Tarih: 20 Temmuz 2018

Yazan: Dr. Nedim BİRİNCİ

Konu: Sosyalistler “uçan darbe” hazırlıyor.           

Bulgaristan siyaseti hep avda konuşulmuş ve biçimlenmiştir. Bulgar Çarı III. Boris  (1918 – 1943) iyi bir avcıydı. Yaban tavuğu avcısıydı. Avını sabırla bekler ve sakin bir ortamda siyaset düşünürdü. Av onun için bir sanattı. İki askeri darbede (1925 -1934) ayakta kalması ilginçtir. 1925 Ankara Anlaşması onun hükümdarlığı döneminde imzalanmıştır.

Diktatör Todor Jivkov ava bir sürü “avcıyla” birlikte giderdi. Brejnev, Honeker ve Strauss gibi zamanın siyasetçileriyle gizli konuşacaklarını av evlerinde konuşurdu. İç siyaset de dağ evlerinde belirlenir, en önemli atamalar avcı gruplarından yapılırdı. Totalitarizm yıllarında avcı başlarından biri de BKP MK Politik Büro üyesi Penço Kubadinski idi.  Ona, Bulgaristan dar geldiği için tüfeğini sırtlayıp Afrika’yı boylardı. Türklere yapılan zulmün onun başının altından çıktığı söylenir. Oysa III. Boris’in faşist monarşi rejimi yıllarında bir çeteci olan Kubadinski’nin hayatını 3 defa Türkler kurtarmıştır.

İsim değiştirilerek asimile edilişimizin bir başka adı olan “Soya Dönüş” zulmünü uygulayan İç İşleri Bakanı Dimitır Stoyanov da aldığı yüksek göreve Koca Balkan’da bir yaban domuzu avında başarılı olunca atanmıştı.

Günümüz Bulgar yöneticileri Cumhurbaşkanı Rumen Radev ile Başbakan Boyko Borisov ava çıkmıyor. Borisov’un “Bankiya”daki baba evinde baktığı köpekler “Karakaçan” cinsi çoban köpeğidir. Meclis Başkanı Karayançeva’nin atanması için Kırca Ali ilinde Türklere karşı başarılı çalışması yeterli oldu. Başbakan Yardımcıları Krasimir Karakaçanov (VMRO) ile sahte yurtsever Valentin Stoyanov’un s.o. “Yurtsever Cephe” Başkanı, azmış Türk, Müslüman, İslam düşmanı oldukları için ödüllendirildiler.

Avlanmak için olmasa da Dağa Çıkmak, Balkan Doruklarında bayrak sallamak, büyük mitingler toplamak, yamaçtan yamaca yankılanan gür sesle konuşmak Bulgar sosyalizminde önemli bir gelenektir.

Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) bu geleneği günümüzde “Buzluca” mitingleriyle sürdürüyor. BSP’nin anası ve babası olan Bulgaristan Sosyal-Demokrat Partisi 2 Ağustos 1891’de Koca Balka’nın “Buzluca” tepesinde kurulmuştu. Kurucu başkanı Dimitır Blagoev sosyalist ideolojiyi, sosyoloji öğrenimi gördüğü Petersburg’tan getirmişti.

Bulgaristan’da uygulanan stratejik siyaset açısından, arkada kalan 127 yıl ile gönümüz arasında büyük bir benzerlik var.

XIX. asrın sonunda, Başbakan olan Halkın Liberal Partisi Başkanı Stefan Stanbolov (1887 – 1894) Bulgaristan’ı Rus Çarlığından koparıp Batıya bağlamaya çalışıyordu. D. Blagoev ile St. Stambolov ikisi de av tutkunu değildi. St. Stambolov Bulgaristan’ı Batıya çekerken, Dimitır Blagov doğuya yani Rus Çarlığı yörüngesine çekiyordu. Fakat Bulgaristan’da Rusya’yı istemeyenler ile Rusya sevdalıları arasındaki ilk kapışmaların tarihi daha derinlere dayanır. Stefan Stanbolov, Bulgar ulusal kurtuluş hareketinin örgütçüsü ve ideoloğu olan Vasil Levski’nin 19 Şubat 1873’te tarihe karışmasından sonra, İç Devrim Hareketi’nin yani direniş örgütlerinin (komitaların) başına geçen liderdir. Levski, Bulgaristan’ın bağımsızlığını dış müdahalesiz kazanmasını isteyen bir halk lideridir. Rusçu bir din adamı olan Papaz Kristü tarafından ele verilmiş ve hayatını kaybetmiştir. Levski’den sonra komitaların başına geçen St. Stambolov da Başbakan olarak,  anti-Rusya siyaset çizgisi izlemiş ve “Rus esaretinden koparak Batıya bağlanma” siyasetini güçlendirmeye çalışmıştır. Bu nedenle de o, Başbakan (1878) olduktan sonra, Rus ajanlarının ve sevdalılarının ülkedeki etkinliklerini yasaklamıştır. Bulgaristan Sosyal-Demokrat Partisi kurucu kongresinin “Buzluca” Tepesinde gizli toplanmasının nedeni budur. Etraf illerden sosyalistler, Osmanlılarla bir çarpışmada bu dağ doruğunda hayatını kaybeden Voyvoda Hacı Dimitır’ı sözde gece gece anmaya toplanmışlardı. Sonuçta bu partiyi kurdular. Programını kabul ettiler.

Son 127 yılda 6 defa isim değiştiren Bulgar Sosyal Demokrat Partisi, legal ve illegal dönemler geçirdi. Değişik isimlerle bütün Bulgaristan meclislerinde temsil oldu. 1923’ün Eylül ayında İşçi Ayaklanması, 1942-1944 yıllarında partizan direnişleri örgütledi. 1944-1989 döneminde sosyalist ve komünist totaliter diktatörlük kurdu. Bulgar milliyetçilerinin tek dilli, tek kültürlü Bulgar devleti kurma siyasetini benimsedi. Ayakta kalabilmek ve hedeflerine ulaşabilmek için defalarca parçalanmış ve birçok defa başarılı müttefiklik siyaseti uygulamıştır. Özellikle 1962-1989 yılları arasında ülkede yaşayan etnik azınlıkları eriterek asimile etme siyasetinde uyguladığı zulüm ve aldığı kurbanlar için bu partinin (Bulgaristan Komünist Partisi – BKP) yargılanması ve ebediyen kapatılması gerekirdi. Ne yazık ki, parti ismini değiştirmesine ve Sosyalist Parti (BSP) olarak politik sahnede baş ya da yardımcı (muhalif) rol almasına yeşil ışık yakıldı.

28 Temmuz 2018’de “Buzluca” Tepesinde 70 bin kişilik miting yapan BSP “şanlı geçmişiyle gururlandığını”, hiç çekinmeden bir daha belirtti. Bu halk buluşmasında, “Türklerden”, “Türk partisi ile ortak çizgide buluşmadan” ve Bulgaristan’da yaşayan etnik azınlıkların “eşit vatandaş haklarıyla birlikte öz dilde eğitim ve kültürel özgürlük” haklarının da tanınmasından söz bile etmedi. Her defasında Türklerin oylarıyla hükümet kurduğunu ve Cumhurbaşkanı çıkardığını da hatırlamadı.

Dimitır Blagoev Partisinde sosyal-demokrat Müslümanlar vardı. 1923 Eylül Ayaklanmasında Çingene, Pomak ve Türkler yer aldı. Hatta 1943’te Koca Balkan ve Rodoplar’da gelişen anti-faşist partizan hareketine Türkler ve Pomaklar katıldı, Çingeneler silah sakladı. Sosyalist kooperatifçilik yıllarında aktif çalışan Türklerin birçoğu ödüllendirildi. BKP Kongrelerine delege oldular. Ne ki, Cumartesi gün “Buzluca” Tepesinde hiçbir Türk yoktu.

Yeni sosyalistlerin ideolojisinde ve kafasında insan kardeşliğinden eser kalmamış. Demokrasi de ellerindeki buketler gibi sadece bir süs ve gösteriş. 1891’de Bulgar toplumuna “demokrasi”, “insan kardeşliği” ve “Marksizm” ideolojisi tohumları burada – Buzluca Tepesinde saçılmıştı. 2 000’li yılların önceki buluşmalarında “demokratik sosyalizm” diyenler de susuyor artık. Parti lideri Kurnelya Ninova konuşmasında “uçan darbe” kavramını kullandı. “Havada uçuşan bir darbe var” demek istemiş olabilir. Fakat bu NATO uçakları ile mi, yoksa Rus “MIG” ve “SU” uçak filo loruyla mı gelecek açmadı.

2004’te Bulgaristan Kuzey Atlantik Paktı NATO’ya üye olurken Bulgar sosyalistleri II. Simeon hükümetine katılıyordu. 2007’de ülke Avrupa Birliği’ne üye olurken BSP Başkanı Sergey Stanışev (2005 – 2009) Bakanlar Kurulu Başkanı idi. Biz rüzgârın kuzeyden esmesini istiyoruz, ama yağacaksa tolu değil rahmet yağsın duası etmek iyi de, bunu uygulamak çok zor. 21. Yüzyıl siyaseti 20. Yüzyıl siyasetine birden bire çok fark attı. Amerika istediğini yaptıramaz oldu. Küresel çok başlılık belirdi. Bulgaristan gemisini hem 40 kazığa bağlamaya çalışırken, limandan kalkan her gemiye mendil sallıyor. Amerika ülkeye 3 askeri üst kurarken, GERB hükümeti  “MİG 19” askeri saldırı uçaklarını Moskova’da onarıyor. Türkiye devlet sınırına 2 kat ve 3 metre yüksek tel örgü duvar geren Bulgaristan, Hitler’in son sözü  söylediği 1940 Bükreş Konferans’ında Bulgaristan’a verilen “Güney Dobruca” hakkında Romanya “ne zamana kadar kullanacaksınız?” sorusunu gündeme taşıyınca, Tuna boyuna kalın direkler çakılmaya ve dikenli çelik tel örgü gerilmeye başladı… Biz eskiden Moskova’dan gelen her şeyin kayıtsız koşulsuz geldiğini düşünüyorduk. İnşaatı yarım kalan “Belene” -2 AES yarım kaldı; “Güney Akım” gaz boru hattı hayalleri suya düştü; Burgaz – Dedeağaç Petrol Boru hattı ise biraz hafriyat çıkarmadan ileri gidemedi. “Buzluca” mitinginde bu konulara değinilmese de, şu dönem Bulgaristan’ın büyük işinin ülkedeki Rus ve Sovyet Anıtlarını korumak ve yenilerini dikmek olduğunu herkes biliyor.

BKP MK Politik Büro üyesi olan Dimitır Stanişev’in oğlu BSP eski Başkanı ve Avrupa Sosyalistleri PES lideri Sergey Stanışev de “Buzluca” kalabalığına konuştu. „Sosyalistler iktidara gelmeden yeni sol bir siyasi perspektif başlayamaz” dedi.

Şahsen bana kalsa, Stanişev’in 140 yıldan sonra da, Bulgar milletinin ve milli çıkarlarının oluşup biçimlenemediğini, çünkü milli politika temellerinin çok yufka ve çürük olduğunu ve bu nedenle sağlam, birleştirici ve bütün halkı kucaklayan bir ulusal siyaset kurulamadığını söylemesi gerekirdi. Bunun nedenlerinden biri, “Buzluca” dan bakınca “Şipka” Tepesindeki “Rus Anıtı”, Filibe (Plovdiv) Nöbet Tepe’deki anıtın “Rus askeri Alyoşa Anıtı”, Sofya Üniversitesi karşısındaki anıtın “Sovyet Askeri” anıtı, Meclisin karşısında ise “Çar II. Aleksandır” anıtı yani  yabancı Çar, değer ve çıkarları savunanların heykellerinin Bulgar kahramanları anıtlarından çok daha yüksek doruklarda, merkez yerlerde bulunmasıdır, diyemedi. Bu gidişle, aynı hedeflerde kenetlenmiş, değer yargıları aynı olan, kahramanları aynı kişiler olan BİRLEŞİK AVRUPA ULUSU oluşamaz ve biçimlenemez… Bu durumda Stanişev’in yönettiği sosyalistler (PES)  de mitinglerde ancak konuk konuşmacı olarak yumruk kaldırır… boş hayaller kovalamaya devam eder…

2018’in yarısı defterlerini kapadı. Alan aldı veren verdi, dili gidişenler kavgalarını ettiler ve Sofya Meclisi de yıllık Ağustos iznine çıktı.

Son aylarda hükümet düşsün de biz de biraz armut toplayalım hesaplarıyla kullarında sepetle Sofya merkezinde dolaşanlar da umut yitirip tatile çıktı. “Bizim de Allah’ımız” var deyip inadından vaz geçmeyenlerin gözünde de güneş karardı. Bu son perde Yüksek Temyiz Mahkemesinde oynandı. Mahkeme, “cender” sözleşmesi olarak bilinen, “kadını tecavüzü yasaklayan”  Avrupa Konseyi’nin  “İstanbul Sözleşmesini” Bulgar Anayasasına uyumsuz buldu.

Tabii, cevabı bulunamayan sorular arttıkça insanın başı ağarıyor, canı sıkılıyor. Bir AB üyesi olan, üye olmazdan önce hukuk, hukukun üstünlüğü, insan hakları hukuku, azınlık haklarını garantileyen ve buna benzer birçok ADALET DOSYASINI KAPAYAN  Bulgaristan’da nasıl oluyor da  kanunları şu Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi ve Hatta Birleşmiş Milletler Örgütü İnsan Hakları Yasalarına hep uymuyor, hep ters düşüyor? Yani biz hukuksal açıdan standart dışı bir ülke, bir halk, bir toplum muyuz? 24 Mart 2017’de şimdiki Başbakan Yardımcısı faşist Valeri Stoyanov’un daha 3 parti lideri, faşist Cambaski gibi AB parlamentosu milletvekilleri ve 25 faşizan örgütten topladığı sopacılarla “Kapitan Andreovo” (Kapı Kule) sınır kapısına gidip, seçim günü oy kullanmaya gelen Bulgaristan Türkü Bayan seçmenleri dövmesi, pasaportlarını toplaması, otobüsleri geri çevirmeye çalışması, gerçekten insan hakları bakımından standart dışı bir ülke, bir hukuksal bataklık olduğumuzu dünyaya gösterdi.

Büyük bir ricam var. Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi’nin 3 sözleşmesini tanımayan bütün ülkeler AB ve AK üyeliğinden çıkarılsınlar.

Hatırlarsınız, Helsinki İnsan Hakları Sözleşmesi (1985), Viyana İnsan ve Azınlık Hakları Çerçeve Sözleşmesi (1992), İnsan Boyutları Uluslararası Konseyinin aldığı birçok esas kararın hepsi Bulgar Anayasasına, Bulgar Yasalarına uymuyor! Bu Anayasa 1991’de Hak ve Özgürlük Hareketi HÖH milletvekilleri ve Demokratik Güçler Birliği (CDC) milletvekilleri tarafından imzalanmamıştı, o zamandan beri yapılan 4 değişiklik de aynı güçler tarafından imzalanmadı. Bu durumda Anayasa hemen değiştirilsin ve insan haklarını ve azınlık haklarını, azınlıklara eğitimde anadilde eşitlik ve kültürel otonomi tanıyan bir Anayasa kabul edilsin ve sivil toplum, demokrasi ve adalet güvence altına alınsın.

Sözüm DOST Başkanı L. Mestan’a: Siz de avdan, tuzaktan, kapandan ve boş umutlardan vaz geçiniz lütfen. Artık Bulgar siyaseti avda balıkta çözülmüyor. Halkı uyandırıp diriltmek şart! Gelin birlikte olalım.

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Gelin buluşma noktalarını birlikte arayıp bulalım!

Reklamlar