Levent RASİM

Konu: DOST var, “DOST” var.

 

Yüzüne gülse eğer, sana vereceği vardır.

Unutmak ister eski hesapları!

 

Kaş altından bakarsa mutlaka alacağı vardır.

Hatırlatır sana acımasız kasapları!

Naim Bakov

Hak ve Özgürlükler Partisinde yetişen elit zümre için yazılmıştır.

Bilmen bilir misiniz, bizim Deliorman’da artık herkes pıtrak landı, pıtraklı yaşamaya neredeyse iyice alıştık.

Pıtraklı pıtraksız konuşmalar arasında anlatılan bir de “Kum ve Taş” hikâyesi var. Size anlatmama DOST var, “DOST” var buluşu çağrışım yarattı. Üstelik bu çağrışım Bulgaristan Türklerinin her gün eşik aşındıran yaşamından tablo çiziyor sanki.

İki dost bir çölde yürüyormuş. Bir ara kendi aralarında kavga etmişler ve biri diğerinin yüzüne bir tokat yapıştırmış. Tokat okkalıca olacak acı çeken bir şeycik demeden kuma

BUGÜN EN İYİ DOSTUM YÜZÜME BİR TOKAT VURDU” yazmış.

Hikâyeden bu ilk bölüm aklıma geldikçe, rahatsız oluyorum, çünkü Ahmet Doğan ile Lütfi Mestan da sıkı fıkı dostular. Ahmet’le Osman da öyleydi. Hatta Ahmet’le Kasım da öyleydiler. Ahmet Doğan yüksek gerilim hattı gibi, kime dokunsa yere seriliyor. Parti kurucularından etrafında hiç kimse kalmadı. Hapisçilerden demiyorum. Çünkü eski tüfeklerden bazıları gecelerini gündüz edip Ahmet Doğan’ın hapishane köşelerinde kaç ay tünediğini hesaplamışlar. TOPU TOPU YALNIZCA İKİ AYCIK

17 Aralık 2015 gecesi o “saray” dedikleri tilki ininde Doğan bir tokatta Lütfi’yi yere serdi. Politik geçmişini, geçmişini geleceğini bitirdi. Hazır bulunan, elleri kadehli 100 seçkin, koskocaman Halk ve Özgürlükler Hareketi’nin yüz binlerce üyesinden, bu önemli arkadaşın avcı dostlarından, korumalarından, yardımcılarından, erkek ve dişi sekreterlerinden, para karşılığı konuşmalarını yazanlardan, her gün birlikte kahve içtiği, yemek yediği beleşçi dostlarından tek bir kişi – ne Türk ne Bulgar –  ağzını açıp “ABE HEY ÇİNGENE BOZMASI SEN NE HAKLA EL KALDIRDIN BİZİM GENEL BAŞKANA” demedi.

Anlatsanız iyi olur! Devrimci değişiklikler isteyerek kükreyen ve HÖH partisinde buluşan bizim son derece cesur irademizi dondurabilen korku nedir?  Biz burada kendi göbeğini kendi kesen bir etnik halk topluluğundan söz ediyoruz. Kurbanlar vermişiz, dimdik durmuşuz. Unutmayalım bizim içimizle dışımız birdir. İrademiz suyunu viski kadehinde almamıştır.

Böyle bir ortamda, Mestan’ın çöküverdiği yerden aya kalkarak kendini toparlayıp “Ahmet Doğan’ın tüm kirli çamaşırlarını ortaya çıkarıp, ipe sermesi gerekmez miydi?” Hadi o gün, o gece, kutlama, misafir ortamı bir şey yapmadı. Ertesi gün, daha sonra, aylar geçti, iki ay sonra bir yıl olacak, basında bir yazıcık çıkmadı. İftar geceleri yüz konuşma yaptılar, hepsi fasa fiso. Bir broşür çıkmadı. Herkes bu işin içinde bir şeycikler olduğunu düşünmeye başladı. TV ekranına çıkıp varsa yoksa “DOST” masalı anlatıyorlar. Ama bu dostluk biraz değil, tamamen o çölde yürüyen can kardeşlerinin dostluğuna benzemiyor mu sizce!? Geçmişimizi kuma yazanlar tarihimizi yazamaz. Bunlarda iş yok. Bizim hemen toparlanmamız ve Fransa Sorbonne Üniversitesine 4-5 öğrenci göndermemiz gerekiyor. Birisi Bulgaristan Türklerinin Tarihi, İkincisi Bulgaristan Türklerinin Edebiyatı, üçüncüsü Bulgaristan Türklerinin Özgün Kültürü, dördüncüsü Bulgaristan Türklerinin dini mirası, beşincisi Bulgaristan Türklerinin halk sanatı vs  vs vs üstüne tez< yazsınlar, doktor ve doçent-profesöz olmuşlar.  Çingeneler bizden erken davrandılar, Almanya Adenauer Vakfı’ndan para kopartmışlar ve Berlin Hunboldt Akademisine öğrenci, yüksek lisan eğitimi için seçkin gençler göndermişler. Avrupa klasiklerini Çingene lisanına çevirmeye, Kuranı Kerim’i de kendi dillerine tercüme etmeye vb hazırlanıyorlar.  Doktor Küçükov işleri eline almış. Meeeestan neredesin?!

Aslına bakılırsa Deliorman’da tartıştığım arkadaşlarımdan biç biri L. Mestan’ın HÖH Genel Başkanlığından mecliste okuduğu o bilinen bildiriden dolayı atıldığına inanmıyor. Hepsi, yıllar önce Osman Oktay’ın HÖH Başkan Yardımcılığından uzaklaştırılması, Ahmet Doğan’la bir iddiadan dolayı olmadığı gibi, L. Mestan bacağının da bambaşka bir kazığa bağlı olduğunu iddia ediyorlar. Osman’ın eşinden boşanmasını, çocuklarından uzaklaşmasını, bir İtalyan bayanla evlenmesi, büyük şehirlerdeki “Heppy Bar & Grill”  restoran zinciri ortaklığı, gerçekleri bir kitapta anlatacağım deyip de anlatmaması, ezberlenmiş kalıp savlarla TV ekranlarına “Anti-Türk” kuş gibi tünemesini, bunların hepsini gizli bir takım hesaplara bağlı görüyorlar. Örneğin beklenen kitapta, Osman’ın istihbaratçı generallerle ve İtalyan, Fransa ve ABD Sofya Büyük Elçiliklerinde ne işi olduğunu, onların kafasında Bulgaristan Türkleri ile ilgili ne gibi planlar dolaştığını yazmasını özellikle istiyorlar. 3 bin Bulgaristan Müslüman gencin FETÖ sistemine katmalarından sonraki gelişmeleri de anlatması talep ediliyor. Gizli olan nedir, öğrenmeliyiz. Açıklamak zorundasınız.

Birde şu gerçeklerin birer birer ama en ince detaylara kadar yazılıp çizilmesi zamanı gelmedi mi?  Ne bekliyorsunuz? Her şeyi bildiğini iddia eden ve onun da bir tokatta yere serildiği dikkate alındığında, şu 33 milyon Euro’luk  “AGATHA” “Sunseeker”, “Azimut” ve “Leydy Maya” vb yatlar, özel uçaklar, deniz sarayları, kışlık şatolar, güzlük köşkler, İngiliz gabardininden gecelik ve tuvalet elbiseleri nereden çıktı? Neler oluyor Osman, Ahmet Lütfi. Hepsiniz mi manyaklaştınız? Aslında biz sizin hepinizin dışı forma içini sorma tipler olduğunuzu iyi biliyoruz.  Bu gereksiz lüksün parasını kim ödüyor? Söyleyin bizi kaça sattınız?

Arap Emirliklerinden “OMAN VAKFI”nın Bulgaristan temsilcisinin işi bozulmuş, adamın “Mercedes Benz” arabası kaçırılmış, eşi bir Bulgar Çingenesi Bayandı, Dış İşleri Bakanlığı Konsolosluk Şubesinde çalışıyordu işten attırmışsınız, sinyal mi veriyorsunuz, aldığımızı aldık çaldığımızı çaldık hesaplarını bırakın, ne oluyor, siz mut ramısınız?   Halkımız gerçekleri, dönen dolapları, kaç paraya satıldığımızı bilmek istiyor…

Neyse o bizim hikâyeyi anlatmaya devam ediyorum.

Aynı dostlar çölde yol alırken bir vahaya varmışlar ve serinlemek için göle girmişler. Tokat yiyen semeleşmiş ve batmaya başlamış, fakat arkadaşı onu kurtarmış. Kendine gelen felaket zade bir taşın üzerine “BUGÜN EN İYİ DOSTUM BENİ BOĞULMAKTAN KURTARDI” yazmış.

Öteki hemen yetiştirmiş.

  • Seni vurduğumda kum üstüne yazmıştın, şimdi kaya yondun. Ne hal?
  • Birisi bizi gücendirirse, esen rüzgârların izleri kapatması ve silmesi için acımızı kum

üzerine yazılır. – diye cevap vermiş ve şöyle devam etmiş: Fakat bize birisi bir iyilik yaptığında, minnet sözlerinin en sert rüzgârlara, kışa ve yaza dayanabilmesi ve ebediyen yaşaması için sert taş üstüne yontarak yazmalıyız. İnanınız, biz bu kuralı uygulamayacağız. Herkes her şeye hesap verecek. Bundan böyle oyuna getirilemeyiz.

Ahmet, Osman, Kasim, Güner, Korman, Lütfü halkımız hiçbir şeyi unutmamıştır, verilen sözleri tutmadınız. Vaatlerin yerine getirilmesini sabırsızlıkla bekliyoruz. Sizin 26 yıldan beri verdiğiniz vaatleri taşlara yazdık. Halkımız sizi adam etti. Siz ne yaptınız. her şeyin bir karşılığı olur. Hani nerede!

1990’dan sonra gelen biz ikinci kuşak özgürlükçüler yalan dolan sayfasını kapatmak istiyoruz. Unutmayınız! Hiçbir şey hiçbirinizin yanına kâr kalmayacak. Babalarımızla yaptığınız mitinglerde “yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyecek” deyen siz değil midiniz!?

Ne oldu şimdi? Yükünüzü almış gibisiniz. Size yağlı ballı, bize pıtraklı memleket!

Reklamlar