Musa VATANSEVER

Tarih:  18 Şubat 2017

İnsan kimliğinin dokunulmazlık ilkesi ve biz neredeyiz?

Zor bir dönemden geçiyoruz. Zaten “Bulgar Etnik Modeli” icat edileli ve bizi içine sıkıştıralı yıllar oldu. Kızışmamızdan biriken gerginliğin güçlü patlamasıyla bu “modeli” tam tuzla buz edeceğimiz anda hep supaba bastılar. Biraz bir az havamızı aldılar. Kritik noktayı hep atlatabildiler. Davamıza ihanet edenlerin icat ettiği “modelin” içinden önce Mehmet Hocayı, Mehmet Beytullov, Aden Kenan, Güner Tahir, Osman Oktay, Korman İsmailov, Kasım Dal, en sonra da Lütfi Mestan grubu HÖH’den atıldılar.

Bu kişilerin hepsi Bulgaristan Türklerinin gözdesiydi, siyasi örgütlenmemizde çok önemli röl oynamıştı. Milletvekili, HÖH Genel Başkan Yardımcılığı yaptılar, hatta L. Mestan Genel Başkan Görevinde 3 yıl bulundu. Kurulan tuzakların ve partiden atmakla Bulgaristanlı Müslüman Türklerin “oy kölesi” durumunu korumaya çalıştılar, hep başarılı da oldular.

Bu 27 yıldan beri böyle sürdü.

Bu iddiamızda inandırıcı olabilmemiz için, 17 Aralık 2015’i hatırlayalım. O gece “Saray”da Yılbaşı kutlamasına toplanan Hak ve Özgürlük Partisi (HÖH) Genel Başkanı Lütfi Mestan ve 4 arkadaşı parti yönetiminden ve partiden atıldı. Zulüm görmüş bir halktan doğan, ama aynı halktan koparılan bir partiyi istediği gibi ve tek başına yönetirken “supaba bas denince basan” Ahmet Doğan’dı. O bu işi kendi aklınla yapmıyordu. Sıçan bekleyen kendi gibi “sarayda” telefon başında bekliyor ve çaldığında pür dikkat dinliyor ve “evet” diyor, fırsat kollayıp harekete geçiyordu.

Lütfi Mestan ve arkadaşları için telefon 13 Aralık 2015 günü öğleden sonra Sofya ”Kütüphaneciler Enstitüsü”nden gelmişti. Şifreli hattan arayan Rektör Prof Dr Stoyan Dençev’ti. O, Ahmet Doğan’ın sıkı dostu, 1992 seçimlerinden sonra HÖH görev süresinde kurulan ve 30 Aralık 1992 ile 17 Ekim 1994 tarihleri arasında Başbakan olan Lüben Berov kabinesinde Bakanlar Kurulu Genel Sekreteri görevinde bulunan Dençev avizeyi hemen “DS” Albayı Prof Dr Dimitır İvanov’a verdi. Todor Jivkov diktatörlüğü döneminde komünist partisi ile gizli polis arasındaki sıcak teması, ayrıca gizli polis “DS” ile Sovyetler Birliği dış istihbarat örgütü “KGB” arasındaki gizli etkileşimden sorumlu olup 1990’dan sonra Stoyan Dençev, Dimitır İvanov ve Ahmet Doğan üçlüsü 1944-1989 komünist totaliter dönemde işlenen siyasi suçların bu arada “sözüm ona “soya dönüş” te kurşunlanan 42 şehidin katillerini, yargısız infazları işleyenleri vb korumak için kurulan “Multigrup” Holding yönetiminde sıksımı birlikteydiler. Dimitır İvanov hiç uzatmadan “biz oradaydık, mecliste o bildiriyi okuyanı çöpe at” dedi.

Şu son cümlede “oradaydık” Rusya Federasyonu Sofya Büyükelçiliği’ni ziyaret ettik, “o bildiri” de Türkiye Hava Kuvvetleri tarafından düşürülen Rus “CU 24” uçağının bir NATO üyesi olan Türkiye Cumhuriyeti hava sahasını yani egemenliğini ihlal etmesini protesto eden ve Sofya meclisine okunan HÖH deklarasyonu anlamındaydı. Telefon temasının anlamı ise Lütfi Mestan’ın  “defteri dürülüp çöpe atılması” anlamındaydı.

Türkçemizde “siyaset meydanının” gerçek anlamı “infaz meydanıdır.” Bu meydan, dere boyu da olabilir, bir köşk veya sahte bir saray da. Lütfi Mestan’ın HÖH Genel Sekreteri olarak idam edilmesi için darağacı Sofya “Vitoş Dağı” eteklerindeki “saray” adıyla ünlenen, A. Doğan’ın kapalı tutulduğu bina seçilmişti. Vesile olarak ise, 13 gün önce toplanan 2016 Yıl Başı töreni kullanıldı. İnfaz 120 kişi önünde işlenecek ve bu da olayın geri dönüşümü olmadığını güvence altına alacaktı. Öyle de oldu.

Lütfi Mestan HÖH partisi Genel Başkanlığından ayrılırken onunla beraber HÖH milletvekilleri Maryana Georgieva, Hüseyin Hafızov, Şabanali ve Aydoğan’da HÖH’te ayrıldılar, mecliste bağımsızlar sırasına geçtiler. Ardından Sorumluluk, Tolerans ve Özgürlükler için Demokratlar Partisi – DOST kuruldu. Bu partinin kurulmasına karşı ciddi tepkiler vardı. Sofya Mahkemesi dosyayı birkaç defa geri çevirdi. Kaydı geciktirdi. İtirazlar Sofya Yüksek Temyiz Mahkemesi’ne sunulduğunda beklenmedik bir olay oldu.

Halen DOST partisi Genel Başkan Yardımcısı olan Prof Doktor Maryana Georgieva Bulgar Ulusal Televizonu (BNT -1) ekranında belirdi ve en fazla izlenen hafta sonu siyasi programlarının birinde, DOST partisi kurma fikrini, siyasi ve sosyal gerekçelerini, Bulgar sağ kanat siyaset arenasında orta direk bir Müslüman Türk Partisi’ne gerek olduğunu, izlenecek siyasetin tamamen Avrupa-Atlantik-NATO- Avrupa Birliği yöneylimi doğrultusunda olacağını çok inandırıcı bir dille ve argümanlarla savundu.

Bayan Georgieva, 29 Mayıs 2013 ile 6 Ağustos 2014 tarihleri arasında iktidar olan ve “bağımsız” başbakan Plamen Oreşarski tarafından yönetilen Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) ve Hak ve Özgürlükler Partisi (DPS) ortaklığında Spor Bakanı oldu. Onun mesleği Bulgar dili, uzmanlık alanı ise Bulgar dil ansiklopediciliğiydi.

Veliko Tırnovo Üniversitesinde Lütfü Mestan’la birlikte okumuşlardı. HÖH milletvekili olduğu yıllarda Profesör Doktor olarak çalışmalarını sürdürüyor ve gizli polis elemanları yetiştiren Sofya “Kütüphaneciler Enstitüsü”nde ders okuyor. Ayrıca yukarıda isimleri geçen Deçev ve İvanov’la birlikte enstitünün akademisyen kurulunda görev alıyordu. Bayan Georgieva’nın BNT–1. ulusal TV kanalında yaptığı parlak DOST savunusu, Bulgar siyaset kazanında kaynayanlara “Kütüphaneci Enstitüsü” istiyorsa bu iş olur, işin içinde iş olmalı” dedirtip hepsini susturmuştu. DOST’un tescil edilmesine karşı kurt gibi uluyan, kuduz köpek gibi havlayan bir tek “Ataka”, “VMRO – Makedon İç Devrim Hareketi ile güya “Yurtsever Cephe” yeminli ırkçı eliti kaldı ki, Avrupa Birliği Genel Kurulu’nun bu 3 parti için nitelemesi “faşist” olduğu gibi “kapatılması isteği” de vardı. Neyse DOST partisi kuruldu, tescil oldu ve son 6 ayda bulunduğu dere dibinden çıkmak için sağ yamacın yalçın kayalıklarından tırmanmaya çalıştı. Sanki bir yol alamadı. Bunun nedenleri pek çok olabilir de, biz işe önce felsefi açıdan bakalım, çünkü felsefesi olmayan, bu felsefeden sarkan ideolojisi olmayan bir parti siyaset alanına inse bile dal budak salamaz.

DOST partisi 6 Kasım 2016’da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde “benim felsefem ve ideolojim şudur” deyemedi. Lütfi Mestan 2004’ten sonra 2015’te HÖH’ten ihraç edildiği “saray” buluşmasında yaptığı konuşmada da savunduğu Avrupa-Atlantik-NATO ve Avrupa Birliği konumlarında kaldı ki, yukarıda işaret ettiğimiz “CU-24”  Rus uçağı olayından sonra, Birleşik Amerika’nın T.C.Adana ”İncirlik” askeri üssündeki atom bombalarının Bulgaristan’ın Karadeniz sahil kenti Kalyakra yakınında kurulan US Askeri Üssüne alınacağı şayiaları aldı yürüdü ve gölgesinden korkan yerli halk birden bire suskun bir ürperme dönemi yaşadı. Bu da DOST yakınlığına engel oldu.

2017’nin başında gelen sevindirici bir olaysa, DOST partisinin Kasım Dal tarafından 4 yıl önce kurulan Halkın Şeref ve Demokrasi Partisi ile 26 Mart seçimlerine birlikte girmek için DOST Birliği’nde buluşması oldu. Ne var ki, bu birlik yeni doğan bir çocuk olsa, “Ben dünyaya geldim! Yaşam alanı istiyorum! Anam nerede, babam nerede? Onları tanımak istiyorum! Gibilerinden bir çığlık atardı, ne var ki kulaklarda bu da dolmadı.

Belki bir yerden bir ses çıkar umuduyla tam beklemeye alıştığımız bir sırada, yine Prof. Dr. Bayan Maryana Georgieva, Bulgar milli televizyonun top seyircisi olan siyasi akşam programında ekranı süsledi. DOST partisinin NATO-culuğundan, Atlantikçiliğinden, Avrupa Birliği taraftarlığından, demokrasi ve özgürlüklerden, sağcı merkezcilikten yana oluştan esaslı konuştuktan sonra ana konuya geldi ve 27 yıllık demokratik Bulgaristan tarihinde ilk kez olmak üzere şöyle dedi:

Dil, din, özgün kültür, gelenek ve görenek haklarını da kapsayan bir vatandaş kimliği dokunulmazlığı” istiyoruz, dedi.

Bunu bir siyasi talep olarak ortaya atarken, Büyük Millet Meclisi’nde Anayasa’ya işlenmesiyle Bulgaristan Türklerinin olduğu gibi, tüm diğer etnik azınlıkların da temel sorunları çözülüyor ve orijinal bir formül üzerinden etnik, dil, din ve kültür azınlığı sorunlarımızın çözülmesi anlamına geliyordu. Bu, siyasi özlü çok önemli bir edinimdi. Ertesi gün basın konunun bu en can alıcı noktasına değinmedi. Sorunun neden Genel Başkan Lütfi Meskan ya da DOST – Birliğinde ortak HŞDP yeni Genel Başkanı Orhan İsmailov tarafından kamuoyuna açıklanmadığı, bu duyuruyu neden partinin gizli polisin en derin ininden çıkan Bayan Maryana Georgierva tarafından yapıldığı dikkati çekti. Neden DOST hakkında, Bulgaristan Türklerinin kaderi hakkında son sözü hep bu Bayan hayata çağırıyordu. Yoksa bu “Kütüphaneciler Enstitüsü”nde Bulgaristan Türklerini yollarından alı koymak, eksik ya da yanlış bilgilendirmek için bir “fikir laboratuarı”mı vardı ve onun DOST konusundaki sözcüsü Bayan Georgieva mıydı? Çünkü “Bulgar Etnik Modeli” fikri de aynı çevrelerden çıkmıştı. Yoksa seçim sisteminin yenilenmesi isteğiyle yapılan 6 Kasım 2015 halk oylamasında 628 bin  “evet” oyu veren Bulgaristan Müslüman Türkleri yine çok sıkışmış Ahmet Doğan emrinde bulunan “Bulgar Etnik Modeli” supabını bastırsalar içinden atılacak kimse kalmadığı için Bayan Georgieva’yı “kurtarıcı ve yeni yönlendirici” mi seçmişlerdi.

Bunları böyle anlatırken çocukluğumun geçtiği Varna köylerinden 2 örnek tırmalıyor beynimi. Babam anlatıyor; Küçüklüğümüzde kuzularımız vardı. Bir kuzu sürüden ayrılsa avlumuzda bir çatırtı patırtı kopar ve son emir hep bana çıkardı: “Hadi tosunum Musa’m gir bul kuzuyu!!!” Ağa babamdan dinleye dinlere, koyunların insanlardan 3 defa daha zayıf gördüğünü, evimizi bulabilmelerinin ancak kuyruk kokusuyla mümkün olduğunu, ayrı kalan bir koyun-kuzunun mutlaka kurda-kuşam yem olacağını” öğrenmiş olduğumdan ödevi kutsal kabul ediyor ve kıra fırlıyordum. Bu örneği siyaset alanına çekersek yazımın başında isim ve soy atlarını sıraladığım HÖH Genel Başkan yardımcılarından hiç biri Bulgaristan Türklerine götüren yolu bulup halka inemediler. Fakat nicelliklerin birikiminden nitelik doğar genel geçerli yasasında ışık aramak şartıyla, A. Doğan 17 Aralık 2015’te HÖH’ten 5 yöneticiyi birden attı. Kısa dönemde bu beşli, HŞDP’ni de yanına çekebildi ki, sonuncusunun Bulgaristan Türkleri arasında 30 bin garantili oyu var. Derken sürü kurulurken köy yolunu bulmak niyetiyle Bayan Georgieva önderliğiyle artık birkaç adım atıldığına tanık oluyoruz. Hayırlı olsun…

Bu örnekte biraz ışık ararken, yine köylü gençliğimden bir örnekleme daha sunmak istiyorum. Ailemizin iştahına deyecek olmayan, ne yerse yese doymayan bir ineğimiz vardı. Annem ona yem hazırlamaktan bıkmış güz geldiğinde bahçemizdeki kabak kökenlerini kucak kucak topluyor, öteye beriye takılmış kabacıkların üstüne basıp yemliğe dolduruyordu. Baharda bahçemiz uyanırken etrafa gübre saçılıp kazıldıktan sonra bir de bakmışın, ineğin lapur lupur yuttuğu kelek kabakların çekirdeklerinden dört bir yanda kabak bitmiş.

Şimdi şu Bayan Maryana Georgieva’nın ekmeye çalıştığı “Dil, din, özgün kültür, gelenek ve görenek haklarını da kapsayan bir vatandaş kimliği dokunulmazlığı” çekirdekleri göze kulağa iyi geliyor da düşmanlarımızın “zehirli numune tohumluğundan” olmasın diyorum! Bu kabaktan çekirdek alınır mı?

Bu fikre ilk önce 1785 Fransız Devrimi fikirsel babası olan ama devrimi göremeyen Jean-Jacques Rousseau’nun “Toplum Sözleşmesi” eserinde rastlamıştım. Etkisi bugün de çağrışan bu devrim de esin ateşi yakanları ve önderlerini yemiş, eşitlik, kardeşlik ve adalet getirmek için alevlenirken,  Napolyon’u doğurmuş ve dünyayı yakması için eline çıra vermişti.

Adil bir düzen kurmayı amaçlarken, 1789, 1793 ve 1795 yıllarında kaleme alınan üç İnsan ve Yurttaş Hakları Bildirgesinde de “insanlar eşit haklarla doğarlar ve öyle de kalmalıdırlar” dense de ve üstüne “eşitlik yasaya dayanır ve herkes için aynıdır” diye vurgulansa da hiçbir zaman yazıldığı gibi olmamıştır. Ve soruyorum: Acaba bizim vatandaş haklarımızın dokunulmazlığı da o üç bildirge gibi hasıraltına atılmak isteniyor. Bayan Prof. Dr. M. Georgieva’dan Bulgaristan’ın insan hakları, etniklerin hakları ve doğal vatandaş hakları konularında imzaladığı uluslararası anlaşmaların hangisini yerine getirdiğini açıklamasıdır.

Acaba “Kütüphaneciler Enstitüsü” akıl hocaları bize yol göstermeye devam mı ediyorlar!?

Reklamlar