyip bitirmek istiyorlardı. Artık çok zayıfladılar ve yok olmazdan önce birlikte bir iş yapalım demeye başladılar.

 

Şimdi Cumhurbaşkanı Plevneliev aynı noktaya döndü. GERP partisi yatkın olduğuna işaret verdi. “Ataka” gibi sol aşırılar ve “PF” gibi sağ milliyetçi uçlar bu işe çoktan razı. Al sana “geniş cephe.” Anayasa değişebilir. “Geniş Cephe” birinci maddeye kaydını yaptırabilir. Hem sol ve hem de sağ milliyetçiler de papyon takıp yerlerini alabilir. Bu böyle olursa ve “soğuk savaş” hakikatten başlarsa bir 30 sene boynumuza takılacak köle boyunduruğunu çıkaramayız. Bu işte o zaman HÖH-DPS itirazlarının hem tümü hem de topyekûnu havada kalır ve boyunduruk boynumuza istemesek de geçer ve boynumuzu büker.

 

Anayasa değişikliği ile “demokratik hak ve özgürlüklerimizi elde edeceğiz hayallerimiz” işte o zaman 25 – 30 yıl daha uykuya yatar. Bulgar milleti tek ulusta ulusallaşırken biz de eriyip biteriz. Milliyetçiler de zafer kınası yakar.

 

(PF) partisinin Orhan İsmailov konusunda neden gerilemediğini anlatabildimse memnun olurum. Sollu sağlı milliyetçi ırkçılarla, asimile edicilerle ve Türklüğümüze son mumu da yakmak arzusuyla yaşayanlar, GERB-çiler, Sosyalistler, “Ataka”cılar, (PF)-ciler ve isterseniz aralarına merkez demokratçıları ve mankafa Barekov’u da katalım. Onların arasında fiskoslu gizli temas ve görüşmeler var. Anti-Türk akıntıları (suyu) aynı derede toplamaya çalışıyorlar. Bunu yaptıklarında Ahmet’in Mehmet’in esemesi artık okunmaz olur. Çok fazla sızlayanların ağzına verilecek bir yalancı emzik nasılsa bulunur. Ahmet Doğan’a “saray” sunanlar, Lütfü’nün eline bir av tüfeği ve ağzına bir emzik mi bulamayacak!?

 

Bana öyle geliyor ki, bu ilk tuzakta bizi deniyorlar, sınıyorlar, dayanma derecemizi gözden geçiriyorlar. Önce “bir” gün, sonra “yedi gün” demeleri ondandır. Onlara göre genç kuşaktan en iyi hazırlık görmüş kadromuz Orhan İsmailov. O gerilerse yani istifasını sunar ve “bakın işinize” derse, ölümcül yara aldık, demek olur, İşimiz bitmiştir, çünkü Türkler ve Müslümanlar geri adam atan liderin ardından adım atmaz. Orhan onların gözünde en istidatlımızdır. Pes olursa şimdi olur, olmazsa, onlar oyunu kaybedecektir. Denklemde çözüm aranan bilinmeyen onun psikolojisi, dayanma gücüdür, alacağı destektir!!!

İstifaya zorlanırsa, biz oyunu kaybederiz. Tuzaktan çıkamayız. Tuzakta kalmaya zorlanmış oluruz. Hasımlarımız için Orhan İsmail Lütfülerden falan çok daha hazırlıklı bir kadrodur ve onun şu günlerde diz çökmesi, hepimizin diz çökmeye zorlanmış olmamız anlamına gelir.   Diz çökersek işimizin birmiş olduğunu kabul etmiş oluruz!. Olay budur.

Tuzaktayız! Hadi geçmiş olsun!

 

Reklamlar