Deutsche Welle:
Tarih: 27 Mart 2019
Çeviri: Raziye ÇAKIR
Konu:  Anlaşmanın yolu tarihsel belgeleri çarpıtmadan okumak ve yorumlamaktır.

Ülkelerinin boyunduruk altına girmesi ile ondan kurtuluşları arasındaki beş asırda Bulgarların yaşayışına ilişkin oldukça gerçekçi bir tablo ancak Osmanlı egemenlik çağından belge ve delillerin tarafsız bir gözle yorumlanmasıyla çizilebilir. Birinci baskısı birkaç gün önce çıkan Bulgar topraklarında demografik gelişimin bütünsel incelenmesi günümüz Bulgar ulusunun nasıl oluştuğunu anlamamıza katkı sunuyor.

Bulgar ulusunun oluşum ve güçlenme sürecinde demografik yönlere adanmış olan ve Bulgar Bilimler Akademisinde (BAN) görevli Prof. Ştelyan Ştereonov tarafından gerçekleştirilen bu araştırma, Osmanlı idaresinde Bulgarların durumuna ilişkin birçok uydurma ve basma kalıp iddiayı dağıtıyor. Bulgarların Sultan’a karşı fakirlik ve açlık nedeniyle ayaklanmadığı, ulusal öz bilincin uyanışı ve özgürlük ve bağımsızlık istekleriyle baş kaldırdığı eserde temel sonuç olarak ortaya çıkıyor. Bulgar tarihinde baştan sona açlık ve gıda yetersizliği nedeniyle halkın kırıldığına rastlanmamıştır.

Bulgar nüfus 1 milyon artmıştır.

Sultan fermanıyla kurulan otonom Bulgar Bu dönemin daha büyük periyodunda Bulgar Hıristiyanlar nüfus olarak artış tempoları İslam’a bağlı Sultan tebaasından yüksektir. Bulgaristan ekonomik olarak ise imparatorluğun en gelişmiş bölgelerinden biridir. Bulgar zanaatçı ve çiftçilerinin kaliteli ve çok değerli ürünleri geniş Osmanlı pazarları dışında da rağbet görmüştür.

Osmanlı güçlerinin egemenliği altına girmezden hemen öncesi dönemde Bulgar nüfus 1.4 milyon kişidir. Osmanlıdan ayrıldıktan hemen sonra Bulgar Prensliği ile Doğu Rumeli’deki Bulgar nüfus 2.4 milyon kişidir.  Döneme ait büyük sayıda belge ve irdelemenin kanıtladığı üzere Hıristiyan Bulgar arasındaki üzeme oranı Müslümanlara kıyasla daha yüksektir. XIX. Yüzyıl ortalarında 1000 kişiye 53 kişi gibi bir orana erişen üreme, Avrupa açısından da rekor kırmıştır. Günümüzde düşünemediğimiz bu oran aslında çok yüksek olan çocuk ölüm oranına bir yanıttır.

Osmanlı dönemine ilişkin bazı başka veriler: Bu araştırmayı yapan Prof. Şterev, öldürülmüştür oranının ise o devirde Avrupa ortalamasına eşit olduğuna işaret ediyor.  Sofya Üniversitesinden Prof. Hristo Matanov,  konuya ilişkin yaptığı ilavede, 1876 Nisan Ayaklanması esnasında can verenlerin 30 – 35 bin kişi arasında olduğuna, 1863’te Rusya’daki Leh Ayaklanmasında  General Gurko Ordularının 60 bin kişiyi katlettiğine vurgu yapıyor.  Osmanlı egemenliği yıllarında bir tek XVII. yüzyıl ortaları ile XVIII. Yüzyıl başı arasında Bulgarların yaşadığı topraklarda nüfusun azaldığı kaydedilmiştir. Prof. Şterionov, iklim şartlarının kötüleşmesi ile salgın hastalıkların artışını bu gerilemenin kabul edilir nedenlerinin başında gösteriyor.

Araştırmada zikredilen belgeler, o dönemde Bulgarların sıhhi olmayan ve hastalıklı ortamlarda yaşadığına işaret ediyor. Bulgarların yaşadığı topraklarda aynı dönemde kaydedilen 11 büyük veba salgını 300 000 kişiyi hayatından etmiştir. Tarih demografisi uzmanı doç. Vensislav Muçinov ise, Ortaçağda Bulgarların daha fazla köy ortamında yaşadıklarından ötürü, aynı dönemde ölüm vakalarının daha az olduğuna vurgu yapıyor. Kentlerde yaşayan ve salgın hastalıkların Tanrı tarafından gönderildiğine inanmalarından dolayı, kendilerini ve ailelerini korumak için pek bir şeyler yapmayan Müslüman nüfustan farklı olarak, Hıristiyanlar salgın merkezlerinden hemen uzaklaşarak, doğal ortama kaçıyorlardı.

Doç. Muçinov’un açıkladığına göre, imparatorlukta Batı sağlık standartlarına uygun inşa edilmiş olan iki bölge vardı: Birisi İstanbul’un Galata semti ve ikincisi Tuna kenti Rusçuk’tu.  Örgütlü tıp hizmetlerinden ancak XIX yüzyılın başlarında söz edilebilirdi. Bazı hastalıklarla örgütlü mücadele ve salgın hastalıklarıyla savaşımla ilgili ilk hükümet kararları ve emirler aynı döneme rastlar. Prof. Şterionov’un kayıtlarında, imparatorlukta pratisyen doktorların hemen yarısı 150 kişi Bulgardır.

Aşı yapılan çocuklar için birer gümüş para ödül veriliyordu.

Bununla ilgili olarak Şterionov çiçek hastalığının kol gezdiği bir dönemde 1846’da  Sultan Abdul Mecid’in Tırnova kentine yaptığı bir ziyareti anlatıyor. O zamanlar yerel nüfusun Osmanlı makamlarının çiçek aşısı yapılması amacıyla aldığı önlemlerin yerli ahali tarafından desteklenmediğine işaret ediyor. Bu ortamda Sultanla gelen heyet çocuğuna aşı yaptırana bir gümüş para ve bir de mendil vaat etmiştir. Aynı dönemde hijin amaçlı alınan önlemlerden biri de büyük sayıda toplu hamam inşa edilmesidir. Bu bakıma Osmanlı imparatorluğu, Uyanış Devri yıllarında çok seyrek hamam yapan Batı devletlerini fersah fersah geride bırakmıştır.

Birinci ve XVIII yüzyıllarda Bulgarların ikamet ettiği yerlerde toplam yerleşim yeri sayısı 5 500’e düşmüştür. Bulgaristan’da günümüzdeki yerleşim yeri sayısı da bu kadardır. Bulgar yaşayan kent sayısı 80 adettir ve bunlarda nüfusun % 10’u oturur. Doç. Muçinov, Müslüman, Hıristiyan ya da Yahudi olduklarına bakmaksızın Osmanlılar veri gelirlerini arttırıp hazineyi doldurmak amacıyla nüfusun çoğalmasına özen göstermiştir. Osmanlı egemenliğinin ilk yıllarında, İstanbul nüfusu, stratejik önem taşıyan Deliorman ile Meriç ırmağı boyuna yerleştirilmiştir. Zamanın geçmesiyle bu akım durmuştur. Yerini Osmanlı toprakları ile Rusya ve Avusturya-Macaristan arasında nüfus değişimi almıştır. Kırım Tatarlarından 300 000 kişi ve İslam’ı kabul etmiş Kafkas grupları Bulgaristan’a yerleşmiştir. Osmanlı İmparatorluğu ile Rusya ve Avusturya-Macaristan monarşileri arasındaki savaşlarda Bulgar Hıristiyanlar da Rusya’ya göç etmiştir. Bulgaristan topraklarının Osmanlıdan koparılmasından önceki yıllarda Doğu Bulgaristan toprakları Rusya-Osmanlı savaşları neticesinde insansız kalınca vergi indirimi gibi teşviklere baş vurularak Rusya ve Ulah bölgelerinde nüfusun geri döndürme yolları denenmiştir. Çöküş döneminde Osmanlı İmparatorluğu nüfusu seyrelen bölgelere yerleştirecek nüfus bulmakta güçlükler yaşamıştır.

Bulgar zanaatları ve ticaretinin yükselmesi.

Ekonomik olarak ayakta kalıp gelişme kaydetme açısından Osmanlı imparatorluğunun bel bağladığı XVI. Yüzyılda İspanya’dan getirilen Yahudi nüfus ticaretin, mali hizmetlerin ve zanaatların gelişmesine çok önemli katkı sunmuştur.  İspanya’dan gelenler Bulgaristan toprakları da bu kapsamda Osmanlı’nın dört bir yanında her eyalete yerleştirilmişlerdir. Bulgar üreticiler Aba, şayak, gaitan, yünlü kumaşlar, metal aletler, seramik ve gül yağı gibi değişik Osmanlı ürünlerini üreten kesimdir. Prof. Hristo Matanov, bir Fransız şirketinin Gabrovo atölyelerinde üretilen hançerleri alıp kendi üretimiymiş gibi Fransa’ya götürmüştür.  Matanov, kendi ürünlerini uçsuz bucaksız Osmanlı pazarına sunan Bulgar zanaatçı ve tüccarlarının zengin olduğunu yazıyor.  O yıllarda Bulgar uyanış çağı köy ve kasabalarında inşa edilen çardaklı konaklar ve köşkler, bunların iç donanımı görmeye değerdir. Uyanış Çağı döneminde Bulgaristan’da köyden kente akım yaşanmış ve birçok şehir Bulgar nüfusla dolmuştur.

Deutsche Welle / “Almanyanin Sesi” Radyosu Bulgaristan.

Reklamlar