Bulgar parçalanmışlığın kökleri yine 1879 Anayasasına dayanır.

O zaman Bulgar devleti ilan ettiği ortak değerlere kendisi uymamıştır. Vatandaşlarına sahip çıkmamıştır. Müslümanların topraklarını terk etmesine yol açmıştır. İlan edilen ortak değerlere bağlı olan bütün yurttaşlar için ”başka bir Vatan olamaz,” dememiştir.

Tüm vatandaşların kurucu devlet iradesi dolayında birleşmelerini teşvik etmemiştir. Kurucu iradeyi gasp eden Bulgarlar, azınlıkların bu iradede yer almalarına olanak tanımadığı gibi, onları sürekli ötelemiş ve göçe zorlamıştır. Bir buçuk asırda Bulgaristan’dan Türkiye’ye 2 milyona yakın Türk, Pomak ve Roman – Millet göç etmiş ve geri dönmemiştir. Teni tarihi boyunca yalnız kendi grubuna dayanan Bulgar devleti, olayı izleyenlerde kuşku uyandırmıştır.

Bulgar devleti kurmak isteyenler azınlıklarla mutabakat kurmayı denemedi. Hiç kimse devletin anonim şirket örneği kurulmasını istemese de, modern devlet tüzel bir kişidir ve egemenlik azınlıkları da içine almak ve uyum sağlamak zorundadır.

2000 yılından beri dijitalleşmeye çalışan Bulgar devleti nüfusun %30’u bugüne kadar bilgisayar klavyesine dokunmamıştır.

Yani modern dünyadan çok çok uzaktır, ne var ki, cahil gençler ve deneyimsiz orta yaşlılar da bu oy verme makinasını kullanamıyor. 2019’da yapılan yerel seçimlere Sofya’da oy sandığı yerine “makine” kondu ve oyların 650 bini boş ve “geçersiz” çıktı. Eğer seçim sandıkları kaldırılır ve onların yerine 12 000 makine konsa, bir günde ancak 200 seçmenin oy kullanabildiği dikkate alındığında, toplam 2 400 000 seçmen oy verebilir. Bu oylardan kaçı geçerli olur bilinmiyor. Bu durumda makine ve bilgisayarla oy kullanma tamamen imkânsızlaşıyor.

Şöyle ki, “devlet aklı” halkın iradesini, milletin katmanlarındaki gerçek durumu geçerli bir şekilde okuyup sonuç çıkaramıyor. Belki, bu da bazıların işine yarıyor!…

Bu plan ve projelerle okuma yazma bilmeyenlerin, bilgisayar kullanamayanların, Bulgarca okuduklarını anlayamayanların seçim kütüklerinden silinmesi ve siyasetten dışlanması denenmek isteniyor. Bu planın yasallaşması sonucu dış ülkelerde bulunan Bulgaristan vatandaşları seçim hakkını kullanamayacaktır. Bu gelişmeler Bulgaristan’ın diktatörlüğe tırmandığına kanıttır.

Seçim bunalımına çözüm bulan ve öneren İstanbul merkezli Bulgaristan Türklerinin Kültür ve Hizmet Derneği – BULTÜRK seçmenin nerede olursa olsun MEKTUPLA OY KULLANMASINI önerdi. Son seçim öncesi parlamentoda da bu konuşuldu fakat bir çözüme varılamadı.

Alman, İngiliz ve Avusturya örneğinden, “Covit-19” koşullarında Macar ve Leh örneklerinden faydalanılmasına sağlık verdi. İsteseler de istemeseler de bu yöne doğru su akmaya başladı.

Algılanmak istenmeyen nedir?

Bulgarlar, kendilerini 1000 yıllık kültürleri olan birileri olarak tanıtır. Bulgaristan Türkleri hakkında ise ya Rus ya da Batı bilim insanlarının gezi notlarını esas almaktadır. Bu belgelerde, baba-erkli bir toplum olarak gösterilen Türklerin “göçebe” oldukları yazılırdır ki, fark etmedikleri bu insanlar 600 yıldan beri aynı köylerde yaşıyorlar. Onlar, köylerini korurken, Osmanlı devrinde çok güzel şehirler kurmuşlardır. Sadece başkentte 72 camili ve 19 köprülü Sofya’da okullu ve medreseli 29 Türk Mahallesi vardı. Yedi Tepeli Filibe (Plovdiv) onları anlatır. Dünya tarihinin Türkler olmadan yazılmadığını da buralarda bilen yok.

Rus -Türk harbindem sonra Filibe’ye giren Rus General şunu söyler “Bu minarelerle dolu ormanı yok etmeliyiz” 1878’de Rusların Bulgaristan’da gözünü kamaştıran Konaklar, köprüler, camiler, saat kuleleri, kervan saraylar, bedestenler, çarşılar, okullar, medreseler, türbeler onların eserleridir. Yıkıp dökmeyi temel atıp bina etmekten önemli bulan Bulgarlar, bugünkü başkentleri Sofya’yı ilk defa Han Krum mızraklarıyla, sonra da 1882-1924 yılları arasında Bulgar egoizmiyle yıkmıştır.

Birinci yıkımda öldürülen İmparator Nikifor Sofya’nın yüksek mimar istemlerine göre inşa eden bir yöneticidir. Bulgar tarihi, boynu kesilen Nikifor’un (811) kellesinden Krumu’ın şarap içtiğini yazar. Bu zalimin adı günümüzde Türklerin yaşadığı Güney Doğu Rodoplar’ın incisi Koşu Kavak şehrine verilmiş, kent meydanına anıtı dikilmiştir. Böyle bir ortamda huzur ne gezer!

Bulgaristan Türkleri Bulgaristan’da kendi şehirlerini kurmuşlardı. 1877/78 Rus-Osmanlı Savaşından sonra onları terk etmek zorunda kaldılar. “Rus-Bulgar üst aklı” köylerde “akıllı adam yetişmez, köylerin tarihi olmaz, köyler cahildir” mantığıyla, köylülerimizi üretime kilitledi, ticarete izin vermedi, alış veriş devlet tekelindeydi. 142 yılda önce köy-kentlerde kasaba hayatına geçmemize ve kentleşmemize yollar kapalıydı. Medeniyete uzanmamız istenmedi.

1944-1989 yılları arasında köyden kente taşınmak izine tabi idi.

Şehirlerde Türk semtleri kurup Müslüman geleneklerimize göre yaşamamız yasaktı. Köylerine kapanan Türklerin medeniyet ve edebiyat yaratma, aydınlanma yolunu bulamayacaklarını hayal etmişlerdi. Onlar, Türkiye Cumhuriyeti devletinin, Türkiye halkının ve Türk Dünyası’nın Bulgaristan Müslümanları üzerindeki etkisini dikkate almak istemiyorlardı.

Saygılarımla
Okuyanlara sağlıklı günler ve teşekkürler
Paylaşınız.

 

Reklamlar