Şakir ARSLANTAŞ
Pazar gün yapılan seçimler çok büyük bir gerçeği gün ışığına çıkardı. Bundan sonra işler eski hamam eski tas gitmeyecek. Oldu bittiye getirilen durumun mutlaka dğzeltilmesi ve yeni raylar üzerine oturtulması zorunlu oldu.
Biz Avrupa Birliği Parlamentosu’na gidenlerden zaten birşey beklemiyoruz. 752 kişi arasında 17 kişinin esamesi okunmaz. Okunsa bile kimsenin sözü geçmez. Zaten AB Genel Kurulu zenginler klübü gibi birşey olmuş ki, eski kıtanın çok sefil olan küçük bir ülkesinden gelen temsilciler ancak dinleyici statüsü hak edebilir. Bir de, bu denli kalavalık vekiller meclisinde, 17 kişinin kuvveti ne kadar etkili olabilir ki? Aralarında hem Bulgaristan lehinde, hem de Avrupa yararına iş görebilecek görmüyorum. Hele bizim şu HÖH grubunda bu nitelikte biri yok.
AB ana kriterleri 1950’lirde Fransa-Almanya Kömür ve Demir Sözleşmesi ve ardından Ortak Pazar’ın kurulduğunu ilan eden Roma Antlaşmasıyla duyuruldu. O zaman bu zaman sözde her şey iyi gidiyordu da, bir Ortak Anayasa kabul edilemedi. 28 devletin çok farklı sorunları, planları, umutları var ki, bunları uyumlamak zor.
Örneğin büyük AB devletleri Bulgaristanı bir tranzit yol ve ucuz deniz ve dağ turizmi merkezi olarak görüyor. Hayallerinde olan Varna ve Burgaz plajları, Bansko ve Panporovo kayak merkezleri, modern sanayi geliştirmeyi, eğitim öğretim işleridir. Bazı işleri dünya seviyesine çekme niyetlerinde yok. 1990-95 çöküşünden sonra sanayii canlandırma ve yeniden yapılandırma hayal bile edilemez oldu.
Adına demokrasi denen toplumsal düzene geçiş 25 yıl önce başladı. Ne zaman biteceği belli değil. Sürekli devam etse ne olur? Bilen yok. Öz imkanlarla, devlet parasıyla sanayileşme programlanamadı. Böyle bir atılım için finans kaynağımız da yok. Tarımsal üretim de değişti. Amerikan yapımı büyük traktörler Dobruca ve Trakya ovasına girdi ve köylüleri tarladan çıktı. Geçen yıl Dobruca’da dekar başı ortalama 830 kg. buğday alındı. Buğdayın buğday olarak dış satımasına önem veriliyor. Hayvancılık ve tarımsal ürünü işleme sanayii henüz biçimlenmedi. Norveç’teki 150 000 domuz kapasiteli modern çiftlikler bizde henüz hayal. 1990’dan önce Bulgaristan’da 15.5 milyon koyun vardı. Şimdi böylesi büyük ölçekli girişimlerer başlamak için gerekli alt yapımız yok. Örneğin kuzuculukta Avrupa birincisiydik. Küba’dan yılda 5 miyon ton şeker kamışı milası alıp küspesi ile kuzu besliyorduk. Bir yıl olgunlaşmış kaşar peynirlerini Amerikan pazarına sunuyorduk. Şimdi bunların hepsi hayal oldu.
“Focus” ajansını açtım, bakıyorum Almanya Başbakanı Merkel’in gözü yaşlı ağlıyor. Yılların başbakanı, hem de Alman kadınları sert olur ve öyle kolay kolay göz yaşı dökmez. İlgilendim. Oysa sebebi neymiş biliyor musunuz?
Almanlar geleceklerini kadere bırakmaz, herşeyin kendi ellerinde ve gözlerinin önünde olmasını ister. Genç kuşağın geleceğini düşünen makamlar 2014’te yaşı 16 olan Almanların 63-65 yaşında emekli olurken sosyal durumları ve geçim problemleri üstüne bir inceleme yapıp şimdiki emeklilerden daha kötü şartlarda yaşayacakları ortaya çıkarmış. Yani, araştırma sonuçlarına göre, XXI. yüzyılın ortalarında Almanlar bugüne kıyasla daha kötü şartlarda yaşayacak. Rakkamların diliyle ifade edildiğinde, geçim sıkıntısının % 20 oranında artacak ve yaşam daha kötü olacaktır.
Torunlarının emekliliğini düşünen Başbakan Merkel gözyaşlarını tutamayıp ağlıyor.
AB üyesi bir ülke vatandaşı olarak bu durum üzerinde bizim de düşünmemiz yerinde olur. 2.5 milyon yurttaşımız dış ülkelerde çalışıyor ve bunlardan % 85’i sigortasız yani emeklilik primi ödemiyorlar ve 65 yaşında emekli maaşı alamayacaklar.
Genelde tütün işleyen tarım emekçilerimiz de sosyal sigorta sistemine bağlı değildir. Hepsinin gelecekleri yaşlılık açısından zifiri karanlıktan farksızdır.
Artık sezon açıldığı için dikkatinize sunuyorum. Geçen sene denizdeki otel ve lokantalarda, plaj veya parkinglerde hizmet verenlerin ancak % 40’ı sigorta primi yatırdı.
Nüfusumuzun % 24’ünü oluşturan ve hemen hiç biri her gün biraz daha yaklaşan emeklilikleri üstüne hiçbirşey yapmayan Çingene kökenli vatandaşlarımız ulusal tabloyu daha da karamsar ediyor. Sosyal durumu yüreksel acısı olan bu büyük katmanda artık 3. kuşan sosyal yardımla geçinen, hiç bir dönem hiç bir yerde çalışmamış olanlar çoğalıyor. Yalnız yeni seçimleri beklemekle ve oy için dağıtılan paralarla geçinmek perspektifsizdir.
60 gün seçim propagandası yapıldı, yazıldı çizildi. Hiç bir aday kalkıp ben bu şehre şu fabrıkanın kurulması amacıyla mücadele edeceğim deyemedi.
Sanki asvalt üzerindeki delikler, patlamış su boruları, akan kiremitler, su baskınları vicudumuza kene gibi yapışmış ve bizi, hepimizi bayıltmaya çalışıyor.
Neredeyse hayal etmeye gücümüz yok. Biz hayallerimizin yükü altında ezilen bir kuşak olarak, belki de emekliliğimizi bile alamadan, ahretkapısını tıklatmak zorunda kalacağız…