Tarih: 20 Mayıs 2018

Yazan: Dr. Nedim BİRİNCİ

Konu:   Siz Güneşi Karartamazsınız!

Belediye başkanları ve bazı sivil toplum örgütleri yöneticilerinin Cebel merkezine kurulan kürsüden havaya fırlattıkları beyaz barış güvercinleri, 19 Mayıs 1989’da aynı meydanda parlayan isyan ateşi alevleri kadar yükselmeden, çatılara tünediler.

Barış, birlik ve mutluluk sembolü olan beyaz güvercinlerin şehir üzerinde süzülerek, çırpınarak, kanat açarak takla atmaması, Bulgaristan Türkleri tarihinde zulüm karşı halk patlamasının 29. Yıldönümünü kutlama mitinginden etraf dağlara ve köylere selam iletmeden sağ sola bakılması çok anlamlıdır.

Güvercinler, doğruyu gördükleri halde düşüncelerini değiştirmeyenlere, taş kafalılara, korku saçarak, birlikte os…rak insanların fikrini değiştirebileceklerini sanan boş kafalı cahillere, mutluluğu tatmadan, mutluymuş gibi yaşadıklarını sananlara ve bundan böyle de kulluk etmeye hazır olanlara bir tokat vurdu.

Yaşasın 19 Mayıs

Bulgaristan Türkleri tarihinde en önemli gün 19 Mayıs 1989 günüdür. Çocuklarımıza söylüyorum: BİZ O GÜN AYAKLANMIŞTIK. Ruhumuz alevlenmiş bütün Bulgaristan’ın her Türk ve Müslüman köyünde ve hanesinde yanmış, sıkılan yumruklar meydanlara dolmuş,  şehit olmak isteyenler zafer yollarına düşmüştü. İlk büyük patlama Cebel’de olduğu için her yıl aynı gün buraya toplanıyor ve sesimizi duyuruyor, bayraklarımızı dalgalandırıyoruz, davamızı yaşatıyoruz.

19 Mayıs 1989 bir Türk Ayaklanmasıdır.

Ayaklananlar Türkleridir. Bize zulüm edenlere Türkçe küfür edilmiş, şehitlerimiz kıbleye karşı toprağa verilmiş, din dilimizde dualar edilmiştir. Bu ayaklanma, 100 yıl ezilemeyenlerin, iradesi asla kırılmadan bir asır zulüm görenlerin isyanıdır.  O tarihte, hiç kimse nutuk tutmadı. Hiç kimse mikrofonda konuşmadı. Türklerin suskunluğu ile dağların uğultusu birleşti ve düşmanın tüm güçleri ve umutları donduruldu. Bizim tarihimizi yazmak isteyenler yazamadılar. Biz Bulgaristan Türklerinin yazılmış tarihimiz yok, ama yazılacak tarihimiz var.  Yaşayan insanların tarihi olmaz, otobiyografisi, hal tercümesi, hayat yolu olur. Bu yolun şanlı ya da kahrolası olduğu son gün belli olur. Şerefli kişilere yaşarken anıt dikilmez, hiç kimsenin mezarı önceden kazılmaz, cenaze namazı peşin kılınmaz.  En sevdiklerimizi son yolculuğa uğrarken bazen yaşadığımız en acı anda en sevdiğimize mezarın dar geldiğine, çiçeklerin ağladığına, kuşların sustuğuna ve doğanın baka kaldığına tanık oluruz.

İsyan ve Ölüm Anları Kardeştir

İsyan uzun bir yolun başlangıcıdır. Kırcaali Cebelde başlayan halk ayaklanması Bulgaristan’da 29 yıldan beri devam ediyor. Bu 29 yıl içinde hayat bize birçok şey öğretti. Bunların birincisi düşmana yaranılmaz gerçeğidir. Hatırlıyorum: 1964’de Batı Rodopların Ribnevo köyü BİRİNCİ BULGAR ORDUSU tarafından basılmıştı. 1972 Barutin katliamı nasıl unutulabilir?

Tek dil, tek din, tek kültür, tek devlet siyasetini kabul etmeyenleri 18 Mart 1973’te Pomak kardeşlerimizin köylerini gece gece atlı birliklerle köpeklerle basanlar, 5 kişinin kurşunlanarak öldürülmesi, bir günde 60 yaralı, 300 hanenin sürgüne gönderilmesi ve –insan haklarından söz edilmesi – anlaşılır gibi değildir.

Öldürülen kahramanlar var. Akan kan var, ama suçlu yok.

Katiller devlet himayesindedir. Hiçbir şehidin mezarı, mezar taşı, mezar taşında Ayyıldız, yakınında akan bir çeşme yoktur. O yıllardan beri geçen yarım asırdır Rodoplarda güller açmıyor, bülbüller ötmüyor. Tutuklanan 10 Müslümana 98 yıl hapis cezası veriliyor.

Biz çok acınası bir tarihsel dönemde yaşıyoruz.

Zulmü işleyenler kalemi almış BİZİM TARİHİMİZİ YAZIYORLAR. Yönetimde bulunan elleri kanlılar bizim geçmişimizi kalem alıp gelecek kuşaklara anlatıyorlar. Çok acı bir gerçektir bu. 1973’te Kornitsa, Lıjnitsa ve Breznitsa köylerinin “Dağlılar Cumhuriyeti” ilan ettiklerine, minarelere ay yıldızlı bayrak dikildiğini, Bulgar ordusunun 3 ay köylere giremediğini nasıl yazacaklar. Yazamazlar. Nedeni de hiçbir kimse yenilgisini anlatamaz çünkü…

Ayılar Pomakların v Çingenelerin avlusuna girdiğinde, biz Türkler yardımlarına koşamadık.

Ama aynı ayı 10 yıl sonra bizim evimize de girdi. Kırcaali ve Deliorman, Balkan ve Ova ayaklandı. Ayır ayırabilirsen, şimdi buyur devlet siyasetine karşı yumruk kaldırdık. Bizi ayıramazsınız ve bize buyuramazsınız dedik. Bugün Cebel’e gelen beyaz  şapkalılar, otobüslerden inenler, o zaman zırhlı araçlardan ve bizim kollarımıza kelepçe vuranları anımsattı bana. Siyaset çok zor bir bilim.  Vatan toprağından kaçanlar siyaset cahili olmuşlar, yüreğim  kan ağlıyor.

Biz Türkiye’den gelen otobüslerle bize göz dağ vermek isteyenleri, 100 YTL’ye ruhunu satmış olanları beklemiyoruz. Böyle geleceklerse bir daha gelmesinler. Biz kendi başımızın çaresine bakarız. Biz Türkiye’de kahraman olmak için Bulgaristan’dan kaçmadık.  19 Mayıs 1989 İsyanının sayfalarını kanımızla yazdık ve gururumuzu ezmeye çalışanlara, başımıza 200 polis ve jandarma saranlara aramızda yer yoktur ve konuksever olamayız. Biz bu toprakların gerçek sahibiyiz, vatanımız cennetimizdir, huzur bulmak ise bizim öz görevimizdir.

Hatırlıyorum: Uçuşan askeri helikopterler, tanklar ve zırhlı araçlar köyü kuşatmıştı. Top sesleri, coplu ve silahlı asker ve milisler. Gönüllü elleri sopacılar. Zavallı Müslüman kadın, kız ve nenelerimize amansız saldırdılar. Nenelerimiz  “sen deden Müslüman” doğurdun diye dövülürken, kızlar “sen de mi Müslüman doğuracaksın” diye dövüldü.

Şehitler! Mahkemesiz yargılananlar. Sürgün edilenler. Tüm tüm dağıtılanlar. Kovalananlar. Kayıplara karışanlar. Sakat, özürlü ve öksüz sayısı açıklanmadı.

O zamanlar  Bulgaristan Komünist Partisi Merkez Komitesinde, isim, din ve kimlik değiştirme işlerinden sorumlu görevli olan, döneklerden biri olan, sirkesi çok keskin militan Salif İlyazov’tu.  10 yıl sonra o da öldü. Hayvanları suyu Arda’dan içen Kobilyane köyündendi. Köydeşleri, bizim mezarlığımızda dönek birine yer yok, dedi.

Naşi kabul etmediler.  Kırcaali Mezarlığına gömdüler.

Cenazede minareye çıkan olmadı, çanlar çalmadı, Müslüman kimliğinin yok edilip yerine Hristiyan Bulgar kimliği dayatılmasına hizmeti olmuştur deyip, “DC” polisi, Bulgar Ordusu, Komünist Partisi 20 pare top patlatmadı. Kırcaali KP İl Komitesi Türk mezarlığına bir tek temsilci göndermedi. Mezarı başına bir taş diken, toprağına bir ibrik su döken, Fatiha okuyan, başucuna bir demet çiçek koyan olmadı.

Döneklerin milleti, vatanı, halkı, dostu, ailesi, kendilerine sahip çıkan bir kültür, din veya başka bir anlayış olmaz, olamaz  diyenler haklı çıktı.

Bu gerçekleri bilen Ahmet Doğan – 19 Mayıs Türk İsyanı Haini – Cebel’e gel(e)medi. Yıllardan beri gelemiyor. Devlet o kadar çok yanlışlar yaptı ki, hangisini haklı çıkaracaktı. Şehitler ortada, sakatlar dileniyor, çocuklar okula gidemiyor, polis  çullanmış halk susuyor.

Yuhalanmaktan korktu. Korkuyor. Korkacak…

Bulgar devletinde insanlık diye bir şey yoktur. Yara açılıyor, derinleşiyor. Ama çözüm yolu Türkiye Cumhuriyetinden otobüsle gelip yumruk sıkmak değildir. Halk önderlerini vatandan kovmak değildir. Baskı, zulüm, yalan, dolan değildir ve olamaz…

Şu da bir gerçektir. Bulgaristan Türk ve Müslüman azınlığı Türk soyundan gelmeyen hiçbir kimse yönetemez. Kanı bozuk, şerefsiz ve hainlere aramızda yer yoktur.

İnsana karşı olan hiçbir şeyin yaşama hakkı olamaz.

Bu büyük gerçek Bulgaristan azınlıklarının tüm çekileri için geçerlidir. Kürsüye çıkan Belediye Başkanına sırt dönmek de çözüm değildir ve olamaz.

1990’dan sonra Bulgaristan’da kurulan azınlık partilerin hepsi BKP ve “DC” emriyle kurulmuş ve yaşamını tüketmiştir. Bulgaristan siyasi olarak SIFIRLANMIŞTIR. Her şeyi yeniden başlamak gerek. Bizim hiçbir kimseye borcumuz yok.

Devlet önce, 1964’ten, 1972’den ve 1984’ten sonra tüm şehitlerimizin, tutuklatın, sürülen ve hapiste yatanların, vatandan kovulanların  isimlerini açıklamak, züllüme ilişkin tüm devlet kararlarını açıklamak  zorundadır.  Bulgaristan halkı yaralıdır, Yaralar sarılmadan ileri tek adım atılamaz.

19 Mayıs’ta Cebel’e gelip, 200 polis ve jandarma tarafından korunanların ajan ve hain olmadığını kim bile bilir? Bulgaristan Türkleri 1945 -1989 tarihini ve son 30 yılı Bulgarlar yazamaz…

Bizim hayatımız bir süreç değil, çile küpüdür. Geri dönüş hainliktir Biz çilellerimizle yaşayan bir halkız ve Bulgarlar bizi anlayamaz, anlayamamıştır ve anlayamayacaktır.

Bulgaristan’da hainler hala devletin koruması ve kanadı altında olsalar da, artık tıknefes oldular, sıkıntıdan boğuluyorlar. Dünya tarihinde kıtalık askerlerle savaşan, otobüsle yuhalayıcı taşıyan hükümdarlıkların, hatta imparatorlukların hepsi yıkılmıştır.  Biz 3 Mart “kurtarıcılarını “kutlayan ve 19 Mayısta, kendilerinin olmayan bayrakların altında yumruk sallayanların aynı kan grubundan olduğuna inanıyoruz.

Görüldüğü üzere  19 Mayıs Cebel İsyanın yıldönümünü anma törenlerine yerli halktan insan toplayamayan Doğan-Karadayı grubu, bu defa Türkiye’den Kürtlük sevdalısı, FETO hayranı mankafalar getirdi. Otobüslerden inenlerin doğru dürüst Türkçe konuşamayan, Cebel sokaklarını ve yerli liderleri bile tanımayan, Rodoplarda akrabası olmayan, emirle hareket edenler oldukları dikkati çekti.  Birbirlerini tanımayan bu kiralık kopoylar Türkiye’den gelen dernek, federasyon ve konfederasyon başkanlarını da tanımıyorlardı ki, Rumeli Federasyonu şefini de yuhaladılar.

Daha önce görmedikleri HÖH Başkanı Karadayı’nın galak Türkçesini işitince kendisini aralarına sokulmuş Bulgar gizli servis ajanı sandılar. Tam saldırmaya hazırlanırken, iyi oldu da Türkiye Cumhuriyeti Sofya Büyükelçimiz Dr. Hasan Ulusoy aracından indi ve kendisiyle tokalaşıp sarmaştı da, gerginlik aşıldı.

1989’da İsyan patladığı an 20 polis olan Cebel’de 2018’de 200 polis, jandarma ve bir o kadar da sivil güvenlikçi görev başındaydı. Olayların rengini saptama işini sizin yorumunuza bırakıyorum.

İnsanın Son Yolu Suyun Aynasıdır.

Geçen hafta sevilen kardeşlerimizden avukat, yazar, araştırmacı kalem, halk aydınlarımızdan Mustafa Bayramali Allah’ın rahmetine kavuştu. Yattığı yer nur olsun. Naşı, hayatının daha uzun bir kesimini yaşadığı sokaktan yakınları, arkadaşları ve dava yoldaşlarıyla birlikte alay oluşturan büyük bir kalabalık Müslüman seli tarafından omuzlarında taşınırken, avlulardan sarkmış Mayıs Gülleri belirdi. Ne var ki, Bulgar komşularından hiçbir taziyeye gelmedi. Yol boyunca rastlanan Bulgarlardan hiç biri saygıya durmadı. BAŞINIZ SAĞ OLSUN! Diyecek kadar vakit bulamadılar.

Devletin propaganda makinesi, yazarlar, aydınlar, TV, radyo, gazete ve dergiler angaje olmuş “tarihi unutursak” anlaşabiliriz, diyor.

Bizim Unutacak Utanacak Bir Tarihimiz Yok

Bulgaristan’da “Kadına Şiddeti Yasaklayan” İstanbul Anlaşması onaylanmadı. İnsana şiddet anlaşması yazılsa kabul edilir mi diye düşünüyorum. Bulgarlar Çingenelerden, Pomaklardan, Tatarlardan, Ulahlardan, Türklerden üstün bir ırk değildir. Tüm azınlıklardan hayır ve iyilik görmüştür. Fakat azınlıkları anlamayı asla istememiştir. Devlet politikası etnik, kültürel, din ve dil azınlıklarını ezmeyi, eritmeyi ve yok etmeyi hedeflemiş ve baskı ve terör uygulamıştır.

Cebel semalarında 19 Mart 2018 tarihinde beyaz güvercinler uçmadı. Demokrasimiz,  etnikler arası barış kanatsız kuş gibi. 1964’ten beri bu beyaz güvercinler Rodop dağları semasında uçmaktan korkuyor.

Demokrasi için Sorumluluk, Hoşgörü ve Hürriyet Partisi lideri Lütfi Mestan ile Hak ve Özgürlükler Partisi çömez-şefi Mustafa Karadayı’nın kürsüye çıkıp meydana toplanan Cebel halkını selamlayıp, şimdiye kadar işledikleri günahları itiraf etmeye korktuğu gibi…

Son.

Mayıs 1989 olaylarını yeni bir bakış açısıyla değerlendiriyoruz.

Lütfen paylaş.

Reklamlar