Tarih: 03 Nisan2017

Konu: Bulgaristan bazı önemli konularda Türkiye’den örnek almalıdır.

Siyaseti hissetmeyen kişilerin iş başına getirilmesi, çözümleri engelliyor.

Artık gerginlikler yaşatan bir olaya dönüşen bu gerçek, çok kolay ve olumlu bir şekilde çözülebilirdi. Biz hepimiz 26 Mart 2017’de yapılan seçimlerle ilgili parti başkanları ve ilgili yetkililerden yeni öneriler gelmesini bekledik, fakat ne zeki ne de akıllı olan bizimkilerden bu defa da çıt çıkmadı. Çünkü siyasetçiyiz diye kravat takıp, parlak ayakkabıyla dolaşan, bazen halkın önüne de çıkan ama konuşmadan kürsüden inen, sözünü ettiğim bu seçkin tipler, çorba içerken kendi aralarında görüş alış verişi yapsalar da, bon file çiğnerken konuştuklarını unutuveriyorlar.

Parmak basmak istediğim olay şudur:

Türk düşmanı milliyetçi taş kafa sürüsüyle dert yaşadığımız herkesçe biliniyor.

Onların derdi, Bulgaristanlı Müslüman Türkleri Türkiye’de ve dış ülkelerde seçim sandıklarından uzak tutarak, oy vermelerini engelleyerek, Sofya parlamentosunda sandalye kapmalarına mani olmaktır. Türklerin 2014 seçimlerinde 38 milletvekili çıkarması birçoklarını adeta delirtmişti. Bir defa, o zaman Türk partisinin Bulgaristan’da ikinci parti olması yolu açılmıştı ki, engellemek için neler neler yapmadılar. Önce Hüsmen ile Palev parti meclis grubundan atıldı. Ardından siyaset sahnesinde kendileri için yazılmış bir senaryo olmadığı anlaşılan, Bulgarca Hocalığından Spor Bakanı olan Bayan Georgieva ile akıl hocalığı yaptığı çaresizlere çıkış kapısı gösterildi. Bulgarcayı iyi konuşan ama söyledikleri işe yaramayan, ölü liberalizm sevdalısı avcı Mestan, 2 sene bir soru sormadan, 2 sözün başını yarmadan sandalye bekleyip maaş alan, cenaze hocası olarak ünlenen Ahmet ve mecliste ne yapıldığına bir türlü akıl erdiremeyen bazı başkaları bir punduna getirilip ihraç edildiler. Türk partisi küçüldükçe ciğerleri yağ bağlayanlar, oldukça rahatladı.

Oysa Türklerin meclisteki sayısı bu defa da büyüyebilirdi.  Bunun için ne devrim ne de evrim yapmak gerekiyordu. Zaten sürekli değişiklik gören Bulgar Seçim Yasasında küçük bir değişiklik yaparak, Diş ülkelerdeki Bulgar konsolosluk, ticaret ve kültür tesislerinde ve sınır kapılarında seçimlerin, seçim gününden 15 gün önce açılacak seçim bürolarında yapılabileceği yasallaştırılarak gerginlik, öfke istifrağsı önlenebilirdi. Hem de böylece Türkiye’deki 350 000 (üç yüz elli bin)  seçmenden hiç olmazsa yarısı hür iradesini sandık başında ifade edebilirdi. Bu pratiğin 73 ülkede oy kullandığı haber olan diğer Bulgar vatandaşları için de iyi olurdu. Çünkü dış ülkelerde 2.5 (iki buçuk milyon) vatandaşı olan Bulgaristan’a onlardan gelen oylar 30 bini aşmıyor. Demokrasinin ana ilkelerinden biri halka hizmet sunmak, işleri hafifletip kolaylaştırmaktır. Halkın hizmetine koşmayan demokrasi değildir.

Bu işlerin olmamasının içinde en büyük engel Bulgar ruhundaki egoizmdir. Kendisi çalışmayı sevmeyen bu millet, işlerin yüz üstü kalmasından, sorunların süründürülmesinden, insanları kapı kulu etmekten sanki zevk alıyor. Bulgar’ın kişisel özelliği olan kıskançlık ve bencillik, devlet bünyesine öyle işlemiş ki, hem iç hem de dış siyasete damga vurmuştur.

Sosyologlar Bulgar psikolojisinde değişikler yaşandığını araştırma sonucu olarak rakamlara dökseler de, anlaşılan bu değişikliğin olumsuz yönde geliştiğini yazmaya çekiniyorlar. “Benim iyi olmam önemli değil, önemli olan komşumun kötü olmasıdır” anlayışına dayanan bu tavır günümüzde göz çıkarıyor.  Türkiye’de 16 Nisan’da halk oylaması olacak “Evet” çıktığında işler düzelecek, komşumun Büyük Türkiye olacak desek, cevap aman olmasın. Türkiye’deki soydaşlarımız oy versin, meclisimizde herkes temsil olsun, desek, ne olur aman ama vermesinler, engel olalım. İşleri düzeltelim, herkes mutlu yaşasın desek, ama engel olalım, biz iyi ve mutlu olsak yeter gibi bir anlayışla yüz yüzeyiz.

İşte böyle bir ortamda soydaşlarımızın ve Bulgaristan’daki kardeşlerimizin sorunlarının çözülmesinde öncülük edecek kişi, siyaset ve parti görebilmekte aciziz. Bizi kendi kendini yenmiş, halk dertlerine üzülürken suyu çıkmış, akli birikimi zekâsına ışık olmuş, yürekli ve yüksek ruhlu, gözleri halkın menfaatlerinden, ihtiyaçlarından ve geleceğinden başka hiçbir şey görmeyen biri lazım. Böyle bir insan bulup yükseltebilsek bizim dertlerimiz bir anda yarı yarına azalacak. Bu işlerin aklı dağda kurt kovalayan ya da rüyasında halktan çaldığı paraları sayan kişilerle olmayacağını hepimiz nihayet anlayabildik.

Türkiyeyi, Türk karakterini, ruhunu, Rumeli insanını, onun dil din ve karakter özelliklerini, sabrını ve yaratıcılığını tanımadan onun adına iş üslenme pratiğine son verilsin. Bulgaristan Müslüman Türkleri üstünden, onlar adına üstencilik yaparak bizi de rezil etme pratiğine son verilmelidir. İş yapmaya niyeti olmayan, ilk ve son hedefi Türkiye devletini soymak ve rezil etmek olan kişilere görev ve yetki verilmemelidir.

Sözlerimi örneklememi isteyenleriniz olabilir:  3–4 yıl önce Sofya’da Baş Müftülük Binası onarıldı. Önce saçakları döküldü. Şimdi tavanı şapır şupur atıyor. Neden?

Birkaç yıl önceki Sofya depreminde kalabalık cemaati olan  “Banya Başı Camii” önemli hasar gördü. Yüklü faturalar kesilip onarım bitti. Sıvalar gece gündüz düşüyor. “Önünden geçenler için hayati tehlike var” gerekçesiyle caminin kapatılacağından korkuyoruz.

Dış ülkelerden tam yetkili gibi gelip de, işleri karıştıran kişilerin somunlarının sıkılması zamanı gelmiştir. Bu zihniyetle ileri gidemeyiz. Bize gülüyorlar. Türkiye örneklerinden yararlanırken onları dış ülkelere yaratıcılıkla, aç gözlülüğü, birden zengin olma hırsını köy mezarlığına gömerek, iyi niyetle taşımamız gerekir. Örnekler dayatılamaz! Zorla da uygulanamaz. Seçimi halk kendisi yapar. İnsanımızın yaratıcı zekâ sahibi olduğu unutmayalım! İnsan yaşadığı muhitin sultanıdır. Ortamı en iyi tanıyandır. Vatan bildiği topraklarda kala kalmışsa, o ata mezarlarının, Türk ruhunun bekçisidir. Ruhumuzu o ağır koşullarda, oralarda yaşatandır. Onun aklı ve iradesi dışında olan kök salamaz. İnsanlarımız son derece duyarlıdır. Hassaslığı incedir. Örneğin, Fransa’da “insan hakları hukuku” okuyup ancak ense yapan DPS milletvekilimi Kazak’ı tek söz söylemeden meclis dışı bırakmayı başarması, imrenilecek bir inceliktir.   Düşmanlarından daha zeki ve akıllı olmasa ata topraklarında tutunamazdı. Her insanın değeri vardır. Topluluğumuzun değerine kıymet biçilemez. Ona hiçbir kimse üstünlük dayatmaya çalışmasın. Bizim onurumuz bize yeter.

 

Hayat her gün ilerliyor kuşkusuz. Biz de onunla beraber yol alıyoruz.

Son yazılarda 26 Mart erken seçiminden sonra kurulacak muhtemel Sofya hükümetiyle ilgili birçok yorum yazıldı, yazılıyor. Olayları daha yakından izliyorum.

Şunları vurgulamak isterim: Şu dönem yeni Bulgar hükümeti kurulmasına en büyük engel, üzerinde paten yapmak istenen bataklıktan fazla, şoumen Slavi Trifonov girişiminde 6 Kasım 2016’daki referandumdan alınan sonuçlarıdır.

Bu halk oylamasına 2.5 milyon (iki buçuk milyon) seçmen katıldı. Ki 26 Mart’ta seçmenin % 54’ü sandığa gitmedi dikkate alındığında referandum sonuçları göz kamaştırıcı olduğu kadar kader değiştirici bir başarıdır. Bu gerçeği dikkate almayan Bulgaristan’da siyaset yapamaz.

Referandum sonuçlarının hçö vakit kaybetmeden dikkate alınması biz Türkler için de çok önemlidir. Çünkü referandum sonuçları faşistleri “Yurtsever Birliği” düşmanlığını meclisten söküp atma anahtarıdır.

Milletvekillerin sandalyelerine oturdukları ilk andan başlayarak, referandum istemlerine uyarak, ülkeye siyasi sitem değişikliği getirecek, seçim sistemini, parti listelerine göre milletvekili seçmekten vazgeçip halkın kendi seçtiği ve en fazla oy alan kişilerin meclise delege edilmesini getirecek (proporsiyonel seçim sisteminden majoriter seçime)sistem uygulamasına yasal yol açacak değişikleri hazırlamaya başlaması zorunlu olmuştur.

İkinci olarak, her oy için her seçimden barajı aşan partilere her yıl devlet bütçesinden 11 leva ödenmesine son verecek ve bu ödeneği 1 levaya indirecek yasa değişikliği hazırlanmasına hemen geçilmelidir.

Üçüncü olarak,  seçime katılmanın nerede bulunursa bulunsun her Bulgaristan vatandaşı için zorunlu oluşunu yasalaştıracak kuraların işlenmesi kaçınılmaz zorunlu olmuştur. Bu adımlar atılmadan, bu konularda uyum sağlanmadan Bulgaristan’da yeni hükümet kurulamaz.

Bir de, son seçimde olduğu gibi Merkez Seçim Komisyonunun baskı altında kalınca kural değiştirip, Türkiye sandıklarına 70 engelleyici göndermesi gibi keyfi haklar seçim kanunundan tamamen çıkarılmalıdır. Hükümet kurulmasını engelleyen durum budur.

İşte bu 3 – 4 noktada, birinci parti GERRB ile ırkçı faşist “Yurtseverler Birliği” anlaşması, ortak nokta buluşma, el sıkışması imkânsız görülüyor. Görüşmeler Hıdrellezi bulur. Çünkü onlar hepsi, Türklerin hepsinin birden oy kullanmasından korkuyorlar. 2050’de nüfusun % 80’i azınlıklardan oluşunca ve milletvekillerinin % 80’ni azınlık temsilcisi olunca ne yapacaklar öngörebilmek zor. Faşist partilerse majoriter sistemde daha şimdiden meclis dışı kalacaklarını hissediyorlar. Her oy için 11 leva almaktan vazgeçmek istemiyorlar. Çünkü avanta teknesi kuruyacak. Bulgaristan’ın yarına giden yolda kaldırılması gerek büyük taşlar bunlardır. Yaşlı kadınları sınır kapılarında tartaklamak siyasi çaresizlikten başka bir şey değildir.  Bu konuda da 1876’dan beri parlamenter deneyim birikimi olan Türkiye örnek ve başarılı çözümlerinden yararlanmak olasıdır. O ilk meşrutiyetlere Bulgarlar da vekil göndermişti. Bana olur, sana olmaz, siyaseti geçerli akçe olamaz.

Fikrimce, Sayın Rafet Ulutürk yönetiminde BULTÜRK yayınlarıyla siyasete girmemiz tüm okurlarımız için yararlı oldu. Çalışmalarımıza hiçbir yerden destek veren olmasa da devam edeceğiz. Bize halkımızın sıcaklığı yeter. İnsan erdemlerinden en büyü başkasının iyiliğini istemektir. Yaratan biz Türkleri bu erdemle yaratmıştır.

Okuduğuna teşekkürler.

Lütfen bu olanaktan başkalarının da yararlanabilmesi için paylaş.

Selamlar.

Reklamlar