Viyana’dan Osman BÜLBÜL

Tarih: 6 Aralık 2017

Konu: Azınlıkların kendilerinin örgütlenmesine saygı gösterilmelidir. Azınlıklar üzerinde baskıların kaldırılması ve pazarlıkların sona ermesi şarttır.

Viyana soğuk. Odama kapandım. Burada adına “Berliner Herd” denen ocağımda briket yakıyorum. Sabah doldurdum mu akşama kadar ılık. Kendimi yerlilere uyduramadım. Şapkam, ceketim, bastonum yerli yaşlılara uygun. Yaşlandım. Akranım olan komşularım var. Soğukta pek çıkmıyorlar. Saat 15’te kahvelerde “Mocca” içmeye toplanıyor, hep aynı konuları açıyorlar. Aralık ayında Noel priminin1 emekli maaşı olması bekliyorlar. Benden çok daha rahat yaşadıklarını kabul etmek zorundayım.

Kafamda kaynayan bizim problemlerimiz. Derdi her insanın kendi sırtında. Çocukluğumun sorunlarını halletmeye çalışırken ömrüm rüzgâr gibi geçti. Bir ayağım çukurda artık. Son yazılarımda “Belene” ölüm kampındaydım. Tuna üzerindeki 42 adadan biri. Bir hapishane olan “Persin” adasında yattık biz. Beynime derin yaralar açıldı orda.  Talihi kara arkadaşlarımın resimleri ve kitaplarıyla gönül eğiliyorum şimdi. Bulgaristan haber ve yorumlarını izliyorum internette. 13 Kasımda günübirlik Sofya’yı ziyaret eden Türkiye AK Parti İstanbul ekibinden sayılan, fakat yaptığı seri yanlışlardan sonra pili sönen Aziz Babuççu değişik yorumlara vesile olunca can sıktı bu hafta.

Türkiye’nin Sofya Büyükelçisi Sayın Süleyman Gökçe’nin süresi dolunca Babuççu’nun ateş çalar gibi gelip gitmesi sürpriz oldu. 26 Mart’ta yapılan 2017 Bulgaristan genel erken seçimlerinden sonra mali imkânları çok genişleyen siyasi zamanı dolmuş bu zattın Sofya’daki görüşmeleri niyetinin değiştiğini gösterdi.

2017’nin Aralık ayında Hak ve Özgürlük Partisi Genel Başkanı olan Lütfi Mestan ve parlamenter fikir yoldaşlarından Bayan Maryana Georgieva, Hüseyin Hafızov, Aydoğan Ali ve Şabanali Ahmet ile birlikte partiden kopanlar 2 yıldan beri kurmaya çalıştıkları yeni partinin hedefini, özünü ve yönünü bir türlü açıklayamadılar. DOST partisi rüzgâra göre sallandıkça kök salarım, gölgelenmek isteyenlere gölge olurum, dese de olmadı. Bu partinin ideolojik temelinde, ideolojik olmaktan uzak, daha fazla siyasi olan nedenler var.

Bu nedenlerin başında Bulgaristan’ın Avrupa Atlantik fikrine ve NATO’ya daha sıkı bağlı kalma çağrısı geldi. “NATO” katın doyurmaz”, “NATO’dan Bulgaristan Türküne fayda gelmez” desek de anlayan olmadı. Mestan ile ona akıl hocalığı yapan Babuççu 2 yıl önce Bulgaristan halkının ruhunu okuyamadılar. Anlaşılan Bulgaristan tarihini ve bu geçmişin içinde Bulgaristan Müslümanlarının önemli rolünü de bilmediklerinden, derli toplu bir idesel tezle ortaya çıkamadılar. İdeoloji ise bir siyasi partinin gübresi, suyu ve havasıdır. Olmadan olmaz. Zaten Bulgaristan’da Babuşçunun Türkiye’de yazdığı “AKP ile hepimiz Türk olmaktan kurtulduk! Kaynak Yeniçağ: AKP ile hepimiz Türk olmaktan kurtulduk! ” yazısını okuyan herkes ona yan gözle bakıp, RUM MU acabağı deyip ona pek güvenmiyorlardı.

Bulgaristan devleti üçlü bir bütündür. Bu bütünün bir parçası Batıcılık, bir parçası Rusçuluk, bir parçası da Türkçülüktür. Dünya Batıdan Doğuya yön değiştiriyor.

Balkanlar ve Bulgaristan ile Türkiye bu hareketin içindedir. Doğuya kayan dünyayı aman hareket etmesin bir şey olur ve rahatımız bozulur diye Batı’ya bağlı tutmaya kalkarsan olmaz, bugünkü derin bunalımların daha derinini yaşarsın. İdeoloji olarak L. Mestan HÖH Genel Başkanı iken sol liberaliz diyordu, partiden atılınca sağ liberalim dedi. O sol ve sağ liberalizmin kökünün bir olduğunun farkında değil.

Sağ liberaller parasını saymakta güçlük çeken zenginlerdir. Bulgaristan’da onların sayısı 500 – 600 dür. O kendisi “sular akarken bakırlarını doldurduğu” için ben “sağ liberalim” diyor. Oysa sağ-liberaller birbirine kenetlenmiş, iktidara ve Avrupa Birliği’nden gelen paralara sahip çıkmış, kimseye zırnık vermiyor, hatta beş para koklatmıyor. Halkımızın acınası durumuna bak. Ne yazık ki, L. Mestan ve arkadaşları “Audi” ve “Mercedes” arabalarla köy yollarına sapmıyorlar. Halkımızın çektiği çileyi unuttular. Aynı sözler Babuççu için de söylenebilir. Bulgaristan’ın özelliklerini bilmeyen hiçbir kimse bu ülke için tek söz söyleyemez, çünkü Babuççu ile Bulgaristan Türkleri’nin menfaatleri birbiriyle çakışmıyor. Hiçbir zaman da çakışmadı.

Mestan’ın Amerikancılığı ve Avrupa Birlikçiliği tutmadı.

O trenin biletleri peşin satılmıştı ve yer yoktu. 1989’da kapatılan komünist partisinin totaliter kalıtının siyasete katılmasına ve iktidara yerleşmesine yeşil ışık yakan Washington, ülkemize US askeri uçak alanları kurdu.  Askeri üsler konuşlandırdı. Bu istek Başbakan Boyko Borisov tarafından benimsendi ve gerçekleşti. Mestan’ın bu siyasetin içinde ne işi olabilir ki? Babuççu’nun amerikancılığından bize ne?

Bulgaristan ruhunun bir parçası Rusçudur. Bunu değiştirebilmek zordur.

Bulgar Rusçuluğu demir gibi dövülmüş dövülmüş, su almış, sertleşmiş ve yeniden potaya atıp eritmeden değişmez. Şu dönem bunun da zamanı değil, çünkü Bulgaristan varını yoğunu 2004’te NATO’ya ve 2007’de Avrupa Birliği’ne ipotek etmiştir. O yıllarda L. Mestan Sofya meclisinde milletvekili idi ama olanı biteni fark edememiş olabilir ki, 2 yıl önce Babuççunun desteklemesiyle NATO rüzgârı estirmeye çalıştı. O tren geçti. Yapacak bir şey yok.

Üçüncü parçamız da Müslüman Türkçülüktür.

Bulgaristan’daki Türk varlığını tanıma, adam yerine koyma, hak ve özgürlüklerinin tanınması ve tanınmadığı halde yaşadıkları toprakların Türkiye Cumhuriyetine dahil edilmesi konularında Batıdan fazla Rusya bizden yana çıkmıştır. Bu ilk defa 1878’de San Stefano sözleşmesi imzalanırken yaşandı. Osmanlı diplomasisi Balkan Sıra Dağlarının kuzeyinde yaşayan Türklerin Güneyde yaşayan Bulgarlarla değiş tokuş edelim önerisinde bulunduğunda,  Rus diplomatlar “yaşasınlar yaşadıkları yerde” demişti.

27 Kasım 1919 tarihinde Neully’de Rusya’nın da imzaladığı, Birinci Dünya Savaşı’na nokta vuran, Bulgaristan Türklerine de ulusal etnik ve dini azınlık hakları tanıyan Barış Anlaşmasını Bulgaristan Çiftçi lideri Başbakan Aleksandır Stanboliyki uygulamıştı. O dönemde bizim etnik azınlık haklarımızı 1923’te ve 1934’te Almanların arkaladığı faşist askeri darbeciler baltaladı.

Bulgaristan Türklerinin azınlık haklarının tanınması veya Burgaz limanının güneyinde bulunan ve Türklerin yaşadığı toprakların Türkiye Cumhuriyetine bağlanması 28 Kasım – 1 Aralık 1943 tarihleri arasında Tahran’da yapılan konferansta Sovyet lider J.V. Stalin ile İngiltere lideri W. Churchill arasındaki ikili görülmede masaya konmuştur.

Bulgaristan’ın İkinci Dünya Savaşı sonrası kaderi ve dolayısıyla Bulgaristan Türklerinin geleceği 1945 yılının 4 ile 11 Şubat günleri arasında yapılan Yatla Konferansı’nda yine Stalin ve Churchill arasındaki ikili görüşmede ele alınmıştır.

Demek oluyor ki, bu konu bugün de olağanüstü aktüeldir. Yukarıda sözünü ettiğim Bulgar yayınlarında iki hafta önce yine Kırım Adası’nda yapılan Putin-Erdoğan arasındaki görüşmede de ele alındığını yazıyor. Bugünkü durumumuz bellidir. Memleketimizin egemenliğini Brüksel’e ipotek eden Bulgaristan ülkedeki azınlıklarla istediği gibi oyun oynama hakkı elde etmiş gibi hareket ediyor. 1997’de imzaladığı Azınlık Hakları Çerçeve Antlaşmasını ve İnsan Hakları Antlaşmasını mecliste onaylamasına rağmen, sudan sebeplerle uygulamıyor. Bulgaristan Türklerinin sivil toplum içinde bireysel haklarını kolektif kullanmasına olanak yaratılmıyor ve yolları kesilmiştir. Hak ve özgürlükleri, uğruna mücadele verdikleri “kültürel otonomi” hakları tanınmamıştır.

Bu uğurda Yunanistan ile paralel hareket eden Yunanistan’daki durum 7 Aralık 2017 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın Atina ziyareti esnasında çok kesin bir şekilde olmak üzere Batı Trakya Türklerinin dini hakları ve yaşam standardı açısından ifade edildi. Bir Yunan vatandaşının yıllık gelirinin 18 bin Euro olduğunu hatırlatan Erdoğan, Batı Trakyalı bir Türk yılda 2 bin Euro ya geçinmek zorundadır, adalet nerede diye sordu. Batı Trakya’da “Türk” kelimesinin ağza alınmasından korkanlar olduğuna işaret edildi ki, bizdeki Türklerin durumu da aynıdır.

Demek oluyor ki,  Bulgaristan Türklerinin hakları, hukuku ve adaleti Batıya bağlı olunca biz çöküyoruz, bizim için tek dayanak var o da Türkiye Cumhuriyeti’dir, ama L. Mestan ve AKIL Hocaları oltamızı, göbeğimizi ve geleceğimizi ölü balıklar gölü olan Batıya atmaya çalıştılar, ama tutmadı. Bu sözler özellikle azınlık siyasetçileri için geçerlidir.

GERB hükumeti Balkanlarda en Amerikancı ve AB-ci bir siyaset izleyen güç haline geldi. AB’yi batı Balkanlara da taşımak için katır olmayı da üstlenmeye hazır olduğunu gizlemiyor. Bu yönelimin bir ucunda ABD askeri üslenmesi ve Rusya’ya karşı kalkan oluşturulması varken, öte ucunda da Avrupa Birliği’nin Güney Doğu Avrupa’nın bütününe yerleşme ve Bulgaristan aracılığıyla hem Orta Doğu’dan gelecek sığınmacı, göçmen, savaş kaçağı selini durdurmak var. Aynı zamanda Bulgaristan yardımlarıyla Batı Balkanlara yayılıp yerleşmek, onları yeni sömürgeci ağına örmek istiyor. Bulgaristan Almanya çıkarları için 2 defa Makedonya’ya girdi, Sırbistan’a uzandı ve iki defasında da tosladı.

Bu işlerde Babuççu’dan akıl alan Lütfi Mestan ve ekibi bu stratejik derinliği göremediler. Okuyamadılar. Öngöremediler. Ve artık görüşmüyorlar. Bu gelişmelerden DOST tohumunun bizim toprakta bitmeyeceği ortaya çıktı. (Bunu BULTÜRK Türkiye’den haykırırken duymadılar) Çünkü halkımızın siyasetten anlamayan kişilerin liderlik heveslerine kandı da bıktı. Bizi kör tünele itenlerin Bulgaristan’da lider olduğunu herkes biliyor.

Türkiye’de artık politika çöplüğüne atılmış olduğunu sandığımız Aziz Babuşçu’nun son ziyaretinde Sofya’da Lütfi Mestan’la görüşmemesi bu bakıma kamuoyunun dikkatini çekti. Yazanlar “kasaplık koyun”  dedi.

Son yıllarda Bulgar toplumu çöküyor derken, kendisinin ve siyasetinin de çöktüğünü göremeyen Mestan’ın DOST Genel Başkanı olarak hiçe sayılması ve her konuda “evet” değişleriyle ün salan Şabanali ve Hüseyin Hafızov’la yetinmesi, siyaset izleyenlerin aklında başka şüpheler de düşürdü. Şöyle ki,  Mart 2017 seçimlerinden önce, kış aylarında Batı Avrupa yabancı işçi merkezlerini dolaşan ve Bulgaristanlı Müslüman gurbetçilerle “aman bize oy verin”  görüşmeleri yapan biz karşılayacağız, demişlerdi. Garibanları “sizin yaptığınız her Euro sent masraftarafımızdan karşılanacak” havalarına giren ikili Liderlerden misyonerleri “ kendilerine masraf faturaları gönderilmesine rağmen, insanlarımızı eli açık bıraktı” seçim masrafları karşılanmadı. Viyana’ya geleli hep telefon alıyorum. “Osman aga sen yazdın da biz inanmadık, dediklerin doğru çıktı” diyorlar. Biliyorsunuz bu konuda “Bulgaristan Türklerinin Durumu” kitabımı bu kokuya adadım, fakat gurbetçilerimiz arasında dağıtamadık. Almanya’da “www.bghaber.org” yayınımızın 40 bin izleyicisi olması durumu değiştirdi tabii. İnsanımız biraz naif, Doğan’a öfkeli olduklarından, Mestan’a hemen bel bağladılar. Ne yazık ki yine aldandılar.

Bu öfkenin çok derin kökleri var kuşkusuz. 600 yıldan beri kimseye el açmadan ailelerimizi besleyebildiğimiz vatan toprağında, Mestan, Şabanali, Hafızov, Babuççu serüvenci paragöz sürüsünün dediğine baktık ve aç kaldık. Analarımız sınır kapılarında dövüldü, elimizde kolumuzdan tutulup tekme tokat otobüsten indirildik. Rezil olduk.

Bu sivri akıllı çıkarcıların demokrasi, insan hakları, adalet ve gurbetçilik anlayışı ile bizim beklentilerimiz arasında dağlar kadar fark var.  Bu siyaset bozguncuları seçime şahsi menfaat için girmişler. Gazeteler yazıyor; Şabanali 200 kilo olmuş. Seçimden sonra Kırcaali’de yeni lüks daire almış, köyüne de üç katlı bina dikmiş. Yaz aylarındaki tatillerinde 3 adet 5 yıldız otel değiştirmiş, şoförlü “Mercedes” altında, millet tarhana bulgur kış çıkarıyor ona ne, gel keyfim gel…

Ne oldu şimdi siyaset tortusu Babuççu Bulgaristan’da son ziyaretinde Lütfi Mestan’ın kahvesini içmemiş, yani Mestan “kurbanlık koyunlar sayasına mı kapandı?” Şabanali ile Hafızov’a ise selamımız var, Babuççu’nun siyaset suyu bulanıktır, içsen mide şişirir. Adamcağız Bulgaristan’a yalnız turistik gezi için gelmiş biri ve bu bilgisizlikle nasıl siyaset yapsın, dilini bilmez, tarihinden kültüründen habersiz,  tüm siyaset anlamazlar gibi, o da çöktüğünün ve devrildiğinin farkına varamıyor.

Mestan’a olan tavrı ise, “ben olmazsan sen de olamazsın, zaten yaptın masrafın faturasını veremedin” şeklinde. Şabanali ile Hafızov’a “siz Doğan’ın elini öpmüş kişilersiniz, bir yanlışlık yaptınız, damızlık koyunlar sayasında kalmak istiyorsanız HÖH partisine geri dönme yolu arayın!” emri vermiş.

Her şey aklımdan gelirdi de,  Babuççu’nun Bulgaristan Türklerini “damızlık ve kasaplık” olmak üzere iki koyun sürüsüne ayıracağı aklıma gelmezdi. 13 Kasım Sofya gezisinin bu özürlü siyasetçinin memleketimize son ziyareti olacağına inanmak istiyorum.

Birkaç saatlik bu ziyaret esnasında, şimdiye kadar kapısını çalmadığı Hak ve Özgürlük Hareketi (DPS) “Aleksandır Stanboliyski 45 A” adresine de uğrayan Babuççu parti Genel Sekreteri Mustafa Karadayı ile kahve içmiş ve “partiden kovulanları, bu arada Kasim Dal ve arkadaşlarını da HÖH’e toplamasını tavsiye etmiş, Lütfü Mesyan’ı almayabilirsin”  demiş. (Yani koskoca Türkiye Cumhurbaşkanımıza HÖH’e dönmemiz gerekir demeye mi çalışıyor! Yanlış yaptık seni bölmek istedik amma bölemedik SEN BİZDEN GÜÇLÜSÜN Mİ DİYOR!) AMAN DİKKAT BU OYUNA GELMEYİNİZ!

Tabii siyasetten anlamadığı ve 2015’ten beri süregelen kışkırtmalarıyla Bulgaristan Türklerinin birlik ve beraberliğine büyük darbeler indiren bu siyaset dışı kişiyle görüşmek istemeyen Karadayı tesadüfen parti merkezindeki ofisinde bulunmuş. Konuğu  “1 (bir) milyarlık yatırımdan söz eden ve ancak havanda su döven” ve “para” dendiğinde yalnız “nereden ne tırnaklayabilirim” diye düşünen biriydi. O, 3 defa rüyasında Bulgaristan’dan 5 bin erkek tosun ithal ettiğini gördüğünü yakın çevresine anlatmıştı. Yine kulaktan kulağa dolaştığına göre, 2 defa bizdeki Türk lokantalarında yediği yemeği ödemeden kalkmıştı. Misafirinden bir beklediği olmadığından, acil bir telefon alan parti genel başkanı, “kusura bakmayın gitmem gerekiyor” diyerek koltuğundan fırlayıp kaçıp kurtulmuştur.

Babuççu ilk kez girdiği bu ofiste etrafına baktı baktı da, Moskof uşakları “Multi Grup” Başkanı İliya Pavlov ile HÖH Genel Başkanı Ahmet Doğan ve Türkiye’nin Sofya Büyük Elçisi Tahsin Burcuoğlu’nun bu ofiste masa kurduklarını göremedi. Gece saat 3’lere kadar sohbet ettiklerini, Türkiye’den oy beklediklerini, 96 bin oy gelince kadehlerini von dip yaptıklarını da göremedi. Geçmiş zaman işte. Neler neler olmadı bu odada…

Bu oylarla eski BKP yöneticileri ve gizli polis generalleri hep meclise girmedi mi. Kısmet be, nerede ve ne zaman çıkacağı belli olmaz… Türk partisi listesinden meclise kim girmedi ki? Babuççu’nun işi ayakkabı dikerken iğneyi eline batırmamak. Kahveyi tek başına yudumladı. Bulgaristan Türkleri vicdanın süzüldüğü, ihanetlerin düğümlendiği ve milyonların hangi hesaplara havale edileceği tespitlerinin yapıldığı odada, hiçbir şeyin kokusunu alamadı…

Babuççu, Bulgaristan Türklerine kuduz köpek gibi saldıran bugünkü İç Makedon Devrim Örgütü VMRO eski liderlerinden Todor Aleksandrov’un adını taşıyan bulvara da uğradı ve Halkın Hürriyet ve Demokrasi Partisi kurucusu Kasım Dal’la görüştü. Türkiyeli “kendi gelin kendi damat” konuk Babuççu, oradan da beklediğini alamadı. K. Dal hapiste yatmış, görmüş geçirmiş, deneyimli ve olgun biri olarak, ağaçtan kesilen bir dalın geri ne yapıştığını ne de aşılandığını iyi bildiğinden, anlatılanları dinler gibi yapsa da, önem vermedi. HÖH partisine geri dönmesi asla aklından geçmemişti. Dosyalı Doğan’dan ötürü HÖH partisinden ayrılması da anlamsızdı, “Belene” ölüm kampı ve hapiste yatan, sürgünde bulunan Bulgaristan Türk, Pomak, Çingene ve Tatarlarının tutuklu bulundukları merkezlerdeki dosyalarının da açılmasını isteyecekti. Büyük balıklar ancak o dosyalardaydı, ama buna akıl erdiremedi. Şimdi yeniden başa dönmeyi ise istemiyordu. Hakkında birçok şey bildiği Babuççu’ya pek ilgi göstermedi. Boş boş vaatler dinlemektense bıkmış usanmıştı.

Bu ziyaret, Bulgaristan Türkleri kaşığının Aziz Babuşçu ağzına büyük geldiğini gösterdi.

1878’den beri Osmanlı, Türkiye Cumhuriyeti, Almanya, Rusya ve İngiltere siyasetinde, 21. yüzyılda ise Birleşik Amerika ve Çin Avrupa ve Balkanlar siyasetinde yer alan Bulgaristan Türkleri “sokma akıldan akıl olmaz” ata sözünü çok iyi bildiklerinden Aziz Babuççu’ya Sofya’da doğru dürüst “hoş geldin” bile diyen olmadı.

Bulgaristan Türklerini damızlık koyun ve kurbanlık koyun diye ikiye ayıran bu siyasetçi kırıntısı devlet makamları tarafından Bulgaristan’a girmesi yasaklanmış kişiler listesinde başta yer almıştı. Bu günübirlik gelişinde eski hevesini kaşıdı. Olmadı. Tutmadı. İstanbul’da yaptığı hesaplar tamamen boşa çıktı.

Yeni bir ufka açılmaya hazırlanan Bulgaristanlı Türkler 1990’da başlattıkları siyasi atılımlarının bir ırmak deltası gibi parça parça, kol kol  olmuş ve denize çok yakınlaştığının farkındadır.

Yeni bir atılıma doğru yükseliyoruz.

En yüksek dağların en tepesindeki büyük çınarların kökünden kaynayan pınarların gururuyla yeniden yola çıkmaya hazırlanıyoruz. Fakat bu defa tam ovaya inip tüm bağların bahçelerin, çayır ve ormanların yüzünü güldürdüğümüz zamanda bize akıl vermek isterken suyumuzun bulandırılmasına izin vermeyeceğiz.

Bizler olacak olanları önceden mutlaka olacağını biliriz ve buna inanırız.

90 yaşlık geçmişim beni bunları yazmaya zorladı. Yazdım.

Aziz Babuççu’ya Viyana’da selamlar. Buyurun gelin bir de benim kahvemi için!

Burada artık hava kapandı. Rüzgarlar Kuzeyden esiyor. Sağlıcakla kalınız.

Reklamlar