İbrahim SOYTÜRK
Tarih:  6 Temmuz 2021

BULGARİSTAN MÜSLÜMANLARI İKİ ÜLKE ARASINA KÖPRÜ OLSUN!

Bulgaristan eski başbakanı Boyko Borisov’un  Dobruca, Deliorman, Tuna Boyu ve Varna bölgesi ziyaretlerinde kendisinin yetiştirdiği köy ağaları ve derebeylerinden başka hiçbir Allah kulunun  “Canın sıkan derdin nedir? Hızla geldin, hırsla gidersin! Ne oldı?” bile demeyince soluğu İstanbul’da alması dikkat çekti.

Kavuran Temmuz sıcaklarında gölgelere saklanmış kıdemli gazeteci, eski diplomat ve istihbarat şubelerinden başuzmanlar hemen göreve çağrıldılar. Borisov iktidardan düşmüş ama burnunun kırıldığını belli etmeden, bir parti lideri (GRRB başkanı) olarak Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı Hükümeti Başkanı ve AK Parti lideri Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’dan yarım saat için kendisini kabul etmesi başvuru nedenlerini açıklamaları istendi.

Her konuda her şeyi bilen ama yumurtayı görmeden kabuklu mu kabuksuz mu olduğunu bir türlü söyleyemeyen bu uzmanlar, bu defa da gevelediler, fakat bir şey söylemediler.

Oysa sorunun yanıtı basitti. Biraz mantık olsa hemen bilebilirlerdi. Irmaklar denizlere, paralar bankalara, insanlar büyük şehirlere ve küçük yöneticiler de düştüklerinde büyük önderlere koşar, ayağa kapanıp yardım ister. Bu, dünya dönmeye başlayalı böyledir. Bulgaristan, Bulgaristan olalı Bulgar yöneticiler ve halkının başına bela sarmayan bir ülke varsa, o da Türkiye’dir.

Yıllardan 1886, Prens Al. Batenberg Bulgaristan’dan çıkarılmıştır. Berlin Anlaşmasına göre, bir Monarşi olarak kurulan Bulgar devleti başsız kalınca yerine yenisini bulmak gerekirdi. O zaman da danışılacak tek kapı Padişah haz erleriydi. O yıların en saygın Bulgar liderlerinden biri olan Stefan Stanbolov İstanbul’a gider ve Sultan Abdülhamid’in huzuruna çıkar.

Böyle, böyle “Prensiz kaldık, Prensliği Güney Rumeli’yle birlikte Sultanlığınıza mı katsak acaba, danışmaya geldim!” der.

Haşmetli, “gerek yok, ben seni zaten Koca Balkanın iki tarafının da idareci olarak münasip görüyordum da, Berlin Anlaşmamıza göre, sen Avrupa asilzade soylarının birinden uygun birini bul ve Tahta oturt!” der.

Stanbolov, Abdülhamid’in öğüttüne uyar ve Saks Koburg Gotski soyundan teğmen FERDİNAD’I Bulgar Prensliğinin tahtına oturtur.

Hatırat kitaplarında yazdığına göre, 1887- 1894 yılları arasında Bulgar Prensliğini yöneten Stefan Stanbolov Padişaha  “Bulgaristan Müslümanlarının iki ülke arasında köprü olmasını istiyorum!” demiştir.

Yakına kadar Bulgaristan Başbakanı görevinde bulunan ve GERB partisiyle 11 Temmuz seçimlerine girmeye hazırlıklar gören Boyko Borisov’un da, Cumhurbaşkanlığı hükümeti başkanı Sayın Recep Tayip ERDOĞAN’a “BULGARİSTAN MÜSLÜMANLARI İKİ ÜLKE ARASINA KÖPRÜ OLSUN!” mesajıyla gitmesi tarihin gerçekten yenilediğine ve umutların asla sönmediğine yeni bir kanıt oldu.

Eğer son 142 yılda Bulgaristan devletleri yerli Müslümanlara karşı ötekileştirme özlü düşmanlık politikası izlemeseydi, dostluk ve kardeşlikler seçilseydi bu emel yıllar önce gerçekleşebilirdi.

Nitekim Türkiye Cumhuriyeti her zaman Bulgaristan’ı kolladı ve Bulgaristan’da yaşayan Müslümanların üzerinden bakışlarını ayırmadı, başı sıkışana ve daralana sınır kapısı her zaman açıktı. Bu siyasetin büyük mimarı yüce önder Mustafa Kemal Atatürk’tür.

TURAN medeniyetinden gelen, köklerinde Selçuklu ve Osmanlı kültürüyle beslenen Bulgaristan Türkleri, Bulgaristan’a hayat verdikleri 1000 (bin) yıldan uzun bir zaman kesiminde her zaman kendi kendilerine yetmişler, dikey yaşam tarzları, hayat yapıları ve dünya görüşleriyle katıldıkları tüm toplumlarda orta direk, yöneten ve yönlendiren olmuşlardır. Bulgaristan Türklerini geçmişlerinden ve Türk halkından, Türklük dimağından, Türk kültüründen, Türk kimliğinden, İslam dininden ve mutlu bir gelecek çağıran atılımlarından koparmak asla mümkün olamaz.

İstanbul’dan ayrılan eski Başbakan Borisov soluğu Kırca Ali’de aldı. İstanbul’da konuştukları İstanbul’da kaldı.  Şahsen ben Borisov’tan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Bulgaristan halkına bir selamı olan:

BULGARİSTANI ZOR DURUMDA BIRAKMAYA HAKKIMIZ YOKTUR.” Sözlerini Kırca Ali Kültür Sarayı salonunda herkese iletmesini bekledim. Söylemedi.

Gerçek şudur: Borisov sıkışmış, tamamlanamamış işleri olacak ki, bir Silistreye, bir Varna’ya, bir Şumen’e, bir İstanbul’a ve ardından Kırca Aliye atlıyor ve her yerde kendisine TÜRK SOFRASINDA YER AÇILMASI İÇİN YALVARIYOR. İstediği bir tas ayran ya da bir komat ekmek değil, OY’dur OY!  İktidarda kalmak, kandıra bilirse Türk Partisi Hak ve Özgürlükler Partisi’ni de iktidar ortaklığına kazanmak istiyor. 11 yıldan beri bu yapmadı, çünkü Türkleri iktidara alınca, Bulgar oylarını kaybedecekti. Bulgar oylarından 4 Nisan 2021 tarihinde 800 bin oy kaybeden Borisov’tur.

Borisov’un bildiği bir gerçek var. Moskova Çarları ve komünist yönetiminden destek alan Bulgar hükümet ve devlet başkanlarının, parti liderlerinin hepsi – Georgi Dimitrov’tan başlayın da  Andrey Lukanov’a kadar, ama hepsi ya zehirlenmiş ya da kör bir kurşuna hedef olmuş ve hayata gözlerini yummuştur.

Onun bildiği bir başka gerçek de şudur:  Çar III. Boris ve dolayındaki yüzlerce başbakan, bakan, danışman, milletvekili, General ve uzman da ya idam edilmiş, ya zehirlenmiş, ya komploya veya kazaya kurban gitmiş,  ya muhabbet hapis cezası almış ya da kayıplara karışarak dünya değiştirmiştir. Bulgaristan’ı yönetenlerin hepsi bu gerçekleri iyi bilir ve bildikleri bir şey daha vardır ki “Türk gibi dost bulunmaz!”

Bana bunları yazdıran, 11 Temmuz seçimlerine birkaç gün kala, Bulgaristan’da içinde bulunduğumuz olağanüstü ağır durumdur.

Bulgaristan sosyalist hareketinden kopan, eski savcı ve milletvekili, “21. Yüzyıl” partisinin lideri ve  46. Meclise % 4.6 oyla girmesi beklenen muhalefet hareketinin sözcüsü Bayan Tatyana Donçeva, “bTV” durum değerlendirmesini şöyle yaptı:

“GERB partisi modelini söküp yerini süpürmek için, tarla sincaplarını deliklerinden çıkarmak için, memleketimize gerekli değişiklikleri yapmak için izlediğimiz genel çizgide ilerlerken güçlüklerle karşılaşıyoruz. Zorlukların başında gelen 2020 güzünde GERB partisinin devlet görevlileri, devlet kurumları kanunlarına dayanarak yaptığı atamalarla işbaşına geçenler 1945’te Hitler askerlerinin Berlin’de her mahzeni, her duvarı, her binayı savundukları gibi, son damla kan dökülene kadar direniyorlar.”

Kapı kapı gezip oy satın almaya çalışan – 1 oyun fiyatı 50 leva – 669 kişi tutuklandı, 5 bine yakın ceza kesildi. Memlekette hilesiz, şeffaf, onurlu ve namuslu bir erken seçim yapmaya çalışan Başbakan Stefan Yanev ‘in seçim hükümeti büyük güçlüklerle yüzleşmiş bulunuyor. Eski Başbakan Borisov’un emirleriyle çalışan Başsavcı İvan Geşev, İç İşleri Bakanı Boyko Raşkov’un oy satın alanların yolunu kesen çalışmalarına engel oluyor.  Adalet Bakanı Yaneki Stoilov, İç İşleri Bakanı’nın raporu üzere, Başsavcı Geşev’ın görevden alınması prosedürünü başlatması için Yüksek Mahkemeye başvurdu.

Seçimlerin muhalefet güçleri tarafından kazanılması durumunda Halk Meclisi kararıyla gereği yapılarak Baş Savcı İvan Geşev’in görevinden alınması, eski Başbakan Borisov’un soruşturmaya çağrılması, mafya oluşumlarının başka bir başı olan Ahmet Doğan’la ilgili soruşturmaların da derinleştirilmesi istenecektir.

Bu sert düellolu şeklinde tartışmalarda, HÖH Başkanı Mustafa Karadayı’nın “Magnitski” yasasına göre yaptırımlara uğrayan Delyan Peevskiyi savunması dikkati çekti. Peevski’nin Vidin, Montana, Vratsa ve Stara Zagora illerinden gelen oylarda önemli rol oynadığı belirtiliyor.  Basın, 20 Eylül 2018 tarihinde Sofya’da HÖH-DPS Genel Merkezinde Ahmet Doğan ve Mustafa Karadayı’nın ABD Büyükelçisi Erik Rubin ile yaptığı görüşmeye ve bu görüşmede Büyükelçinin D. Peevski’ye gelecek “Magnitski” yaptırımlarıyla ilgili uyarıda bulunduğuna işaret ediyor. Uyarılan Peevski’nin de malını, mülkünü satıp, paralarını yurt dışına çıkararak, Dubay’a kaçtığı duyuruluyor.

Hem bu gelişme, hem de yolsuzluklara karşı tarafsız bir parti olması gereken DPS’nin gerçekçi tutum almaması herkesi düşündürdü. Peevski Bulgaristan’da tütün üretiminin köküne kibtit suyu döken adamıdır. DPS üyesi değildir. Yolsuzluklarını yaparken HÖH-DPS’yi kullanmıştır ve bağların kesilmesi zorunludur.

DPS ile ilgili üzerine basmak istediğimiz bir konu da, son aylarda Bulgar günlük ve haftalık basınında sözüm ona “soya dönüş” konusunda  çıkan yazılar, bu katliam ve zulümde Bulgarların suçu olmadığı iddiaları ile ilgilidir.

46.meclis seçimleriyle ilgili ortaya çıkan “çöküş”, “bataklık” ve “uzlaşmazlık” gibi konulardan kamuoyunu uzak tutmak için 35 yıl sonra yeniden açılan Bulgarlaştırma zulmü, “168 Saat” gazetesi yazarlarından Bayan Petya Minkova’nın kaleminden ters anlatıldı.

Feci olaylar sırasında Bulgaristan’da olmadığını, her şeyi BKP MK Arşivinden öğrendiğini yazan Bayan Minkova,  sözüm ona “isim değiştirme” konusunun 20. Yüzyıl Bulgar gerçekliğinde işlenmesi en zor konu olduğuna değiniyor.  Bulgaristan Komünist Partisi (BKP)  ve devlet yönetiminin Türklerin isimlerini devlet terörüyle değiştirip, 29 Mayıs 1989’dan sonra 360 bin kişiyi Türkiye’ye kovması olayının 4 nedeni olduğunu anlatırken, şu noktalar üzerinde yoğunlaşıyor:

Olay bir: Çöküp bitmekte olan, iflas etmiş Bulgaristan’ı milliyetçilik ve ırkçılıkla kanatlandırarak kurtarmak. (Bu yapılırken, 1985-1989 yılları arasında isim değiştirme zulmüne karşı Türk tepkilerinin hepsi, isim değiştirilmezden önce meydana gelmiş terör olayları olarak anlatılıyor ve böylece Bulgarların her zaman kullandığı neticeyi neden, nedeni de netice gösterme sahtekârlığı kullanılıyor. Sofya Merkez Hapishanesinde kurşunlanarak öldürülen Türker’den söz edilmiyor. Bulgar katiller her defasında haklı gösteriliyor ve böylece totaliter katiller düzeni aklanmaya çalışılıyor.)

Olay iki: Soğuk Savaş yıllarında meydana gelen bu olaylarda, sözde Türkiye Cumhuriyeti Bulgaristan Türklerini kullanarak Bulgaristan’a ve Balkan ülkelerine yayılma planlarını uygulamak istiyormuş. Bu arada Lozan Antlaşmasından sonra Batılı mason güçlerinin baskılarıyla dağıtılan Rodop Türk Cumhuriyetinden Çar III. Boris’e verilen Türk Müslüman nüfuslu 9 belediyenin Türkiye tarafından tanınmadığı ve geri alınması planları yapıldığına vurgu yapılıyor.

Olay üç: Türkiye Cumhuriyeti’nin Bulgaristan Müslümanları için Bulgar devlet topraklarında özerklik (otonomi) hakları istediği iddialarıdır. Bu sava, gerekçe olarak, BKP MK arşivinden çıkarılan, 1988 tarihli İç İşleri Bakanı Dimitır Stoyanov’un  Todor Jivkov’a gönderdiği bir rapor öne sürülüyor. Fakat bu belge 1988 tarihlidir, Pomakların isimleri 1972-1975 yılları arasında, Türklerin isimleri ise 1984-1089 yılları arasında değiştirilmiştir.

Olay dört:  Bulgaristan Müslüman Türkleri ülke nüfusu içinde % 10’dan fazla olduklarından ve bazı bölgelerde nüfusun % 80’ni Müslüman Türk olduğundan dolayı, Birleşmiş Milletler Teşkilatı yasalarına göre, otonomi hakkı doğduğu için, Türkiye Cumhuriyeti diplomatik çalışmalar yürüterek, dünya teşkilarından Bulgaristan Müslüman nüfusuna otonomi isteme hazırlıkları başlatmıştır.

1988-1989 yıllarında tanzim edilen BKP MK belgelerinde Türkiye Bulgaristan Müslümanlarına otonomi istemiştir, iddialarında bulunulan resmi belgelere rastlanmıştır.

Bu belgelerde özellikle öne sürülen isteklerin başında Türkiye Cumhuriyeti’nin 1908 yılında Osmanlı devletine ait olan toprakların geri istenmesi ve bu topraklarda yaşayan Türklerin kültürel ve ekonomik özerklik haklarının bir an önce tanınması önem taşımaktadır.

Bu davayı HÖH-DPS partisinin üslenmesi zamanı gelmiştir.

Bu yönde adımlar atılmadan,
BULGARİSTAN MÜSLÜMANLARI İKİ ÜLKE ARASINA KÖPRÜ OLAMAZ!

Oy istemek iyi de, artık iş yapma zamanı da geldi.

Paylaşınız.

Reklamlar