I.    Bulgaristan’da Türk olan üç unsur bulunmaktadır.
1.   Türkler
2.   Pomak Türkleri:
3.   Gagauzlar
Menşeleri konusunda çeşitli görüşler bulunmaktadırlar. Bulgarlar Bulgar olduklarını, Yunanlılar ise en eski Yunanlılar olduklarını iddia etmektedirler. Ancak Pomaklar kendilerinin Türk olduklarını söylemektedirler. Asıl olan da budur. Kişinin kendisini nasıl kabul ettiğidir. Her halk kendi menşeini ve kendisini en iyi bilir.
Rafet Ulutürk
Rafet Ulutürk

Pomak Türkleri XI. asırda anayurtları Orta Asya’yı terk ederek, Ukrayna ve Romanya üzerinden Bulgaristan’a gelen Kuman Türklerinin torunları olan Pomaklar ilk olarak Bulgaristan’ın Tuna Boyu ve Dobruca bölgelerine yerleşmişler, daha sonra güneye inerek Rodoplar ve Makedonya’nın doğu kesimlerine yerleşmişlerdir. Bugün ağırlıklı olarak Rodoplar ve Pirin bölgelerinde ikamet etmekte olan Pomak Türkleri bunun dışında Bulgaristan’ın kuzeyindeki Lofça, Plevne Teteven; Orta Bulgaristan’da Filibe vilayetlerinde küçük gruplar halinde yaşamaktadırlar.

Pomak Türklerinin kökeni ve tarihi geçmişi ilgili olarak bugüne kadar İngiliz Arşiv Belgeleri de dâhil olmak üzere yapılan incelemeler; Pomakların gerçekte XI. Yüzyılda Balkanlara geldiklerini, daha sonra dinlerini terk ederek, Müslümanlığı benimsediklerini ve zaman içerisinde Osmanlılarla kaynaştıklarını ortaya koymaktadır. Osmanlı İmparatorluğu’nu Rodop ve Pirine yönelik fetih seferleri sırasında Pomak Türkleri “öncü” , “aracı“ ve “ileri keşif kolları”nda aktif görev almışlardır.
Kuman Türklerine Pomak adı da yarımadaya gelen Osmanlılara yardım etmelerinden dolayı Slavlar tarafından takılmış bir isimdir. Slavlar, Anadolu’dan gelen soydaşlarına maddi ve manevi yönden destek sağlayan Kuman’lara, Slavca’da “yardımcı, yardım eden “ anlamına gelen “POMAĞAÇ” adını takmışlardır.
“POMAK” kelimesi Yunanlı ve Bulgarlar tarafından iddia edildiği gibi bir kavmin adı değil, Kuman Türklerine Slavlarca verilmiş bir sıfattır. Görüldüğü gibi daha ilk aşamada Yunan ve Bulgar tezlerinin geçersizliği ortaya çıkmaktadır.
Bulgarlar’ın “Müslüman Bulgarlar”, Yunanlılar’ın “Müslüman Grekler” olduğunu iddia ettikleri Pomak Türkleri; Orta Asya’dan kuzey göç yolunu (Hazar Denizi ve Karadeniz’in kuzeyini) takip ederek Ukrayna ile Besarabya’ya giden, buradan da XI nci yüzyılda Balkanlar’a inen ve Peçenekler’in yardımıyla 1034’den itibaren Rodoplar, Batı Trakya, Pirin ve Vardar Makedonyası’nı hâkimiyetleri altına alan Kıpçaklar’ın veya Avrupalıların Kuman olarak adlandırdığı Türk boylarının devamıdır.
860’lı yıllardan itibaren Ukrayna ve Romanya üzerinden Balkanlar’a gelen Kuman-Kıpçak Türklerinin soyundan gelen Pomaklar, ilk olarak Bulgaristan’ın Tuna Boyu ve Dobruca Bölgelerine, daha sonra güneye inerek Rodoplar ve Makedonya’nın Doğu kesimlerine yerleşmişlerdir. Pomaklar’ın atası olan Peçenek ve Kuman Türkleri, önce Bizans’ın, ardından da Bulgarlar’ın egemenliğine girmişlerse de yok edilememişlerdir.
Bu tarihi gerçeklere rağmen, Yunanistan ve Bulgaristan Pomakların kendi etnik gruplarına mensup olduklarına yönelik hiçbir bilimsel dayanak taşımayan iddialar ortaya atmaktadır.
Bu çerçevede; Yunanlılar Pomakların “Müslümanlaştırılmış Grekler olduğunu” savunurken, Bulgarlar ise Kumanların “Müslümanlaştırılmış Bulgarlar” olduğu tezini ortaya atmakladır. Gerçekte, Pomaklar ne Yunanlı ne de Bulgar’dır. Gerçekte Pomaklar öz ve öz Türk’tür.
Pomak çanın % 30’unu Ukraynaca, % 25’ini Kuman Kıpçak Lehçesi, % 20’sini Oğuz Lehçesi , % 15’ini Nogay Lehçesi ve % 10’unu Arapça kelimeler oluşturmaktadır.
Pomak Türklerinin lisanında %30 oranında slavcanın yer alması Kıpçak Türklerinin X ve XI nci asırlardaki göç dönemlerinde gerek Ukraynalı ve Besarabyadaki Slavlar ile,  gerekse de daha sonraki dönemlerde Makedon Slavları ile olan kültürel ve ticari ilişkilerine dayanmaktadır.
Pomak çanın % 60 Türk Lehçelerinden oluşmasının yanı sıra Pomakların etnik olarak da Yunan, Bulgar veya Makedon unsurlar ile yakınlığı yoktur.
Pomak Türkleri Bulgaristan’ın özellikle Rodop Dağları’nın Bulgaristan ve Yunanistan sınırları etrafında yaşarlar. Bulgarlar, Makedonlar, Yunanlılar ve Sırplar, Pomakların kendi soylarından olduklarını söylemekteler. Osmanlı döneminde ise onların Müslümanlaştırıldıklarını iddia ederler. Hâlbuki Pomak Türkleri bilinen tarihleri boyunca Türklüklerinden şüphe etmemiş, Türklüğe, Osmanlı Devletine ve Türkiye Cumhuriyetine bağlılık duyguları içerisinde olan bir unsur olarak hareket etmişlerdir.
Bizce de Pomak Türkleri, Balkanlara Osmanlıdan çok önce yerleşen Kuman, Peçenek ve Kıpçakların kalıntılarıdırlar. Mevcut olan kan bağı nedeniyle Osmanlı’nın Balkanlara gelmesi ile birlikte kitle halinde İslamiyet’i kabul etmişler ve devlete hizmet etmişlerdir.  Nisan 1876 da Osmanlı yönetimine karşı organize edilen Bulgar ayaklanmasında Bulgarların yanında yer almadıkları gibi, bilakis ayaklanan Bulgarların bastırılmasında çok aktif bir şekilde rol oynamışlardır.
Daha sonra 1877 – 78 Osmanlı Rus savaşında da Pomaklar, Osmanlı yanlısı ve Bulgar karşıtı tavırlarını sürdürmüşlerdir.
Ayrıca 1877 – 78’de savaşta Rodoplar’da yaşayan Kıpçak, Kuman ve Oğuz Türkleri bir araya gelerek birlikte canlarını, mallarını ve namuslarını koruyabilmek için, topraklarının Ruslar tarafından işgal edilmemesi için direnişe geçmişlerdir.
Hatta İngiliz konsolosunun raporunda belirttiği gibi Rodoplar’da Türkler ilk defa Nisan 1878’de Rus kuvvetlerine karşı çarpışarak, onları püskürtüler diye yazmıştır. Rodoplar’da Türkler canını, malını ve namusunu Ruslara ve Bulgarlara karşı savunmak amacına yönelik olarak, Rus işgali tehlikesine karşı bir nefsi müdafaa şeklinde kendiliğinden başlayan ve genişleyen hareketin liderleri tek değildir.
Bu müdafaa sırasında yapılan yazışmalarda bazen 10 üyelik bir heyet veya 25 – 30 temsilci, bazen de 100 köyün Muhtarları imzalarını atmışlardır. O zamanlarda tüm olumsuzluklara, şartlara rağmen Rodop Türklerinin direnişi devam etmiş.
1879 kışında çoğu kadın ve çocuk olmak üzere binlerce insan soğuk, açlık ve hastalıklardan ölüme terkedilmiştir. Ancak her şeye rağmen teslim olmamışlar ve 27 Mayıs 1879 tarihine kadar süren geçici Rus yönetimi esnasında Ruslar Rodoplar’a hâkim olamamışlardır. O zaman Osmanlı yönetimine verilen Arda’nın güneyindeki ahali, silahlarını Osmanlı otoritelerine hemen teslim etmişlerdir.
Arkadan Berlin Anlaşması ile kurulan Doğu Rumeli vilayetine bırakılan Kırcaali ve Devin ahalisi “biz ancak Osmanlı askerlerine silahlarımızı teslim ederiz, mevcut yönetime güvenmiyoruz, “demişlerdir”. Uzun görüşmelerden sonra Rodop Türkleri silahlarını teslim etmemek, vergi vermemek ve ancak Türk idareciler tarafından yönetilmek şartıyla o zaman Doğu Rumeli valisi Aleko Paşa ile anlaşmışlardır. Bulgar yönetimi de fırsat buldukça bölgeye saldırmış, zorla onları itaat ettirmek istemişlerse de Türk ahalisinin silahlı direnişi ile karşılaştıkları için geri çekilmek zorunda kalmıştırlar.
Böylece bölgede barış sağlanamamış, bir nevi kendi kendini yönetim anlayışı içerisinde devam etmişler. Rodop Türkleri kendi mahkemelerini ve kendi polis teşkilatlarını kurmuşlar ve gerginlik devam etmiştir. 1885 yılında Doğu Rumeli vilayeti Bulgaristan Prensliği ile birleşti, fakat Rodop Türkleri bu anlaşmayı tanımadı. Onlar Osmanlı’ya bağlanmak istediklerini bildirdiler. Böylece bu meselenin çözümü için, bu mesele görüşülmek üzere toplanan İstanbul Kongresi 5 Nisan 1886 tarihinde Rodoplar Osmanlı yönetimine verilmesi kararlaştırılmıştır. İşte burada da gördüğümüz gibi ta o zamanlarda Kıpçak, Kuman ve Oğuz Türkleri birbirlerine sahip çıkmışlardır. (Fakat 1970 lerde bunlara sahip çıkılmamıştır, böylece de 1984 gelmiştir.)
O zamanlardaki bu direnişin Rodoplar’da Türk varlığı sorununun bir nevi tarihi temellerini ortaya koymakta ve bölge ahalisinin hafızasında tazeliğini halen korumaktadır. Böylece Rodop Türkleri 1877’den günümüze kadar bölgeye hâkim olan Bulgaristan yönetiminin istediği kalıba hiçbir zaman sokamadığı bir topluluk olarak varlıklarını sürdürdüler ve buna devam etmektedirler.
Bulgar darecileri, 1910 yılında baskıları artırmaya başlamışlardır. Pomak Türkleri’ne, “gayri Türk” ile”gayri Müslüman” düşüncesini aşılamak ve diğer Türklerden ayırmak amacıyla;
a. Müslüman Pomak Türkleri’nin yaşadığı köy, bucak, ilçe ve vilayetlerde Türkçe tedrisatın yapılmasına müsaade etmemişler,
b. Türkçe tedrisat yapılan okullara Pomak Türklerinin gitmesini yasaklamışlar,
c. Pomak Türklerinin folklorunu tahrif ederek Bulgar folkloru ile birleştirmek istemişler,
ç. Ayet, hadis ve hutbeleri Bulgarca okumaya zorlamışlar,
d. Anavatan Türkiye sevgisi yerine, Anavatan Bulgaristan fikrini telkin etmeye çalışmışlar,
e. Türk ve İslam düşmanlığının aşılanması için kreş, ilkokul, ortaokul ve diğer okullara Bulgar
asıllı öğretmenler tayin ederek Türk-İslam düşmanlığını telkin edici temalar işlemişler,
f. Pomak Türklerini, Bulgarların yaşadığı köy, kasaba ve şehirlere zorla iskan ettirerek
Bulgarların içinde eritmeye gayret etmişlerdir.
Balkan Savaşları sırasında, Bulgar General Sarafof, Pirin Makedonyası ve Rodoplardaki mahalli işgal komutanlıklarına gönderdiği talimatla, bütün Türklerin “Bulgarlaştırılması”nı, kabul etmeyenlerin ise imha edilmesini emretmiştir.
Bu emir;
a. Türklerin Müslümanlığı terk ederek Hristiyanlaştırılması,
b. İsimlerinin değiştirilerek Bulgarlaştırılması,
c. Türk-İslam kültür ve medeniyetinin yok edilmesi,
ç. Türklerin tehcire zorlanması,
d. Türklerin soykırıma tabi tutulması vb. tarzlarda uygulanmıştır.
1912 – 13 Balkan savaşları, bağımsız Bulgaristan yönetiminin Türkleri parçalayarak yok etmeye başlamışlardır. Özelikle Kıpçak Kuman Türklerini (Pomak Türkleri) Bulgarlaştırmak için harekete geçtiği ilk dönemdir. Bu yıllardaki toplu Bulgarlaştırma hareketi “POKRISTVANE” adıyla anılır. O dönemlerde batı ve orta Rodop’lar da Bulgarlar tarafından komiteler kurulmuştu.  O zamanlarda 150.000 civarında Pomak Türklerine Hıristiyanlığı kabul ettirdiler ve Bulgar isimleri verdiler. Çok yerde camiler kiliseye çevrilmiş. Bu bölgelere Bulgar öğretmenler ve Papazlar gönderilmiştir. O bölgede yaşayanların gönüllerini kazanmak için yiyecek ve giyecek dağıtılmıştır. Ancak Osmanlı’dan çekinen Bulgar Yönetimi geri adım atmak zorunda kalmıştır. Pomak Türklerine Türkçe isimleri iade edilmiş, camilerde ibadet edebilmelerine, geleneksel kıyafetlerini giyebilmelerine müsaade edilmiştir.
Daha sonra 1938 yılında “Rodina Kardeşlik Cemiyetinin” kurulması ile Pomak Türkleri için ikinci zor dönem başlamış oldu. Bu cemiyet Pomakların Bulgarlarla aynı soydan geldiklerini ileri sürerek, kardeş oldukları tezini işlemeye başlamışlardı. Bulgarlaştırma yine başlamıştı ve karşı çıkan dövülüyordu, yeni doğan çocukların ismi Bulgarca yazılıyordu. Türkçe’ye izin verilmiyordu, insanlar yine çaresiz ve yalnızdılar.
1944’te II Dünya savaşından sonra Bulgaristan’da kurulan Komünist rejimin ilk yıllarında halkın desteğini alabilmek için yapılan bu uygulamaları, faşist kampanyalar olarak nitelenerek kınandı. Ancak arkasından takip eden yıllarda rejim tamamen Bulgaristan’a yerleştikten sonra yeni Bulgar idarecileri Pomak Türklerine yönelik aynı metotlara başvurmaktan çekinmediler. Her yeni dönemde değişen tek şey metotlar oldu.
1945 – 49 yılları arasında Bulgaristan – Yunanistan sınırına yakın yerlerde yaşayan Pomak Türkleri özellikle yeni rejim açısından yeterince güvenilir bulunmadıkları için Bulgaristan’ın iç kesimine zorla sürgün edilmişlerdir. Bazen köyler o zamanlarda tamamen boşaltılmıştır.
1950 yıllarında 30 km’ye kadar olan Pomak Türkleri köylerinin giriş ve çıkışları izne tabi tutulmuştur. Böylece sürekli kontrol altında tutulan yerler statüsüne sokulmuştur, bu da 1992 kadar devam etmiştir. İşte bu gün bazı kimseler karar vermeden bu gerçekleri bilmeleri gerekir.
1950 – 55 yılları arasında Tatarlar ve Türk çingenelerinin isimleri değiştirilmeye başlanmıştır. Bulgaristan Komünist Partisi Merkezi Komitesi 1962 yılında nisan ayında Çingene, Tatar ve Pomakların Türklük bilinçlerinin yok edilmesi için bir dizi uygulamayı yürürlüğe sokmuştur. İsimler değiştirilmiş, Geleneksel kıyafetler yasaklanmış, Modern kıyafetler giymeleri zorunlu tutulmuştur. 1956 yılında Bulgaristan sayımlarında Pomak Türkleri ilk defa Bulgar olarak geçmişlerdir.
Yine 1964 yılında bu uygulamalardan vazgeçilmiş ve 130.000 kişinin Türkçe isimleri iade edilmiştir. Daha sonra 17 Haziran 1970 tarihinde BKP aldığı bir kararla Pomak Türklerinin Bulgarlaştırılması uygulamasına toplu isim değiştirmelerle yeniden başlanmıştır. 1974 yılına kadar tehditler, hapisler, yaralamalar ve öldürmeler ile bir arada olan bütün Pomak Türklerinin isimleri Bulgar isimleri ile değiştirilmiştir.
1970 yılında 17 Temmuz tarihinde BKP (Bulgar Komünist Partisi) Merkez komitesi ve politbüro yetkilileri 549 sayılı gizli tedhiş ile Milliyet ve Din değiştirme kararını almışlardır. Bu karardan sonra Bulgarlaştırma faaliyetleri hızlandırılmış zaman zaman kanlı katliamlara da dönüştürülmüştür. Meriç barajının gölünde 1000 kişinin cesedi toplu halde ortaya çıkarılmıştır. Olayı Dünya kamuoyuna, Yugoslavya Televizyonu duyurmuştur, hunharca işlenen bu cinayetleri şiddetle kınamıştır.  Bu arada Libya Lideri Kadafi’ de Bulgarların Türklere karşı giriştiği din ve milliyet değiştirme politikasına karşı harekete geçmiştir. Pomak Türkleri canlarını ve kimliklerini koruyabilmek için Türkiye’ye göç eden Oğuz Türklerinin (Osmanlıdan kalanların) evlerini satın alarak yerleşmeye başlamışlardır.  Daha sonralarda buna da izin verilmemiştir.
            13.03.1972 tarihinde Paşmaklının Barotin, Dospat adli köylerine baskın yapmışlar, asker ile polisler tank, kamyon, köpekler ve itfaiye araçları ile saldırmışlardır. Böylece Rodop Türklerinin adlarını değiştirmek için korkunç bir zülüm başlatılmış ve her tarafa ateş açılarak Rodop toprakları Türk kanına bulanmıştır. Barotin köyünde 14 ile 17 Mart arası köylüler ile milisler arasında şiddetli bir çarpışma olmuştur. Fakat halk topların karşısında dayanamamış yaralı kardeşlerini orada bırakarak kaçmak zorunda kalmışlardır. Askerler ve milisler köylerde Türkleri köpeklerle kovalamışlar, takip etmişler, işte bu olayları düşünerek Pomaklar hakkında ona göre konuşun. 1972 yılında Kadafi Bulgaristan bir heyet göndermiş, Türklere karşı girişilen jenosit hareketini inceletmiştir. Daha sonra ise şiddetli protestoda bulunmuş ve Libya’ da ki Bulgar işçilerini sınır dışı etmiştir.
Ayrıca 1972 yılında Ribnova köyünde Bulgar milisleri gelerek zorla Türklerin isimlerini değiştirmeye çalışmışlardır. Buna karşı köy halkı bir araya toplanarak sopa, balta, ellerine ne gelirse almışlar ve karşı koymuşlar. Böylece milisleri köyden kovmuşlar ellerinden silahları da almışlar. İki gün sonra ise gidip silahları karakola teslim etmişler. İşte buda bizim Milletin iyi niyetli oldukları apaçık ortadadır. Daha sonra bu halk yok edilmiş ve işkencelere tabi tutulmuştur.
1968-1972 yılları arasında sürdürülen Bulgarlaştırma kampanyası sırasında, bütün bölgelerde aynı işlemler yapılmıştır. Bunlar arasında;
a. İsim ve milliyet değiştirme dilekçelerinin tamamen matbu olduğu,
b. İşlem tarihi olarak eski tarihlerin yazıldığı,
c. Her Türkten, 100 Leva işlem parası adı altında haraç alındığı,
ç. Bulgarlığı ifade etmekte olan isim,sıfat ve ünvan listelerinin mahalli BKP I. Sekreteri,
Belediye Başkanı ve Meclis Başkanı tarafından düzenlendiği,
d.İsim değiştirme ve Bulgarlaşmayı reddedenlerin işkenceye tabi tutulduğu,
e. Pirin Makedonyası ile Rodoplar’da meydana gelen toplu mukavemet, bu bölgelerdeki Türklerin Bulgarlaşmayı kabul etmediği gibi ortak özellikler dikkati çekmektedir.
Gizli karardan sonra Bulgarlaştırma faaliyetleri hız kazanmış, kanlı katliamlara dönüşmüştür. Milliyet ve dinlerini değiştirmeyi kabul etmedikleri için Pirin Makedonyası, Rodoplar, Deliorman, Dobruca gibi bölgelerde binlerce Türk öldürülmüştür. Sadece Meriç Baraj gölünde, 1000 kişinin cesedi toplu halde ortaya çıkarılmıştır. Olayı dünya kamuoyuna, Yugoslavya Televizyonu duyurmuştur. 1968–1972 yılları arasındaki olaylar neticesinde, 8–10.000 Türk öldürülmüş, 558.325 Müslüman Türk’ün isimleri değiştirilmiş, isim değiştirmemekte direnen 48.073 kişi işten atılmış, öğrencilerin Bulgar okullarındaki kayıtları silinmiş ve nüfus cüzdanları iptal edilmiştir. 1968–1972 yılları arasında, Pomak Türkleri’ne Bulgar adları verilerek ve dinlerine müdahale edilerek tatbik edilen bu olaylardan sonra, 1984’ten itibaren ise kesin sonuç almak üzere aynı uygulama bir kez daha hayata geçirilmiştir.
240 hanelik Yukarı cumanın Kızanlık köyünde tamamen Türk köyüydü. 1972 yılında bir kaç kişinin dışında bütün köyde yaşayanları çocuk, kadın demeden diri diri yakılmışlardır. Bu olayın olmasına sebep olan şey Pomak Türkleri Bulgar olmayı kabul etmemişlerdi, suçları Türk olmaları.  Bu köyde isim değiştirme esnasında av tüfekleri hatta baltalar bile toplanmıştır. İsim değiştirmeye razı olmayanlara da çeşitli baskılar yapmışlar ve aylarca maaş vermeden çalıştırmışlardır. Bunun da ne olduğunu ancak yaşayanlar bilebilir, aylarca evine çocuklarına ne götürebilirdiler acaba bunu düşünebilir miyiz? Bu isim değiştirmeyi sonuçlandırmak için ise Kızanlık köyüne baskın yaparak köy halkını toplu halde bir samanlığa doldurmuşlardır. Burada Türkleri samanlıkta 3 gün 3 gece ekmek su vermeden aç susuz halde bırakmışlardır. Bu baskılar sonucunda da Türklerin Bulgarlaşmayı kabul etmemeleri üzerine samanlığı içindeki insanlarla birlikte yakmışlardır.
İşte bunu okuyanlardan kaç kişi bunu göze alabilir, burada da Pomak Türklerinin ne kadar Türk olduğunun bir kanıtı olarak göstermek isteriz. Böylece komünist yöneticilerinin de barbarlığı sonucunda bu köyde 240 hane ihtiyar, kadın ve çocuk dâhil olmak üzere köyde bulunanların tamamı diri diri yakılmıştır. Tabi bunlar soy kırıma tabi tutulmuyor nedense.
Fakat ne yazık ki Bulgaristan Türklerinin acı feryadını Dünya kamuoyunda da Türkiye’de de yeterince duyulamamıştır. Bu suskunluktan cesaret alan komünist yönetimi 1984 yılında bu hareketi sonuçlandırmak için tüm Bulgaristan yaymıştır.
Çok geçmeden 7 Temmuz 1978 tarihinde BKP. Merkez Komitesi bir karar alarak Pomak Türklerinin, Osmanlıdan kalan Türklerin yoğun olarak yaşadıkları bölgelere gelmelerini yasaklamıştır. Böylece bu konuda Oğuz Türklerinin (Osmanlıdan kalanların) ilgisizliğinden, Pomak kardeşlerine hiçbir yardımda bulunmamaları 1984 – 85 yılını getirmiş oldu.
            1971 de yeni bir Anayasa hazırlandı ve Todor Jivkov Devlet Konseyi Başkanlığına getirildi. Yeni bir ulusal meclis seçildi, Stanko Todorov Başbakan oldu. Bulgaristanda Türk azınlığı asimile etme çalışmaları Jivkov döneminde giderek yoğunlaştı. 1959 yılından itibaren Türklerin kendi dilleriyle eğitim yapabilmeleri imkanı tamamen ortadan kaldırıldı. Böylece “tek uluslu Bulgar Devleti” yaratma politikasının planları yapıldı ve buna karşı çıkanların ölüme veya hapse mahküm edilmeye başladılar. Bulgar Anayasasının 35.maddesiyle insanlara milliyeti, menşei, dini, cinsi ve ırkının farklılığı nedeniyle ayırım yapılamayacağını, onur kırıcı ceza ve muamele uygulanamayacağı hükme bağlandığı halde, Bulgar Komunist Partisi Merkez Komitesi Politbürosunun 1969 yılında yayınladığı 549 sayılı ” Terörle dil, din, milliyet değiştirme” kararı ile bütün azınlıkların isim ve dinlerini değiştirme kampanyası başlatılmıştı.
1970 yılına kadar Bulgaristanda Türkçe yayınlanan 95 gazete ve 13 derginin hemen hemen hepsi kaapatıldı. Türkçe gazete sayısı 4’e, dergi sayısı 2’ye düşürüldü. Müslüman çocuklarını komunizmi ve ateğizmi benimsetme çalışmalarına başlandı.
            1984 yılında Bulgaristanda Türklere karşı sürdürülen baskılar bütün ülke çapında yeniden şidetlenerek doruk noktasına ulaşmıştır ve bulgaristan da kalan Türk Milletini tarihten silmek istenmiştir. Bu tür benzer bir örneğin dünyanın hiç bir yerinde devletlerde görmek mümkün değildir. Bulgaristan bu tür uygulamalarıyla devletlerarası hukuk kurallarına ve insan hakları evrensel Beyannamesini ayaklar altına aldığı gibi kendi anayasasınıda ihmal etmiştir. Bu arada dünya da buna sessiz kalmıştır.
            19.04.1985 tarihinde Alman ikinci televizyonu ( ZDF ) tarafından Bulgaristanda devlet terörü ile sürdürülen din ve milliyet değiştirme uygulamaları konusu kamuoyuna açıklanmıştır. Bulgaristanda Türk köylerin kuşatıldığını, Türklere isim değiştirmek için baskı yapıldığnı, karşı gelenlerin tutuklandığnı Mestanlı da direnme neticesinde şidetli çatışmaların meydana geldiğini belertmiştir.
            Amerikanın sesi radyosu 27.05.1985 tarihli haber programında, Bulgaristan da yapılan incelemelerde Bulgarlaştırma kampanyasında meydana gelen olaylarda Kırcaali de 500 Türkün öldürüldüğünü, 1000 kişi tutuklanarak kampa gönderildiğini, ayrıca 
26.12.1984 tarihlerinde Mestanlı da da kanlı olayların sürdüğünü söylemiştir.
1989 yılının 19. Mayısta Djebelde bir grup insan ayaklanmış ve “Özgürlük istiyoruz, Türklüğümüzden vaz geçmeyiz, İsimlerimizi isteriz, İnsan gibi bizlerde bu dünyada yaşamak istiyoruz.” sloganları atmışlar. İşte böylece Bulgaristan Türkleri Komunizmin sonunu getirdiler. Bunun hemen arkasindan da Rusya coktu
            1984 yılında isim deiştirme olayları esnasında 3.300.000 kimliğin değiştirildiği ortaya çıkmıştır. Bu arada bir de hatırlatma yapalım, 1984 yılında Pomak Türkleri yoktu, onların 1970 – 72 yılında değiştirilmişlerdi. Onlarıda sayisi en az 1.000.000 olduğunu dusunur ‘sek işte Bulgaristanda Türklerin nufusu. Yani Bulgaristanın yarısının bile üstünde, işte gerçekler. Bulgaristan da Türk nufusunun tespiti birde
1989 yılında bankalardan 400.000 kişi para çekmiştir. Bunlar sadece Türklerdi bunun bir aile düşünün, Türklerde para aile reisinin üstüne yatırılırdı, bunuda herkez çok iyi bilmekte.
Bir aile demek
1.Aile karı ve koca
2. Türklerde en az 3çocukludur aileler bizlerde en azını alalım
3. her ailenin ihtiyarları var 2′ de onlar. İşte oldular 7 x 400.000 = 2.800.000 kişi mi yaptı + burada parası olmayan ve ya elinde olanlar vardı bunuda % 20 deseniz 560.000 kisi olur rakam 2.800.000 + 560.000 = 3.360.000 İşte gerçekler ortada.
1989 yılında Türkler barışçı yollarla kendi haklarını yeniden kazanmak ve onurlu bir hayat sürdürebilmek için açlık grevlerine başlamış protestolar, yürüyüşler düzenlenmişler ve seslerini yükseltmeye başlamışlardır. Böylece Jivkovu ve komunizmin düşürülmesini sağlamış oldular.
Türklerin üzerine Bulgaristan yetkililerinin verdiği emirlerle, asker ve polisler ateş açılarak çok sayıda Türkler yaralanmış ve öldürülmüştür. Todor İkonomovo, Kaolinovo’da olduğu gibi. Hadiseler kanlı bir şekilde bastırılmıştır. Daha sonra Türkleri evlerini terketmeye zorlamış ve kitleler halinde ülke dışında çıkarmaya başlamış.
Böylece Bulgaristanda yine etnik temizlik başlamış oldu. Bu da Bulgaristan da bir faciaya neden oldu, Kendi vatandaşlarını gayri insani şartlar altında sürgün etme yolunu seçmiş ve bir tehcir hadisesini başlatmıştır. Dünya kamuoyunu yanıltmak için ise, bu durumu “Turistik hareket” olarak tanıtmaya çalışmıştır.
Bu arada 3 ay içerisinde 350.000 Türk göçmen Türkiyeye göç etmiştir.  İnsanlık tarihinde karanlık çağlarına terkedilmesi gereken ve II.Dünya harbinden beri görünmeyen büyüklükteki bu tehcirin acıları şu anda bile yaşanmaktadır. Doğudu büyüdüğü yerleri bırakmak o kadar kolay değildir. Bunu anca yaşayan bilir. Dünya yeniden insanlığa karşı işlenen bir suça şahit olmaktadır ve buna dur deyende bulunmamıştır. Soykırımcılar bunu da iyi görmeleri gerekir.
Bulgaristan Türklerinin istediği tek şey vardı Türk olarak doğudu büyüdüğü yerlerde yaşamaktı.
Bulgar Yönetimleri Balkanlarda Osmanlı egemenliğinin sona ermesinden itibaren, Pomakları asimile etmek için zaman zaman şiddete varan baskılar uygulamışlardır. Asimilasyonun ilk ayağı olarak Hıristiyanlaştırma faaliyetlerine hız verilmiş, camileri tahrip ederek kiliseye çevrilmiş ve isimleri değiştirilmiştir. Halen sürdürülen propagandanın temelinde bir değişiklik olmamakta birlikte zaman zaman yöntemler değiştirilmektedir, fakat sonuçlar hep aynı yola çıkar.Ancak, Pomak Türkleri geçmişte olduğu gibi bugün de kendi milli benliklerini koruma yönündeki mücadelelerine devam etmektedirler, bu konuda onlara yardım edilmesi şarttır.İşte bölünmenin sonuçları her zaman felaketlerin başlangıcı olduğunu Bulgaristan Türkleri artık kavramalıdırlar. O eski zamanlarda Rus ordusunu yurtlarına sokmayan bu kahraman Türkler kendi aralarında bölündükten sonra Slav Bulgarlara bile yenik düştüler. Ancak bilinçlendirilmediklerinden dolayı halkı suçlamak yanlış olur. Bu konuda en çok suçlu olanlar Bulgaristan’daki Türk aydınlarıdır. Zaten bir toplum için cahiller zararlıdırlar, fakat “diplomalı cahiller” ise felakettirler.
Böylece 10 Kasım 1989 tarihinde rejimin yıkılması ile başlayan demokratikleşme sürecinde Türklere Türk isimlerini yeniden geri alabilmeleri için gerekli yasal düzenlemeler yapıldı. Ancak Türk ailelerinde kuşaklar arasında çatışmalar sebebiyle kendi içlerinde sorunlar yaşanmaktadır. Yeni kuşaklar kendileri Bulgar hissettikleri söyleyerek Türk isimlerini almayı reddetmektedir. Bu durum gösteriyor ki o zamanlarda uygulanan asimile politikası kısmen de olsa amacına ulaşmıştır. Bulgaristan’ın Osmanlıdan ayrılarak Balkanlarda bağımsız devletlerin kurulması ile birlikte Pomak Türklerinin de problemleri başlamıştır. Pomak Türkleri 120 yıldır yoğun bir baskı, asimilasyon ve şiddetli propaganda altında yaşamaktadırlar. Bugün sayıları 800.000 civarında olan Pomak Türkleri ile ilgili çalışmalar Bulgaristan’da en hassas konuyu oluşturmaktadır. Görüleceği üzerine Pomaklar kendilerini her zaman Türk hissetmişler ve her zaman Türklerin yanında yer almışlardır. 1990 yılından sonra Bulgaristan’da diktatörlüğün yıkılması ile demokratik yapılanmaya geçilmiş ve Hak ve Özgürlük Hareketinin kurulmasında da bugün çok büyük emekler sarf etmişlerdir. Ancak takip eden yıllarda gitgide HÖH’ den dışlanmışlar veya beklentileri gerçekleşmemiştir. Pomaklar ile ilgili ciddi çalışmalara gidilmemiş, yakınlık gösterilmemiştir.
9Buna mukabil Bulgarlar top yekün harekete geçerek yoğun bir şekilde propaganda yapmaya devam etmişler ve Hıristiyanlaştırma kampanyalarını sürdürmüşlerdir. Öte yandan Suudi destekli Vahabi faaliyetleri de yoğunluk kazanmıştır. Vahabi çalışmaları da Türklüklerini kaybettirme yönünde yoğun bir şekilde devam etmektedir. Pomakların yaşadıkları her yerde boy göstermeye başlamışlardır. Türkiye’nin ise yaptığı yardımların nereye gittiğinin, neler yapıldığının arkasını araması gerektiği düşüncesindeyiz. Bu konuda Türkiye’nin de alternatif çalışmalar yapması gerekmektedir.
Özellikle 1990 yılından sonra Pomak Türklerine yönelik misyonerlik ve Hıristiyanlık faaliyetleri kat ve kat artmıştır. Diğer yandan vahabilik faaliyetleri de çok büyük boyutlara ulaşmıştır. Bu nedenle Pomak Türkleri üzerine ciddi ve sürekli bir çalışmaya gidilmesi şarttır. Bulgaristan’daki siyasi dengelerde önemli rol oynayan bu topluluk ile yapılması gereken çalışmaları şöyle sıralayabiliriz.
·  1. Tarihi bilinç –  Pomak Türklerinin Türk kökenli olduklarına dair araştırmalar yaygınlaştırılmalı ve yayınlar yapılmalıdır. Bu konuda birçok eser de mevcuttur. Bunların bir kısmı Bulgarcaya tercüme edilmeli veya el kitapları basılmalı.
·  2.  Dini faaliyetler  –  Dini eğitim, yayın ve diğer etkinlikler Arapların elinden alınmalı ve Türkiye’de bir Vakıf ile birlikte çalışmalar yapılarak, dini ve milli eğitimi bütünleştirilmeli. Aynı zamanda Hıristiyanlık faaliyetlerinin önüne geçilmeli.
·  3. Kısmi göç –  Pomak Türklerinin yoğun olarak yaşadıkları köy ve kasabalardan, akraba ağı geniş olan ailelerden seçilen aileler göçmen olarak Türkiye’ye kabul edilerek” Türkiye ile olan diyalogları güçlendirilmelidir. Türkiye‘ye alınacak 50 – 60 ailenin sağlayacağı bağın etkisi iki üç kuşak sürecektir. Ancak bunlara Türkiye’de imkânlar yaratılması da şarttır.
·  4. Sivil örgütleme –  Pomak Türklerinin yoğun olarak yaşadıkları yerlerde sivil teşkilatlanmalara ön ayak olunmalı, yardım edilmeli ve bu konuda eğitim verilmelidir. Bilinçli kişiler seçilerek sivil teşkilatlar kurmalarına yardım edilmeli ve faaliyetleri desteklenmelidir.
·  5. Pomak Türkleri –  Hak ve Özgürlük Hareketi ile bütünleşmeleri için gerekli faaliyetler yapılmalı ve bunlar Bulgaristan’da yayılmalıdır. Zaman zaman Türk düşmanları buna engel olmaya çalışacaklardır. Bu nedenle bunlara kendilerini ifade etme fırsatı verilmemeli.
2. Örgütlenme çalışmaları: Örgütlenme çalışmalarını iki başlık altında yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
            1.  Siyasi örgütlenme:
            2.  Sivil örgütlenme:
                        a). Dernekler:                b). Vakıflar:
            3. İktisadi ve ticari örgütlenmeler ve çalışmalar:
Reklamlar