Dr.Nedim BİRİNCİ

Konu:  Bu seçimler bizim için olağanüstü önemlidir.

Her milletin bir uyuz olduğu yer yada dönem vardır. Bulgarların uyuzluğu hep Ağustos Eylül aylarına rastlar. Bizimkine bir yere kadar SINIR UYUZLUĞU da denebilir. Bilirsiniz Bulgarların 1878’den beri en fazla kaşındıkları yer devlet sınırlarıdır. Onları genişletmek için 1985’te “Güney Rumeli”yi ilhak etmişler; 1912’de arkalarına bir sürü Balkan devleti toplayarak Türkiye’ye saldırıp Birinci Balkan Savaşını başlatmışlardı. Ardından 2. Balkan Savaşı’nda müttefikleri tarafından ezildiler. Birinci ve İkinci Dünya Savaşlarında Batı Trakya’ya ve Makedonya’ya Alman ökçesinin ardından sınırları çiğneyip girince hemen çıkmak zorunda kalmışlardı. Güney Dobruca’ya el atmak ise başka bir konu. Özetlersek bu sınır kaşıntılarının ardında “Büyük Olma” –“Bulgaristan Herşeyin Üstünde” gibi saçma hırs vardır.  Bu, Volga boylarında kurulan zamanın “Büyük Bulgar Devleti”nden sonra Bulgar derisi altına yerleşmiş uyuz böceği gibi bir ukdedir, birçok Bulgar’ın boğazına oturmuş bir düğümdür velhasıl içlerine dert olan bir şeydir. Ülkeyi defalarca iflasa itmiş,, ameliyat masasına yatırmış bir iletir. Bu defa kaşınma noktası Türk sınırıdır. Hatta Türk sınırında sığınmacı avını bir sağılır inek durumuna getirilmesi planı yürürlüktedir.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerine 2 ay kala konuya uyuzlaşmamızdan girmemin nedeni şudur: Başbakan Boyko Borisov’un iki NATO ülkesi, birbirini savunmak zorunda olan iki müttefik devlet olan, Bulgaristan Cumhuriyeti ile Türkiye Cumhuriyeti arasındaki devlet sınırına çok sık uğramasıdır. Bir-iki yıl uğraşıdan sonra devlet sınırımıza çekilen 3 metre yüksek keskin dikenli, kameralı, komşu kapısı olmayan, rüya kâbusu bir tel duvarın resmi dış konuklara göstermesi dikkati çekiyor.

Avrupa Birliğinden (AB) ayrılma karından önce (breksit) İngiliz Başbakanı sıfatıyla Sofya’ya gelen David Cameron’ı helikoptere bindirip sınıra götürdük. Gezdirdik. Karadan denizden kuş uçurtmaz duruma gelen tesisimizi gördü. Sakar Dağı tepesinde demeç aldık. “Bulgaristan AB dış sınırını sığınmacılardan güvenle koruyan ülke haline geldi” dedirttik. “Aman bir az daha paracık kaptırın da işini daha iyi yapsın,” demesini sabırla bekledik. Cameron gitmezden önce Bulgaristan’ın Türkiye ile sınırı modern silahlarla donatılsın deyiverdi.

AB’de kalalım mı yoksa ayrılalım mı didişmesinde koltuğundan olan bu Başbakanın yaptığı bir kışkırtmaydı. Geçen yüzyıl köle, yarı köle, kölelik isteyen, savaş kaçağı, siyasi sığınmacı ve benzer kategorilerden insanları sömürerek geçiren ve parazit burjuvazisini uyuz hastalığına kaptırmadan yaşatabilen İngiltere, aslında uyuzlar dostudur. Çünkü uyuzluk ilacı onun buluşu ve elindedir. O bu patentini kimseye kaptırmaz. Kuşkusuz Cameron Sakar Balkan’a tilki-tavşan avına, uyuz böceği toplamaya ya da tel örgü görmeye gelmemişti. Türkiye ile sınırımız Burgaz ilinde bulunur. Onu silahlandıralım derken, silahları bizden alın, dedi. Bu resmi ziyaretlerin resmi kabulleri ve ziyafet sofralarının hep kem gözlerden ve TV kamaralarından uzak tutulması da özel bir durum oluşturdu. İşin içinde iş olduğundan Başbakan Borisov deniz manzaralı özel villalarda uzunca zaman kaldı.

Geçen hafta bu olay tekrar etti.  Macaristan Başbakanı Victor Orban da Türk-Bulgar sınırındaydı. Sakar Balkanda kayın gölgesinde temiz hava bulunca hararetli konuştu. Sanki AB baş komiserliğine soyunmuştu. Sanki Avrupa medeniyetini uyuzdan koruyordu. Tel örgüleri ve Avrupayı yeniden parsellemeyi kendine ana hedef etmiş ve konuşmasını dağ başında yaptığının farkına varmadan kendini kendini sığınmacılara karşı savaşta kahraman ilan edip az kalsın Nobel Barış Ödülü talep edecekti. O da, AB’nin dibe vuran mali imkanlarından 160 milyon Euro’nun hemen Bulgaristan’a aktarılması gerektiğini ve sınırın daha iyi korunması için harcanmasının zorunlu olduğunu vurguladı.  Sonra yağlı bağlı sohbetler yine Burgaz’da kör sofralarda devam etti. Konu gelişti, sığınmacılara karşı ortam silahlı güçler kurulması için beyin fırtınası yapıldı.

Bu olayların hep Burgaz dolayında cereyan etmesi, bazı siyasi gözlemcilerin dikkatini yeniden çekti. Hem Cameron hem de Orban sanki sığınmacı görmeye değil görücülüğe gelmişlerdi. Zaten Bulgaristan’da topu topu 5 bin sığınmacı var.  160 milyon Euro 5 bine bölünse 32 bin Euro gelir. Sığınmacılara böyle bir para dağıtılsa hepsi memleketimizi gönüllü terk eder ve hatta uçak biletlerini kendileri öder. Bu uyuz T.C.’nin sığınmacı sorununa çözüm getirdikçe durmadan kaşınacak benziyor.

Siyasi sezisi ince olan gazeteciler 6 Kasım 2016’da yapılacak Bulgaristan Cumhurbaşkanı seçimlerinde demokratikleşen, NATO üyesi ve AB üyesi Bulgaristan’ın Avrupalı Gelişim için Vatandaşların GERB partisi adayı olarak Bulgaz Belediye Başkanı GERB’li Dimitır Nikolov olacağı artık görülebildiler. Nikolov, Batı ülkelerinde eğitim almış başarılı genç GERB’li siyasetçilerden biridir.

Bu noktada, daha 2 Ekim 2016’da Borisov’un bizim Cumhurbaşkanı adayımız Dimitir Nikolov’tur demesinde önce, BULTÜRK Bulgaristan Kültür ve Hizmet Derneği ve BGSAM Bulgaristan Stratejik Araştırmalar Merkezi olarak bizim söyleyeceğimiz birkaç söz var. Şu çök önemlidir. Bulgaristan’da 26 yıllık Geçiş Sürecinde anti-Türk ve anti-Müslüman saldırı kampanyasının en sert biçimde geliştiği, sözde “Yurtsever Cephe” (PF) partisi temelinde Bulgar ırkçı milliyetçiliğini en amansız alevlendiği bölge Burgaz merkezlidir. Herkes bilir aşırı milliyetçi “Skat” TV programları Burgaz’dan yapılır. Rusçu milliyetçilerin “Ataka” topuzu önce Burgaz’dan sallanmıştır. Bugün de 100 yıllık anti-Türk ve anti-Müslüman düğümünü hala yutamamış VMRO –Makedonya İç Devrim Örgütü (Bulgaristan’daki siyasi cinayetlerden sorumludur) başkanı Krasemir Karakaçanov bu bokluktan Cumhurbaşkanı adayı gösterilmiştir. İkinci turda bir tek onların GERB’e oy taşımaları muhtemeldir.

Özellikle Cameron ve Orban’ın Türkiye sınırı ziyaretlerinde hükümetin sözleşmeli ortağı olmayan “PF”-milliyetçilerinin başı Valeri Simyonov’un  her yerde, her TV karesinde Borisov’un ardına durması da dikkatlerden kaçmamıştır. Anlaşılan bu güçlerin toplamı eski Türk düşmanlığından nem alarak ikinci turda birleşerek Dimitır Nikolov’u Cumhurbaşkanı koltuğuna oturtmaya gayret edeceklerdir. Rüzgarın değişme yönü budur.

Son çabaların bir yansımasını 16 Eylül’de Bratislava’da toplanan 27 AB üyesi hükümet başkanlarının ortak sığınmacı siyaseti izleme görüşmelerinde izliyoruz. Bu konuda bugüne kadar imzaladıkları sözleşmeleri yerine getirip Türkiye’deki 3 milyon sığınmacıya vaat ettikleri 3 milyar Euro’yu göndereceklerine, her biri yorganı kendi üzerine çekmeye çalışıyor. Hatta gruplaşmışlar. Ne ki, Bulgaristan’ın tam olarak hangi gruptan olduğu pek belli değil. Anlaşılan Borisov’un gizli planında  “yüzde yüz seçimlerde kullanmak üzere” istediği 160 milyon Euro yalnız ilk havale olacak. Arkası kesilmeyecek. Bulgaristan’ın AB dış sınırını koruduğu vb vb savlar çok fazla şişirildi. Ve tuttu.

Öte yandan, Bulgaristan’da Türklerin iradesini temsil ettikleri savında ısrar etmeye ayak direyen HÖH –Hak ve Özgürlükler Partisi; DOST- Sorumluluk, Özgürlük ve Tolerans için Demokrasi Partisi ve diğerleri susmaya devam ediyor. Lütfi Mestan partisinin kendisini Cumhurbaşkanı seçimlerine kayıt ettirmekte gecikmesi, aday gösterememesinin sebepleri ise ortamda muamma yaratıyor. Doğan’ın susmasından “bu seçimler bizi ilgilendirmiyor” istediğinize oy verin çıkabilir. Şu bir gerçektir son 26 yılda 4 Cumhurbaşkanının dördü de ikinci turda Türklerin oylarıyla seçilmiştir. İnanıyoruz ki 5. seçimde de 2. turda Bulgaristan Cumhurbaşkanını yine biz seçeceğiz. Bu seçimde çok önemli başka bir olay daha var.

Sandık başına giden her seçmene, “referanduma katılmak isteyecek misiniz?” sorusu sorulacak ve “evet” cevabı verenlere, ayrı bir zarf verilecektir. Bu Türkiye’deki sandıklarda da böyle olacaktır. Bu zarftaki kâğıtta uç soru vardır. Birincisinde, milletvekili seçimlerinde partilere aldıkları oy için “11 leva” değil, “1 leva verilmesine razı mısınız?”, sorusu var. Bu soruya “evet” demeniz, yanı üzerini elinizdeki tükenmezle işaretlediğinizde, parti liderleri ve etraflarında dolaşan kopoyların kulak ve kafa bükmeleri, “seçmenin karşısında boynumuz kıldan ince” demelerini garantileyeceksiniz. Hepsi  “Mercedes” ten inip, otobüse veya trene binecekler.

Aynı referenduum bültenindeki ikinci soruya sol yanındaki kutuyu çizerek vereceğiniz “evet” yanıtı ise, bugün Bulgaristan’daki 402 siyasi partiyi 2–3-4’de veya en fazla 5’e indireceksiniz. Partilerin önemi buharlaşacak Seçeceğiniz milletvekillerini siz kendiniz gösterme ve seçme hakkını elde edeceksiniz. Olay otomatik olarak yasallaşacak.  Bu soru, “parlamento seçimleri çoğulcu – (majoriter) sisteme göre olsun mu? Anlamındadır.  Sol kutuyu işaretleyerek vereceğiniz “evet” yanıtı, yani İKİNCİ KAREYE  bir tek işaret koymanız her şeyi kökten değiştirebilecek niteliktedir. Bulgaristan’ın seçim sistemini, seçim düzenini ve usulünü alt üst etmek ve istediğiniz duruma getirmek bir tek sizin elinizde bulunuyor.  Bu gelişme 26 yıldan beri beklediğimiz Bulgaristan’ı köklü demokratik ve özgürlükçü dönüşüme götürebilecektir.

Bu gelişmenin derin anlamı uyuzluktan, göz kızartmaktan, dilencilikten, pısırıklıktan, korkaklıktan, aman bir şey demesinler sıkıntılarından kurtuluşumuz olacaktır. 26 yıldan beri bizi kaşındıran uyuz işte budur ve yüzde yüz yok olacaktır.

Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP); Bulgaristan’ın Yeniden Doğuşu için Alternatif (ABV), “21. Yüzyıl” partisi ve Orta sağdan “Reformcu Blok” (RB) 12 Eylülden sonra birer birer  adaylarını yükselttiler. GERB partisi de Merkez Seçim Konseyine gidip kaydını yaptırdı. Ne ki hepsi ıslak söğüt odunu gibi olduğundan seçim ateşi tutuşmuyor. Hepsinin derdi “şöyle olsaydı da, böyle olmasaydı.

Bulgaristan’daki durum, 23 Nisan 1923’te ağır bunalımlardan sonra yapılan meclis seçimlerinden önceki durumu andırıyor. Bugün de ülke çok derin bir siyasi, ekonomik ve mali bunalımdadır. Avrupa’nın en fakir ülkesiyiz. Nüfusun % 17’si okuryazar değil. Bu ders yılında da birinvi sınıfa gitme yaşında olan çocukların % 11’i okula gitmedi. Ana-babalar çocuklarını okula gönderebilmek için devletten 500 leva yardım istiyor, devletse veremiyor. AB’den istenen paralar silahlanma ve sınırlara tel örgü germek içindir.

Genç nüfus memleketi terk ediyor, etmiştir. Bu defa “ne yaparlarsa yapsınlar, az mı çektik” demek yok. Hepimiz sandık başına. Orada yaşayan kardeşlerimize yardım etmek yoyun borcumuzdur.

Türkiye’de 39 sandık olsa da oy kullanmaya hazır seçmen sayımız 620 bindir. İyi bilinmeli. Durumu kökten değiştirmek yalnız onun bunun değil, hepimizin ortak davamızdır. Otobüslere binip hepimiz köylerimize gidip oyumuzu kullanmak zorundayız. Mecburuz! Parlamento seçimlerine giden yol 6 Kasımdaki Cumhurbaşkanı seçimlerinden geçiyor. Bizim bağımsız bir Türk aday çıkarmamız ve kendisine en az 200 bin oy vermemiz gerekiyor. O zaman 2017’de yapılacak meclis seçimlerinde majoriter sistem uygulandığı taktirde meclisin bileşimini kökten değiştirebiliriz. Bu irade bizimdir. Bu gelecek bizimdir. Eşit haklı vatandaş ve ulusal azınlık olma kapısını açma fırsatı bizimdir. Bulgar Türk sınırındaki tel örgüleri söküp atma, bir halk topluluğu olarak uyuzluktan kurtulma yolu budur.

Reklamlar