Rafet ULUTÜRK
Konu Bulgaristan’ı da etkiledi

180 Rus ve Sovyet anıtının sökülmesinde, sokak ve meydanlardaki Rus isimlerinin değiştirilmesinde ısrar edenlerin alayı güç topluyor. Pravets kentindeki 4 metre yüksek katil Todor Jivkov boy anıtı yıkılsın sesleri yükseliyor.

Değişen Bulgaristan’da TV, radyo, basın ve sosyal ile birlikte kamuoyu oluşturan 13 kurumdan biri olan Bulgar Bilim ve Sanat Akademisi Başkanı Grigor Velev bizdeki anlam ve değerlerin git gide değişimini şöyle anlattı:

Doğu Avrupa’nın küçük ülkelerinden biri olan Bulgaristan’da, Rusya ile olan tarihsel ilişkiler bozulur korkusu anlayışıyla pek çok şeyin üstü boyanıyor veya gerçekler gizleniyor. Rus imparatorluk görevlisi Kont İgnatiev Balkanlardan, daha doğrusu Bulgaristan’dan sorumluydu. O, Bulgaristan’ın bağımsız bir devlet olarak özgür olacağına hiçbir zaman inanmamıştı. Bağımsızlık vaat ettiği, sonunda Rusya’nın eyaleti olan Gürcistan ve Ermenistan’ın kaderine benzer bir yazgı paylaşacaktık. Öyle olsun diye, Kont İgnatiev’e Bulgar ruhunun diriliş serüvenini engellemesi emredilmişti.
Kilise bağımsızlığı mücadelemizi frenleyen, Bulgar Papazların sürgün edilmesine katkıda bulunan oydu. Bağımsız Bulgaristan kurulmasına engel olmak onun göreviydi. Başarısız olmasının nedenine gelince, ona Bulgar halkı engel olmuştur. “
(1872’de Bulgaristan Rusya baskılarına rağmen kilise bağımsızlı elde etti.)

Akademisyen Velev başka bir örnek:

Kont İgnatiev, Sofya Mahkemesinde komitacı Vasil Levski’ye ölüm cezası kesilmesi için mahkeme heyeti işlerine müdahale etti. Mahkeme heyetinde 3 Bulgar vardı. Onlara müdahale ederek V. Levkin’in, bir komitacı olarak yargılandığında,  verilebilecek en ağır ceza sürgün olduğundan, insan öldürmüş bir asi olarak yargılanmasında ısrar etti. Bu hareketle kendini Ruslara satmayan örnek Bulgar siması yok edilmişti. O zaman Rus askeri casusları, V. Levski hariç, Bulgar devrim hareketi önderlerinden hepsini Rus imparatoru hizmetine kazanmışlardı.”

(Günümüzde Bulgar toplumu paramparçaysa, 142 yıldan beri gelişen uzlaşmaz çelişkilerden biri Rusya’yı sevenler (Rusofiller) ve Rusya’yı sevmeyenler (Rusofoblar) arasında körelip keskinleşmiştir. Komitacı V. Levski’nin Osmanlı sehpasında sallandığı yalanını yayanlar, Türk düşmanlığı körüklemişlerdir. 2020’de AB ve NATO üyeliğini bir türlü sevinemeyen, hatta ABD tarafından işgal edilmeyi neredeyse bekleyen Bulgaristan’ın bu tavrının kökünde Rusya korkusu vardır. )

Tarihçi Akademisyenden G. Velev yazıyor

Bulgar tarihinde bir kara leke olan Rus ‘Kont İgnatiev’ adının Sofya’nın en önemli sokaklarından birinden sökülmelidir. Bu sokağa “özgürlük” adı verilmesi için imza toplama kampanyası başlatmalıyız. Rusya imparatorluğunun bağımsız bir ülke değil, kendine bir ‘eyalet’ yapmak istediğine yüzlerce kanıt var. NATO ve AB’ye üye olunca, Rusya’dan sitem aldık, Bulgaristan’a karşı benzer hareketlerde bulunmaya kimsenin hakkı yoktur.”

Avrupa Birliği’nin evrensel değer yargılarına uyulması zorunluğu ortadayken, yerli akademisyenlerin de aktif katılımıyla 30 yıl önce değişim yoluna seçen Bulgaristan’da, Bulgar devletinin milli karakteri konusunda çok farklı yorumlarla karşılaşıyor.

Bir yandan Osmanlı bağrında oluşan Bulgar milli olgusunda süreklilik izlenirken ve 1878’den sonra kurulan 71 hükümetin hepsinin milli karakterli olmasına karşın, Prenslik (1878-1908) ve Krallık (1909-1944) monarşi dönemleri Bulgar olmayı kabul eden yabancı soylular (Al. Batenberg, Ferfinad Saks-Koburg-Gotski ve oğlu III. Boris) tarafından yönetildiğinden dolayı milli saymayıp, III. Bulgar devletinin ancak T.Jivkov’un devlet yönetimine geçmesiyle (1956) başladığını iddia edenler belirdi. Monarşi yıllarında sanayileşme denemesinin başarısız, sosyalizm yıllarında başarılı ve liberal demokrasi döneminde de durgun olduğu görüşü yerleşti. Ve ilginç olan temel yargı değerlerinin yeni şeklini biçimlendirenler ve etnik azınlıkların çok dilli, çok dinli ve çok kültürlü yeni bir devlet kurulması konusunda henüz ufuk açan gelişmeler başlamadı.

1990’dan beri Bulgaristan vatandaşlarına Amerikan gerçeklerini anlatan zihniyet bu özelliklere değinmiyor. 600 yıldan beri köylerinde, kasaba ve kentlerde mahalle gettolarında yaşayanların yalın Amerikan gerçeklerini bilmesini istemiyorlar.

Bu gettolar liderlerini, sokaklar sürükleyen öncüleri kendileri yetiştiriyor. Getto sakinleri insan hakları için hukuk mücadelesi veriyorlar. Onlar Amerika’ya, bizim Bulgaristan’a gelmemizden 200-300 sene sonra götürülseler de, Afrika’ya geri dönmüyorlar. Cumhurbaşkanı Barak Obama, eşi ve kızlarıyla birlikte, ata toprağı olan Kenya’daki köyünün kulübelerini gidip gördü ama “emekli olunca dönüp köyüme yerleşeyim de, kardeşlerime örnek olayım” demedi. Bulgaristan Türklerinin yarısı demokrasiye geçerken de vatanlarından kovuldu…

Toplum ve yönetimin ırkçılığı demokrasiden kazıyamaması Amerikan problemi iken, Bulgaristan’da rejimlerin içindeki milliyetçi özü koruyarak rejim devredişi bir Bulgar sorunudur.

Hiç kuşkusuz, hem Amerika’da hem de Bulgaristan’da öteden beri ana konu, toplumun ayrılık çizgileri, azınlıklar konusudur. Bulgarlar, devlet kurma formülünü yanlış seçerek tek dilli, tek kültürlü ve tek milletli Bulgar devleti kurmaya sevdalanırken, azınlığın ve azınlıkların çoğunluğu durdurabileceği, yenebileceği hatta geriletebileceği teorisini sanki bilmiyorlardı. En kötü olan da 1989 Mayıs ayı Türk Azınlık Ayaklanmasından hiç bir almaması, sonuç çıkarmaması, havayı yumuşatıp azınlıklarla uzlaşma yolu aramamasıdır.

Bunun temel nedeni, Bulgar toplumunda 1878’den beri atalardan, dedelere, babalara ve bugünkü oğul ve torunlara iktidarların devriyle geçen ayrımcı, milliyetçi devlet ve siyaset çizgisidir. III. Bulgar devleti kurulurken Rus çizmesi altında, azınlıklara karşı çok sert uygulanmaya başlanan siyasi yönelim dikkati çekti. 1885’te Bulgar yönetiminin istilacı Rus Çarlığına yüz çevirip Almanya’ya sarılmasıyla değişiklik kaydetmeyip askeri darbe düğümleri ve monarşi diktatörlüğü şeklinde 1944’e kadar uzandı. 1956’dan sonra başta Müslüman Türk ve Pomak düşmanlığı olarak ve devlet geleneği haline getirerek devam ederken, 1990’da Anayasa ve rejim değişikliği azınlıklar siyasetinde ancak kılıf değiştirdi.

Ne yazık ki, 2004’te NATO ve 2007’de Avrupa Birliği üyesi olan Bulgaristan’da azınlıkları eriterek asimile etme siyaseti reddedilip kökü kazınamadı. Toplumun parçalanmışlığı derinleşiyor.

Saygılarımla
Okuyanlara sağlıklı günler ve teşekkürler
Paylaşınız.

Reklamlar