Gülten RAYİMOĞLU

Tarihin karanlık dehlizlerinden bugünlere sessizce akan bir coğrafya vardır: Deliorman. Osmanlı arşivlerinde bu bölgenin adı, “vahşi ormanlar” anlamına gelen “Deli” ve “orman” kelimelerinin birleşimiyle anılır. Ancak bu isim, sadece doğanın haşmetiyle değil, aynı zamanda bu coğrafyada yoğrulmuş bir medeniyetin, bir halkın, bir inancın ve bir direnişin hikâyesidir.

Bugünkü kuzeydoğu Bulgaristan sınırlarında yer alan Deliorman, asırlardır Türk ve Müslüman nüfusun yurdu olmuştur. Osmanlı’nın Balkanlar’a taşıdığı ilim, mimari, sosyal düzen ve çokkültürlü yapının önemli merkezlerinden biri olarak tarih sahnesine çıkmıştır. Bu topraklar, sadece bir bölge değil; aynı zamanda bir hafıza, bir kimliktir.

Razgrad: Bir Şehrin Hafızası

Bu hafızanın kalbinde ise Razgrad şehri yer alır. Osmanlı döneminde bir kaza merkezi olan Razgrad, Silistre Eyaleti’ne bağlıydı. Camileri, hanları, medreseleri ile sadece bir idari merkez değil; aynı zamanda bir kültür ve eğitim ocağıydı. İbrahim Paşa Camii, hâlâ ayakta duruyor. Sessizce geçmişi fısıldıyor ziyaretçilerine. O cami sadece bir yapı değil; bir milletin taşta bıraktığı dua, mimarideki zarafet, şehirdeki maneviyatın simgesidir.

Etnik ve Dini Doku: Çok Sesli Bir Harmoni

Deliorman, Osmanlı’nın yerleştirme politikasıyla Anadolu’dan getirilen Yörükler, Türkmenler ve diğer Türk boylarıyla şekillendi. Bölge kısa sürede İslam’la yoğrulmuş, Pomaklar gibi İslam’a geçen yerel topluluklarla zenginleşmiştir. Bulgarlar ise Osmanlı’nın “millet sistemi” sayesinde kendi dinî ve sosyal hayatlarını özgürce sürdürebilmişlerdir. Romanlar, her iki inanç grubunun da izlerini taşıyan özgün bir toplum yapısıyla bölgenin renkli yüzlerinden biri olmuştur.

Dilin ve Kültürün İzinde

  1. yüzyıla kadar Deliorman’da Türkçe, sadece günlük hayatın değil; aynı zamanda eğitim, ticaret ve yönetimin de diliydi. Camilerde ezan Türkçe okunur, medreselerde dersler Türkçe işlenirdi. Dil, burada bir iletişim aracı olmanın ötesinde bir medeniyetin taşıyıcısıydı.

Bölge, aynı zamanda tarım ve hayvancılık faaliyetleriyle ekonomik açıdan da güçlüydü. Ormanlık alanlar ormancılık ve üretim açısından elverişliydi. Deliorman, hem bereketli toprakları hem de üretken halkıyla bir kalkınma havzasıydı.

Ayrılığın Acısı

Ancak tarih, her zaman sadece medeniyetin izleriyle yazılmaz. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, bu bölgeyi de vurdu. Savaşın ardından imzalanan Berlin Antlaşması ile Bulgaristan, Osmanlı’ya bağlı özerk bir prenslik hâline geldi. 1908’de ise tam bağımsızlık ilan edilerek Osmanlı’ya son veda edildi. Bu vedayla birlikte sadece bir devlet geri çekilmedi; camiler, mezarlıklar, diller ve yürekler de bu ayrılıktan nasibini aldı. Yüzbinlerce Türk ve Müslüman, Anadolu’ya doğru göç yollarına düştü. Bir daha geri dönmemek üzere…

Son Söz: Hatırlamak, Unutmamaktır

Bugün Deliorman hâlâ Türkçe ezgilerin fısıldandığı, yaşlıların dualarında Anadolu’nun geçtiği bir yerdir. Razgrad’da bir çocuk, dedesinden duyduğu “bir zamanlar bu sokaklarda bayram sabahları Mehter çalardı” sözlerini hâlâ anlatmaktadır.

Deliorman, sadece bir bölge adı değildir. O, Balkanlar’da Türk-İslam varlığının sessiz ama direngen tanığıdır. Her karışı, bir ecdat duası, bir hatıra, bir iz, bir gözyaşıdır.

Unutmak, bir halkın en büyük kaybıdır.

Ama biz biliyoruz:
Deliorman hâlâ hatırlıyor.
Biz de hatırladıkça yaşıyoruz.


 

Reklamlar