Şakir ARSLANTAŞ

Konu:  İhanet

Hayatta, yapılan işlerin sembolleri vardır. Örneğin vahşi hayvanlardan KURT ihanetin sembolüdür. Kurtlar haindir. Mesela Hitler de Kurtlar kadar haindi.  Ve onun hainliğini kanıtlamaya gerek yok. Avrupayı yakması ve 509 milyon insanın hayatını yakması, Yahudi halkını gaz kamaralarında yok etmesi yeter de artar. Ne var ki, bu dehşet mantığını doğuran ve sis perdesi gibi ardında duran bir zihniyet var. Almanya’da bu “üstün ve ari ırk” yaratma sapıklığı iken aynı kötülüğü biz de yaşadık ve bugün de aynı vahşetin Ahmet Doğan gibi hainlerin eliyle uygulanmaya devam ettiğini görüyoruz.

Hitler ile A. Doğan’ın hain karakterleri arasında birçok benzer çizgiler vardır. Örneğin bunlardan biri, ikisinin de sevdiği kişilerin hepsine ihanet etmesidir. Hitler onun öz geçmişini bilen yakınında bulunmuş kişileri öldürtürken, A. Doğan da hapishanede birlikte kaldığı “arkadaşlarına” ihanet etti. Sözde Bulgaristan Türklerinin Milli Kurtuluş Hareketi (BTMKH) gibi, yine Bulgaristan Türklerinden N. Hak grubu tarafından 1985’te kurulan ama hemen sonra bir hamlede ele geçirebildiği bir gizli örgütün kurucu üyelerini bile yurt dışına kovulmaları unutulur gibi değildir. Onun hainliği 10 bin Bulgaristanlı demokrat aydının vatanımızı terk etmeye zorlanmasına,  işsiz bırakılmalarına, hayat kavgasında yokuşa sürülmelerine neden oldu. Bu çile bugün daha sert bir biçimde devam ediyor. Ahmet’in hainliğine en büyük örnekler arasında ne BTMKH ne de HÖH  (1990) hareketi kurucularından tek bir kişinin bile partide kalmaması, hepsiyle hesaplaşılmış olması, birçokları hakkında halen yeni çıkarılan hapis cezası bulunması, işsizliğe itilmeleri, sefillik koşullarında yaşam sürdürmeye zorlanmalarıdır. Bu hainliğin hesabı sorulmalıdır.

Olaylarda büyük benzerlikler var.

Hitlerin hainliği 28. Haziran 1919’da Paris’te Ver Say Sarayı’nda imzalanan ve adına Ver Say Antlaşmasını denen Birinci Dünya Savaşı’na son veren antlaşmayı hiçe sayması ve İkinci Dünya Savaşına Başlama Hazırlıklarına yol vermesiyle başladı.

Ahmet Doğan’ın ihaneti Necmettin Hakların kurduğu gizli BTMKH üyelerini ele verip hapse attırmasıyla başladı. İkinci aşamada 4 Ocak 1990’da Varna’da kurulan HÖH – DPS partisini stratejik hedeflerinden, programından, Türk halkını hak ve özgürlük, adalet ve mutluluk davasından saptırıp, halkımızı koyun gibi sayaya kapatıp körleştirme, kimliksizleştirme, Türklüğümüzü, dinimizi, dilimizi unutturma, aydınlarımızı kıyarak likide etme, ana dilimizi fiilen yasaklama, insanlarımızı, yeni kuşağı kör cahil bırakma, işsiz, güçsüz parasız ezme ihanetiyle başladı ve devam ediyor.

Hitler de üye olduğu örgütlerin hepsini kapatıp yöneticilerini, hasımlarını hepsini tek tek öldürmüştür. Hatta kendisinin karanlık güçlerin desteklemesiyle kurduğu Nazı partisinin 10 kurucu üyesini öldürten de kendisidir. Bizde der Ak Kadınlı (Dulovo) doktoru milletvekili, Belediye Başkanı Dr Tabakov Varna Hapishanesinde çürütülmüyor mu?

Bulgaristan Türk üniversiteli gençliğinin öncüsü cesur Yüksek Mimarlık Öğrencisi Oktay Yeni Mehmed hapiste değil mi?

Hitler Kurt Köpeği besliyordu. Ahmet de o “saray” çöküntüsünün avlusunda Kurt Köpeği enceklerini seviyor.

Hitler, hele ikinci Dünya Savaşı sırasında yaptırdığı derin sığınaklara hep “kurt ini” “kurt kalesi” “kurt sarayı” gibi isimler verdi. Ahmet Doğan da şu dönem kapalı olarak tutulduğu “Saray” yıkıntısı binayı HÖH merkezi olarak Vılkanov) yani Kurtoğlu soy adını taşıyan Almanya’da hukuk eğitimi almış bir Bulgar vatandaşından kiralamıştır. Bahçesinde gece boyu Kurt Köpekleri uluyan bu binada onun 1914 ve 1915 yıllarında en sık görüştüğü kişinin lakabı da “Vılk” (Kurt) tur.  Ahmet bu “kurda” HÖH partisine bağlı olarak iş gören şirketleri devretmeye hazırlanıyor. “Vılk” da Almanya’dan geldi. Orada 20 yaş kendinden yaşlı bir kadınla birlikte kalıyordu. Kadının kocası Almanya’da çöp toplama işinde güçlü şirketi vardı, öldü, paraları bu yaşlı kadına kaldı ve “Vılk” bu paralara kondu ve şimdi de HÖH ekonomik gücünü ele geçirme peşindedir. Ahmet Doğan da dişi ve erkek kurtların koklaştığı gibi bu kişiyle 2 yıldan beri koklaşıyorlar.

Hitlerin uygulamaya koyduğu önemli ilkelerden biri “Hermeyizme” ilkesiydi. Bu ilkeye göre, Hitler Yahudileri kapalı GETTOLARDA tutuyordu. Biz Almanya’daki Nazi toplama kampları (Yahudi Gettoları) üstüne defalarca yazıp çizdik. Bir yere kadar “Belene” Ölüm Kampı da bir Nazi usulü kurulmuş olan bir işkence getosuydu.

Ne var ki Bulgaristan’da Ahmet Doğan’ın “Bulgar Etnik Modeli” uydurmasını dayatmaya başladığından bu yana bakış açımız değişti, çünkü işler iyice çığlığından çıkmaya başladı. Biz artık GETTO’nun bir “Bulgar Etnik Model” uygulaması olduğuna inanıyoruz.

Mülkiyet hakları değişmeden, adalet sisteminde köklü reform yapılmadan getoculuk zihniyeti değişmeyecektir. Güney Afrika’da adına “bandustan” denen getocu politika 100 yılda yok edildi. Bizde İş Allah daha tez hal olur. İkinci Dünya Savaşında “Müttefik Kuvvetler” zafer sağlamamış olsaydı, inanır mısınız bilemiyorum ama Avrupa’da belki bir tek Romen, bir tek Islav vs kalmayabilirdi!

Ne yazıktır ki, Bulgaristan’da bir tek Roman, bir tek Türk ve Müslüman kalmasın siyaseti Büyük Savaştan 70 yıl sonra değişik biçimlerde ve Türk hainlerinin kendi eliyle alabildiğine uygulanmaya devam ediyor. Benim doğduğum köyde 350 haneden artık 150 hane kalmışız. İnsansız köylerimiz çoğalmaya başladı.

Bulgaristan’da nüfusun neredeyse % 25’ini oluşturan Romanların (Çingenelerin) durumunu bilmeyen yoktur. Hatta son yıllarda Bulgaristan’a gidenlerin dikkatini çeken en göz kamaştırıcı olay Çingene sefaletidir. Evsiz, barksız, mal mülksüz, işsiz kimsesiz hatta mezarlığı bile olmayan bu kitle her geçen gün kara bulut gibi yuvarlanarak dehşet saçıyor. Bu günün ana sosyal sorun olmaya başladı, oldu. Belki önümüzdeki 50 yıl ekonomik-sosyal-eğitimsel gündemi oluşturmaya devam edecek. Üstüne Üstelik “Bulgar Etnik Modeli” çatladı ve çöktü. Yılbaşından beri 7 Çingene İsyanı patlak verdi. Yeni kıvılcımlar sıçrıyor, alevler yükseliyor.

Biliyorsunuz, Hitler Yahudilerle birlikte Çingeneleri de yakmaya çalıştı. Bulgar ırkçılarından “Ataka” şefi Volen Siderov da Çingene Romen nüfustan “sabun yapmak istediğini” gizlemiyor. Yurtsever Cephe olarak geçen “PF” partisi lideri de aynı hayalleri rüya olarak görüyor.

Bulgar ırkçı zihniyeti bundan 26 yıl önce bu sinsi planları “Bulgar Etnik Modeli” ne yükledi. Hitler Yahudilere çektirdiklerini kendinden önce yüzyıllarca katmerleşen Hristiyan uygulamasından almıştı. Hitler’den çok daha önce Yahudiler GETTO denen yerlere kapatılmışlardı. Getto kavramı ilk kez 16. Yüzyılda Venedik’te ortaya atılmıştı. Kelime anlamıyla metaları ayrıştırmak demekti. Gettoda yaşayan Yahudiler yoksul değillerdi. Getto kalın duvarlarla çevrilmişti, geceleri ve Pazar günleri kapıları kapalı tutuluyordu. Yahudilerin yerel yetkililerden izin almadan dolaşmaları, Pazar günleri sokağa çıkmaları, izinsiz evlenmeleri, ticaret yapmaları, kent parklarında dolaşmaları yasaktı. Bu ayrıntılar size sosyalizmin 70’lı ve 80’li yıllarında ülkemizin birinci, ikinci ve üçüncü sınır bölgesine ayrılmasını, izin kağıdı olmadan bir yerden bir yere gitmemizin yasaklandığı, polisten kim olduğunu kanıtlayan kağıt olmadan nikah kıyamadığımız yılları hatırlatmadı mı?

Sliven, Novi Pazar, Kazanlık, Sofya ve Plovdiv Çingene mahallelerine “getto” dendiğini hatırlatmadı mı?

O zamanlar Almanya’da Yahudilerin toprak sahipleri olmaları, çiftlikli olma ve baharat işleri yapmaları yasaktı. Sen bizde toprak sahibi Çingene gördün mü? Çiftlik babası Çingene gördün mü? Baharat işi yapan Çingene gördün mü? Onlar ak kabak (papatya) ıhlamur ve kekik otlarını vb ancak toplayabilme hakkına sahiptirler. Ya da gündelikçi olabilirler.

Bulgar Etnik Modeli” bir dille yazılmış ama başka hedefle uygulanmıştır.

Esef ederek yazıyorum. Avrupa tarihinde 2 500 savaş olmuştur. Bu savaşlardan mesela Katolikler ve Protestanlar arasında 1 618-1 648 yılları arasında Almanya topraklarında yürütülen 30 yıllık savaşta, toplam 24 milyon olan Alman nüfusunun 20 milyonu ölmüş ve ancak 4 milyon Alman kalmıştır. Bu açıdan bakıldığında biz de “farklılıkların gül demedi” olarak hayali bir karşılaştırmayla anlatmaya çalıştığımız yenidünya aslında 70 yıl önce Büyük Savaştan sonra “Kültürel Karamsarlık” içindeydi. 20. Yüzyıl bu bakıma “UMUT” un yüzyılı olarak geçti. Bu, bir hayal olan UMUT DÜNYASINDA düğünlerimizi çalan, bayramda seyranda hep aramızda olan Çingene müzisyenler büyük rol oynadı, kemanlarıyla umut aşıladı, davul tokmağı vuruşlarına giderek uyandık ve dirildik.

Ek olarak, işaret etmekle yetineceğim. Bugün oldukça büyüyen, 28 devletin birleştiği Avrupa Birliği’nin merkez gücünü oluşturan Büyük Avrupa (AB) aslında ilk olarak çok küçük bir denizcilik bölgesine verilen atla başlamıştı. Bu denizcilik bölgesi Ege’ydi ve günümüzdeki Yunanistan, Türkiye ve Akdeniz’in küçük bir kısmını kapsıyordu. İlk Avrupa burasıydı. Ve günümüzde Bulgaristan’ın Türkiye Cumhuriyeti ile sınırına 3 metre yüksek 5 kat dikenli tel sınır çekmesini anlamak mümkün değildir. Çünkü bu sınır aslında bugünkü Avrupa’yı gerçek Avrupa dışında bırakan bir sınırdır. Aynı mantıkla düşündüğümüzde bugünkü Kıta Avrupası eski Avrupa’nın kök uzantısından çıkan bir piçtir ve anasını ret etmektedir.

Bu gidişle Yunanistan’da mali nedenlerle AB dışında kalma heyecanını yaşarken,  Türkiye gibi o da sınır dışında kaldığında, Bulgaristan’ın Yunan sınırına da aynı tel örgüleri germesi, gerçek, bu işlerse, Avrupa dışında bir Avrupa’yı korumaya çalışmasından başka bir anlam taşımayacaktır.

Avrupa kurucu belgesinde kaydedilmiş olduğuna göre ise, AB ilkelerinin esasında bugünkü İstanbul’da mayalanan Bizans hukuku, Yakındoğu’da oluşan Hıristiyan dini ve kökleri Anadolu’da olan eski Yunan kültürü bulunur.

Bulgar Etnik Modeli” saçmalığı bu bakıma bir yalandır, gerçek Avrupalılar olan Türkleri, Pomakları ve Romenleri köklerinden koparmak,  kimliksizleştirirken kültürlerinden etme, onları soyma ve sömürme modelidir.

Bizde Ahmet Doğan ve ekibinin Bulgar makamlarının isteğine uyguladığı “Hermatizme” yani GETTO benzeri yaşam usulü, Çingene Türk ve Pomak yaşam tarzını ret ettiği gibi, özünde etnikleri eritip özümseme olan çok tehlikeli bir hedef güdüyor.

Gettolarda Yahudi Okulu yoktu, Bulgaristan Türk köylerinde de Türk okulu yok.

Gettolarda Yahudi anayurdu yoktu. Bulgaristan Çingene gettolarında da yok. Gettolarda sağlık merkezi yoktu, bizim mahallerimizde de yok. Mestanlı (Momçilgrad) Belediyesinin Alfatlı (Neofit Bozveli) köyünden Fatme teyzenin Sofya’da modern bir hastanede tedavi görmesi olanak dahilinde midir? Hayır, değildir.

Sağlık sistemimiz bu yolu Fatme teyze için sımsıkı kapamıştır. Yani eski Almanya’daki geto sistemi bugün bizde “Bulgar Etnik Modeli” olarak hem merkezden, hem de yöresel şekilde uygulanıyor. Herşey her gün biraz daha kötü oluyor. Uygulanan bu örnek çok tehlikelidir. Lütfen gözünüzü açınız! Bu benzetmelerde kendimizi görelim. Fazla istemiyorum, etrafınıza bakınsanız yeterli olacaktır.

Uzatmak istemiyorum. Yeniden konu ederim.

Lütfü Mestan ve etrafındaki Türk milletvekillerini düşünmeye ve uyanmaya davet ediyorum.

Sağlıcakla kalınız.

Reklamlar