Şakir ARSLANTAŞ

Konu: Hak ve Özgürlükler Hareketi’nin akordu bozuk.

 

Vedalaşmadan ayrıldın. Bu olmadı.. Lütfü Mestan 3 yıldır iyi kötü yönetmeye çalıştığı partiden böyle süt dökmüş kedi gibi mı ayrılacak? Partinin içindeki kara kan, irin akmadan kaldı. Vedalaşmak bizim adetlerimizdendir. 17 Aralık gecesi ona yapılan kitabımıza uymadı.  Üzerine toz kondurmadığı Ahmet Doğan’ın ne kadar içinden pazarlıklı bir hain olduğunu o da görebildi.

 

Hoş” dendi diye uyuz köpek gibi, kuyruğunu bacak arasına sıkıştırıp arkasına baka baka kaçmasını beklemiyorduk Lütfü’den.  Bizim kitabımızda ancak adam döven adam olur. Onun pısırıklar okulundan geldiğini görmeyen kalmadı. Bir de, inden kovulan başka bir ine girmez. Dikilir orta yere ve mertçe bekler. Onun yerine ortaya çıkan üç itin alan işaretlemesini bekler. Bir de Oktay Yeni Mehmet örneği var.

Şimdi yeni parti mi kuracakmış ne! Olmaz kardeşim, sen artık elendin. Politika sahnesinde 2016’da siyaset arenasında oynanacak piyeste sana rol yok. Hak ve Özgürlükler Partisi bir ekspres trense hepimiz yolcuyuz diye yazdık çizdik. Biletin buraya kadarmış. “İn” dediler indirdiler. Sen şimdi “yeni tren” ve “yeni tren yolu” diyorsun. Uzun iş. Olabilirdi, Türkiye’ye gönderdiğiniz o 1500 gencimiz üniversitesini bitirdikten sonra geri dönseydi. Muhtemelen olurdu. Ne ki siz, anasını babasını soya soya her birine İl Allah dedirttiniz.

Sonra paralel tren yolu da olmaz. Rüzgâr olmadan harman savrulmaz. Seni destekleyen 5 kişi çıkmadı. Evet, biz taban dalgasının hareketlendiğine işaret etik, fakat uyananların dirilişi seni de hedef alıyordu.

Bizde isim yapmak isteyen, kahramanlık yapmaya gönderilir, sen bu yolu yürüyemedin. Şimdi, anlaşıldığı üzere, kafanın içinde Ahmet Doğan’dan intikam alıyorsun. Tuzağa düşürüldüğün yer de ilginç,  kör sofradan kaldırıldın.  Sen içten içe yanarken, şu karda kışta 500 bin evsiz barksız, sokak köpeği gibi yaşayanlar var. Onlar da Bulgaristan vatandaşı.

Eşin Şirin Hanım beraberinde olmasaydı, o bir bardak suyu bile veren olmayacaktı.

Sen Lütfü Bey eski bir Demokratik Güçler Birliği (CDC) kadrosu ve aynı zamanda gizli istihbaratım Türkler arasında görevlendirdiği ajan “Pavel” sin. İnsan anasını babasını ve öz geçmişini değiştiremez. Şu durumda, senin gibi (CDC) kadrolarının bugünkü durumuna bir göz atalım. Başbakan İvan Kostov kabuğuna çekildi. Cumhurbaşkanı Petır Stoyanov bir dış ülkede, adı var kendi yok vakıf görevlisi. Kurucu lider Jelü Jelev öldü. İlk Başbakan Filip Dimitrov Temiz Mahkemesi üyesi. Oysa siz meydanlara sığmayan 1 200 000 (bir milyon iki yüz bin kişiydiniz. Kendinizi düşüne düşüne, iktidar keseriyle kendinize yonta yonta şu zavallı, acınası desem daha doğru, duruma düştünüz. Sen paçayı HÖH’te kurtardın, olmadı. Neden mi, çünkü bu bahçenin fidanı değildin.

Biz sana, Ahmet şopardır, ne yapacağı belli olmaz, kuralları bizimkilere uymaz, garezcidir, arkadan vurmak âdetidir, dedik, laf dinlemedin. Seni bir vuruşta sem eledi, tuş etti. Şimdi biraz daha debelenmeni bekliyor. “24 saat” gazetesinde o sözde “temizlettiğin ajan dosyanı” sayfalarca bastıracak, aldığın paracıkların fişlerini savuracak. Bu adam kafadan kontak diye rapor yazıp av tüfeğini aldıracak, sana altın çerçeveli gözlüklerini sattıracak. Senin bugünkü durumundan 10 bin aydın geçti. Olacak olanın Türkçesi “bayılana kadar dövüldüdür.

Ama sende zaten çok yonga var. Önce partinin akordunu bozdun. Gözle görülmeyen parti içi parçalanma oldu. Parti yönetimi sayende tabandan koptu. Partiye yeni bir düzen, yeni bir hava getiremedin. Partiyi içten sıktın. Ana ilke olan, demokratik merkeziyetçilik ilkesi uygulanmadı. Parti içi hem kokuştu hem de insanımız korku içinde yaşatıldı. Sen partinin iplerini saray kurdunun elinde alamadın. At arabası kenarında ileri geri koşuşan tay gibiydin.  İnsanlarımızla içli dışlı olamadın. 3 yılda sıradan parti üyeleriyle bir HÖH-BAYRAMI düzenlemedin. Bu parti bayramlarda doğmuştur. Ama sen nerede bileceksin, o zaman CDC’ci ve HÖH düşmanıydın. 5–10 kurban kesip partiye oy veren, her seçimde partinin yüzünü ak eden köylülerimizle diz çöküp sofraya oturup içli dışlı olmadın. İnsanımızın yüzüne hep yan yan baktın. Mevlitlerde bile hep yan odaya çekildin, dilimizi bilmeyenlerle yedin içtin.  Halkımızın sofra nabzını tutamadın. Halkın kaşık tutuşu önemlidir Lütfü Bey. İnsanımızın kaşık tutuşu değişti, çorbayı kaşıklayan kalmadı, hepimiz katık olsun diye banıyoruz. Ama Senin bundan haberin yok.

Ne yaptınız ne ettinız ayrıntılarını bilemem ama Sofya’da ve ülkedeki kiliselerde açlara çorba dağıtıyorlar. Bulgar kendisi bu durumdayken bizim yüzümüzü güldürmezler. Bunu fark edemedin.  Şu kar kış ortamında, çöp tenekeleri kapakları buzlanmış, muhtaçların son ekmek kapısı da kapanmış. Kasabalı Bulgarlara da acıyorum, aç kaldılar. 3 yılın özeti: lafla peynir gemisi yürümez. Seni yakından tanıyanlardan işittim: “Leyleğin ömrü lak lakla geçer

3 senede 1 fabrikacık şeridi kesebilseydin, on haneye ekmek kapısı açabilseydin, çocukların doğru dürüst 3 öğün yemek yediği bir anaokulu açabilseydin, ama yapamadın. Sen üç sene meclis kürsüsünden kayıkta su dövdün.

BULGARTABAC” holdingi de Delyan Peevskiye kaptırdınız. Şöyle kayın pederinle diz dize oturup şu “Bulgartabac” işini bir sorsaydın. O ömrünü de tütüne adamıştı. Bu işleri bilirdi.  Sana, muhtemelen “yapma bunu damat, ah alırsın, beddua alırsın” diyecekti.  Diktin keçi sakalını, kestiğin kestik, biçtiğin biçtik oldu. Kendinde olmayanı başkasından almadın. Biz tütün kokarız. Tütün anacığının da ekmek teknesiydi, hemen unuttun. Etrafına bir bakınsan göreceksin ki, bu yıl tütünler kaliteli, her yaprak sanki altın para fakat satın alan yok. Köylere eksper gönderilmiyor. Hava bozsun, nemlensinler, tavı bozulsun, az biraz gevresinler de fiyat dibe vursun diye bekliyorlar. Peevski mafyası üreticimizle sözleşme imzalamaya yanaşmıyor. Bu zulmün bedduası olmaz mı? Köylülerimizin hayat sigortası yok. İnsanımız doktora gidemiyor. Ulusal eğitim sistemi, sağlık sistemi, yardım sistemi dışında kaldık. Avcısın, kendin de görüyorsun, dağ bayır tilki kurt, yaban domuzu, ayı doldu. Can güvenliği kalmadı…

Halkımın ekmeğiyle uğraşmak günahtır. Memlekette kalanlar, Bulgaristan’da yaşayanları başka bir şeye değişmeyenler, D. Peevskiye köle olmak için kalmadılar ata yadigârı topraklarımızda. Rus çizmesi altında ezilmek için de kalmadılar. Biz köyünü, yurdunu seven insanlarız. İşlediğimiz topraklar bizimdir. Bizi oyuna getirenlere isyan ediyoruz. Oyuna gelmeyiz. Aç dururuz, el açmayız. Bunu anlayamadın be Lütfü. O kör sofrada ilk yumrukta pes olup yere serilmen bize çok şeyler anlattı. Sen boşmuşsun. Bir defa parti paralarının senin kontrolünde olmadığı ortaya çıktı. Paralar senin denetiminde olsaydı hain tuzak yapamazdı. Saman çuvalı gibi düştün, iyi ki, Şirin Hanım bir bardak su verdi, oracıkta kayıp gidiyordun. Az kaldı Ahmet şoparı naşın üstüne basacaktı. Bizim cenazelerimize şopar gelmez,  geleneklerimizi bozma. Bu gelişmelerle birçok şeyle birlikte sende iş olmadığı da ortaya çıktı.

Sen ajan “Pavel” otobiyografin iyi biliniyor.  Ele verdiğin insanlar göç ettiler. İnsanımız garezci değildir, kötülükleri unutur. Yeni kuşak yetişti. Seni tanımıyor. Bizden kimse yakana yapışmaz. Unutulmayacak günahların da var. Şu anadilimizin okullarda zorunlu ders olarak okutulması sorununu çözmemen unutulmayacak. Üç yıl bizi oyalaman da unutulamaz.  Sen bizim edebiyat, sanat ve gelenek ve göreneklerimize dayanan özgün kültürümüz problemlerimizi ciddiye almadın. Bizim Türk kimliği konusunda ise dibi delik bir kofasın.  Bundan sonra kimse bu kofaya su doldurmaz. Beklentimiz yoktur. Daldan düşen armudu domuz yer.

Bu yazımı özel olarak sana hasrettiğim için, bir az da kullandığın propaganda yöntemlerin üzerinde durmak istiyorum.

Bir) Sen, Bulgaristan Türklerine ve diğer azınlıklara karşı işlenen suçların, cinayetlerin, 500 bin ailenin parçalanmasının, göçe zorlanması suçlularının bulunup cezalandırılması konusunda ilk anda pas ettin. 19 Ocak 2013’te Genel Başkanlığına atanmazdan önce seninle yapılan pazarlıklarda ya da ön yüklemede sana verilen ödevleri açıklamadın. Samimi değildin. Gerçekleri halktan gizledin. Biz senin çözmeye yanaşmadığın sorunlardan ödevlerini açmaya çalıştık. Büyük yaramızın sarılmasına yanaşmadın. Doğan da aynı ödevle, totalitarizm gerçeklerini gizle vazifesiyle HÖH başkanı yapılmıştı. “Multigrup” bu ödevle kurulmuştu. Sen, 3 yıl hainlikler arabasına faytonculuk yaptın. Bu af edilemez, çünkü haklı davamızı engelledin, bize güç kaybettirdin. Senin döneminde adalet dosyalı bir tek dava açılmadı. Parti içinde dalaverecilik rüşvet olayları aldı yürüdü. Yardımcıların mahkemelik oldu. Parti bir soygun çetesi izlenimi yarattı.Bu çetenin başı ben değildim diyebilirsin ama Genel Başkan olarak kukla olmamalıydı. Komünist partisinin Sosyalist Parti olduğu gibi, gizli polis teşkilatı (DS) de ad değiştirip Devletin Ulusal Güvenlik Ajansı (DANS) olduğu gibi ne öz ne şekil değiştirmeden halkı soydunuz. Parti bir çıbanbaşıdır, sen gittin ama parti icranı, kara kan akmadı, zonkluyor, hepimizi boğuyor, an ve an öldürtüyor. Sen bu takımın başkanıydın. Oyundan atılman hiçbir şey değiştirmedi.

İki) Hak ve özgürlükler davamızı meclis kürsüsünde kısır söz dalaşı durumuna getirdin. Halka hiçbir konuda bir şey danışmaman Bulgaristan Türklerini ve Müslüman azınlığımızı anesteziliymiş gibi görmen, en büyük yanlışlarından biri oldu. Bizim tarlamızda büyüdüğünü unuttun, sen köklerini kestin ve artık devrildin. Halkın uyanarak dirilişini göremedin. 1 Kasım 2015 yerel seçimlerinde insanlarımızın uyanan iradesi,  HÖH partisinin Deliorman, Merkez ve Batı Rodoplar omurgasını bağımsız adaylarımızla kırmasaydı, balıkçı ve avcı sarhoşluğun devam edecekti. Senin deviren halkın dirilişidir. Doğan olayı laf ebeliğine getirdi. “CU -24” düşürülmeseydi yine yolcuydun. Şöhret ve şan hırsına kapılıp HÖH’ün son yerel seçimlerde 2. parti olma hevesini önceden açıklamasaydın, Bulgar partileri ve kamuoyu tek yumrukta birleşmeyeceklerdi. “Raimem” türkümüz için sanatımıza, halk kültürümüze söylettiklerin, yaktığın saldırı ateşinde doruk yaptı. Türkleri korkutman yanlış bir taktikti. Halkımızın canı ancak pamukla alınır. Düşmanlıklar körüklemen af edilemez. Oyuna getirildiğini fark edememen de af edilemez. Seni yerle bir eden ilk yumruk bir de başaktan biçme hevesine darbe oldu. Bu yüzden köylerde ve kasabalarda “Ne oluyor!?” mitingleri düzenlenmedi. Kör sofrada olduğu gibi, halk arasında da “çıt” yok. Sen bunu düşün, bunu. Seni savunmak için sokağa çıkan, ayaklanan olmadı. Bunlar özel hanene yazılan yanlışlardan biridir. “Rodopi 24” saat gazetesi gargara yapıyor. Göle taş atıp dalga büyüklüğüne bakıyor.

Üç)  Bulgar dili yüksek eğitimi almış olsan da, lügatine girmemiş Batı kökenli, içeriği halka inmemiş, kamuoyunda bilinmeyen sözler, değimler, kavramlar kullanarak Bulgarlar arasında “Bu Türk bizim dilimizi bozuyor” yorumlarına vesile oldun. Yaptığın yenilikçilik komşu tarlasına taş atmaktı. Rahatsız oldular. Biz alçak gönüllü ve minnettar insanlarız, kimseyi rahatsız etmeyiz. Sen meclis kürsüsünde kabul edilmemiş ideleri anlamı açıklanmamış kavramlarla anlatmaya çalışırken gülünç duruma düştün. Senin sözlerinden şu Avrupa Birliği “Hari Potır” dünyası hayali yarattı. Bunalım dönemlerinde insanların konuşma ve yazım dilinin basitleştiğini fark edemedin. Konuştuklarını Türk, Pomak ve Çingene kardeşlerimizden kimse anlamıyordu. Sustular, aklına başına gelir, bir yağmur damlası gibi iner ve yağamıza sarılır diye beklediler. Bugün o gündür. Onu da anlayamadın Büyükelçilikler geziyorsun. Bizim derdimiz içimizdedir, dışarı vurmaz.  Türklerin Türkçesini, Çingenelerin çingenecisini Pomak kardeşlerimizin de öz dillini elinin tersinle çöpe ittiğin yetmezmiş gibi, Bulgarların da anlamadığı kavramlarla konuşman seni sıfırın altında sıfır ediyordu ama sen de Hitler gibi kendini beğenmiştin ve ayna önünde söylev denemesi yaptığından ve kendine hayran bir dazlak olduğundan durumu fark edemedin. İyiliğini düşünen olmadığından seni uyaran da olmadı tabii. Yaptığın propaganda hep havada kaldı. Ektiğin tohumlarından hiç biri tutmadı. Savsaklanıp düşerken tutunacak dal bulamaman ondandı. Yönetiyorum diye övündüğün, o kör sofra etrafına toplanan, 100 kişinin hiç birinden senin lehinde “çıt” çıkmaması, ne anlama geliyor, düşündün mü?

Dört) Sen anlaşılmayan sözlerle konuşurken gerçekleri gizledin. Nazi Almanya’sı propaganda şefi Göbels’in “olmayacak işleri anlatmak en iyi propagandadır” demiştir.  Sen halkı giderek bilgilendirme akışını bozdun. Bulgaristan Türklerinin varlığını, tarihini, ekonomi ve sosyal yaşamdaki yerini, edebiyat ve sanatını, kültür ve uygarlığını unutturmaya çalıştın. Vazifen bizi hiçlemendi. Biz bunun farkındaydık ajan “Pavel”. 1989’dan önce “Rabotniçesko Delo” gazetesinde çıkan, zorla okutulan, kimsenin anlamadığı başyazılar vardı. Konuşmalarını ancak onlarla karşılaştırmak mümkündür. Bu yazılarla okurların hayalleri boşandırılıp içi yalan doldurmak hedefleniyordu. Sen 3 yılda yaptığın budur Lütfü Bey. Çıban başı akmadı.

Beş) Tarih kültürünün çok zayıf olduğu da her defasında dikkati çekti. Bu işi kaç para karşılığı yaptığını bilmiyorum fakat Osmanlı’da “Ermeni Soykırımı” savsaklığına oy verip imza etmen unutulacak gibi değildir. Rusların 1877 Plevne savaşına saldırı savaşıdır deyemedin. 1989 Bulgaristan Türkleri Ayaklanmasının Ulusal anıtının dikilmesini isteyemedin. Ana dilimiz konusundaki “ceza” gargaran, uzun uzun sıralamak istemiyorum senin Türk Milli Kimliği davasından uzak olduğunu, Balkanlarda en büyük yerli Türk azınlığının yaşadığı bir ortamda davayı kavrayamadığını kanıtladı. Daha doğrusu ne istediğini bilmeyen biri olduğunu gösterdi.

Toparlamak gerekirse, sen yeni parti falan kurmaya çalışma, particilik boş iş, emekli ol ve BEN HALKIMA NASIL İHANET ETTİM romanını yaz. Böyle bir esere ihtiyaç var. Dosyalar falan çıktı, okuduk, ama gerçekler hep gizli, şöyle bir aç içini ve yaz. İnsan en çok kendini sever, yazarlar kendini yazar, herkes aynada kendini görmek ister. Karşısındaki kişinin de kendine benzer birisi olmasını ister. Ricam büyüktür. Bu eseri yazarken dedeni, neneni, köydeşlerini düşün. Şu son 100 yılda Bulgaristanlı Türk kardeşlerinin ne kadar özveride bulunduğunu içtenlikle anlat. Sana biraz da yardım etmek istiyorum. Ter yere dökülür, tarlaya dökülür, tuzludur, umudu sulamaz, bizse umutla yaşayan insanlarız. Dökülen tere faturası kesilmez, bizde bedeli de ödenmez. Fikirlerini bir de vicdan süzgecinden geçir. Kaptı çaldı diyorlar, onları atla, bizim namuslu olduğumuzu Bulgar da bilir. Sonra senin de oğlun uşağın var onların geleceğine çamur atmaya gerek yok. Yaz kitabı, Türkçeye çevirisi bizden, basma ve dağıtma masraflarını da karşılarız. Böyle bir samimiyete ihtiyaç var, çünkü işlerin akordu bozuldu, davamızı yeni bir ayar çekmemiz gerekiyor.

Reklamlar