Dr. Nedim BİRİNCİ

Konu 7 Haziran seçimleri

7 Haziran genel seçimlerine çok az kaldı. Yapılan yüzlerce miting politikacıları soydu. O masaldaki gibi “Hangi Kral’ın Çıplak olduğu göründü.” En uzaktan bakan seçmen de kürsüdekilerin iç yüzünü ve durumunu açıkça görme imkânı buldu.  Devamlı tekrar edip bol keseden vaatlerde bulunmanın anlamsızlığı da Mayıs ayının son günlerindeki yakıcı güneşe dayanamadı.

İtirazınız yoksa önce politik sahneye yeni çıkan ve hemen “A” klasta yer almak isteyen ve kürsüde boyunu uzamış bulan Halkın Demokratik Partisi’nden (HDP) başlayalım. Doğrusunu yazmamı isterseniz bu partinin seçim logosu hoşuma gitti.

BAHAR ÇİÇEKLERİNDEN DERLENMİŞ DEMET!

HDP, bir politik parti olarak, bu seçimde derdi baraj aşmak. Barajı aşsa meclise girip parlamenter grup oluşturacak. Öyle bir hava var ki, meydanlarda ve TV ekranında, sanki şimdiye kadar TBMM’ne giren Kürt Milletvekilleri tek başına hareket eden, saldıran sırtlanlardı ve artık saldırgan sırtlan grubu halinde Aslanı yenecek duruma gelecekler. Burada – kokmayan çiçek demedi ile diş bileyen sırtlan sürüsünü görebiliyoruz.

Bu gelişme, Türkiye politikasında nitelik olarak yeni bir durumdur. Çünkü Türkiye’de bugüne kadar bir etnik Kürt partisi meclise girememiştir. Yapılan, bu kadar büyük bir sayıda seçim görüşmesi, toplantı ve mitinglerden buharlaşan budur.

2 yaşında olan HDP partisi Kürt demokratik hareketinin taşıyıcısı olarak hareket ediyor. Oysa politik sahneden henüz emekleme çağını doldurmuş, tay durmaya, ilk adımlarını atmaya çalışıyor. Bu adımları atığı ortam çok partili Türk politik sisteminin yerleştiği, askeri darbe korkusunun kalktığı, “paralel” yapılanmanın bel kemiğinin kırıldığı ve son 13 yılda etnik ve kültürel farklılıklara saygılı demokrasinin oturduğu bir Türkiye’dir. Bu Türkiye demokrasisini geliştirip yerleştirense AK Partidir. Bugüne kadar demokratikleşme davamızda HDP katkısı görülmedi ve onların bu davada izleri henüz yoktur. AK Parti ile gelen tarihsel zenginliğini kucaklayan ve umut dolu bir geleceğe yönelen Türkiye’de HDP kendi yerini ve rolünü henüz belirgin olarak çizmemiştir. Marmara Denini adalarından birinde hapis olan A. Öcalan ile dağda konuşlanmış ve silah bırakmamada ısrarlı olan PKK arasındaki “çözüm yolu” görüşmelerinde postacı ve aracı rolü gören HDP lider ekibi, sanki dünyanın mihveri değişti, Türkiye politik mihveri ise onların etrafında dönüyor gibi bir “orta direk” havalarına girdiler. HDP liderinin miting konuşmalarını dinleyenlerde herkese istediği verilse, dünya çöker, fikrinin doğması tesadüf değildir.

İşte böyle bir ortamda tay duran çocuk edasıyla hemen sağ sola yumruk sallamaya başlayan HDP, onu çok sevenlerden aman düşmesin diye koltuk desteği alıyor. Bu desteği veren ise 34 bin şehit veren Türk ve Kürt halkı değil, bu kanı akıtan dağda ve şehirde halen silahlı örgütlenmiş PKK’dır. Seçim öncesi tutumu halkı ürkütüyor. Kürt seçmen,  bu buzağının boynuzları çıkarsa, mürekkep balığı gibi boyasını salarsa gibi karamsarlık içinde bocalıyor. Öyle ki bu bocalama hele Güney Doğu’da öyle şiddetlidir ki, mitingciler seyreldi, coşku söndü, TV propaganda şov yapan liderler üslup bozdu. Birçok yerde patlayan bombalar, dehşetli yıllardan çağrışımlar uyandırdı. Seçmen “çözüm süreci” ve huzur politikasının kalesi olan AK Partiden yardım umdu, etrafına toparlandı. Artık bir asır Cumhuriyet yolunda yürüyen ve demokrasi aşamalarında perdeleri birer birer açan Türkiye seçmeni, etnik, kültürel, idari ve yöresel ayrışımınyarınsız,  bulanık ve karanlık olduğunu kesin gördü.

Ağaca çıkmadan armut silkmeye, meclise girmeden hükümet devirmeye, “Başkanlık yolu kesmeye vs. heveslenen HDP Başkanı Selatin Demirtaş son günlerde mitinglerini yalnız İstanbul’da ve Batı illerinde düzenleme gayretinde olduğundan, Kürt seçmenin ana-kitlesinin yaşadığı bölgedeki gerçek durumu analiz etmek istemiyor. Çünkü Kürt seçmen barış ağacı gölgesi arıyor.

Türkiye Cumhurbaşkanı Sayın R. Tayyip Erdoğan ile Başbakan Sayın Prof. Dr. Ahmet Davutoğulu’nun yönettiği bölgesel barış politikası birçokları Kürt ailesi olan savaş kaçağı ve mağduru 3-4 milyon Yakın Doğuluya kucak açtı. Daha önce de benzer olay yaşandı. Demirtaş bu kitlenin önüne çıkmak istemiyor. 4 miyon misafire 12 milyon sofra açmak, her babayıdın gösterebileceği misafirperverlik değildir. Biz Bulgaristanlı soydaşlar bunu iyi biliriz. Biz savaştan değil totalitarizm zulmünden kaçtık ve bize kimlerin kucak açtığı, “kimlerin sizin burada ne işiniz var?” dediği hafızamızda canlıdır.

Evet, Demirtaş göçmen kamplarında miting yapmıyor. Yapsa da ne olacak! Amerikan uşaklığı yaparken, PKK’nın alevlendirdiği İrak ve Suriye odaklı Yakın Doğu çatışması her gün yüzlerce kurban almaya devam ediyor. Artık sayıları 100 bin olan en modern silahlarla donatılmış ve her biri 5 yerli askere eşit olan İŞİD ordusu çarpıtılmış bir İslam dünya görüşüyle kıyım ve zulüm düzeni kurmaya çalışıyor. Demirtaş’ın bu konudaki görüşleri güneşli bir ortama serilmelidir. Çünkü Türkiye Silahlı Kuvvetleri’nin geçilmez kalesi olmasa, Yakın Doğu’nun halini Kürt halkı, hele HDP-li Kürt sosyal-demokrat sekülerle açısından görmek istemem.

HDP’nin ardına gizlendiği sosyal-demokrasi ideoloji Türkiye Güney Doğusu için  temelsizdir. Bir defa ardında illegal silahlı çetelerin kol gezdiği ve ikide bir ufukta kararan bir dehşete işaret ederken,  “büyük bir Türkiye kargaşası” gevelenirken demokrasi ülküsü buharlaşıverdi.  Aşiret kurallarıyla yönetilen, PKK baskısının hüküm sürdüğü ve her gün kurban aldığı bir ortamda sosyal demokratik yaklaşım geçerli olamaz.  “Halkların eşitliği” falan filan söz kalır. Kendisi hür olmayan bir halk topluluğu başkalarının hak ve hürriyetlerine demokratik düzenine katkıda bulunamaz, helke hele hiç  dil uzatamaz.

  1. Demirtaş’in mitinglerde tıngırdattığı sazın ayarı sabah Kürdi, akşam Türki, Batıda Rumelii’dir, ama öyle bir ayar yoktur. Güney Doğu halklarının iradesini Antakya korusunun 4-5 dilde birden söylediği “Sarı Gelin” türküsünde duyumsadık ve günlümüz ferahladı. Kürt olmak ne kadar şerefliyse, ermeni, Arap ve Türk olmak da o kadar şereflidir.

Biz Bulgaristanlı Türkler de bu seçimlere 8 milyon gibi bir kitle olarak katılırken, genelden kopmuş ve Türkiye bütününde oluşturucu bir parça olabilmekten fazla bir şey istemiyoruz. Demokrasi ve insan hakları, toplumsal özgürlükler üzerinde düşünürken onların fazlasının da zararlı olduğuna inanmış olarak hareket ediyoruz. Sonsuz özgürlük, demokrasi vs. istemek, bir sofraya oturup devamlı yemek içmek gibi bir şeydir. “Şişti patladı” sözü bu durumlar için bizden çok daha önce söylenmiştir. O sizin doğup yetiştiğiniz El ağızı köylerinde bile tarhana ince doğranır, etler ince kıyılır, bulgur da kıvamda kesilir. Sizin talebiniz tüm Türkiye politikasına hocalık etmekse, yön vermekse boşuna zahmet etmeyiniz. Her halka kendi aklı yeter de artar.

Türkiye halkının politik yapılanması 2 400 yıllık bir birikimin devam olarak günümüzde BAŞKANLIK SİSTEMİNE yönelmek zorundadır. Bunun için 1980 darbeci general zihniyetinin yaratığı ana yasal düzen değiştirilecek ve halkın demokratik yoldan seçtiği Başkan, çoğulcu demokrasiye dayanan ve ikide bir kösteklenip tekleyen meclis yürütme düzeninin yönlendirilmesigörevini üstlene çektir. Yenidünyada bu işler hep böyledir. Türkiye dünya liderleri arasında yerini alması için devlet yönetimi ABD, Rusya, Fransa vs. büyük devletlerin yönetim sistemlerine uygun ve eş değer olmalıdır. Sayın T. Erdoğan gibi bir liderin, “ama ben gidip de meclisime bir danışayım zamanı” artık zamanını doldurmuştur. Bunu kabul etmeyenlerin TBMM’de yeri olamaz.

Yazımı kaleme aldığım saatlerde İstanbul 1453’te Fatih Mehmet Zaferini anmaya hazırlanıyor.  Utkan önder Bizans Başkentini 130 binlik bir orduyla ele geçirmişti. Bin yılda kurulan Bizans uygarlığının yerine Müslüman Türk uygarlığı kurulması da yine o kadar yıl aldı. Dünyanın değişmesi sıçramalı olmuyor. Bu evrim aynı çocukların emekleme çağından sonra tay durma ve ilk adımlarını atma, okul, üniversite dönmelerini saniye saniye, dakika dakika,….yıl yıl yaşamak zorundadır. İnsanlık tarihinde 5 yaşında veliahtların tahta oturduğu örnekler yok değil. Bizim Bulgaristan’da II. Simeyon 5 yaşında Bulgar Çar’ı oldu.  Yalnız Çar oldu ve hiçbir iz bırakmadı.Kürt hareketi de ardında yalnız kanlı izler, gözyaşı ve hüzün bırakmıştır. HDP Başkanı Demirtaş ve arkadaşlarının yakası açılmamış sözlerine inanmak kumsal sahilde yürüyenin ayak izlerinde altın ağacı bitecek gibi bireydir. Bu ayak izlerini dalgalar her gün ebediyen siliyor, durgunluk döneminde ise rüzgâr kumu kuma katıp her yeri düzlüyor. Ağaç dikip bahçe yetiştirmeden meyve toplamak kimseye nasip olmadığı gibi HDP’ye de nasip olmayacaktır. Çünkü derin bilgeliği ve çok keskin öngörüsü olan de sürekli kendini yenileyebilen Türkiye halkı ve seçmeni bu arada Bulgaristanlı seçmen soydaşlar 7 Haziran’da her zamankinden daha uyanık ve daha bilinçli oy kullanacaklarını her yerde ve her an ifade ediyorlar. Yemin etmemize gerek yok. Biz oyumuzu AK Partiye vereceğiz!

Reklamlar