Şakir ARSLANTAŞ

Konu: Sis perdesi ardında gün ışığı bekleyen gerçekler                     

Kanımca sorunların sorunu budur. 4 yıldan beri yazıyoruz ama daha bu boyuta inemedik.

1978 – 1990 arası Bulgaristanlı Türk ve Müslümanlar kendi politik partilerini kuramamıştı. 1990’un 4 Ocak günü bir parti kuruldu ve daha kurulduğu gün ULUSAL POLİTİK HAREKET oldu.

Buy analizi çok derin yapıp gerçeği diş hekimi kerpeteninin ucunda çürük bir diş kökü gibi çıkarmak gerekir ki, çok zor bir iş. Çünkü Hitler Nazilerinin Yahudileri yakmazdan önce Wansee Kurultayı’nda özel karar aldıkları gibi, bizim için ve özellikle de HÖH-DPS partisinin kurdurulması için alınmış özel kararlar olması gerekir.

Bulgar politikacılardan Alman faşizmini en derin inceleyen ve Bulgar totalitarizmi ile kıyaslama yaptığında yazdığı esere “FAŞİZM” başlığını atan Prof.Dr. Jelü Jelev bizi ilgilendiren sorunlara yanıt vermiyor. Çünkü yine aynı boyutta düşünmeye devam edersek “Hitler bir iş kazası değildir.” Diye yazabiliriz. Hitlerin “yolunu açan”, “ona akıl hocalığı eden” biriler vardı.

HÖH partisinin kurucusu olarak ünlenen Ahmet Doğan’ın sadece Bulgar dizli polisi “DS” muhbirliği böyle bir hareketin kurulup gelişmesine yeterli olabilir mi?

Adolf Hitlerle ilgili değişik kitaplar okuyanların dikkatini şu sözler çekmiş olmalı. O, çocukluğu hakkında şöyle der:

İnsanlar benim gerçek kimliğimi hiçbir zaman öğrenmemelidirler. Benim nereden geldiğimi ve aile geçmişimi hiçbir zaman bilmemelidirler.” Adolf Hitler,1930.

Bulgar halkından diktatör Todor Jivkov’un babasının Osmaniyeli (Botevgrat) bir burkucu şopar olduğu da gizlenmişti. Ahmet Doğan’ın gerçek babası da 50 yıldan beri en büyük devlet sırrı gibi gizleniyor. O, çocukluk yıllarında Türk gençler arasına sokulup orada ısınabilmek için babasının “Türkiye’ye kaçtığını” söylemiştir. Ne var ki, (şoparın) A. Doğan’ın babası Türkiye’de değildir.

Bugün Bulgar devleti tarafından yiyip içirilen, bir evde kapalı kapılar ardında tutulan, halk arasına çıkmayan, Türklere, Pomaklara ve Çingenelere gösterilmeyen, sıkı korunan bir HÖH fahri lideri konu ediyoruz. Bilinmeyen bir A. Doğan’ı konu etmek zorundayız.

Bu kişinin Bulgaristanlı Türklerin, Pomakların ve Çingene nüfusun başına ne kadar büyük belalar açtığını dikkate aldığımızda, gerçeği görebilmemiz için geriye bakmak zorundayız. Olayın arkasında İsim değiştirme ve Bulgarlaştırma süreci vardır. Şimdi siz, isimlerimiz değiştirilmeseydi ve baskı ve terör rejiminde çeki çekerek yaşamaya zorlanmasaydık Ahmet Doğan falan olmazdı, o zaman HÖH (DPS) de kurulmazdı, diyeceksiniz biliyorum. Fakat isim değiştirme ve kimliğimizi yok ederek bizi Müslüman ve Türk’ten Bulgar ve Hıristiyan’a dönüştürme süreci çok daha gerilere dayanıyor. Ve önemli olan bu niyetin, hedefin, bu uğraşının ardında yani sis perdesinin ardında hala açıklanmayan bir gizli kötülük merkezi olup olmadığıdır.

Bu olaya Hitler’in yaşamı açısından baktığımızda, orada  “Pe Mason Lojası”, AMORC (Mystical Order of Rosy Cross) gibi Okült yani “Synarchie”  (Devlet Egemenliğine Ortak Baskı Grubu) yapılarıyla Alman devletinin iktisadi, siyasal, toplumsal, tarihsel ve kültürel gelişimlerine müdahale edilmek ve onları kendi istekleri doğrultusunda yönlendirebilmek arzusundadırlar. Bunu Bulgaristan’da Türk dilinin, Çingenecenin, Pomakların özgün lehçelerinde konuşmalarının ve spesifik kültürleriyle yaşamalarının sınırlandırılarak yasaklanmasında açıkça görüyoruz ve bu süreç artık neredeyse 70 yıldan beri devam ediyor.

Birkaç noktaya bir daha bakalım:

Hitler iktidara gelince kendi karanlık geçmişiyle ilgili bilgilere sahip olan herkesi öldürtmüştür.

Ahmet Doğan da dedesini yakın tanıyan Kırım Tatarlarının Türkiye’ye göç etmesine vesile yaratmış, onları Dobruca’dan, Bulgaristan’da fazla gürültü kaldırmadan kovdurmuştur.

Ahmet Doğan’ın dedesinin (Hüseyin dedesi) birkaç koyun güden bir köy çobanı olarak “SOSYALİST EMEK KAHRAMANI” ÖDÜLÜYLE MÜKAFATLANDIRILMASI DA DÜŞÜNDÜRÜCÜDÜR. Bir köy çobanı ne yapmış da sosyalist emek kahramanı olmuştur? Çünkü bu “kahramanlığın” ardında ayda 200 leva devlet maaşı vardır ki. A. Doğan’ın Hüseyin dedesi bu maaşı her ay aldığı halde torunu Ahmet neden “sefil” bir köy hayat yaşamıştır, neden “evden kaçmak”, “ Vladislavovo şişe cam okulunda yatılı ve burslu okumuştur?”  Çünkü o yıllarda Bulgaristanlı bir tarım emekçisi ayda 50-60 levadan fazla kazanmıyordu. Yoksa 1856 Kırım Savaşından sonra Kara Deniz kıyısı boyunca Romanya üzerinden Dobruca’ya yerleşen ve ikide bir köy değiştiren bu soy devamlı izleniyor muydu? Daha önceden Ruslar tarafından belirlenmiş olup, Kırımdan göçten sonraki 3. Kuşak olan Ahmet’in soyu Rus dış casusluk örgütü ( KGB) tarafından ele geçirilmesi bir gerçekti.

Öyleyse Hüseyin dedesine verilen 200 leva avanta çoban maaşı da uzun bir planın küçük bir halkasıydı. Yine öyleyse, Ahmet Doğan’ın 1988 yılında Pazarcık Cezaevi’nde bulunduğu sürede, çok sık olmak üzere siyah bir “Volga” araba onu Cezaevinden alınıp Rodop Dağlarının bağrında bulunan Smolyan Balkanındaki Rus sayfiye merkezine götürdü. Rus ajanı olduğuna dair resmi evrakları resmen orada imzaladı. Bu görüşmelerin hangi günler yapılacağını önceden bilmeyen Bulgar istihbaratı Ahmet Doğan’ı diğer mahkûmlarla birlikte İhtiman Demir Döküm Fabrikasına işe götürmese de, usta dökümcü olarak her gün işte olduğu belgeleniyor ve ay sonunda maaş ödeniyordu. Dedesi “sosyalist emek kahramanı maaşı” alan Ahmet kendisi de aynı kanaldan maaş aldı ve sustu. O olayları Sayın Necmettin Hak’ın bir Bulgaristanlı Türk mücadele önderi olarak neden anlatmadığı, “ne için herkes kendi işini kendisi bilir!” deyip gerçekleri sis karanlığından çıkarma davasına yardımcı olmayı kabul etmediği de anlaşılır gibi değildir.

Çünkü o KGB tarafından çok daha önceden kiralanmış da olabilirdi.

Hatta KGB istasyon şefinin onu Sofya Merkez Cezaevi’nde birkaç defa ziyaret ettiği biliniyor. Bu diplomat ziyaretleri Bulgaristan Türk mahkûmlardan hiç birinin dikkatini çekmiş olamaz mı?

Çekmişse herkes neden susuyor ve ne zamana kadar susulacak?

Susmanın kime faydası var?

Dünyanın değiştiğini gören, Bulgarların dönekliğini de bilen, KGB Bulgaristan’dan vaz geçmek istemiyordu. Bu iş için ona (KGB’ye) Bulgar soyundan olmayan bir “kişi) lazımdı.

Kırım Tatar soylarından gelmiş olan Ahmet’in soyu ve geçmişi buna en uygundu. Dedesine verilen 200 leva “kahraman” maaşının ödenmesinde arka dayak olmuşlardı. Bu paralar uzak hedefli kılıfına uygun bir avanstı, ön yatırımdı. Rusya’nın stratejik planında, bu işte ülkedeki etnik ve dini azınlıkları yeni koşullarda Bulgar toplumu içinde frenleyici tümör olarak yaşatmak önemli bir halkaydı. Bulgaristan’ı çöküşe zorlamak, Bulgarlara “ya bizimle olursunuz ya da yok olursunuz” diyecek olanların dilinin altında gizlenen buydu. Daha sonra Bulgar ırkının 2053’te yok olacağı, son Bulgarin da aynı yıl gömüleceği istatistikleri hep aynı hedefe hizmet olsun diye yayınlandı. A. Doğan bu yayınlara tepkili değildi. “Vur kafasına gelsin aklı!” mantığıyla hareket eden Moskova, bugün Bulgaristan’la olan ticaretini sıfırladı, “Güney Akımı” da Bulgar coğrafyasından geçirmiyor. “Belene” AES kurulmayacak. Rus turistler de rota değiştirdi vs.vs.

Ne bekleniyor:

Ahmet Doğan’ın KGB ajanı olarak kod adı henüz açıklanmadı.

Yeni dosyası da tamamen gizli! Totalitarizm döneminde Bulgar gizli politik polisi VI. Şubesinin 4. Amirliği’nde Albay olarak görev alan ve Türk Masasını yöneten Bojilov 4 ciltlik araştırma anı eseri yayınladı. Rodoplar’ın göbeğindeki o Rus İstihbaratçıların gizli Dağ Evinde Rus İstasyon şefleri ve Büyükelçilik görevlileri ile Ahmet Doğan arasında 1989-89’da yapılan gizli görüşmelerin “böcekler” ile kayda alındığını ve halen açıklanmadığını, derin devlet sırrı olduğunu yazdı. Ne zaman yayınlanacak kimse bilmiyor!

Bir soru sormak istiyorum. Bulgaristan devleti bu kirli ve iğrenç oyunlarla çöktüğünde, o “böcek” kayıtları ne işe yarayacak!? Faydası kime dokunacak?

Aynısı Hitlerin “gizli not defterleri gibi” derin devlet sırrı olduğundan yayınlanmıyorlar. O, Almanya çökeli 26 yıl oldu. Bu işin sırrı mı kaldı?

Ahmet Doğan bugün hala perde arkasından destekleniyor. Bu açıdan bakıldığında Ahmet Doğan bilinmeyen bir kişidir ve çok tehlikelidir. Yalnız Türkler ve Pomaklarla Çingeneler için, Bulgaristan’da İslam için değil, Bulgar devleti ve halkı için de o çopk büyük tehlike oluşturmaya devam ediyor. Bu bakıma, onun dosyasının köpeklere atılması anlam taşımıyor, çünkü işler artık başka boyutta dönüyor.

10 cilt hain dosyasının açıklanmasına ve birkaç Bulgar yazarının Doğan’ın Türklere ve Müslümanlara ajanlığı konusunda birkaç kitap yayınlamasına karşın, perde arkasındaki gizli örgüt henüz açıklanamadığı için tehlike bulutları kararmaya devam ediyor. Doğan’ın en tehlikeli faaliyetlerinin Bulgar devletinin ve Rus dış istihbaratı KGB’nin “derin devlet” arşivlerinde gizlendiğine inanıyorum.

Esefle yazıyorum ve sözümü “Göldeki ve Kurbağalar” fıkrasıyla bitirmek istiyorum.

İKİ KURBAĞA YAŞADIKLARI GÖL KURUYUNCA KALACAK BAŞKA BİR YER ARAMAYA BAŞLAMIŞLAR. Bir kuyuya yaklaştıklarında biri hiç düşünmeden içine atlamalarını önermiş. Diğeri ise, “Kuyunun suyu da kurusa nasıl çıkarız oradan?”  diyerek onu durdurmuş.

Bu masal insanların olayları her açıdan düşünmeden karar vermelerinin doğru olmadığını vurguluyor. Eminin A. Doğan’ın şu KGB ajanlığı gölü yakında kuruyacaktır ve ona aman kendini kuyuya atma diyecek bulunmaz! Olayların yeni mayalanışı bu yöndedir!

Ne olmasaydı HÖH (DPS) olmazdı sorusunun cevabını siz de buldunuz değil mi?

Bulgar gizli servisi “DS” ve Rusya Dış Casusluk Örgütü KGB olmasaydı HÖH olmazdı.

İkinci şık da var. Onu da siz bulun lütfen.

Reklamlar