Çok eski zamanlarda balık, kadının sembolü olarak kabul edilirmiş. Balık, bereketin ve doğurganlığın sembolü olurken suyun gücünü ve balıkların hayata hayat vermesini ve bu hayatı korumasını temsil ediyormuş. Balık, Ana Tanrıça  ve diğer Tanrılarıyla yakından bağlantısı var. Eski Yunan geleneklerinde balığın aşk Tanrıçası Afrodit’in bir parçası olarak gösterilmesi de bir rastlantı değildir. Daha sonra Hıristiyanlık, balığı Hazreti İsa’nın sembolü olarak gösteriyor.

Eskiden, korumak için uygun yerin olmadığında dolayı balık, tehlikeli bir gıda olarak kabul edilirmiş. Balık: “Beni gözlerim ak oluncaya kadar ya pişir, ya senin gözlerin ak olur” dermiş – yani bunun anlamı balığın iyi pişirilmesi gerek, çünkü pişmedik balık kötü şeylere yol açabilir. Halk arasında balığın her zaman tüketilmemesi, ancak ve ancak “R” harfinin olduğu aylarda tüektilmesi inancı yaygındır. Burada söz konusu olan daha serin aylar, Eylül ile Nisan ayları (bu ayların isimlerinde Bulgarcada “R” harfi var, mesela septemvri – eylül, oktomvri-ekim vs). Bu aylardan sonra havaların ısınmasından dolayı balığın bozulma tehlikesi var.

Bugün de “Balık baştan kokar” deyimi son derece yaygındır. Bu da yolsuzlukların itidardakilerden, üst kademelerden başladığı anlamına gelir. Diğer taraftan balık, son derece temiz ve uygun gıdadaır. İşte bundan dolayı Blagoveşteniye,(Beşaret), Tsevtnitsa (Söğüt yortusu) ve Nikulden (Aziz Nikola yortusu) yortularında perhizlerde balık özel yemek olarak kabul edilir. Şöyle bir atasözü de yaygındır: “Yaş donlar balık yer, kuruları ise biber”- yani çaba sarfetmeden ele birşey geçmez.

“Balık henüz denizde, o tavayı ateşe koyar” – atasözü ise sabırsız kişiler için söylenir. “Balık gibi suskun” deyimi de yaygın olurken Tükçeden kalma aptal kişilere “balık” sözü yakıştırılır.

Sembolik anlamda balığın, su, suyun derinlikleri ve öteki dünya ile yakından bağlantısı olduğuna inanılır. Çok eski inançlara göre, dünya iki veya üç balık üsütünde duruyor. Öteki dünya ile bağlantısının ise bereketle alâkalı olduğu kabul edilir.

Balık sembolünün, bir şekilde kısırlıkla da yakından bağlantısının olduğu düşünülüyor.

Bereket, bolluk ve mutluluk sembolü olarak balık, Koledari manilerinde yer alıyor. Mesela, evin bekar kızına “Mryana riba” (karakeçi balığı) yakıştırması yapılır. Buradaki karakeçi balığı, sabit bir kadın sembolüdür. Halk arasında bu deyim güzel kız veya genç gelin için kullanılır. Genelde bu sözler, evlenmek üzere olan kız için söylenir ve bahtının güzel olması dileğinde bulunulur.

Geleneksel inançlara göre balık, istekleri gerçekleştiren bir varlıktır. Mesela Asenovgrad’ta bir kilise var –“Aziz Meryem Ana”, ancak Balık kilisesi” olarak bilinir. Kilise, ismini kubbeden almış, kubbe balığın sırtındaki pulları andırıyor. Kilise avlusunda bir küçük gölü var. Orada balıklar yaşıyor. İnançlara göre, gölde balık gördüğünde insanın duaları kabul olur ve o göle para atılırsa balıklar kısmet getirir.

Halk ianançlarına göre, sazan balığı, Aziz Nikola’nın hizmetçisidir, işte bundan dıolayı da 6 Aralıkta kutlanan Nikulden Yortusunda Azize kurban olarak sofraya sazan balığı konur. Bu balığın kafasının kutsal olduğu inancı da çok yaygındır, çünkü kafasında haç şeklinde bir kemik vardır. Balığın kemiği korunur ve yeni doğan bebeğin şapkasına dikilir. Hikulden sazanın pulları olağanüstü güce sahiptir. Onlar kutsaldır, üzerine basılmaz ve inançlara göre, kesesinde sazan pulları taşıyana balık pulları zenginlik getirir.

Çeviri: Şevkiye Çakır

Reklamlar