Nedim AKIN

Tarih: 24.10.2017

Konu: Karar almak insan hakkıdır.

           Konum belirleyecek karar almak zorundayız.

Birinci olay:

Bundan bir süre önce Sofya’daki “Yeni Bulgar Üniversitesinde” /NBU/  (Bir Soros Merkezidir) “Liberal Demokrasi Bunalım mı Geçiriyor” konulu bir konferans düzenlendi. Kürsüye çıkan ve kendisini bir genç tutucu (konservatör) olarak tanıtan bir konuşmacı, sosyal eşitsizliğin yalnız “doğal” olmakla kalmayıp üstüne üstelik “yararlı” da olduğunu savundu. “Siyasi eşitliği kabul ediyor muzun?” konusunda tartışmalara neden oldu. Konuşmacı “Hayır, ben eşitliği kabul etmiyorum” yanıtını verince de katılımcılar şaşakaldılar. Faşizm kıvılcımları üniversitelere sıçradı.

İkinci olay:

Polonya’da çocuk aldırma kanunu onaylamak istiyorlar. (Kadınları doğurup doğurma ve ne zaman doğum yapacağı kararını devlet belirlemek istiyor.) Sofya Meclisi önüne toplanan küçük bir sivil toplum örgütü de aynı istekte bulundu: Bulgaristan’da günde ortalama 80 çocuk alınıyor. Göstericiler çocuk aldırmanın gerekçeye bağlanmasında direniyor. Bulgaristan’da insan hakları konusunda bir sayfa daha açılıyor.

Üçüncü olay:

Avrupa’da (Almanya İçin Seçenek)  /AfD/, Fransa’da Milli Cephe, Avusturya’da Özgürlükler Partisi ve birçok başka politik partinin son dönemde olağanüstü aktifleşmesinden endişe edenler arttı. Birçok yorumcu bu partileri (ötekileştiren) olarak nitelendirirken, bazıları da daha ılımlı bir dille radikal tutucu olarak gösteriyorlar. Brüksel’de çıkan  “Politico” yayını “Bulgar aşırı sağcıları Brüksel’le deprem yaşatacak” diye yazdı. Çünkü Bulgaristan’daki 3 aşırı sağcı partinin liderleri “sığınmacılara karşı güç kullanmasını” istiyor. Komşu ülkelere karşı sert konuşuyor. Çingenelere karşı ise ırkçı saldırılarda bulunuyorlar.

Bulgaristan makamları bu saldırgan tutuma tepki göstermiyor. Örneğin Petır Nikolov olayı şöyle açıklıyor:  “Almanya İçin Seçenek” partisi bizim görebildiğimizde oldukça farklı bir partidir. Bu yeni hareket eski Hıristiyan Demokrat Birliği /XDC/ partisinin aydın kanadının bir bölümü tarafından kurulmuştur. Hatta Avrupa için genel geçerli kabul edilen standartlardan daha ılımlıdır. Almanya İçin Seçenek partisi, Alman geleneklerini savunan Merkel’den farklı olarak,  aşırı sağ bir parti değildir. Ve Bulgar yandaşı GERB partisi örneğini emsal alarak aşırı sağcılarla ortaklık kurmaya davet ediyor.”

Yine bir Bulgar siyaset adamı olan Neno Dimov da “Avrupa’yı kurtarmak için” aşırı milliyetçilerle ortak hükümet kurulması çağrısında bulunuyor.

Son haftalarda “Radikal İslam” kavramını dillerine dolayan Bulgar faşistleri, özellikle Savunma Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Krasimir Karakaçanov, “Bulgaristan Müslümanlarının İslam dünyası ve özellikle de Türkiye ile ilişkilerini” kesmeye çalışıyor. Komünist eski Baş Prof. Müftü Nedim Gencev, Bulgaristan’da din eğitiminin yaygınlaşmasına, imam hatip okullarında ve enstitüsünde derslere dış ülkelerde eğitim ve öğretim almış hocaların girmesine ve Türkiye’nin okullarımıza mali yardımda bulunmasına karşı çıkıyor. Bulgaristan Türklerini kimsesiz bırakma planları yapmışlar.

Dördüncü olay:

Son dönemde Bulgaristan’da yaygınlaşan propaganda 1944 yılından önce “ülkede anti-faşist” hareket ve 1934–1944 yılları arasında faşist rejim olmadığını iddia ediyor. Partizanların hırsız oldukları, terör eylemleri kundakladıkları, demiryolu, köprü ve depoları havaya uçurdukları görüşü yayılıyor. Bulgaristan’da işçi köylü halk direniş hareketinin Nazilere, ülkemizdeki Hitler askeri güçlerine ve yerli ortaklarına ve işbirlikçilerine karşı silahlı savaşımı reddediliyor. Bulgaristan’da anti-faşist harekete Türkler de katılmış ve Ahmet Tatarov, Mustafa Mutkuv vb. şehitler vermişler, faşizm döneminde Türk erkekler kara işçi olarak parasız çalıştırılmışlardır. Bu gerçeklerin inkâr edilmesi kamuoyunda endişe uyandırıyor. Komünistlerle faşistler İkinci Dünya Savaşında birbirleriyle savaştıklarını reddederse birleşmelerine ve birbirlerini af etmelerine ve 21. yüzyılda orta direk olmalarına 1 adım kalmış demektir. “Yeni faşistlerin” 20. yüzyıl sözde  “suçsuzluğundan” kükrediğini söyleyenlerin dediklerine kulak verelim ve üzerinde düşünelim. Yeni faşistlerin Bulgaristan Türklerine karşı işlediği cinayetler unutturulmak isteniyor…

Beşinci olay:

Üçüncü kez hükümet kuran Bulgaristan’ın Avrupa Vatandaşları Partisi (GERB) milletvekili Anton Todorov’u “Ajan Dosyaları Komisyonu” Başkanı görevine önerdi. Meclis onaylamadı. Bu hareketiyle GERB partisi geçmişte suçsuz vatandaşlara karşı işlenen suçları ve bu işlerde parmağı olan ajanların rolünü ortaya çıkarmaktan fazla, sol muhalefete çamur atmaya çalıştı. Aşırı sağcılarla otaklık kuran GERB partisi muhalefeti pasifleştirmek etmek için “ajan dosyalarını” bir araç olarak kullanmaya çalışıyor. Hedeflerinde kendilerini aklamak var.  2017 Martında yapılan erken meclis seçimlerinde Bulgaristan’da “Reformcu Blok” kişiliğindeki sağ muhalefet parlamento dışı bırakıldı ve dağıtıldı.  Polonya ve Macaristan’da benzer yöntem artık başarılı uygulandi. Bu iki ülkede sözüm ona demokratik araçlardan yararlanılarak muhalefet güçleri parçalandı ve ezildi. Demokrasinin ancak ve yalnız “çoğunluğun” iktidarı olduğu görüşü yerleştirilmeye çalışılıyor.

GERB milletvekili Anton Todorov’un adaylığını savunmak için “meclis içi anti-komünist güçler” seferber edildi. GERB partisinin komünizm sonrası oluşan totaliter bir yapılanma olduğunu dikkate aldığımızda, An. Todorov’un mecliste kendini savunma konuşmasından şu tümcelere dikkat edelim: “Benim adaylığıma karşı oy kullananlar, 9 Eylül 1944’ten sonra Bulgarları en kaba bir şekilde öldüren kırmızı soyların evlatlarıdır.”  Todorov şöyle devam etti: “Şahsıma karşı dil uzatan kırılmış çömlek koleksiyonunda Tarihsel ve Diyalektik Maddecilik dersi hocaları, Komünist Partisinin eski üye ve aday üyeleri, Bulgaristan Komünist Partisi Şehir ve İlçe komitesi düzeyinde irili ufaklı jurnalciler, Sovyet ideolojik okullarında eğitim ve öğrenim görmüş utanmazlar, “köfteci kedileri” cinsinden şerefsiz tipler görüyorum.”

240 kişilik Bulgar meclisinde 84 eski gizli polis ajanı olduğu biliniyor.

Altıncı olay: Liberalizmin matem çanları çalmasına sevinenler var.  Ortaya neo-liberal demokrasi kavramı çıktı. Tutucular ve aşırı sağcılar Bulgaristan’da da bayram ediyorlar.

Faşizan fikirlerdeki ortak çizgiler:

Yukarda sıraladığımız ayrı ayrı olayların içinden geçen faşizan bir çizgi olduğunu görebiliyoruz. 1930’larda faşizm tam da böyle başlamıştı. “İlkel ebedi faşizm” böyle mayalanmıştı.  Büyük yazar Umberto Eko, bu dünyadan gitmezden önce,  faşizme 14 niteleme getirdi.  Eko: “Bu 14 değişik çeşidin yalnız birisinden bir kırıntısı belirse, topluma sarmaşık gibi sarılmaya ve her yere yayılmaya başlamasına yeterlidir.” demişti.

Artık gözümüzü çıkaracak duruma gelen Bulgar yeni-faşizmini tanıyabilmemiz için dünyaca ünlü yazar Ymberto Eko’nun şu tanımlamasındaki çizgilere dikkat etmemiz yeterli olabilir:

İlkel faşizmin ilk belirtilerini putperestlikte görüyoruz.”

Hitler ve Stalin örneklerinden sonra bizdeki faşist bozuntuları Valeri Simyonov, Volen Siderov, Krasimir Karakaçanov, Angel Cambazki ve Valentin Kasabov’un tavrına daha dikkatli bakınız lütfen.

Faşizmin resmi entelektüelleri genelde modern kültürel ve liberal entelektüellere saldırdılar,  onları geleneksel değerleri bir kenara itmekle suçladılar.”

GERP partisi böyle bir saldırıya hedef olmamak için Parti Başkan Yardımcısı ve meclis grubu başkanı Tsvetan Tsvetanov’u  Rodoplar’daki törenlerde  gayda çalarken, aba potur giymiş, kuşakta hançerle, haydut kıyafetli sırtında kızartılmış kuzu taşırken, halk giysileri giymiş kadın ve kızlar arasında horon oynarken vb görebilirsiniz. Bunlar koyun sürüsü içinde kurt gibiler.

Faşistlerin sık sık “Dejenere olmuş entelektüeller, aşınmış züppeler, üniversiteler kızılların yuvasıdır” gibi değimler kullanır.

Bizde, faşizan “Ataka” partisi başkanı Volen Siderov Çingene vatandaşlara “sizden sabun yapacağız” dedi.  Başbakan Yardımcısı, “Bulgaristan her şeyin Üstündedir” partisi Başkanı kaşarlı Türk düşmanı Valeri Simyov ise Çingene kadınlara “kösenmiş dişi domuz” dedi. Milletvekili, meclis insan hakları komisyonu üyesi Valentin Kasabov ise, Bulgaristan Türklerine “tahtakurusu”, “sizi tahtakurusu gibi ezeceğiz” demekten çekinmedi.

Kesin sosyal kimlik sahibi olmayan kişilere ilkel faşizm şöyle hitap eder: Aynı ülkede doğmuş olmanız tek ve genel ayrıcalığınızdır.” Aşırı milliyetçiliğin kökleri bu gerçeklere dayanır.

2017 – 2018 ders yılında 4 yaşından başlayarak bütün çocukların anaokullarına zorla toplanmasının temel nedenlerinden biri şudur: Okullara toplayıp kafaları yıkanmadan, kimlikleri silinmeden, unutturulmadan veya gelişmesi engellenmeden hiçbir kimse eritilerek entegre ve asimile edilemez. Tek dilli ve tek milletli devlet faşist devlet tiplerinden birdir.

Çağdışı bir katı dinsel akım olarak (fundamentalizm) asilzadelik taslayan Radikal ideolojilerin hepsindeki tipik yönlerden biri seçkinlerin (elitizm) olmasıdır ki, bu güçsüz ve yoksulları tiksinircesine hor görmektir.”

Biz bunu Bulgaristan koşullarında zenginlerin yatlı tatillerde, uzak okyanus adalarında, Taylan gibi harikalar diyarında gönül eylemeden, kumarhanelerde eylemekten ve saraylarda sefa sürmekten zaman bulamayışlarında görüyoruz. Bizi soyup soğana çevirip oligarşi temsilcisi olarak Basra Körfezinde güneşleyen Delyan Peevskilerin tutumu Bulgaristan’da faşizme çanak tutuyor. Her hırsız, fer katil, her rüşvetçi ve dolandırıcı her an faşist olabilir. Halkın borç harç içinde kıvranmasından zevk alıyorlar. Örneğin Baş Müftülüğümüzü (Bulgar bTV haberlerine göre) 9 milyon leva borçlandırmışlar ve malımıza mülkümüze el koyup haciz üstüne haciz getiriyorlar. Bu gidişle hepimiz ipotekli yaşamaya başlayabiliriz.

Nobel ödülü sahibi yazar şöyle yazdı: “İlkel faşizm birincil iktidar heveslerine fuhuş heveslerini de dahil eder.  Bunun adı Batıda moçizm’dir. Kadınları hakir gören ve onlardan tiksinen bu dünya görüşü, kadını bitpazarında meta durumuna getirdiği gib, iğrenç fuhuş biçimlerinden ve homoseksüellikten zevk almaya kadar uzanan pratikler içinde zevk arar.”

Sözüm ona “Yurtsever Cephe” gibi faşist oluşumlar iktidar olalı öğrenci yerleşkeleri fuhuş kampusuna dönüştü. Toplumda namus yere vurdu.

Eko yeni gelişiminin ilk aşamasında faşizmin şu özelliğine de önemle eğilmişti:

Şu da, ilkel faşizm sözüm olan “kaliteli” halkçılığa (popülizm), seçmeli popülizme dayanır. Bu gidişle gelecekte televizyon popülizmi ya da internet popülizmi oluşabilir. Bu yeni durumlarda halkın belirli bir kısmının TV ekranı başında ya da internet etkileşiminde herhangi bir kişiye ya da olaya kükreyen tepkisi ya da sempatisi halkın oyu olarak dayatılmaya çalışabilirler.”

Benzer gelişmeleri, faşist partilerin gece gündüz kışkırtma yayınları yapan  “Ataka” ve “Skat” yayınlarında izliyoruz. Bulgar halkını İslam’a, Müslümanlara, Türklere, Türk kimliğimizin maddi dayanakları olan cami ve mescitlerimize, çeşme ve hamamlarımıza, türbelerimize, muhabbet merkezlerimize yöneltmelerinde izliyoruz. “Ataka”, “Retro”, “Balgariya” gibi gazetelerin her sayısında nifak saçtığını bilmeyen yok. Hele 26 Mart 2017 seçimlerinden önce son 28 yılın en büyük yalanlar söylediler, vaatlerde bulundular. Hatta “Çingeneleri Bulgarlaştırmada başarılı olacaklarını” dahi söz verdiler. Türkiye-Bulgaristan sınırından “kuş uçmayacak” dediler, 200 milyon levayı cepledikten sonra yapılan denetlemelerde, sınırdaki tel örgütün çok kolay geçilebildiği, üstelik “tel duvar” ardından kamyon geçebilecek 3–4 metre geniş ve 2–3 metre derin açık tünel geçişler olduğu TV ekranlarına, röportajlara ve kısa süreli filmlere konu oldu. Bu işleri para karşılığını yapan Başbakan Yardımcısı Valeri Simyonov’un şirketleridir. Faşist şirketler sınır boyuna çöreklenmişler. Otellere, fuhuş kulüplerine hizmet sunuyorlar. Malko Tırnovo sınır şehrinde Fuhuş Oteli kurmuşlar. Bulgar halkının ulusal adaletine çamur bulaştırdılar. Bu tipler şirketlerini de kullanarak Bulgaristan’a faşizm tohumları saçıyorlar. Avrupa Birliği Konseyi’nin endişesi haklıdır ve büyüktür. Olaylar skandal olunca mahkemelik oldu.

Ünlü yazar Unberto Eko Avrupa gençliğini şöyle uyarmıştı: “İlkel faşizm korku sömürür. İnsanların ve toplulukların doğal korku duygularına baskı yapar, halkı sıkıştırır ve çok değişik tehlike ve korku kışkırtır. Kendilerine kötülük yaptığı halk kitleleriyle diyalog kurma çabasında olduğunu göstermeye çalışır.  Tüm faşist hareketlerin, faşizan mayalanmanın ilk çağrısı her zaman yabancılara,  farklı olanlara karşıdır.”

Bizde de öyle olmadı mı? “Yurtsever Cephe” faşistleri önce Türklere, Müslümanlara, Çingene kardeşlerimize karşı aktifleşmedi mi? “Ataka” partisi önce Sofya’daki “Banya Başı Camii”ne saldırmadı mı? Filibe (Plovdiv) Birinci Dereceli Mahkemesi Karlovo kentindeki “Kurşun Cami” için Baş Müftülüye iade edilmesi kararına karşı “Yurtsever Cephe” faşistleri, “Ataka” ve VMRO faşistleri ile motorize veya yaya faşist fanatikler taşlı sopalı saldırılarla durdurmadılar mi? Harmanlı şehrindeki “Sığınmacı Kamplarını” ateşe vermediler mi? Bu sıralama çok uzayabilir… Onlar sığınmacı, savaş kaçağı, mültecilerle yerli Müslümanları hep aynı grupta gördüler ve hedef aldılar. Alıyorlar. Bu gidişle GERP faşistlerle sarmaşmadan yaşayamadıkça bu facia böyle devam edecektir. Uyanmalıyız. Birlik olmalıyız!

1929 yılında,  Almanya’da faşizmin henüz baş gösterirken ve zehirli dikenleriyle faşizmi kabul etmeyen herkesi yok etmeye hazırlanırken “Faşist Propagandayla Alay Ediyoruz” başlıklı bir elkitabı basıldı. (Sayfa 186)

Irklarına ve cilt rengine bakmaksızın, işledikleri tüm cinayetlerin hepsini gizleyen ve kurbanlarının dikkatini söndürüp onları uyutmaya çalışan Hitler’cilere inanmaya başlayanlar giderek artıyordu.”

Sayfa 226.

Naziciler, yalnız ırkların değil, tek tek insanların da farklı değerde olduğunu propaganda ettiler. Bir insanın başka bir insana eşit olduğuna amansız savaş açmışken ve biz insanları ancak hangi ırka ait olduğuna bakarak değerlendirirken, gerekli sonuçları çıkarıp bizden olmayanlarla hesaplaşmalıyız! Alman olmayan her kişi için bundan daha büyük tehlike olamaz. Yok edilmek tehlikesiyle yüz yüzeyiz.” 

Faşizmin babalarından biri olan Musolini aynı dönemde şöyle diyordu: (Yıl 1926, Ekim)

Klasik demokrasiyi gömdük.

Musolini, Katolik Papazlar önünde konuştu, Ocak 1938:

İtalyanların nüfus olarak büyümesine katkıda bulunalım… Çünkü insanın zafer elde etmesini sağlayan büyük taburlar ancak geniş ailelerin evlatlarından oluşturulabilir. İtalyanlar, bir Katolik ulus olarak, şimdiki kaynakları, nüfus gücüyle Hıristiyan uygarlığının kalesi olmak zorundadır.”

Cevap aranan bir soru var: Orta sağda olduğunu iddia eden GERB partisi aşırı sağa kayıp da Bulgar tarihinin 21. yüzyıl faşistleriyle kaynaşabilir mi?

Okuduğunuz için teşekkür ederim:

 

Kaynag: Marginalia

Karar alma insan hakkıdır.

Reklamlar