BGSAM
Tarih: 29 Temmuz 2020

Çok kültürlülüğün harcı dini hoşgörüdür.

1878’den beri Bulgaristan’da ardıl İslam ve Türk düşmanlığı depremleri yaşanıyor. Bunların sebeplerini, fay derinliği ve şiddetini ölçen bir siyasi cihaz ve kusursuz sistem henüz bulunamadı. En şiddetlisi 1878’den sonra Sofya’da yaşandı. 72 camiden, Merkez Camii rolü gören,  “Banya Başı Camii” adıyla bilinen, Kadı Seyfullah Efendi Camii ibadete açık kaldı. 453 yaşındaki bu Mimar Sinan eseri bir Yüksek Türk Mimarisi anıtıdır.

1878’den sonra Osmanlı ve İslam kültür yapıtlarından tamamen arınma stratejik saldırılarına hedef olan Sofya’da 29 Müslüman Mahallesi medreseleri,  okulları, köprüleri, çeşmeleri, pazarları, çarşıları ve esnaf dükkânlarıyla vs tamamen yok edilmiş ve son Türk’e kadar sakinleri de şehirden sökülüp atılmıştır. Bulgaristan çapında uygulanan İslam eserlerinden arınma programında 700’de fazla cami yıkılmış ya da kiliseye dönüştürülmüştür.

Şiddeti kayıtlara geçmemiş olan bu anti-Müslüman depremler 1982’den 1934’e kadar tufan gibi arasız sürmüş ve İslam ve Türklük adına ne varsa hepsini silip süpürürken, bazı Allah Evi yapılarını yıkmaya gücü ise yetmemiştir. 1878’de sağanak yağışlı bir gecede başlayan bu tarihte eşine rastlanmamış sel, Vitoş Dağı üzerinde şimşekler çakarken, minarelerin kilit taşlarının altına yerleştirilen Bulgar dinamitleri bir anda patlamış ve 500 yıllık camiler o gün bu gündür minaresiz kalmıştır.  Bulgarların taş taş üstüne koyup Sofya’da kendisinin bina ettiği ve turistlere gösterebileceği kilise yoktur. Değişik isimlerle “şu kilisemiz, bu kilisemiz” olarak tanıtılan binaların hepsi Osmanlı mirası eseri camilerdir. Örneğin “Kara Camii”, önce hapishane, ardından pastane, daha sonra adliye sarayı ve sonunda kilise yapılmış ve şimdi “Sveti Sedmoçislemitzi” Kilisesi olarak çan çalmaktadır. Avlusunda ise, Petko Karavelov gibi yazar ve şairler gömülüdür. Bu örnekler anlatmakla bitmez.

Sofya’daki resmi kilise “Aleksndır Nevski”, altın kubbeli bir Rus kilisesidir. Bulgar kiliseleri Doğu Ortodoks Hıristiyan mihrabıdır.  Ülkede 180 başka Rus anıtı da bulunur. Bu kilise ve anıtların korunması ve bakımı Bulgar devletinin Rusya Federasyonu önündeki ana vazifelerinden biridir.

Tarih içinde Bulgaristan’daki camilere hunharca saldırıların ardı arası asla kesilmemiştir. Bulgar milli şuurunun oluşmasını öyküleyenler cami kapısına “domuz kellesi astıklarını”, “cami duvarına domuz kanı akıttıklarını” anlatmaktan gurur duyar. Rus parasıyla yaratılan Bulgar edebiyatı Türk ve Müslüman düşmanlığı oluşturmuştur.

Bulgar Anayasalarının dördünde de ülkede dinleri İslam olan Müslümanlar yaşadığı yazar ama bu vatandaşların dini haklarından, Müslümanlara saldırılardan, ötekileştirme siyasetinden ve huzur bozan ortamdan sorumluluk taşıyanların nasıl cezalandırılması gerektiğinden satır yoktur.  Totalitarizm döneminde 1500 cami kapısına kilit asıldı, ama cezalandırılan olmadı. Camilerin onarılmasına izin vermeyenler de her zaman aklanıyor. Cemaatimize dinini öğreten hocalarımızdan hemen hemen hepsi soykırım denemesi döneminde içeri girdi, sürüldü, hapiste yattı, vatandan kovuldular. Bugün dış ülkelerde yetişen din adamlarının diplomaları Bulgar makamlarınca tanınmıyor. Dinimiz devamlı darbeler almaya devam etmektedir.

Bu arada 2011 yılında Sofya “Banya Başı Cami” cemaati Cuma kılınırken Bulgar “Ataka” partisi komandolarının saldırısına uğradı. Bulgar Mahkemesi saldırı kurbanlarını haklı bulmasa da, arbedede yaralananlardan biri olan Veli Paşmaklı davayı Strazburg İnsan Hakları Mahkemesine taşıdı ve ilk kez bir Bulgaristan Müslümanı lehinde karar çıktı. Fakat Bulgar siyasi kamuoyu bu olaydan ders çıkarmadı. Saldırganların başı olan “Ataka” başkanı ve milletvekili Volen Siderov Müslümanları incitme siyasetine arasız devam etti. Vakıf mallarımızı, mahkeme kararına rağmen geri alamamamız, din kurumlarımıza büyük zarar veriyor ve maddi sorunlarımızı derinleştiriyor.

2012’de Türk yazar Bayan Elif Şafak’ın külliyatından “İskender” (Çest) kitabı Bulgar diline kazandırıldı. Arkeolojik Müze olan 525 yıllık Sofya Büyük Camii içki lokantası haline dönüştürüldü ve M-Tel Medya şirketi tarafından ödenen 50 bin US Dolar karşılığı İngilizce tanıtılan Türk eser için sabaha kadar içildi. Böylece Bulgaristan Müslümanlarına ders verildi, daha sonra aynı caminin avlusu ve zemin katı içki kulübü olarak işletildi, Plovdiv (Filibe) camilerinden biri, Mevlevi töre salonu v.s. içkili mekân oldu.

Bayan Şafak’ın Bulgaristan’da 2011’de “Kadına Şiddetin Durdurulması” adıyla yayılan ama hedeflerinde Müslüman aileye ve topluluğa, etniklerin ana dillerini ve öz kültürlerini öğrenmelerine engel olma da olan gelişmelerle ilgili olduğu dikkati çekmiştir. Yazar Elif Şafak 12 eserinden hemen hemen hepsi Bulgarcaya tercüme edilmiş ve ucuz fiyat üzerinde yayılmasına yol açılarak, Bulgaristan Türklerinin geleneksel yaşam kurallarında ve normlarında sarsıntılar yaratılıyor.

İki yıl önce Bulgaristan Müslüman Diyaneti Baş Müftülüğü vakıf malı olan “Bankya” kentindeki İslam Enstitüsü Tesisi ve Kampüsü olarak satın alınan mülk icra kararıyla elimizden çekip alındı. Öteki vakıf mallarımız üzerinde de icra kararları uygulanarak, Müslümanlık lehinde adım atabilmemiz frenlenmiştir.

Sofya’daki Müslüman sayısı artık 100 bin kişiyi aşsa ve Sofya yakınında bir Müslüman Kabristanlığı yapılmasına gerekli başvuruların hepsi yapılmış olsa da, resmi kurumlarda ülkeyi Müslümansızlaştırma seli akmaya devam ettiğinden dolayı, engelleri aşma çabaları sürekli sonuçsuz kalmaktadır. Olayın içinde şöyle bir örnek de var. Sofya Halk Meclisi (parlamento) binası 120 yıl önce Sofya Müslüman mezarlığı üzerine kurulmuş ama yerine yeni kabristanlık paftası gösterilmemiştir. Sofya’nın 24 Belediyesinin her birinde artık mescitte ihtiyaç var ve bu sorunun mutlaka açılması gerekiyor.

Son dönemde İslam ve Türk düşmanı ardıl depremler direk olarak “Banya Başı Camii” hedef almış bulunuyor. Bu hain işlerde her zaman önce Türkleri kullanma taktiği harekete geçirilerek, Türk tarihçi yazar İbrahim Karahasan-Çınar’ın Bulgar basınında “Banya Başı Camii” artan turistik ihtiyaçları karşılamak amacıyla Müze haline getirilsin önerisini içeren, saçma gerekçeli bir yazısına yer verildi. Kamuoyundan gelen tepki sonucu bu alevlenme hemen söndürülmüştü. Merkez camimizi bu gün de isteyen ziyaret edebilir. Turistik gruplar ve bireysel ziyaretçiler  için rehber hizmetleri de sunulmaktadır.

24 Temmuz 2020 tarihinde, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayip ERDOĞAN’ın da katılımıyla İstanbul incilerinden “Ayasofya” nın 86 yıllık bir aradan sonra yeniden Cami olarak kullanılması törenleri düzenlendi. Bu olay dünya çapında bir olay olarak izlendi. Büyük ilgi gördü. Müze olarak ziyaretin biletsiz olması memnuniyetle karşılandı. Hristiyan turistlerin serbestçe ziyaret edebileceklerine defalarca işaret edildi.

“Ayasofya” 576 yılında Bizans İmparatoru Birinci Yüstinyan tarafından kurdurulan bir tarihi tapınaktır. 1453’te Konstantinapol’ü fetheden Fatih Sultan II. Mehmet tarafından cami ilan edilmiştir. Bu tarihi olay İslam’ın Hristiyanlık üzerindeki kesin zaferinin simgesi olmuştur. İstanbul bir Türk şehridir. Hayalperestlerin bunu iyi bilmesi ve yanılgılardan kurtulmaları iyi olur.

1918-1923 yılları arasında, Montrö Antlaşması sonucu,  İstanbul Batı güçleri tarafından işgal edildiğinde “Ayasofya” cami olarak kullanılmıştır. Batı Dünyası cami statüsünde değişik yapmamış, hatta saygı göstermiştir. Bu işgale İngiliz, Fransız ve İtalyan güçlerin katıldığı anımsatılır.

29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti istiklal ve egemenliğini ilan eden büyük önder Mustafa Kemal ATATÜRK, aynı zamanda İstanbul’un ikinci kurtarıcısıdır. İstanbul’u İngiliz pençesinden kurtaran da Atatürk’tür. Taşı toprağı tarih olan ve modern dünya medeniyetlerini bir arada mutlu yaşatma örnekleri ve modeli veren, iki kıtaya yayılmış bu dev şehir, aynı zamanda Atatürk’ün Türk halkını Avrupa medeniyetine taşıdığı merkezdir.

Aydınlanma devrinde Avrupa halklarının uyanarak Hristiyanlık karanlığından kurtuluşuna hayran kalan büyük önder, Türkiye’de de din işleri ile devlet işlerini birbirinden ayırıp hukukun üstünlüğü tesis ederken, Ayasofya 24 Kasım 1934’ te M. Kemal Atatürk’ün önerisi ve Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye dönüştürülerek 1 Şubat 1935’te ziyarete açılmıştır.  1996’da Dünya Anıtları İzleme listesine alınan Ayasofya’nın kubbesi ve minareleri, Dünya Anıtları Fonu’nun da desteğiyle 1997-2002 arasında restore edilmiştir. Müze aynı zamanda UNESO Dünya Mirası listesine alınmıştır.

Ayasofya’nın yeniden ibadete açılması ve bedava ziyarete açılmasını şöyle anlamalıyız. Türkiye Cumhuriyeti kuruluğundan beri Batı medeniyeti ile işbirliğine açık bir ülkedir. 1949’da kurulan Kuzey Atlantik Antlaşması NATO’ya 18. Şubat 1952’de katılmıştır. 1952 Roma ve 1957 Paris Antlaşmalarıyla bina edilmeye başlayan Avrupa Birliği (AB) binasında bir oluşturucu parça olmayı her zaman hedeflemiştir. Çabalarını 1992 Maastricht sözleşmesini, 1990’da Berlin Duvarının yıkılmasıyla başlayan genişleme dalgalarında, 12 Doğu Avrupa ülkesinin AB’ye katılmasını, bu arada Bulgaristan’ın 2004’te NATO ve 2007’de AB üyeliğini azimle destekleyerek olumlu yaklaşım ve iyi niyetini devamlı ifade etmiştir.  Bu arada Avrupa Konseyi’nin İstanbul Sözleşmesini de desteklemiş ve imzalayarak onaylamıştır.
Milyonlarca göçmenin AB yolunu kesen ve 4 miilyon mülteciye 5 yıldan beri ev sahipliği yapan, konukseverlik gösteren  ülke ve devlet de Türkiye Cumhuriyeti ve halkıdır. Bu çabalar AB yönetimi tarafından gereği gibi değerlendirmemiş ve desteklenmemiştir.
Şu da var. Değişik dinlerden insanların anlaşması ve mutluluğuna hizmet anlamında İstanbul Balat semtinde “Sveti Stefan” (Demir Kilise) İstanbul Belediyesi tarafından onarılması, Türkiye devlet ve halkının tüm dinlere saygısının parlak belirtileri arasında yer almıştır. “Bultürk” gibi derneklerin öncülüğünde İstanbul Bulgar Mezarlığının temizlenerek bakım sağlanması da saygı hak eden olaylardan biridir.

Olayların gösterdiği üzere Türk Müslüman dünyanın 70 yıldan beri devam eden Batı dünyasıyla daha iyi bir noktada buluşma çabaları ne yazık ki beklenen sonuçları vermemiştir.
Ayasofya’nın ibadete açılması, Türk devletinin ve Büyük lider Sayın Recep Tayyip ERDOĞAN’ın Türk – İslam Dünyası önderliğine açılan bir geniş kapı olmuştur. Tüm Dünya Müslümanlarına da ışık gösterilmiş oldu İslam Birliğinin merkezi de burası olduğu belirtilmiştir. Büyük Türkiye Yolu kendiliğinden açılmıştır.

İşte böyle bir ortamda, Bulgar aşırı milliyetçileri ve ırkçılarının politik temsilcilerinden “Ataka” partisi Ayasofya’nın ibadete açılması gerekçesiyle Sofya Meclisine bir karar tasarısı sunarak, Türkiye’nin cezalandırılmasını istedi. İstekler arasında “Banya Başı Cami”nin ibadete yasaklanması da var. Aynı zamanda, hükümet ortağı olan, İç Makedon Devrim Örgütü – VMRO – Gençlik örgütü de Sofya Büyük Şehir Meclisine başvurarak, “Banya Başı Cami” nin ibadete kapatılmasını ve Müze olarak kullanılması kararı alınmasını talep etti. Biz BULTÜRK olarak, Bulgar halk meclisi Başkanı ve GERB partisi meclis grubu başkanı ve HÖH-DPS grubunun “Banya Başı Cami” ne yeni saldırıları önleyerek eleştirmesini bekliyoruz. Bulgarlar Doğu Hristiyan Ortodoks Kilisesine mensuptur ve “Ayasofya” kilisesi olayı ile hiçbir bağlantıları yoktur, olamaz.

Şu bilinmelidir.

Bulgaristan Türkleri Müslümandır.
Bulgaristan’da Camiler, mescitler, medreseler, mezarlıklar ve daha birçok Müslüman malı ve Mülkü vakıf malıdır.

Bulgaristan Türklerinin Sofya “Banya BaşıCami”ne kimse dokunamaz.

Hatta Sofya’da bir büyük camiye daha ihtiyaç vardır. Ya müze ya da kilise olarak kullanılan mülklerimizden birisi iade edilsin ve cami olarak kullanılsın ya da yeni cami inşa etmemize izin çıkarılsın.

Okuyanlara teşekkürler.

Devam edecektir.

Reklamlar