Şu dünyada en kötü olan nedir? Olup bitenden ne kadar habersiz olduğunun farkında olmamaktır. Uzaktan sivrisinek saz, yakından davul zurna az! İşte böyle olup bitenden bihaber ömrümüz gelip geçiyor.

Bulgaristan’da komünizme alternatif doğmadı.

Sahada 2 (iki) takım var. İkisi de eski komünist soylardan geldi.

“A” takım Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP; “B” takım, kaptan şeridini Boyko Borisov’un taşıdığı GERB. Hak ve Özgürlükler Hareketi ile “ATAKA” partisi ise, “A” takımda “konuk” oyuncudur. “B” takımda “konuk” oyuncu yok.

İki takımın da genel stratejisi yok. İki partinin de ne ideolojisi, ne stratejisi ne de uygulama taktiği var. Bizde bu oyun 1997’den beri böyle oynanıyor. Ekibe alınmazsam öteki takıma geçerim umuduyla oyunbozanlık yapmayan oyuncular temkinli davranıyor. “A” takımdan çekilen “ABV” oyuncuları seyirciden destek arıyor.

Oyun örgütlemede sıfır artı sıfır elde var sıfır olan Sosyalist takım kaptanı Sergey Stanışev topu sürekli taçça çıkararak amacının oyun kazanmak değil, oyun süresini uzatmak olduğunu gizlemiyor. Herkesin kafasında bir saçma olduğu gibi, onun kafasında da dolaşan bir şey var. 1891’de kurulan Bulgaristan Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin (BSDİP) hem kurucusu ve hem de ömrünün sonuna kadar yani en uzun dönem Başkanı olan Dimitır Blagoev’ten ve 35 yıl Bulgaristan Komünist Partisi Genel Sekreteri olan Todor Jivkov’an sonra, şimdi S. Stanişev en uzun dönem takım kaptanı kalma yarışına devam ediyor.

Bütün sosyalist partiler gibi, Bulgaristan sosyal demokrat hareketi de, kâh komünist, kâh sosyalist isimlerle aynı gölün etrafında 123 yıldan beri avlanıyor. Sosyalist hareket dünyanın diğer ülkelerinde olduğu gibi iç ve dış savaşı iç içe ve aynı zamanda vererek gelişiyor. Komünist Partisi hizip, bölüngü, grup, kanat, akım konularında çok hassas ve amansız mücadele verirken, tarihini kurultay kararları ve kesip biçme, aklı ermeyenleri sürgünde eğitme ya da taş kırdırarak olgunlaştırma yöntemlerini başarılı uygulayarak yazmıştır. Sosyalist Partiler ise, Marks, Engels ve Lenin gibi klasikleri fazla derinleşmeden okurken, komünistler “İki Adım İleri, Bir Adım Geri” ve “Komünizmin Çocukluk Hastalığı, Sosyal Demokrasi” gibi yapıtlar üzerine toplu çalışmalarında çıkan ateşli kavgalarda kurbanlar vermiştir.

Sosyalist Parti’den farklı olarak GERP partisi kurs sertifikası olmayanları da istedikleri göreve atadığından ve devlet kazanından daha büyük çaprakla dağıttığından dolayı, ayakta dururken çatlıyor ama parçalanmıyor ve henüz dağılmıyor. Bir de, meslekten itfaiyeci ve alaylı orgeneral olan Başkan Borisov, “kitap okumakla akıllı olunmaz” kuramına bağlı olduğunu açıkladığından buyana, gensoru hazırlayıp, art arda sunuyor ve hep “eksi” not alsa da, rahatsız olduğunu belli etmiyor. Başkan, “toplama”, “çıkarma” işleminden şimdilik vazgeçin, doğrudan “çarpıya” geçin, çarpıda iki eksi bir artı yapar mantıyla herkesi yüreklendiriyor ve bu defa olmazsa, gelecek defa olur, deyip ümit veriyor. Tek arşınla ve biraz da ölçmeden kesip biçen Boyko Borisov, strateji ve taktik hesaplarını şimdilik rafa kaldırmış olup halk oylamasına imza topluyor.

 

Öte yandan bilimsel teorilerin gelişmesi büyük ırmakların akışına benzer. Sakin sakin akan sular, gözle görülen neden yokken, birden bire karşıki dağın ardına dolanıp ufuktan kaybolur. Bu ani ve köklü değişiklikler genelde tarihin “U” işaretine uyarak yaptığı aksi yöne dönüşte gözlenir. Hareket devam eder, fakat seyir başka bir şerit üzerinden ters istikamette sürer. Son dönem Bulgar tarihinde “U” işaretine 3 (üç) defa uyuldu.

Birinci 50 (elli) yılda, Bulgaristan’ı Osmanlı’dan ayıran Rusya’ya ters istikamet izlenirken;

İkinci 50 (elli) yılda Rusya izince koşuldu;

Bundan 25 yıl önce, 1990’da rota yine değişti.

Bulgar sol hareketi de bu dönemlerde sosyalist, komünist ve sosyal demokrat olmak üzere farklı politik renk tonu aldı. Bu renkler hem sosyalist parti hem de GERB-ciler için geçerlidir, çünkü düne kadar onların tümü aynı saflardaydı.

Bu bakıma eskiden yazılmış olan ve düne kadar okunması zorunlu olan kitaplardan tüm komünistlerin hafızasında izler olması gerekir.

Şu “İki Adım İleri Bir Adım Geri” kapital eserde, sayısal durum yalnız nicelikleri yansıttığından, niteliksel gelişmeyi değerlendirebilmek için, adımların büyüklüğünü ölçmemiz gerekir. Kibirli bir millet olan Bulgarların ilk ve son lafı “gözüm görmesin” olduğundan, eskiyi tamamen yok etmeden yeni bir şey yapmaya başlama âdetleri yoktur.

Osmanlıdan ayrıldıklarında köprü ve cami duvarlarındaki taşları kaldırabilmiş olsalardı, 500 senenin tüm izlerini silip süpüreceklerdi, fakat güçleri yetmedi.

Hitler Almanya’sından koptuklarında ise, yıkıp yakacak yapı bulamadıklarından, kndi insanlarından olan 200 bin yerli “faşisti” birkaç yılda pek düşünmeden kıydılar.

Sosyalizm yıllarında inşa edilen tüm ekonomik altyapı, köy çeşmelerindeki musluklara kadar hurdaya çıkarıldı ve değiştirilmek üzere söküldü. Tüm bilânçolar kâğıt üzerinde yapıldığından ve uzun vadeli planların tasarımları da hala yalnız kâğıt üzerine çizildiğinden, herhangi bir şey yapma zahmetine katlanmadan paralar ödeme dönemine geçildi. Paraları kendi aralarında paylaşanlar, hiç bir şeyi bir yerden bir yere değiştirmedi. Belirleyici ve temel olan geri atılan o tek adımın, büyüklük bakımından daha önce ileri atılmış olan 2 (iki) adıma eşit olmasıydı. Çünkü yerinde saymanın ana kuralı aynı yerde kalmaktı. Ekonomik ve politik anlamda bu sözde “gelişme” bir sosyal kaza, facia, yıkım, duraklama ve donma anlamında olsa da, batmayı da hareket olarak gördüğümüzden dolayı, bir yönü dikkate almayız ve ilerleme olarak kaydederiz. Dibe vurduğumuzda ise, dibin dibine inebilmek için, elimize burgu alır, delik açar ve açtığımız kuyuda batmaktan zevk alırız. Bu bakıma 1 + 1 = 2 formülü bizde 2 = 1 şeklindedir. Diyalektiğin gelişmenin yönü devamlı yükselen spiral şeklindedir kuralı da, yine bizde hep aynı düzeyde ve dairesel gelişim şekli olarak algılanır. Bazen küçük düzeltmelere işaret edilse de öz aynıdır. Bu tanımdan rahatsız olana bizde pek rastlanmaz, çünkü hepimiz etrafı görüp başı dönmesin diye gözleri perdeli dolap beygirleri ile birlikte su çıkarırken yetiştiğimizden, kuyudan su çekmenin dairesel dönmeyle olduğunu iyi biliriz. Bu yüzden Gözümüz bu yüzden yükseklerde değildir. Onun için Lenin’in sosyal demokrasiyi yönetme çabalarında, iki ileri bir geri olta atarken yazdığı, kitapta gizlenen ana gizem, bizim de ana sermayemiz olduğundan, kimseye sır vermeyiz.

 

Öteki temel esere gelince, “Komünizmin Çocukluk Hastalığı, Sosyal Demokrasi” okuyana birçok şey öğretir. Adı sosyalist olan bir politik partinin (BSP), “ben sosyal demokratım,” diye ayak diremesi, bir çocuk hırçınlığı değil de, nedir? Hem teoride hem de pratikte, ikide bir, her şeyi ret edip başa dönüş, hangi kurala, yasaya veya yasallığa göre yapılır? GERP partisi doğduğunda çocuk hastalıkları dönemini geçirmiş, kemik gibiydi.

Yaşlandıkça gençleşmek mümkün olsaydı, dedem bunamazdı. Sosyalist bünyedeki sosyal demokrat derme çatmalık sayelerinde 25 yılda tay durup ilk adım atamamanın kader olduğunu gördük. Kartlaştıkça hırçınlık ve kıskançlıkları dayanılmaz oldu. Hem bu bir  “A” takım karşılaşmasıdır, herkes maça diyorlar, hem de Türkiye’deki soydaşlarımıza tribünden yer ayırmıyorlar. Hem seyirciye bayrak dağıtıp “sesiniz çıktığı kadar bağırın” diyorlar, hem de Türkçe tezahüratı yasaklıyorlar. İyi ki “maç” İngilizce, “gol” Fransızca, “sosyalist” Fransızca ve “sosyal demokrat” da Fransızca da fiş kesmek yasak ama yedikleri goller bir gün sayılacak.

 

Bir de bu karşılaşmada çok şike yapılıyor. Sözde “A” takımdan olan loca konuğu HÖH milletvekili Delyan Peevski son karşılaşmada, 40 kez sahaya girerdi. Çıkar karşılığı bir şeyler yaptığı ortadadır.

Futbolla arası pekiyi olmayan HÖH Genel Başkanı Lütfü Mestan’ın durumunu dolap başında açıklayalım. Vazifesi çılbırı çekmek olan Genel Başkan, 125’ine basan dolabın ağır gıcırtısından artık iyice rahatsız oldu. Dolandıkça dolanırken son günlerde içten içe bir türkü yakmak havalarına girdi. “Beygir maniye alışmasın” diyenler ağır bastığından, tenha bir yerde dert yandı:

 

Atmış çılbırını pınar dalına

Diviti kalemi almış eline,

Yazmış Strazburg hakimine

Derdim dert anlayan mert!

 

                        Arka oldum, hükümet oldu.

                        Söz verdin, alay oldu.

                        Yanak öptün, söz oldu.

                        Derdim dert anlayan mert!

                       

                        Komisyon kurdun, karar almaz.

                        Vaadin çok, yasak kalkmaz.

                        Çılbır çeksem at almaz,

                        Derdim dert anlayan mert!

Atın ardında bir de kamçılayıcı var. Hitler zabitine benzeyen bir herifin uzun kamçısının sapı omzunda. Yaptığı iş “Ataka” yani hücum, hevesi Göbels’ın “Angrif”inden almış. Göbels dolabından çıkan su bulanık ve acıymış.

Kuyu gıcırdıyor, karşılaşma oynanıyor, “konuk oyuncuların gol atması yasak,” Peevski şike yapıyor, “B” takım “A” takımı yense bile, “ABV” li oyuncular sahayı terk ettiklerinden dolayı “A” takım galip geldi, diye tutanak tutulmasını emrediyor. Protokol imzalanıyor. Futbol sevenler cami derdine düşmüş, yabancı futbolseverlerse ülkeye kaçak girmiş, soydaşlara bu maç için bilet kalmamış, stadyum boş, “A” takımın dolap beygirinin ağzı köpürdü, hemen “B” takımın beygiri koşuluyor, sicim yularcının elinde, kamış omuzda, dolap dönüyor, su akıyor, beygir dünyadan bihaber, hayvanlar ve bitkiler bu suyu içmek istemiyor. Başka kuyu yok, başka su da yok….Karşılaşmanın neticesi asla önemli değil, önemli olan top sahasının işgal edilmiş olması ve başkalarının sahaya çıkmalarına engel olmaktır.

 

 

 

Reklamlar