Tarih: 18 Şubat 2019
Yazan: Kalin Manolov (Fakti.bg. 18 02 2019)
Çeviri: Raziye ÇAKIR
Konu:   Suçlular suçsuz kaldıkça adalet olmaz.

Uydurma biri isim olan “soya dönüş süreci” (çev. 1984-1989 zulmü) davasının hala sonuçlanmadığını “vTV” ekranından öğrenince hayrete düştüm! Bu davanın sona ermesi için belirlenen son tarih 2003 yılıydı. Ne ki o zaman Bulgar savcılığı tanıkların HEPSİ sorgulanmadan “dava dosyası kapanamaz” kararı almıştı. “Belene” kampında kalmış Bulgaristan Türklerinden birine davanın çok uzadığından dolayı 30 bin leva tazminat ödendi.

Sofya Şehir Mahkemesi bu konudaki açıklamasında “mağdur olan kişilerin bir insan ömrü boyunca haklarını elde edemediklerine” işaret ederek “adil yargılama imkânsız olmuştur,” dedi.

Sofya İl Askeri Savcılığı ise açıklamasında “verilen zararın mağdurların sadece “Belene” komünist kampında tutulmalarından kaynaklandığı” sonucunu yayınladı. Bununla birlikte, Sofya şehir Mahkemesi s.o. “soya dönüş süreci”  davasının sonuca bağlanması için mahkemeye tanınan bir aylık süreye uymamıştır. Taraflardan hepsinin ömrünün son gününe kadar karar çıkmazsa da şaşmamak gerek. (zaten dava dosyasında ismi geçen suçlulardan eski başbakan Georgi Atanasov hariç hepsi vefat etmiştir.) Bu davanın son duruşmada daha geç bir tarihe ertelenmesi, kuşkusuz güya “Birleşik Yurtseverlerin” (faşistlerin) baskısı sonucu olmuştur.

BUNA İLİŞKİN KESİN KANITLARIM OLMASA DA “ANLAŞILIR TAHMİNLERİM” VAR.

Bundan tam bir yıl önceydi. 12 Şubat 2018’de, o dönemin Başbakan Yardımcısı Valeri Simyonov’un partisi, 1984 yılının Aralık ayında bu filmde Bulgaristan Müslüman topluluğundan bir çocuğun öldüğü ve isimlerinin değiştirilmesine karşı direnişe kalkan Bulgaristan Türklerinin küçük yaşta çocuklarının tanklarla ve başka ağır zırlı araçlarla ezildiği ve bu olayların kaba “sanat” yalanı olarak kullanıldığı gerekçelerini öne sürerek, Bulgar Ulusal Televizyonu 1. Kanalında “Kaybolan Gözler” filminin gösterilmesini yasaklamıştı.

(Faşist bir örgüt olan) Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Ulusal Cephe (NFSB) “soya dönüş süreci” adıyla propaganda edilen, yakın Bulgar tarihinden  çok karmaşık, çok çelişkili ve çok hasta olan dönem, “gerçekçi bir tarihsel değerlendirme bulamamıştır” saptamasında bulundu.

Bu tespitin Savcılık tarafından yapılmasını beklersek asla yapılmayacaktır. Eğitim ve Öğretim bakanlığının yapmasını beklersek ise,  Bulgar okul çocuklarının çoğu babalarının 1980’yıllarının sonunda 360 bin Bulgaristan Türki vatandaşımızın ata-vatanlarından sökülerek evlerinden çıkarılıp zorla sınır dışı edildiklerini asla öğrenemeden okul bitireceklerdir. 2012 yılının Ocak ayında Bulgar parlamentosu olayı görüştü ve “etnik temizlik yapılmıştır” sonucuna vardı. Ne ki, bu açıklamadan tam 4 yıl öncesinde, 2008 yılında, o yıllarda Sofya Belediye Başkanı görevinde bulunan, şimdiki Başbakan Boyko Borisov bir demecinde, s.o. “soya dönüş sürecinde” temel yanlışın HEDEFTE bulunmadığını, gerçekleştirilmede kullanılan yöntemlerin yanlış olduğunu” ifade etmişti. Askeri ve sivil yargıç ve savcıların da aynı görüşte olmamalarına şaşmamak gerek.
BU OLAY BAŞKA BİR DEVLETTE OLSAYDI BU YARGIÇ VE SAVCILARIN HEPSİ TUTUKLANIP YARGILANIRDI. NE YAZIK Kİ, BU BULGARİSTAN’DA BÖYLE OLMUYOR.

İzninizle ben sizlere, bu arada bilmeyenlere ve bildikleri halde bilmediklerini söyleyenlere sözüm ona “soya dönüş süreciyle” ilgili bazı kişisel izlenimlerimi paylaşmak istiyorum.

İSİMLERİNİN DEĞİŞTİRİLMESİNİ KABUL ETMEYEN BULGARİSTAN TÜRKLERİNİN BULGARİSTAN’DAN ZOR KULLANILARAK KOVULMALARI, KOMÜNİST PARTİSİ TARAFINDAN XX. YÜZYILIN DAHA 1950 YILLARINDA BAŞLATILAN ASİMİLE EDİLMELERİ KAMPANYASININ SONU OLDU.

O yıllarda Bulgaristan Komünist Partisi (BKP) Merkez Komitesi (MK) örgüt işleri sekreteri olan Georgi Atanasov “soya dönüş süreci” kavramını kullanan ilk kişidir. Onun iddia ettiğine göre, bu, “Türk burjuva milliyetçiliğinin etkisinin şiddetlenmesine karşı” ülkede “milli sorunu” çözme yolunda bir başarısız deneme oldu.

1982 yılının Eylülünde kırca Ali BKP MK Birinci Sekreteri Georgi Tanev Sofya’ya merkezine gönderdiği gizli bir raporda şöyle demiştir: “Genç kuşak çoğunluğu parti politikasına destek veriyor, fakat politik bilinç dizeyi hala oldukça düşük düzeydedir, istekli olsalar da, aile ortamından aldığı inançlar, sınıfsal-parti konumundan anne ve babalarının batıl görüşlerine, İslam kökten dinciliğine ve milliyetçiliğe karşı etkide bulunabilmesine engel olmaya devam ediyor.”

Bu gençlerin eve beyinleri bugüne bugün Kurban Bayram’ı kutlamaya devam ediyor, erkek çocuklarını sünnet ettiriyorlar. Bulgarların Türk isimli vatandaşlara olumsuz tavrından kendini “sorumlu” tutan Tanev, eğitim ve ideolojik çalışmalarda daha yoğun olmaya ve Bulgaristan Türklerinin yaşadıkları yerleşim yerlerinde sanayi tesisleri açılmasına ısrar ediyor. Tahminde bulunan Tanev, “bu milliyetçi saldırı koşullarında ve halen olgunlaşan göç havasında, Türkler arasından burada kalmak isteyenlerin sayısının az olacağını” bildiriyor.

“Soya dönüş sürecini” devam ettirme ve özellikle de sonuçlarının “pekiştirilmesinde” gizli servis ve onun buradaki ajanları sonuç belirleyici olan güçtür.

Onlar, kundakçıların dördü gizli polis (DS) “eski” ajanı olan, 1984-1987’de gerçekleştirilen 19 yangın ve kundaklama da aralarında olmak üzere, Bulgaristan’daki bir sürü terör olayına işaret ediyorlar.  Türk milliyetçiliğinin en ciddi aşırılığa neden olan gerekçeleri arasında artık isimlerini “gönüllü” değiştirmiş olanların veya hepsinin isimlerinin yeniden değiştirilmesi öne sürülüyor. “İkinci Kıbrıs’tan”, “terörizmden”, “Türk otonomisinden”, “bölünmeden” ve “içte ve dışta kabaran Türk tehlikesinden”, demografik durumdan vb benzer gerekçe ve deliller kullanıyorlar.

1984 Noel’inden 1985 Şubatına kadar 800 000 Türkün ismi değiştirildi ve ellerine Bulgar isimleriyle kimlik verildi.   Bu işte, Türkleri korkutmak, direnişlerini kırmak ve boyun eğmeleri sağlamak için birçok yerde silah kullanıldı, ateş açıldı, zırhlı araçlar çağrıldı. İsimlerin değiştirildiği köylerde iş bittikten sonra eski ve “yeni Bulgarların” aynı sofraya oturması, köy meydanında el ele tutulup birlikte horon tepmesi adet oldu.

Komünistlerin ikiyüzlülüğü yürek sızlatıcıdır. Göçe zorlananların birçoğunun çocukları Bulgaristan’da kaldı. Aileler parçalandı. 16 yaşındaki Aysel Özgür olayı bilinir. Bulgar devleti kızı Türkiye’ye kovulan ana babasına vermedi. Gerekçe olarak kızın adının başka olduğu iddia edildi. 1987’de Aysel zor zar Ana-babasına teslim edilebildi.

Sözde “soya dönüş sürecinde çok kurban var. Güney Doğu Bulgaristan’da 8 ilde 24 Türk kurşunlanarak öldürüldü.

17 aylık Türkan kızın Mogilyane köyünde kurşunlanması türkleri ayağa kaldırdı. Olay 26 Aralık 1984’te oldu. Geçen sene Valeri Simyonov Türkan bebe filminin gösterilmesine yasak koymuştu.

“Soya Dönüş süreci” adıyla anlatılan olaylarda işlenen cinayetlere karşı dava 1990’da açılmıştı. Daha sonra Silahlı Kuvvetler Savcılığı “ırk ve inanç düşmanlığı propagandası yapmaktan” Todor Jivkov, Gen. Dimitır Stoyanov, Petır Mladenov, Georgi Atanasov ve Penço Kubadinski’ye karşı dava açtı. 1993’te askeri savcılık suçlamasını geri çekti ve ceza kanunu madde 387, iık 2’ye göre yeni dava açtı.  1995’te Yüksek Mahkemenin Askeri bileşimi 1984-1989 yılları arasında zulüm gören kişilerin hepsinin mağdurların soruşturulması isteğiyle davayı geri çevirdi.  Burada söz konusu olan dünyanın dört bir yanına dağılmış olan binlerce tanığın davet edilmesi ve sorgulanmasıdır.  2012’de dosyası kapanan davanın süresi daha sonra en az 10 kez uzatıldı. Bilirkişilik savcılığın değişik katları arasında dolaştı, herkesin sorgulanması istendi. Sonra “sorgulama işi bitti” dediler ve herkes bu davayı sanki unuttu.

Öyle iddia edilse de, bu dosya henüz kapanmamıştır. Mağdurlar bunu hatırlıyor. Bu dava gün gelir “soya dönüş davası”  sona erdiğinde, mağdurlardan yüzlercesi Bulgaristan’ı mahkemeye verecektir. Davayı kazanan yüzde yüz onlar olacaktır.

Tazminatları ödeyecek olan ise biziz. Oysa bu tazminat faturalarını BSP ve DPS’ye göndermek gerekir.

Reklamlar