Tarih: 26 Ekim 2019
Yazan: Rafet ULUTÜRK
Konu:  HER OYUN DEĞERİ EŞİTTİR. DEĞERSİZ OLAN ÇAKMA POLİTİKACILAR.

Yarın memlekette seçim var. Tepip bıraktığımız köyümüzün muhtarı seçilecek. Ellere kalan vatan diyarımızın önümüzdeki 4 yıl için kaderi belirlenecek. Bizim oy kullanma hakkımızı söküp elimizden alanlar son 30 yılda hiçbir yere dört enser veya çivi çakmadılar. Vatanımızın damından kiremitler damlaların ardından rüzgâra inanıp birer birer düşüyor tutan yok mu yoook.

Atalarımızdan kalan “muhacir malına el sürülmez” anlayışı öyle sürüp gidiyor. Buna uymak devletin de işine gelmiş son enserin-çivinin çürümesini bekliyor, gün sayıyor. Geçmişimiz enkaz olmasını yan gelmiş yatıp bekliyor.

Kapısı açık kalan evlerin sahipleri “bir şey olmaz” demişlerdi buralardan çekip giderken. Osmanlı devrinden kalan evlerin kuşakları, eşikler, çardaklar 150 senedir yerli ağaçlar gibi ayakta dimdik duruyor. İnsanların bırakıp gittiği evlere kırlangıçlar bile yuva kurmuyor. Sabahları doğmasını bekleyen olmayınca güneş de gülümsemiyor. Hasrete alışmak kötü!
Toprak tohum, kuşlar yem bekliyor. En çok beklenen ise hep İNSAN!

***

Seçim kampanyasına bir tarafsız bakış

Bulgaristan’da insanların birbirinin adını bilmediği bir toplum oluştu. Belediye seçimlerinde dilden dile dolaşan başkanın adı ve soyadı. Belediye meclisi üyelerinin isimlerini teker teker sayabilecek 5 kişi ya çıkar ya çıkmaz. Oysa Belediyeleri gerçekten yönetenler belediye meclisi üyeleridir. Halkın iktidar basamağı ve devletin yerel dayanağı onlardır. Ne var ki, seçmen “nerde çokluk orada bokluk” kıstasından engelli olduğundan, meclisi üyelerinin sözünü dikkate almaz, işler Başkanın kalem oynatmasına ve tavrına bakar. Oysa belediye meclisinin onayından geçmeyen hiçbir öneri, proje ve karar hayat hakkı kazanamaz. Peki bunu bilen meclis üyesi var mı? Bilemiyorum…

Belediye Başkanının her önerisi belediye meclisinde onaylansa bile, Vali tarafından durdurulabilir. Son dönemde Kırca Ali Belediye Başkanı mühendis Hasan Aziz’in Hak ve Özgürlük Partisi (DPS) adayı, Vali (GERB-li) Nikola Çanev’le anlaşamıyordu ve belediyedeki tökezleme nedenlerinden biri de buydu. GERB Türk Kalesi Кırca Ali’yi ele geçirmek için her fırsattan yararlanmayı seçmiştir. Şöyle de diyebiliriz, Belediye başkanı belediye meclisi ile Vali arasında gidip gelen kişidir, bir de konser esnasında ışıkların üzerinde toplandığı solisttir. Bu yalnız Kırca Ali’de değil, her yerde diğer başka belediyelerde de böyledir.

Belediyelerin ortak yanlarından biri ise, topladıkları yerel vergi ve gelirlerden %20’sini yerel ihtiyaçlara harcarken, diğer giderler için de (%80 için) Hükümete, yani Maliye Bakanına, yanı Başbakan’a el açıp göz kızartırlar.

Başbakan Boyko Borisov karma bölgeler dediğimiz Silistre’den Bansko’ya uzanan çizginin Güneyine “çok para döktüm” dedi. “GERB’in bu mahalli seçimlerde de ülke çapında birinci siyasi parti olabilmesi için biraz daha oya ihtiyacı var” ağzı yaptı, sanki borç vermiş de geri istiyor gibi bir hava yarattı yerel seçimler arifesinde. Onun aklından geçen Avrupa Birliği’nden gelen yardım ve yatırım paralarıdır. Elden geleni dağıtmak kolay anlayışıyla, Bulgar nüfuslu belediyelere bol keseden “kısım dolusu, Türklerin ikamet ettiği belediye ve muhtarlıklara ise azdan az vermeyi başardı.”

Ak Kadınlar (Dulovo) Belediyesinde yaşayan Türklere 2018 yılında kişi başı sadece 100 leva vermeye utanmadı. Karadayı ise, adaletsizliği ve haksızlığı görmemekte şampiyon… Her şeyi konuşurken “para” demiyor, sanki leva dilini sokacak!

Faşistlerin sabah horozu gibi yapı üstüne tüneyen ve ırkçılıkta kim daha fazla ötecek yarışına giren şimdiki Bakanlar Kurulunda, yerel seçimlerde al benli olsun açısından pek fazla önem veren olmadı. Vatandaşın politik kültüründe sönme, ilgisizlik, “iyi bir şey olsa bizi bulmaz” gibi bir hava egemen oldu. Hatta bazı yerlerde “ne kadar sesiz geçerse, o kadar daha iyidir”, anlayışı üstün geldi. Karadeniz kentlerinde turizmden kara para aklayanlar, oy satın almaya, görev dağıtmaya başladılar ve tutuklananlar oldu. Sofya Belediye Başkanlığına soyunan “Ataka” şefi V. Siderov meclisten çıktı. Memlekette seçmen sayısının 4 milyondan fazla olmadığı resmen açıklansa da 7 milyon bülten basıldı, polis gözetiminde dağıtıldı ve gerekli seçim “hazırlıklar” yapıldı. Ana ödevi “gördüğünü görmemek, işittiğini duymamak” olan seçimde sandık görevlileri ve komisyon üyelerinin bir günlük yevmi yelerine zam yapıldı, paralar belediyelere havale edildi.

61 parti, koalisyon, inisiyatif komitesi ve bağımsız adayın yerel seçime katıldığı bilinse de, bu işlerin paralel muhasebesini yapan kulis güçleri, yeni belediye meclislerini Sofya Meclisi Bileşimine benzettiler. Statüko memleket boyunca korundu. Statüko partilerinin yerel parlamentolardaki oranları muhafaza edildi. Bulgar mafyası belediye meclisini bu listelere kendi adamlarını yerleştirerek ele geçiriyor. Belediye meclisinde halk “seçmen” kontrolü yok. Oturumlara bazen canı sıkılmış geveze emekliler gözlemci sıfatıyla katılıyorlar. Bu defa da hiç kimsenin gönlü kırılmadı. Bazı belediye meclis üyesi adaylarının “zekaları çok geride olan” kişiler olduğu dikkati çekse de, milleti sarsan şehirlerde güçlü itiraz yükselmedi, çünkü adaylar parti yönetimleri tarafından özenle seçildiler ve “işi yapacak, denge sağlayacak kişiler olarak” onaylandılar.

Seçim kampanyasının en sert geçtiği şehirler Sofya, Varna, Veliko Tırnovo, Kırca Ali, Haskovo ve Plovdiv oldu. Dulovo, Hitrino, Cebel, Todor İkonomovo, Momçilgrat’ta seçim arifesi – kampanya kavgalı geçiyor. GERB, Türk yerel kalelerine sert saldırdı. İktidar imkânlarından baskı aracı olarak yararlandı.

137 gizli polis adayının yerel idare organlarına aday gösterilmesi, bunlardan 42 kişinin Türk ajan olup harekete geçirilmesi bu defa da iğrenç bir tablo ortaya koydu. Yerel yönetimlerin halkın güvenmesi gereken önemli ilk ayak olması beklenirken, itimatsızlık belirdi.

Belediye meclislerinin bir demokrasi forumu oluşturması yolu yine parti yönetimleri tarafından engellendi.

İktidardakiler dipten tepeye küçük büyük hepsi de korkuyorlar. Bulgaristan’a demokrasiyi Türklerin direnişleri getirdi demeye dilleri dönmüyor. Karadayı’nın “demokrasiyi DPS getirdi” demekten dili şişti, tabi yalan söyleyenin dili şişer. DPS, bizim demokrasi, adalet, hak ve özgürlük, insan hakları kavgamızın ürünüdür. Bir parti formülü olarak ise, Moskova KGB laboratuarlarında düşünülmüş ve hain-Ahmet Doğan’ın boş kafasına bir “halkı yanlış yönlendirme formüllü olarak akıtılmıştır”. DPS’nin tüm işleri anti-demokratik, Tükler aleyhinde ve yol şaşırtıcıdır.

Kısaca Örnekleyelim;

DPS gibi partiler majoriter yerel seçimde bile halkın en fazla oy verdiği meclis üyelerinin görev almasını kabul etmeyip, yasalara rağmen, kendi kadrolarını dayatıyorlar. Bunu geçen seçimlerde herkes gördü. Bu seçim de korku havasında geçti. Hatta tutuklamalar oldu. Türkçe ajitasyon bu defa da yasaktı. Kurban kazanları kaynamadı. Seçim mevlidi de yapıl(a)madı.

Bağımsız adaylara gelince! Bu iş önceden imza toplamakla olduğundan, biraz dilencilik gibi bir şey oluyor, bir de her imza için ikram ve el arlından en az da olsa bir karşılığı oluyor ve işin onurlu tarafı kalmadı. Bu nedenle Bulgaristan’da “bağımsız” adayların toplam oranı da % 2’yi aşmıyor.

Genel tabloyu belirleyen çizgiler bunlar olsa da – en kötü ve karamsar durumda bile – sandık tekmelenmez, seçim sandığına küsülmez. Seçime katılmak bir haktır. Kalelerimizi savunmak zorundayız. Seçim bir kültürdür yaşatmalıyız. Seçim politikadır. Katılmalıyız! Yok olmamızı bekleyenler nefes aldığımızı hissetseler yine yeter.

***

1989’da demokrasinin ilk kırlangıçları Türk köylerinde uçuştu ve yuva kurdu. 1989 Mayıs Ayaklanmamızı hatırlayalım. Binlercemiz sürgünde ve içerde olsak da, 53 illegal ve legal direniş örgütü güç topluyordu. Demokratik Lik adlı insan hakları mücadele öncümüz 21 Mayıs 1989’da Sliven (İslimye) ili Kotel (Kazan) Belediyesi Yablanovo muhtarlığında Milli Kongre çağırmıştı. Ruhumuzu kırmak için 350 000 kardeşimiz yollarda sefil oldu, birçokları vatan hasretiyle hayata gözlerini yumdu. Mekanları cennet olsun.

Bu yazımda kısaca değinmek istediğim şöyle bir nokta var.

BKP – Bulgaristan Komünist Partisi ve kurduğu totaliter zulüm rejimi devrilirken, Bulgar parti ve istihbarat yönetimi çok korkmuştu. Zaten o “elit” kadroda “Vatan” duygusu yoktu, “enternasyonal” kişilik saçmalığı ile dolu kafaları korkudan tütmüştü ki, birbirine güvenenler bir grup olup danışma mahiyetinde Moskova’ya KGB Şefi Vladimir Klüçkov’a gitmişlerdi.
Tarih 1989 Ekiminin sonlarıydı. Zaten 10 günden sonra Todor Jivkov devrildi.

Klüçkov o zaman Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP) Merkez Komitesi (MK) Politik Büro (PB) üyesi ve Devlet Güvenlik Komitesi (KGB) Şefiydi.

Bulgar heyetine ise daha fazla İç İşleri Bakanlığından ve Devlet Güvenliği “DS” organından generaller katılıyordu. Bu ziyaret ve görüşülen konular  (desebg.com) gizli arşiv belgelerine alınmıştır. Aynen veriyorum:

Bulgaristan Halk Cumhuriyeti (BHC) İç İşleri Bakanlığı (MVR) heyetinin Bakan Georgi Tanev yönetiminde 26 Ekim 1989’tarihinde Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’ne (SSCB) yaptığı ziyaret bir iş ziyaretidir.

MVR-DS heyetinin Moskova’da KGB ziyareti, Sovyet baskıları sonucu 9 Kasım 1989 tarihinde BKP Genel Sekreteri Todor Jivkov’un görevlerinden istifa etmesinden ve bu istifanın BKP MK Geniş Oturumunda kabul edilmesinden bir aydan daha az bir zaman önce gerçekleşmiştir.

Bu görüşmede başlıca ele alınan ve uzun boylu masaya yatırılan konulardan biri Moskova ve Sofya rejimleri tarafından “kayıtlı olmayan örgütler ya da hükümete paralel kurulan ve etkinlik gösteren hareketler” adı verilen sivil direniş örgütleriyle Sovyet parti organı (KGB) nin geliştirdiği mücadele ve onları susturma ve dağıtma yöntem ve usulleri üstüne kendilerinden ayrıntılı bilgi alındı.

Bulgaristan’da o dönem en güçlü olay Türklerin 1989 Mayıs İsyanı, Türk legal, yarı legal ve illegal direniş örgütleri ve Bulgar aydınların Sofya Üniversitesinde Jelü Jelev başkanlığında kurduğu Şeffaflık ve Yenilenme için Dayanışma Kulübü vb birimlerdi.

Moskova toplantısında ikinci madde olarak Bulgar “DS” – gizli polis örgütüne bağlı çalışan “Altıncı Şube”nin ideolojik kışkırtmalarla mücadele etkinlikleri ele alınmış ve KGB’nin hükümetten izinsiz kurulan “sivil toplum örgütleri” ile baş etme deneyimleri paylaşılmıştır. Bu ziyaret ve görüşmeler Bulgar totaliter rejiminin 1985-1989 Türk direnişleriyle başa çıkamadığının itirafıdır.

KGB yönetimi şunları öğütlemiştir.

1) totalitarizme karşı direniş örgütlerinin birleşmesi yolları ne pahasına olursa olsun kesilmelidir.

2) legal ve illegal direniş örgütlerinin resmi dilde ve azınlık dillerinde propaganda yayını yapması, gazete, el kitabı, broşür, bildiri vs yayınlamasına asla izin verilmemelidir.

(İşte bu sebeple Bulgaristan’da gelişen Demokratik Güçler Birliği (CDC) ile Hak ve Özgürlükler Hareketinin (DPS) yakınlaşması ve kaynaşması yolu her defasında kesilmiştir. Birlikte seçim ortaklığı kuramamışlardır. Bu adımlar her zaman engellenmiştir. Demokratik cephe kurulmasına izin verilmemiştir. Türk partisi sürekli parçalanmış, bölünmüş, örgütçü aydınlar sürgün edilmiş ve yurttan kovulmuştur. Hiçbir azınlık 30 yıldan beri yazılı ve sözlü yayın yapamamıştır.)

Toplantıda Klüçkov bu konuda şöyle demiştir: “SSCB Bakanlar Kurulu katında örgütlü KGB, legal ve illegal sivil toplum örgütlerinin birleşmelerine karşı ve bu örgütlerin yayın yapmalarının önlenmesi için arasız mücadele ediyor.”

“Uyanış ve direnişlerin halkı kucakladığı yerde hareketin örgüt biçimini ele geçirip değiştirmek, kullanılan yöntemlerden biridir.”

(Bilindiği üzere halk hareketinin başını ele geçirip, yapısını ve şeklini değiştirme yöntemi Bulgaristan’da Türklerin 1989 Mayıs Ayaklanmasından sonra totaliter devletin en büyük korkusu haline gelince hazırlık devrine girmiş ve 04 Ocak 1990 tarihinde Varna’da hain-Ahmet Doğan’ın sözde 33 kişiyle güya Hak ve Özgürlük Hareketi (DPS) kurduğunu ilan etmesiyle şekillenmiştir. Bu olay, 26 Ekim 1989 günü yani bundan tam 30 yıl önce, Moskova’daki KGB-DS zirve görüşmesinde alınan kararların tamı tamına uygulanmasıdır. Demek istediğim, DPS- örgütü, Bulgaristan Türklerinin hak ve özgürlükler uğruna şehitler veren direniş hareketine “ajanlardan yönetim aşılama” operasyonu olarak 04 Ocak 1990 tarihinde gerçekleştirilmiştir. Bulgaristan Türkleri politik direnişlerinin yönetimini ele geçirme planı Moskova’da KGB merkezinde çizilmiştir.)

Moskova’daki 26 Ekim 1989 KGB-DS toplantısında ele alınan 3. konu ise şunlardır:

KGB muhalefet grupların enternasyonalleşmesi tehlikesini masaya yatırırken, olayların diğer sosyalist ülkelere sıçramış olduğuna vurgu yapmıştır.

Bulgar MVR-DS heyetine, totaliter rejimi devirmek için legal ve illegal yollardan mücadele yürüten sivil toplum örgütlerinde yer alan kişilere karşı çalışma yöntemleri, örgüt yöneticilerini kazanma usulleri, harekete “zehirli aşı yapma” komploları ve harekete yönetim dayatma biçimleri üstüne ayrıntılı bilgi verilmiştir. Daha sonraki aylarda Bulgaristan’da bu uygulamaya geçilmiş ve Türk direniş hareketine, Yeşiller Hareketine ve Demokratik Güçler Birliği’ne yüzlerce ajan sızdırılmıştır. Filip Dimitrov ve İvan Kostov gibi Başbakanlar bile Bulgar “DS” istihbaratının dosyalı kadrolarıdır.

1990’dan beri Bulgar parlamentosunun üçte bir her zaman “DS” ajanlarıyla dolmuştur. Şimdiki yerel seçimlerde de 137 istihbarat ajanı, 42-si Türk Belediye başkanlıklarına, muhtarlıklara ve belediye parlamentolarına el atmak amacıyla seçime giriyor. Bu ajanların görevi durumun değişmesini ve anayasaya dokunulmasını önlemektir.

Bundan 30 yıl önce Moskova’da düzenlenen KGB-DS toplantısında, KGB Başkanı Klüçkov’un konuşmasında özel olarak işaret ettiği bir husus ise, Sovyetler Birliği deneyimlerinden sentez edilmiştir. O, SSCB’nde 1930 yıllarda büyük kargaşalıklar, halk hareketleri, silahlı direnişler yaşandığını, rejimin devrilmek istendiğini, 30 yıl sonra bu hareketlenmenin (1960’lı yıllarda) yeniden mayalanıp dirildiğini anlatmıştır. Yine 30 yıl sonra 1991’de Sovyetler Birliği’nde Mihail Gorbaçov’u devirmek amacıyla darbe denemesi yaşanmıştır.

Tekrarlayan olayların analizini 1989’dan tam 30 yıl sonra, 2019 Moskova olayları merceği altına aldığımızda ve özellikle ve 27 Ekim 2019 Bulgaristan yerel seçimlerindeki durgunluk ve suskunluk, aynı zamanda hemen hemen her yerde halkın mahalli kükremeleri dikkate alındığında düşündürücü bir tablo ortaya çıkıyor.

Bir defa, Moskova KGB-DS serasından getirilip Bulgaristan Türklüğünün geleceğini karartmak için aşılanan hain-Ahmet Doğan gibi “çakma liderlerin” zamanı tamamen doldu. Halkımızın ondan kurtulması ve malına mülküne el konup hainliklerinden dolayı zindana atılması zamanı gelmiş kapı çalıyor.

Bulgaristan’da 2019 yerel seçimleri işte böyle bir “zamanları doldu, gitseler de kurtulsak” havasında geçerken, milli düzeyde çok sert çatışmalar da yaşandı. Bulgaristan’da Başsavcı seçimi vardı. Tek adaylı seçim olur mu diyebilirsiniz amma burası Bulgaristan burada her şey olur. Statükoyu yalnız yerel düzeyde değil, tepede, yürütmede ve yargıda da korumak isteyenler, oligarşi ve mafya kendi başsavcısını polis okulu bitirenlerden dayatmaya çalışıyor. Halk ise hukuk üstünlüğü isterken Başsavcı adayının başkentin “Kliment Ohridski Sofya Üniversitesi” Hukuk Fakültesi mezunu olmasında, en iyi yargıçlar arasından seçilmesinde direniyor. Böyle gelmiş böyle gitmez inşallah gerçek değişim önümüzdedir. Dünyada her şey değişir. KİTAPLAR İNSANLARI İNSANLAR DÜNYAYI DEĞİŞTİRİR. Bunun için oku oku ve yine oku…

Seçim konumuz daha devam edecektir. Davamız ortaktır. En üzücü olan soydaşlarımızın yerel seçime katılma hakkını kaybetmemizdir.

Yarın seçim var hayırlısı olsun.
Biz değerler üzerinden fikirlerimizi ve görüşümüzü açıklamaya çalıştık.
Tüm başarılar ve sağlıklı günler sizlerin olsun.
Dostlarınızla Paylaşmayı unutmayınız.
Teşekkür ederim.

Reklamlar