BGSAM

Konu:  Korku içinde yaşamaya yenilecekler.

Şairlerimizden Ali Bayram şöyle demişti: 

Şu

Küçücük Bulgar mezarlığında

Bilir misin?

Ne büyük Türkler yatıyor!

İş bu gerçek geçen yüzyılımızı yanıtıdır.

Bu ülkede Türklerin başına gelen çok büyük bir korku doğurmuştur.

Bu “ama hortlarlarsa” “bir de öç almaya kalkışırlarsa” korkusudur.

Korkuyu doğuran yapılan kötülükler, zulümdür.

Bu, hesap sormaya kalkarlarsa korkusudur.

Mezarda yatan insandan korkulur mu?

İnsanlar ölür fakat onlara yapılan kötülüklerin acısı, suçluların hafızasında yer eder ve ömür boyu onların kimliğini, vicdanlarını kemirir.

Kırcaali İl Hastane’sin bir süre önce Koşukavak (Krumovgrad) Polis Amirliğinden emekli olan Hr. Haralampiev ameliyat oldu ve 2 bacağı da kesildi.

Doktorun “Ne olsu sana böyle Bay Hristo?” sorusuna o şu cevabı verdi:

Ben şu isim değiştirme yıllarında Türkleri bu ayaklarımla ezdim, tekmeledim, birçoklarını sakat bıraktım, görülmeyen adalet beni buldu. Olay budur.”

Korkuyu yaşatan İlahi Adalet duygusu 1985’ten sonra birçok tutuklu Türk Kırcali polis amirliğinde tartaklayan, ayak altına alıp ezen Türk yüzbaşı polis Mümün Tahir de bu görülmeyen adaletin ruhuna yakalamış ve onu kör etmek üzereyken, Sofya Tıp Akademisi göz kliniğinde geçirdiği ameliyatla zar zor kurtulmuştur.

1984 Aralığında Mestanlı (Mumçilgrat) Türk ayaklanmasında kurşun yarası alan ve sözde daha iyi tedavi etmek üzere ambulansla gece Stara Zagora hastanesine taşınan Türklerin bazıları hastanenin 5. kat pencerelerinden kendilerini atmak zorunda kalmış oldukları artık biliniyor. Allah’ın rahmetine böyle kavuşan bu Türklerin yürek yakan hikâyeleri bu hastaneyi terk edip Batı Avrupa ülkelerine giden Bulgar Doktor ve hemşirelerin anlattıkları olaylarda ortaya çıkmıştır.

Bugün ülkemizde doktor sayısı çok azalmıştır.

Türklerin yaşadığı bölgelerin il hastanelerinde bile birçok uzman doktor yerleri boştur. Doktorlar, biz yeminli uzmanlarız, mesele para meselesi değildir “işimize müdahale ediliyor” diye anlatıyorlar. Ortaya çıkan gerçek ise, Türklere ve Müslümanlara karşı uygulanan baskı ve terörde sağlık sisteminin doktor ve hemşirelerin de alet edilmesi görüldü.

Bu önemli gerçeğin bir halkası da, 1989 Mayıs Haziran olaylarında kurşunlanan Türklerin Kubrat, Novipaza vb. Deliorman yöre hastanelerine alınmaması, kendilerine ilk yardım gösterilmemesi. Bu olaylar ülkemizde büyük bir korku doğurmuştur. Türklere hastanelerde iyi bakılmadığı gibi, insanlarımızda hastaneye düşme korkusu da büyüyor.

Biz bu hayatta ne kadar büyüksek, mezarlıklarımızda da o kadar büyüktür.

Şu geçici dünyada kabristan önünden geçen Müslümanlardan başka, susarak saygıda duran var mıdır? Anlatmaya çalıştığı olay yalnız Bulgaristan’a has olmayıp, bütün Balkanları da sarmıştır.

Bir Bosna şarkısı der ki:

Abanı alıp giderken,

Çarşıya gider gibi ahir ete,

Beraberinde aldın mı çarşı havasını

İnsan tebessümünü cennette?

Bu söylem, biz Müslümanların ölümden korkmadığımıza gösterirken, yüreğimizin hoş olduğuna, her zaman her yerde herkesin iyiliğini istediğimizi kanıtladığı gibi, “Allah canını almasın!” sözlerinin bizim için değil, korkanların daha da korkması için bir dua olduğunu kanıtlar.

Başka büyük korkular da vardı geçen yüzyıldan uzanan.

Korku, bir sosyal ve siyasi olay olarak Bulgaristan’da yaşamaya ve büyümeye devam ediyor.

Korku, Hak ve Özgürlük Hareketini de  özellikle yönetim kadrolarını bütünüyle sarmış durumundadır. Bugün günlerden 31 Ağustos 2015, sabah saat 08’de açtığım “NOVA” TV ekranında HÖH (DPS) partisinin kurucu yöneticilerinden ve uzun yıllar Başkan Yardımcılığı ve Örgüt İşleri Sekreteri görevinde bulunan Osman Oktay, ekrandan “örgüt yönetimindeki korku” konusunu anlatıyor. O, 2000 yıllarının başında “Leani” isimli Bulgar şirketinde görev alan ve aynı zamanda Parti Başkanı Ahmet Doğan’ın özel kalem müdürü olan Ahmet Emin’in sözde intihar etmesi (kurşunlanarak öldürülmesi) olayına değiniyor. Ona göre, A. Emin sermaye akımlarıyla ilgili olayları kontrol etmekte zorlandığı için yok edilmiştir.

Oktay’ın görüşüne göre, Türk ve Müslümanlarımızın malı mülküne hakim olan şirketlerin tek elde toplanması süreci devam ediyor. Bilindiği üzere bu sermaye birikimi “Multi Grup’ta” başlamıştı. Bulgaristan Türklerinin devlet mülkünün özelleştirilmesinden elde ettikleri senetlerle “Multi Grup” adına Burgaz’da “Kablo Fabrikası”, yine aynı ilde bir “Şeker Fabrikası”, Smolyan ilinde kurşun çinko maden işletmeciliği ve daha birçok işletme hisseleri ele geçirilmişti. Holdingin yöneticisi, HÖH Başkanı A. Doğan’ın yakın dostu İliya Pavlov kurşunlanarak öldürülünce peynir dağıldı. Devlet bütçesinden ve Avrupa Birliği’nden gelen paraların “dağıtıcısı” görevi A. Doğan’a verildi ve şimdi o korkudan kapatıldığı saraydan burnunu bile çıkaramıyor. Olaya değinmemin nedeni ise, O. Oktay’ın “NOVA” TV’den “Ahmet Doğan intihar edebilir” ihbarında bulunmasıdır. Bu ikili bir korkudur. Bir defa devlet A.Doğan’ın öldürülmesinden veya intihar etmesinden korkuluyor ki, onu gece gündüz koruyorlar. İkinci olarak da, A.Doğan kendisi, çevirdiği dalaverelerden bundan böyle hesap veremeyeceğinden korktuğu için yakında intihar edebilir. Aslında eden bulur der bizin atalarımız.

Oktay’ın genellemesinde, aynı korku HÖH Genel Başkanı Lütfü Mestan’ın bacasında da sarmıştır. Son dönemde, sözde Bulgar iri sermayesi ile yerli-yabancı oligarşiyi temsil eden Başbakan Boyko Borisov, HÖH Başkanı L. Mestan ile kahve içmeye ve adı konmamış “dostluklara” devam etmek için şart koşmuştur. Başbakan, Bulgaristan’daki Rus oligarşisini temsil eden, 7 gazete sahibi ve artık Bulgaristan Türk ve Müslümanlarının ekmek teknesi olan “Bulgar Tabac” holdinge de el atan, DPS milletvekili Delyan Peevski’de kurtulmasını istemiştir. Peevski geçen hafta HÖH partisi milletvekilliğinden ayrılacağını ve Eylül ayında meclisten çıkacağını ve politikadan da uzaklaşacağını açıkladı. Görüldüğü üzere, kulis güçleri, Rus sermayesinin Bulgaristan Türkleri ve Müslümanları partisini bir olumsuz uğur gibi ve D. Peevski eliyle yiyip bitirmesine yol vermek istemiyor. HÖH partisinin yok edilmesi uluslar arası problem de olabilir. Bu nedenle, şimdi anca politik liderliği yok etmekle yetineceklere benziyor. Son gelişmelere zehirli okların direk olarak A. Doğan’ı hedeflediğine işaret ediyor. Daha 2013 başında Doğan’ın politikadan çıkarılması planı hazırlanmıştı ama bu plan onun “fahri başkanlığa” itilerek kısmen uygulandığı görüldü.

Ajans haberlerinde, L. Mestan’ın da artık dönen dalaverelerden hesap verebilecek durumda odlunu ortaya koyuyor. D. Peevski’nin partiden ve politikadan uzaklaştırılması, L. Mestan’ın da paçayı kurtarmasına yetecek mi? Yoksa beklenen çığdan yalnız general oğlu Peevski mi kurtarılmak isteniyor.

Bulgar basını, falcı tahminlerini, önce 4. şimdi de 2. sayfaya çekerek, L. Mestan’ın daha bu yılın sonunda, yani yerel seçimlerden hemen sonra bir kadın Başkan’la değiştirileceğini basıyor. Bu Bayan Başkan’ın da HÖH-DPS Başkan Yardımcısı, 3. dönem AB milletvekili, eski bakan Filiz Hüsmenova olacağına açıktan işaret ediyor. Hüsmenova HÖH yönetiminde US politik iradesi temsilcisi olarak biliniyor. L. Mestan yaz tatilinde ciddi bir korku yaşadı. Korku tırmandıkça HÖH başkanlığından sıkılmış bir paçavra gibi atılırsam havasına girdi. Ardından gelen nöbet ise, bir de “anayasal reform yapılırsa” ve “ceza kanunları değişirse” “Geçiş Dönemi dalavereleri büyüteç altına alınırsa”, “evraklar birer birer açılırsa”  ne yaparım nasıl hesap verebilirim korkusu bacayı sarıyor.

Hesap sorma konusunda Merkel yönetimindeki Almanya örnek oluyor. Alman polisi yalnız sosyalizm döneminde işlenen suçları değil, iki Almanya’nın birleşmezinden yani 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasından sonra çevrilen dolapları da birer ikişer açıklamaya ve dava açmaya başladı.

Son gelişmeler, “sarayda”, HÖH meclis grubunda ve dalaverelere ismi karışmış kadrolarda can sıkısını aşan bir huzursuzluk uyandırdı.

Müsaadenizle bunlardan yalnız birine işaret etmek istiyorum. Şu sermayesi toptan çalınınca kapanan ve bu işin içinde HÖH-DPS yönetimi kadrolarının bulunduğu iddiası olan Bulgar “BTK Bankası” olayı tütmeye devam ediyor. Bir komisyon kurulmuş. Avukatlar tutulmuş. Dava açılmaya hazırlanırken çorap sökülmeye başladı. Banka kapanmazdan önce, HÖH’ ün sıradan üyelerine değişik illerde birçok şirket kurdurulmuş, bu firmalara çok büyük miktarlarda paralar aktarılmış ve sonra da milyonların şahıslara ve başka paravan şirketlere firma kredisi olarak dağıtıldığı tespit edilmiş bulunuyor. Ardından şirketler arasındaki dalavereleri sözde yasallaştırmak için imzalanan sözleşmeler, yapılan liste ve anlaşmaların, banka havale evraklarının toplatıldığı anlaşıldı. Bu işlerin, gerekçesiz havalelerin sorumluluğunu taşımak zor olur. Çünkü çalınan para, yalnız bu banka kasalarından yok olan 6 milyar 200 milyon leva ağır bir yüktür.

L. Mestan için bu taşın altından elini, kafasını ve vicdanını çekip kurtarma yolu yoktur. Ondan, tüm HÖH-DPS partisinin, tüm Türk ve Müslümanların varını yoğunu bir levalık bir hisseyle elden çıkarması istenebilir. Bu hepimizin sonu olur. Köleleşiriz. Olay bu kadar ciddi, dehşetli ve korkunç boyuttadır. Ne var ki, Geçiş Döneminde bizde sık uygulanan bir hesaplaşma yöntemidir. Büyük korku dört yanı sarıyor.

Korkunun alacağı yeni “kurbanlar” için şu sözlerin yazılacağına inanmıyorum:

Şu

     Küçücük Bulgar mezarlığında

Bilir misin?

     Ne büyük Türkler yatıyor!

Reklamlar