Tarih: 12 Ekim 2018

Yazan: Nedim AKIN

Konu: Adaletsizliği, adaletle yıkmak gerekir.

Devletin Üstünde Bir Güç Varsa, Orada Adalet Yoktur.

Demirci mağazalarında balta, satır, dönerci bıçağı kalmadı. Odunculardan kimlik isteniyor. Sebep. Son zamanda satılanlar aşçı baltası değil, uzun saplı kütleli oduncu baltası. Bir baltaya sap olamayanlar, kapı ardında balta astılar. Rusçuk (Ruse) azınlık mahallelerini -“Selamet” ve “Traki”  -korku bekliyor.

Ev ve sokak dili Türkçe olan bu yerleşim yerlerinin – gettoların – nüfusu son 10 yılda Almanya/Hamburg iline taşındı. Genç aileler çocuklarını Almanya’da doğuruyor, çocuk parası alıyor, yaşlılar da orada çocuk bakıyor. Seyrelen mahalle mahalle nüfusundan sıla hasretine dayanamayanlar, vesveseye düşenler, pirelerini dökmek için sıkça “mahalleye” dönüyorlar.

Geçen hafta – 6 Ekim 2018 – burada feci bir olay yaşandı. 21 yaşındaki, evli, Almanya’da çalışan “Selamet” mahalleli gençlerden biri olan Severin Krasimirov, bir dostunun doğum günü töreni için gelmişti. Gece boyu içki, uyuşturucu, alaca karanlıkta Tuna kıyı gezi yoluna çıktı. TV sözcüsü Bayan Viktoriya Marinova’ya işe gidiyordu.  “Mangal çekil yolumdan!”, “Pis Çingene def ol başımdan!” gibi sözlerle kızışan kavgada yumruklar oynadı. Bayan Marinova kıyı yolu kenarındaki çalılıkta ölü bulundu. Severin 4 günden sonra Hamburg’ta tutuklandı.

Son haftalarda gazete ve TV yayınlarında “Bulgaristan’da Sistem İnsanları Öldürüyor” yazılı tişörtü ile dikkati çeken Bayan sunucu birdenbire politikleşti. Trajik olay Bulgaristan’ı kaynarken uluslararası arenaya taştı.

BMT Genel Sekreteri Antonio Guterres, Avrupa Birliği Başkanı Jean Cloude Juncker, birçok devlet adamı katilin tutuklamasında ve cezalandırılmasında ısrar ettiler.  Bulgaristan’daki basın özgürlüğüne ilişkin “ağızına geleni” söyleyenler oldu. Çığ gibi büyüyen olayı ateşleyenlerin başını “Sınırsız Gazeteciler” örgütü çekerken, öldürülen Bayan gazetecinin Bulgaristan’da bir cepten öteki cebe geçen AB paralarını araştırdığını ve bunun için öldürüldüğünü, olanın bir cinayet değil, sipariş üzere işlenmiş bir katliam olduğu yayıldı.

Konu derinleşirken, “Bulgaristan güven bunalımı yaşıyor” diyenler, devlet kurumlarının giderek söküldüğünü ve devletin bittiğini ifade ettiler. Muhalefet partisi “sağlık yolsuzlukları” konusunda gensoru açtı. Kanser hastalarına sahte ilaçlarlar verildiği, yeşil reçeteyle alınan ilaçların AB ülkelerine satıldığı vb açıklamalar yapıldı. Özürlü çocukların anneleri 28 ilden birer çadırla Bakanlar Kurulu’nu abluka altına aldılar. Başkent merkezinde siyah bayraklar dalgalandı. Baş savcılık, dalavereleriyle bilinen “Gi Pi Group”un 14 milyon levasına haciz koydu. Kazandığı AB finansmanlı – bölünmüş yol, köprü, tünel -ihaleler bozuldu.

Muhalefetin iddialarına göre, benzer cinayet olayları dolandırıcılıkların – bölünmüş ana yol yapımı, sağlık sektörü vb işlerdeki rüşvet olaylarının  – ört bas edilmesi için kullanılıyor. Ciddi açıklamalarda bulunan araştırmacı gazeteci/milletvekili Bayan Elena Yonçeva, sabah kesiminde en fazla seyredilen “bTV” programında Varna’da asfalt üzerinde 4 deliği yamamak için GERB hükümetinin 43 milyon leva ödeme yaptığını açıklarken, mikrofonu fırlattı. “Söylenen  her şey yalan” deyip stüdyodan çıktı.

Bir yandan “Selamet” mahallesi Çingeneleri “Ya öldüreceğiz, ya öleceğiz” şiarıyla yumruk sıkarken, medya “yalan” konusunu açtı.

Adolf Hitlerin Propaganda şefi Joshep Geubbels, “bir yalan 40 defa tekrar edilince gerçek olur” derken, Çin lideri Mao Zedong’un “bir yalana inanılması için 6 ay boyunca bir kaynaktan ya da bütün kaynaklarca tekrar edilmesi gerekir” dediği hatırlatıldı, Bulgaristan’da herkesin inanmak istediği bir yalanın henüz uydurulamadığı, beklenti yaratılmaya çalışılıyor iddiasında bulunuldu.

Severin ve Viyoleta olayı bu arayışa benzin döktü. Almanya’da tutuklanan Severin sorgulandı, mahkemeye çıkarıldı.  “Ben şiddet kullanmadım, ırza geçmedim” dese de Bulgaristan’a gönderilmesine karar verildi. Cinayetle ilgili 2 kişi daha aranmaya başlandı. Fakat bu cinayeti bir Müslüman gencin işlemiş olmasını isteyenler, gerçeği bilmek istemediler. “Katilin bir Müslüman genç” olması yeterliydi. Olayın dumanı kalkmadan plakasız büyük motorlu ve Jeepli kalın enseli iri gençler “Selamet” gettosunu gece bastılar. Yakaladıkları gençlerin cep telefonlarını kırdılar. Gözlerine kestirdiklerine vurdular, saldırdılar. Birçok kişiyi hastanelik ettiler.

Gece (11 Ekim 2018) gettoda kimsenin gözüne uyku girmedi. Çocuklar mahalleden kaçırıldı. Erkekler kazma-kürek, oduncu baltası, demir çubuk ve sopalarla nöbet tutu. “200 şehide karşı 500 haydut öldürmeye hazırız” yemini içtiler. Karşılarına dikildiler. “Gece misafirlerine” geçit vermediler. Ardından yollar, meydanlar polis-jandarma doldu.

Burada Romlar kapalı sefil bir ortamda yaşıyor. Gettoda evler kulübe. Erkeklerin suratı tıraşsız, gözleri kıpkırmızı, alınları karışık… En ilkel hijyen ve sıhhi koşullar eksik. Altyapısız. Sefalet kokusu burun kırıyor. Hayat törpüsü köstere gibi, Beyinlerden ciğere yedikçe yemekle geçiniyor. Acınası durum. Anaokulu, okulu ve sağlık merkezi olmayan yerde devlet de yok tabii.  Nizamın dayanağı silahlı polis.

Dediğim gibi, Bulgar toplumu kendi “kahramanını” arıyor.

İlinler (Eski Yunanlar) zamanında kahramanlar tanrılaştırılmış insanlardı: Zevs, Orfeyus, Hermes, Efet,  Apolon, Afina, Apolion, Aid, Demetra, Peseydon, Afrodita vs.

Sonra Omir “İliada” yı yazdı.  Ahil ve Hektor’u efsaneleştirdi. Gerçek insan kahramanlar yarattı.

O zamanlarda kendi kahraman simaları olmayan Bulgar toplumu XIX. Yüzyılda “komitacı” ve “haydut” milli kahraman sürüsü yarattı. Kafalarına “Osmanlı size bir şey yapamaz!” çipi yerleştirilenler voyvoda oldu. Osmanlı devletine, Müslüman Türklere karşı kışkırtıldılar. Çılgın gönüllere Osmanlıya karşı işlenen ve işlenecek suçlar, cinayet ve katliamlar cezasız kalacak,  sorumlu tutulmayacaksınız, idam edilmeyeceksiniz güvencesi aldılar

XXI. Yüzyılda yeni voyvodalar  – “büyük motorlular” ve kocaman jeepliler – belirdi. Etnik azınlıklara göz dağı veriyorlar. Kahve – lokanta kırıp döküyorlar. Milliyetçilik, ırkçılık, faşizm körüklüyorlar. Vurup kıranların adı, soyadı, adresi ve kimliği hep gizli kalıyor. Yargıya çıkarılan yok.

Bu saldırılar Başbakan Boyko Borisov zamanında daha 2014’te güç topladı. Filibe (Plovdiv)’e bağlı “Katunitsa” Belediyesi sakinleri sindirildi. Geçen yaz Asenovgrat gettosuna yapılan gece saldırıları, şiddet asla unutulamaz. Botevgrat’ta Çingene Mahallesi Sofya hapishanesinden kaçan bir katil tarafından yakılmak istendi. Dehşet dolu geceler yaşandı. Varna’da “Mansura” mahallesinde evlerin yarısı yıkıldı. Batı Rodoplar’daki “Gırmen” Belediyesi Romen mahallesinde 40 ev yerle bir edildi. Blogoevgrat kentinde okul kapılarına “Bu okula Çingene çocukları yazılamaz” plakaları asıldı. Monta’na, Vidin, Vratsa ili Çingeneleri örgütlendiler “idari ve hukuksal” olarak Bulgaristan’dan ayrılma ve Romanya’ya bağlanma hareketi başlattılar.  Binlerce imza topladılar. Şimdi olay Rusçuk (Ruse) gettolarında halk isyanı şeklinde gece karanlığında parladı. Bulgaristan’da son 30 yılda etnik konuya ilişkin hiçbir sorunun adil çözülmemesi, toplumu sosyal patlamalara gebe bıraktı. Olaylar yasa dışı faşizan örgütlenmeyle bastırılmak isteniyor. Bulgaristan iyice parçalandı.

Bu defa dış dünyaya sıçrayan “hak-hukuk istekleri” Bulgaristan’da vatandaşların güvence içinde olmadığına, insan haklarının uygulanmadığına, azınlıklara karşı ırk ayrımı yapıldığına ve büyük bir gerginlik çığının patlamak üzere olduğuna hem işaret hem de kanıt oldu.

Şu iyi bilinmelidir.

Suçun cezası kişiseldir. Suçu işleyen cezasını çeker. Bir mahalle yargılanamaz, suçlanamaz, sindirilemez, zorlanamaz. Toplumsal gruplara baskı uygulamak anayasal suçtur. Biz bu olayları 1972/73 ve 1984/89 dönemlerinde yaşadık. Zulmün geri dönmesine tahammülümüz olamaz.

Bir gettoya, mahalleye ve semte saldırı devlet suçudur. Kimse suç işlemiş – Severin örneğinde suç henüz kanıtlanmamıştır –  bir kişiden ötürü bütün bir mahalle halkını rahatsız edemez, gettoyu yakmak isteyemez. Böyle hareketler, motorlu gece baskınları, telefon kırmalar, yumruk sallamalar, saldırıların her türü suçtur, yasaklanmalıdır. Bulgaristan’da huzur olması isteniyorsa etnikleri sindirme işlerinde kullanılan motor satışı durdurulmalı ve yasaklanmalıdır. Motor sahiplerinin kolektif getto baskınları yasaklanmalıdır.

Yasaları hiçe sayan, yasalar üstü gibi hareket eden, motorize silahlı kuvvet oluşturmak ve bu güçlerin gece baskınlarına göz yummak, onlardan yarar sağlamaya çalışmak ise DEVLETİN YERİNDE OLMADIĞINI, İŞİNİ YAPAMADIĞINI VE ÇÖKTÜĞÜNÜ GÖSTERİR.

Adaletsizliği adaletle yıkmak gerekir.

Devletin üstünde başka bir güç varsa, oyunun kuralları değişir.

Bulgaristan’da bu hafta yaşanan feci olaylar, Bulgaristan Türk aydınlarına 1923 ve 1934 Bulgar faşist darbelerini anımsattı. Bununla ilgili kitaplaşan bir alıntıyla yazımı tamamlıyorum.

19 MAYIS 1934: BULGARİSTAN’DA YAPILMASI PLANLANAN TÜRK KATLİAMINI, ATATÜRK ÖNLEDİ!…

19 Mayıs 1934 yılında bir darbe yapan Bulgar Ordusu, kurdurduğu geçici hükümet (Kimon Georgiev hükümeti) sayesinde Hitler Almanya’sının safında yerini almış, Bulgaristan Türkleri arasında yaygınlaşan “Turan Gençlik ve Spor Cemiyetleri Birliği’ne karşı polis takibatına geçip işkence ile öldürmeler çoğalmıştı. Ayrıca Bulgar köylerinden teşkil ettikleri çetelerle toplu katliama başlamak üzereyken, Türk istihbaratı bu haberi Atatürk’e iletir.

Atatürk de, o sıralarda Trakya’da askerî tatbikat yapmakta olan 3. Ordu Komutanı Salih Omurtak Paşa’ya, biraz Bulgar sınırını ihlâl ederek Bulgarlar’a gözdağı vermesi konusunda talimat verir. Yağmurlu bir gecede akşamdan Bulgar sınırını sapa bir yerden geçen askerimizin öncü birlikleri, sabah ortalık aydınlandığında Filibe yakınındaki Hacıilyas (Pırvomay) kasabasına varmışlardır. Önce kendi askerleri sanan Bulgarlar, hava iyice aydınlanınca, Filibe’ye doğru ilerleyen birliklerin Türk askeri olduğunu fark etmişler ve olay Bulgar kralına iletilmiş.

Telefona sarılan Kral III. Boris, Atatürk’le yaptığı görüşmede, “Ekselansları acaba Bulgaristan’a harp mi ilân ettiniz?” diye sorar telâşla. Atatürk, “Neden böyle bir şey yapalım ki!” deyince, Kral Boris:’Askerleriniz Filibe önlerinde ve Sofya yönünde ilerliyorlar!” diye cevap vermiş. Atatürk “Yolu şaşırmışlardır, Kral Hazretleri, şimdi olayı tetkik eder, Haşmetmeaplarına malûmat arz ederim” diyerek teselli etmiş ve Salih Omurtak Paşa’ya: “Maksat hâsıl olmuştur, geri dönün”, talimatı gönderilmiştir. Bu gözdağı üzerine, Kral hemen duruma el koymuş ve kitle halinde yapılması plânlanan Türk katliamı da durdurulmuştur.

BULGARİSTAN’DAKİ TÜRKLER (1879-1989)

Ahmet Şerif Şerefli

T.C. KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINI

Okuduğunuz için teşekkür ederim.

Tarih her zaman canlıdır.

Yeni tarihi yazan siz ve biziz.

Sağlıcakla kalın.

Paylaşmayı da unutmayınız…

Reklamlar