Tarih: 20 Şubat 2019
Yazan: Rafet ULUTÜRK
Konu: Yeni saldırıların nedeni içinden çıkamadıkları krizdir.

Oy zavallılar, oy!  Bulgaristan üstüne yazmak istiyorum.
Aklım Hindistan’da. Dünyanın 7. harikası olarak kabul edilen Tac Mahal’da! Burası İstanbul’dan getirilen ustalar tarafından yapılmıştır. Planını İstanbullu Mehmet İsa Efendi çizmiş, kubbesini İstanbullu mimar İsmail Efendi yapmış, duvarlardaki göz kamaştırıcı hatlar da yine İstanbullu ünlü hattat Serdar Efendi tarafından yazılmıştır.

İngilizlerin buraya ilk adım atmaları ise 1613 yılında olmuştur.
O tarihten sonra 100 sene boyunca Hindistan’ı dünyaya yalnız İngilizler tanıtmıştır. Hindistan’ı dünyaya İngilizce ve İngilizlerin istediği şekilde anlatacak temsilcilerin yetiştirilmesi tam 3 kuşak, yani 100 sene sürmüştür.

         Bulgaristan’da siyasi duvara yeni tablo asıldı dedim.
Hindistan 1613’te Büyük Britanya sömürgesi olunca duvardaki tablo değişmiştir. O kolonistler (Britanya sömürgesi ülkelerini yöneten yerli albaylar)  tarafından idare edilen bir ülke olmuştu. Sömürgeci ülkelerin Büyükelçileri de kolonist olabilir.

2019’un Şubatında Bulgaristan benzer bir durum yaşandı. İngiliz değil de, Birleşik Amerika sömürgesi oldu gibi… Nasıl mı? Anlatayım…

Geçen hafta ABD’nin Sofya Büyükelçisi Erik Rubin Bakanlar Kurulunu kapı çalmadan ziyaret etti. İfadesiz cemalindeki hiddet belirtisi kızarıklar dikkatleri çekti. Başbakan Boyko Borisov ve hükumet erkânına eliyle siz şöyle biraz arkada ve kenarda durun işareti yaparak, gazetecilerin ve kamaraların karşısına geçti. “Bundan böyle bu memlekette ben ne dersem o olacak” dedi.

İngilizcesi yeterli olmayanlar “Ne dedi? Ne dedi?” havasına girerken, işin özünü anlayanların benizleri sarardı soldu.  Kimileri taş kesiti, mos mor oldu. Bulgaristan Prenslikten Çarlığa, monarşiden totalitarizme ve sonunda demokrasiye 140 yıl süründü de hep kendini temsil etmeye gayret etmişti. Dev bir devletin Büyükelçisinin bu el işareti, yabancı bir dilde söyledikleri ve hatta protokol bile edilmeyen sözlerinde, diplomatik hukuk kurallarına göre anlam beni kovun olsa da, hazır bulunanlar sustu, yutkundu ve yere baktı.

334 yıl sonra, Mahatma Gandi’nin önderliğinde verilen ağır bağımsızlık mücadelesi neticesinde, 1947’de Hindistan’ın egemenliği ilan edilirken, büyük düşünür Ein Stein şöyle diyecekti:
Zaman gelecek ve yeni kuşakların canı kanı olan böyle bir insanın yeryüzünde yürüdüğüne inanmaları çok zor olacaktır.”
Mahatma – büyük gönüllü demektir. Bizde yaşasaydı ona yüzde yüz körük gönüllü derlerdi. Böyle bir yüreği yetiştirmesi için Hindistan’ın 4 asır ezilmesi gerekmiştir.

Aslında bu Hint halkının ilk ezilişi değildir. Onlar Çengiz Han işgal devrini de yaşadılar. O devir bittikten sonra Hint halkının olgunluğunu kantara koyan akıllıların akıllıları “olmamış” demişlerdir. “Olmamış” gerektiği gibi, olgunlaşmamış anlamındadır ki, halkın ruhsal olgunluğunun iyice kemale gelmesi için bir 300 yıl daha yerli yöneticilerin hayatta ve kitapta görülmemiş zulmü yaşanmıştır.
Bu zulüm öyle bir şeymiş ki, Hint halkı “her kötülüğün sonu olduğuna inanmış” ve şu masalı anlatmaya başlanmıştır.

         Kısa bir hikaye anlatalım: “Yol kenarında, ot çöp arasına yuva kurmuş bir serçe çifti yumurta yumurtlamış ve kuluçkaya yatmıştır. Yoldan geçen bir fiil yuvaya basar ve anaç kuşu ve yumurtalarını ezer.

Solucan aramaktan dönen erkek kuş ne görsün!
Delilere dönmüş. “Ocağım ve soyum söndü,” deyip üzülmüş üzülmüş ve sonunda filden öç almaya karar vermiştir.
Küçücük serçe kocaman file ne yapabilir ki?
Önce ağaçkakanın yanına gitmiş, olayı anlatmış, dert yanmış ve yardım istemiş.
“Ben ne yapabilirim ki,” olmuş ağaçkakanın cevabı.
Serçe, usul usul anlatmış: “Fil şimdi sıcaktan gölgeye serilmiş, horlaya horlaya uyuyor. Sinekler gözlerinin etrafında caz cuz uçuşuyor. Gürültüyü artırmak için çekirge de kulağında ötecek. Sen ise bu arada keskin gaganla onun gözlerini oyacaksın” demiş.
Ve ağaçkakan kuş kardeşine yardım etmeye karar vermiş.
Teşekkür eden serçe hemen kurbağa sesi gelen dereye uçmuş. Başına geleni en büyük kurbağaya anlatmış ve “o şimdi susamış uyanacak ve gözleri görmediği için senin sesinin geldiği yere yönelecek, gel kuru derede büyük hendeğin altına gizlenelim ve orada vakla…
Kurbağa razı olmuş işe koyulmuş. Hendeğin en derin yerinde bir taş ardına gizlenmişler. Sesin geldiği yere giden kör fiil dereye tekerlenmiş, telef olmuş ve serçe böylece öcünü almış…

Bu masaldan ilham alan Hintliler hem yerli zalimleri, hem kompradorları ve kolonistleri ve hem de İngiliz sömürgecilerini Yarımadadan kovarak, kendi dertlerini dünyaya kendi dillerinde anlatmaya başlamışlar ve egemenliklerini geri almışlar.

ABD Büyükelçisinin Başbakan Borisov’un önüne geçerek,  “Beyler egemenliğinizi rafa kaldırdım, artık yalnız ve bir tek bana bağlısınız! Bundan böyle ben ne dersem o!” sözlerinin ömrü ne kadar olur? Bulgar halkı kendi masalını ne zaman anlatmaya başlar soruları kafamı tokmak-lamaya başladı ve gel de çık işin içinden çıkabilirsen…

         Her işin bir gerekçesi olduğu gibi bunun da var tabii.
Bulgaristan’da Rus lisansı ile silah üretimi yapan GERBEV adından bir şahsiyetin kahvesine, yıllar önce, şu İngiltere’de ünü büyük “noviçok” zehrinden birkaç damla damlatılmış, anlaşılan adamı öldürmek istemişler.
Kısa adı (CİA) olan ve Bulgaristan’da (TsRU) kısa adıyla bilinen Amerikan Haber Alma Örgütü birkaç yıldan beri bizdeymiş ve kimseye sezdirmeden bu savı kanıtlamış. Saptama “Uyuyorsunuz. Ne zamana kadar uyuyacaksınız? Biz olmasak Ruslar donunuzu çıkaracak. Hepinize toplu mezar kazacak. Bu nedenle bundan böyle hiç bir işe karışmayın, bir şeye bulaşmayın, hatta seyretmeyin!” diyen Büyükelçi Erik Rubin, yalnız tabloyu değiştirmekle kalmayıp bir de güçlü bir fırtına kopardı.

1990’dan beri Bulgaristan siyasetinin içinde olan NATO Kulübü hemen depreşti. Aklının kime hizmet ettiği bilinen eski dış işleri bakanı Solomon Pasi kendisini sorumlu kolonist yaptı ve  “İşine bakmayan Baş Savcı, Milli Güvenlik Devlet Ajansı DANS Şefini ile İç İşleri Bakanını istifaya davet etti

         Tablo değiştiren bu gelişmenin temelinde bir fincan kahve içine 3 damla “noviçok” damlatılması bulunuyor. Uluslararası terör kapsamına giren şu “noviçokla” zehirleme olayı çok önemli olsa da, dikkatinizi çekmek istediğim nokta farklıdır.

Yeni adı Rusya Ulusal Güvenlik Servisi (FSB) ve Bulgaristan’da çalışan kolu dış istihbarat ve casusluk servisi (SVR) etkinlikleriyle 1996’dan beri Hak ve Özgürlük Hareketi (DPS) içindeki devrimcilerden. Adil, demokrat, hak ve özgürlükçü Türk ruhu taşıyan 10 bin militan partiden tavsiye edilip ata-vatandan kovulurken, yerlerine eli kolu ve ruhu bağlı genç kuşak kadrolar aşılanması konusunda Sofya’daki NATO Kulübü dut yemiş bülbül gibi sustu.
Bu kulübe üye Türk olduğunu bilmiyorum. Romenlerden yazar G. Paruşev üyeydi, 3 ay önce vefat etti. Politikayı duyumsayanlar ABD Büyükelçisinin milli kolonistleri bu kulüp çevresinde seçeceğini haber veriyorlar.

Bulgaristan’da yönetimsel değişiklerden yana olduklarını gizlemeyen bu Amerikan uşakları toplumun yeniden örgütlenmesini ancak kişisel çıkarları açısından görebiliyorlar. Moskova’ya özel bir tebessümle bakan “Ataka” partisinin yayın organı “Ataka” gazetesi, 4 yıldan beri Brüksel parlamenterliğinden geçinenlerin sadece banka hesaplarına ve cüzdanlarına baktı. Her ay 17 bin leva maaş alan bu kadrolar, normal işleri dışında boş durmamışlar. Komisyonculuktan, lobicilikten, rüşvetten, özel istendiğinde el kaldırmaktan ve başka “hizmetlerden” ek olarak birer milyon Euro kazanmışlar.
Kazanç kuyruğun sonundaki kadro faşist kopili, VMRO voyvodası Angel Cambazki’dir. O, 4 yılda 28 milyon Euroluk Bulgar pasaportları satarak Makedonları Bulgar yaparken, Brüksel kazanından ancak 348 bin Euro cebe indirmeyi başarabilmişti. Ağlar mısın güler misin?

ABD Büyükelçisi E. Rubin, Bulgaristan’ı idare işlerinde kendisine yardım edecek olan kolonistlerin listesini ve maaşlarını henüz açıklamadı. Fakat Yüksek Seçim Komisyonundan 26 Mayısta yapılacak AB seçimleri adaylarının listesini istedi ve “onayım olmadan kimse aday olamaz” dedi. Anlaşıldığına göre Büyükelçi Rubin Brüksel’den çalanları kınamıyor.

         Ürpertici mi diyeyim, umut verici mi diyeyim şu son gelişmelerden sonra yeni tablonun renkleri daha kesin belirmeye başladı.

Konumuz parlamenter demokrasinin, daha somut bir ifadeyle meclisin çalışmalarıdır. Hafta sonunda, Başbakan Boyko Borisov Almanya / Münih NATO toplantısındayken meclis çalışmaya devam etti. İktidardaki GERB ile muhalefetteki DPS oylarıyla 3-4 seçim kanunu değişikliği onaylandı. Pazartesi dönen ve ayağı tozlu ABD Büyükelçiliğinden telefon alan Başbakan Borisov meclistekilere demedik bırakmadı. Sen misin kanunlara dokunan?

Değişikliklerin hiç birini kabul etmedi. “Yaptığınız değişikliklerin hepsini hemen bozun ve geçersiz kılın!” emrini vermesiyle, baş kolonistin o olduğunu görmeyen kalmadı, otoriter bir tavır takındı ve meclisi yok sayarak, “ben bu ülkeyi ölü canlıların oyları ve iradesiyle yönetmeye devam edeceğim” demiş oldu. Yeni tablodaki ilk belirgin rengin Nazi kahverengisi olduğu böylece sırıttı.

         Bu rengin parlaklığının iyice şakıması ise 20 Şubat 2019 gecesi Sofya Üniversitesi yakınına 9 ülkeden gelen Nazi-gruplarının bayraklı hortlaması oldu.

Bizde buna “General Lukov Nümayişi” adı verilmiştir. Lukov, Çar Ordusunda Savunma bakanlığı yapmış, Bulgar ordusunu Alman silahlarıyla silahlandırmış, 1942’de işgal edilen Makedon ve Egen topraklarından Yahudi ve Çingeneleri toplatıp “Treplika” toplama kampına yakmaya gönderen ve Bulgar Ordusu’nu Stalingrat cephesine göndermeye hazırlanan kişidir. Faşist olduğu için yasaklıdır. Yasaklıdır da, Başbakan Borisov’un hükümet ortağı sözde “yurtseverler” gölgesinde ve desteğiyle Sofya’da yürüyüş yaparak faşizmi çağırıyorlar. Tabloda bu kahverengi ana renk gibi biçimleniyor.

Hafta başında, Sofya gümrüğüne Amerika’dan 2 konteyner yılan balığı yavrusu geldi. 5 milyon adet oldukları açıklanırken, büyüdüklerinde 5 metre uzadıkları bildirildi. Bizde hamsi dışı balıklar kısa ve kalın olur. Kamuoyu bu yavrucuklar zehirli olabilir mi? sorusunu sordu.
Cevap veren bulunamadı, çünkü yavrucukların gözleri henüz açılmamış, yuvarlak gözlüler uysal, dik kesik gözlüler zehirliymiş.

US Büyükelçisi son sözünü söyledi:

Varna Akvaryumuna dökün emrini verdi. Milletin ise uykusu kaçtı. Bizim bataklıkta bu balıklar boğa yılanı gibi 10 metre uzar diyenlere, konuşma yasağı geldi. Bizde halkı önceden uyarmak ve korkutmak yasak, ama TV yavruları gösterdi ve zehirli mi zehirsiz mi, ne kadar uzun olur, insanı yutar mı boğar mı hayalleri her kafayı karıştırdı.

         Çingene GETTO-larında tartışılan 2 yeni konu var. “Olumlu” ve “olumsuz” asimilasyon!

Düne kadar Romanları-Çingeneleri yakıp sabun yapanlar eriterek yok etme siyasetinden vaz geçmiyorlar. Dertleri Romanları bedava çalıştırmaktır. Ayrıca çok çocuk yapmalarını önlemek ve ikinci sınıf vatandaş olduklarını kafalarına kazımaktır. ABD Büyükelçisi Romenler ile ilgili “ülkenizin geleceğidir” dikkatli davranın gibi sözler söylemiş.

Bulgaristan Sosyalistlerinin (BSP)  ABD Büyükelçiliği ile arası tuzlu-buzlu. 12 yıl önce NATO’ya girerken öncülük etseler de, “F-16” uçakları alımına oy vermediler. Borisov, Münih NATO zirvesinde iken “memleketteki seçmenlerin yeni tescili yapılsın, listeler muhtarlık ve belediyelere asılsın, “ölü canlılar” listelerden çıkarılsın” gibi isteklerde bulunan BSP meclis grubu bir daha tosladı ve parti yönetimi 73 “evet” oya karşı 33 çekimser ve 3 de “karşı” oyla Sofya Meclisinden çıktı. Tekrar erken genel seçim istiyorlar.

ABD Kilise ayini ziyaretinden, Başkan Trumpla el sıkışmasından ve ABD Büyük Elçisi ile öpüşmesinden sonra biraz daha sağa kayan Karadayı ve tayfası GERB çizgisine yaklaştı “milli menfaatler” gibi tamamen anlamsız bir şiar ardına gizlenerek iktidara parlamenter destek sağlaması, 3. B. Borisov hükümetini ayakta tutarken, seçim konusu da açılmıyor.  HÖH şu an seçimden korkuyor. Halka söyleyecek sözü karşısına çıkacak yüzleri kalmadı. Moskova’dan gelen Kremlin Kilisesinde sabah kahvaltısı listesinde ise ne Ahmet Doğan’ın ne de Mustafa Karadayı ismi var.

Faşistler, aşırı milliyetçiler, milliyetçilik maskesini hiç indirmeyenler ve ara sıra takanlar, isim değiştirme yıllarında işledikleri cinayetlerin sorgulanmasından korkanlar, eski ve yeni istihbaratın tüm kadroları ve sahte ve ikiyüzlü aktivitelerin hepsi Müslüman Türkleri parçalayıp bölebildiklerinden hoşnut ve geri adım atmamızı bekliyorlar. HÖH-DPS-DOST BİRLİĞİ dışında bir örgütlenme sorunu gündemde olsa ve el atsa da henüz beklenen bir lekesiz, bilinçli, dili düzgün, gönlü büyük, okşayıp sevmesini bildiği gibi, öç almasını, oyun kurmasını bilen, halkın gönlünde taht kuracak, kökleri Türklük dünyasında yeni bir öncü bekleniyor. Türk-İslam ruhunu tekrar kucaklayacak bir kadro bekleniyor, kendileri için değil HALKI İÇİN YÜRÜYECEK KENDİ ÇIKARLARI KARŞISINDA HALKIN ÇIKARLARINI ÖNE ALACAK, KENDİNİ FEDA EDEBİLECEK KİŞİLER bekleniyor, hasret bitmesi gerektiğini herkes haykırıyor.

Serçe masalını bilinçli anlattım. İş bilen, yüreği ihanet kabul etmeyen, bizden biri olan bir lidere ihtiyacımız var. Biz politik kimliğimizi kurban edemeyiz. Ne pahasına olursa olsun korumak zorundayız. Politik sahneye çıkışımız son 5 kuşağımızın birikiminin ürünüdür. Serçenin fili hendekten itmesi kadar önemlidir.

         ABD Büyükelçisinin duvara astığı tabloda bize yer olmayabilir. Bizim ruhumuzu bir ya da 2 komiserlik (kolonistlik) hakkı tanınır ve ezilmeye devam edersek, çok çekeriz. Birlik zamanı geldi gerçek Lider bekleniyor, önce gerçek Lider çıksın ki halk arkasından yürüyebilsin.

Herkesin düşünme ve fikir hakkına saygımız var.
Aramızda ortak dil ve fikir bulamazsak, bir daha uzun zaman toparlanamayız. Evlatlarımız için yazık olur.

En büyük arzumuz ortak erdemlerde buluşmamızdır.
Okuyun, okutun, çevrenizle paylaşın…
Bilgi çoğaldıkça, öz güven yerine gelir, özgüven geldiğinde ise DOĞURULARI GÖRME, TESPİT ETME  ve kendi törelerimize ve köklerimize ulaşma imkânı bulabilirsiniz. Kalın sağlıcakla.

Okuduğunuz için Teşekkür ederim.

Reklamlar