Tarih: 12 09 2018

Yazan: Raziye ÇAKIR

Konu: Yanlış hoşgörü eğitimi adalet duygumuzu gevşetti mi?

Razgrad’a bağlı Loznitsa Belediyemeclisi “Pekço Kubadınski Anıtı” açılış törenini ertelese de, bir komünist bayram olarak kutlanan 9 Eylülde, açılmamış anıta çelenk ve çiçek taşındı.

Bu olayla ilgili Bulgaristan milli iradesini ifade eden birkaç olayı hatırlayalım. Bir defa, 10 Kasım 1989’da devrilen Bulgar totaliter komünizminin 1966-1989 yılları arasında işlediği tüm suçları, bu arada Müslüman azınlıkların isimlerinin zor kullanılarak değiştirilmesini ve azınlık haklarının yasaklanmasını ve ülkede yaşayan Bulgar ve Hıristiyan olmayan nüfusun son bireyine kadar asimile edilerek Bulgarlaştırılması suçları dikkate alınmadan hiçbir karar alınamaz. Bu olaylarda büyük sayıda suçsuz vatandan öldürülmüş, katledilmiştir. Bulgaristan’da, pek çok ölü ve yaralı olan bu cinayetler ilgili Adalet Divanı kurulmamış,  bu suçların af edildiğine ilişkin meclis kararı da yoktur. Sofya Meclisi 2000 yılında aldığı bir kararla komünizm dönemindeki iktidarı “suç rejimi” ilan etmiştir. Bu da “suç rejimi” kadrolarının övülmesini, ödüllendirilmesini, onlara sokak, meydan, köy, şehir adı verilmesini ya da anıt dikilmesini yasaklamıştır.

Şöyle ki, siyasi, ideolojik ve örgütsel olarak “suç rejimini”  taşıyan kolonlardan biri olan Bulgaristan Komünist Partisi MK Politik Büro (1966-1989) üyesi Penço Kubadinski bu suçlu kişilerden biridir. O, tarih önünde suçludur.

Bilindiği üzere, bu dönemde özellikle Çingene, Pomak ve Türk nüfusun isimlerinin değiştirilmesine, eğitim ve kültürel haklarının kısıtlanmasıyla, bilgisiz, kültürsüz, geleceksiz bırakılmalarına ve bilinçlerinin köreltilmesine ilişkin bütün kararlar 7 kişilik bir grup,  Politik Büro ’da gizli alınmıştır ve bu kişilerden biri Kubadinski’dir. Büyük sayıda vatandaşın ölümüne, kötürüm kalmasına, çocuklarının öksüz, kimsesiz, zavallı, çile içinde kalmasına neden olan bu insan düşmanı kararların uygulanmasında şiddet ve vahşeti destekleyen P. Kubadinski’dir. O bu düşmanlık yaratan kararların alınmasına katılmış ve hiç istisnasız hepsini onaylamıştır. Zülüm döneminde, o,Todor Jivkov’un sağ kolu olmuştur.  1986’da Türklerin isimlerinin zorla değiştirilmesinden hemen sonra, Kubadinski’nin katılımıyla yapılan gizli oturumda, 300 bin bin Türkün Bulgaristan’dan zor kullanılarak kovulması ama bu işi “kendileri gönüllü gidiyorlar” şeklinde gösterme teklifinde bulunan odur.

Şimdi, Loznitsa belediye merkezinde ona büst dikilmesi, Bulgar aydınların da ifade ettiği gibi ”komünizmin vahşetine bir saygı jesti” olmuştur. Aynı tepkiyi Razgrat valisi Hüsmen Güney’in mesajında ve DOST ve HŞHP bildirilerinde gördük.

Kubadın (Loznitsa) Belediye meclisinde ve etraf Müslüman Türk köylerde yaşayanların görüşünden oluşan kamuoyunda ikilem belirdiği dikkate çekti. Kubadın belediyesi Deliorman’daki Müslüman Türk kalelerinden biridir. Deliorman sakinlerinde yüksek Türk kimlik bilinci olduğuna ise birçok parlak örnek verebiliriz. Bu köylerden birçok şair, yazar, ünlü pehlivan, aydın çıkmıştır.

1974’te T.C. Başbakanı Bülent Ecevit’in bölge Türklerinin vatan sevgisini, memleket toprağına dört elle sarılışını güçlendiren tarihsel ziyareti asla unutulamaz. Yöre, Türklerin güç topladığı yerdir.

1985 Şubatında bu köyler polis, jandarma ve zırhlı birliklerle kuşatılınca Kubadın – Loznitsa merkezine toplananlar emsalsiz sabrın taştığını gördük. Barışçı, kararlı ve yüksek ruhlu gösterilerle tepki ifade edildi. İlk saldırılarda açılan kurşunla yerli öncülerden Sabahattin Ahmet’in şehit düştü. Artık 35 yıldan beri muhtarlıklarda, okullarda, kültürel, sosyal ve ekonomik alanda bir çöküş yaşanıyor. Bunlar, tarih yazan olaylardır. Çöküşü durdurmak zorundayız.

Şuna da işaret etmek istiyorum. Son yıllarda nesil değişikliği yaşanırken, Halk ve Özgürlük Partisi Türk kimliğimizi kemirmeye ve dış güçler tarafından saldırıya uğramasına yeşil ışık yaktı. HÖH partisinin parçalanması çelişkileri keskinleştirdi. Yaralar yeniden açıldı. Parçalandık. Birleştirici anlayış için geleneklerimize dönmek zorunda kaldık.

Milli kimliğimiz ile ilgili çalışmaların zayıflaması da “Kubadinski Büst Anıtı” dikilmesine götüren nedenler arasında belirleyici nitelik aldı. Şöyle ki, P. Kubadinski’nin “Loznitsa onur sakini” yapılmasına karşı 800 imzayı kendi girişimiyle  toplayan Müslüman Türkler, utanç anıtı konusunda duyarsız kaldılar.

Bu defa burada etkili olan, camilerde yapılan etkileme çalışmalarında yaşlı müminlere “Allah kötülüğü affeden kişiyi mutlaka aziz kılar” iddiası rol oynamıştır. Arapça ’da “aziz” kelimesinin “şerefli” hem de “güçlü” anlamına geldiği göz önüne alınırsa bu hadisten amaca yönelik ve tek taraflı yararlanılmaya çalışıldığı ve sonuç elde edildiğine vurgu yapmak gerekir.  Kişisel suçlarla, milletimize (Müslüman Türk azınlığına karşı işlenen toplum katliam, göçe zorlama, isim değiştirme, İslam’dan vaz geçme” gibi suçlar kişisel iradeyle af edilemez. Bu konuda Razgrat il Müftülüğünün ve Bulgaristan Cumhuriyeti Diyaneti ve Baş Müftülüğünün beyanı olmamıştır ve yoktur. Diyanetimiz isim değiştirme, müminlerin tavırları, dinimize ve ibadet yerlerimize, etnik haklarımıza yapılan saldırıları her defasında ve her vesileyle kınamıştır.

Yanlış yorum yapılan bir ilke de bağışlama ve hoşgörü gibi genel ilkelerle ilgilidir. Fakat bir imansız, dinsiz, iyiliğimizi kötüye kullanan komünist liderin bağışlanması, ona ve yaptığı kötülüklere ve zulme karşı hoşgörülü olmamız asla söz konusu olamaz.

Kubadinski, 1966 – 1989) yılları atasında önce Türk okullarını kapatarak, özenci sanat ve kültürümüzü yasaklayarak, Türklerin sürgün edilmesini, aydınlarımızı tutuklatıp yargısız içeri atılması, Müslüman Türklere yapılan baskı ve terörün dünyanın gözünden uzak tutulmasında izlenen Bulgar devlet politikasını bilinçli ve kararlı olarak desteklemiştir. Müslüman Türklere karşı çalışan ideolojik merkezleri yönetmiştir. Kasıtlı haksızlık ve kötülük yapmıştır. Milletimize karşı suç ve günah işlemiştir. Bu kötülükler – baskı, terör ve zulüm şeklinde tüm Müslümanlara karşı devlet gücü kullanılarak işlendiği için “katliamdır” – “kültürel soykırımdır” ve asla ve hiçbir koşulla bağışlanamaz. Yüzbinlerce Türkün ata yurdundan sökülmesi asla  af edilemez. Biz katillerin cezalandırılmasından asla vaz geçmedik ki! Biz Müslüman Türkler T. Jivkov’un ve onunla birlikte bizim Türklüğümüze, dilimize, dinimize, geleneklerimize, adet ve kültürümüze karşı kararlar ana ve bunları zulümle uygulayan P. Kubadinski ve diğerlerinin de ağır cezalarla cezalandırılmasında ısrar ettik ve ediyoruz. 517 aydınımızı “Belene” ölüm kampına atan, 12 500 kardeşimizi yargısız hapse atan, yargısız infaz uygulanmasını emreden, her gün dayak uygulayan, en ağır işlerde çalıştıran, sömüren, süren, en adi insan haklarından yoksun bırakan bir rejimin katillerini hiç birimiz hiçbir surette ve hiçbir şeye karşı asla af edemeyiz. Bulgaristan’daki Türkler Kubadinski’yi af etmemiştir. Bu anıtın bir an önce kaldırılması hoşgörülü birlikteliğimizin şartıdır.

Çok sevdiğimiz memleketimizde, FETO-cu misyonerlerin 20 yıl boyunca, İslam’daki Hoşgörüyü çarpık yorumlayarak, komünist cinayetleri hoş görüp müminlerimizi bağışlamaya zorladıklarını asla unutamayız. Biz Bulgaristan Müslümanları için esas olan, kötülük edenlere tavır almak, tepkili olmak, onlardan yüz çevirmek, onlara kanmamaktır. Bir kişi “çok” iyilik, hayır yapmış olabilir, sonunda yaptığı ihanet, kötülük, katliamsa o bir haindir, kötü olandır ve daha önceki eylemleri unutulur ve esas alınmaz. Kubadinski, bu anlayışa parlak bir örnektir. Sosyalizm yıllarında devlet parasıyla yapılan yatırımlar, onun şahsi hizmeti ve hayrı değildir ve böyle kabul edilemez. Onun biz olan son “iyiliği”, başımıza sardığı sözüm olan “soya dönüş”  katliamı, sürgünler, Büyük Göç”, parçalanmamızdır. Halkımız onu af etme, bağışlama yerine, cezalandırma yolunu seçmiştir. Kararından vaz geçmemiştir. Bunun tersi, bizim gevşediğimize, caydığımıza, zayıf düştüğümüze, geri adım attığımıza delil olur. Böyle bir şey yoktur.

Tavrımızı ve ahlakımızı belirleyen Kur’an-ı Kerim’e göre bir kötülüğün karşılığı ona DENK BİR CEZADIR ve bu adaletin gereğidir. İşte bu noktada katile anıt dikilmesine göz yummak bir suçtur. Bizim adalet anlayışımız bize katilleri, kültürel soykırımcıları, geleceğimizi karartanları, bugünkü ayırım siyasetinin temellerini atanları ve bizi sefalete itenlere karşı bağışlayıcı olmamızı öğütlememiştir.

Ana okullarımız, okullarımız yasaklanarak, camilerimiz kapatılarak, isimlerimiz değiştirip, dilimiz yasaklanarak Türk kimliğimizden edilmemiz saldırılarının zirvesini “soya dönüş” macerasında yaşadık. 138 yıldan beri Bulgarların Müslüman Türklere olan düşmanlığı, ayrım ve ötekileştirme siyaseti ateşin odunları yediği gibi bizim en iyi nitelik ve vasıflarımızı yiyip bitirmiştir. Allah’ın bize emrettiği adalet ve ihsan vasıflarımız çok büyük yaralar aldı ve aşındı. Bizi “bilmeyenler”, “anlamayanlar”, “göremeyenler” kategorisine katmaya çalıştılar. Parçalayıp güçsüz bıraktılar. Bizi toplayan camilerimize, mescitlerimize, yol boylarındaki üstü açık namazgâhlarımıza saldırıların başka ne anlamı olabilir. Bizim birliğimizden bilgi ve güç doğar. Bunu bildikleri için saldırılarına ara vermiyorlar. Temel amaçlarında “bilgiden yoksun bırakılmamız”, “din ve tarih bilgisinden yoksun bırakılarak olayları doğru dürüş anlayabilmemizi” engellemektir. Okullarımızda Bulgaristan Türkleri dersi yoktur. Komünizm zulmü anlatılmıyor. İsim değiştirmeden söz edilmiyor. Yeni kuşak nasıl bilinçlensin? Biz Bulgaristan’daki Türkler ne kadar az kalırsak kalalım, bir Müslüman Türk milletiyiz. İslam dünya görüşü, adalet anlayışı, yasaların üstünlüğü, ahlakımız bizim değişmez özümüzdür. Bize karşı işlenen ve çok zaman vahşete kadar varan baskı, sindirme, şiddet, sindirme ve sömürü politikası, son hesapta hep sonuçsuz kalmıştır. Biz Bulgarlara karşı kin, nefret ve öfke yüklü değiliz ve onlar iyilik sınırlarını aşmadıkça adaletsiz davranmayı seçmedik. Katillere anıt dikme olayı, emsalsiz sabrımızın kırmızıçizgisini zorlamıştır. Bizim burada uyacağımız, örnek alacağımız, yakından takıp edeceğimiz bir güç yoktur. HÖH-partisi de toplumsal ödevlerini yerine getirmek zorundadır. HÖH partisinin süren suskunlukla zalimleri yüreklendirdiğini gözlüyoruz, kabul edemeyiz. Kubadinski Anıtı olayında gerileyişimiz, bizim komünist totalitarizmin kükremesine göz yumduğumuz anlamına gelir. Son zamanda benzer olaylara sık sık rastlamaya başladık. Katiller partisi BKP’nin boya değiştirmiş devamı olan BSP partisinin “katil anıtının” kaldırılmasını istememesi, 15 Eylülde açılacak okullarda etniklerin anadilini, tarihini, dinini zorunlu okumasını istememesi, Bulgaristan’da adalet ve siyasi reform yapılmasını engellemesi kötü gidişe açık örneklerdir. Bu gidiş ne pahasına olursa olsun durdurulmalıdır.

Bugünkü koşullarda, Nazilerden ilham alan Bulgar aşırı milliyetçileri  – iktidar ortağı 3 faşist parti – etnik, dil, din azınlıkları önünde  “üstün ırk”, sessizce uygulanan  “imtiyazlılar” siyaseti, (12 Eylül 2018 tarihinde açıklanan, hükümetin 426 bin Bulgar devlet memurunun maaşlarına % 10 yapma kararı son örnektir). Bankacılarımızın, öğretmenlerimizin, doktorlarımızın, polis görevlilerimiz bir elin parmakları kadar azdır. Halkın genel düzeyini yükseltecek aydın tabakası eğitmek ve yetiştirmek zorundayız. Cahil insanların ezilmesi kolaydır. 50 avukatımız olsa olayların rengi değişir. Biz bugün düşmanlık duygularıyla ayrımcılık yapıldığını ve ötekileştirildiğimizi görüyoruz. Bu politik ve hukuksal bir olaydır ve gözlerimizi artık kapadılar. Bizi istedikleri yere itiyorlar.  Biz halkımızın varlığına ve birliğine, adaletli, ölçülü, dengeli anlayışına ve ahlakına dayanmak güç toplamak zorundayız. Biz hala doğru bir yöndeyiz.

Anıt kâbusunda kaldık. Bir yanda dedelerimizin katillerinin silahlı, satırlı anıtları, tablolar, panoramalar, komitacı ve haydut heykelleri, fotoğraf ve sergiler, olayları ters anlatan ders kitapları, şimdi de komünist katillerin büstleri…

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Lütfen paylaşınız.

Reklamlar