Bulgar arkeolog Bogdan Filov’un Balkan Savaşları Günlüğü kitabı, hem yazarının duygu dünyasını hem Osmanlı’nın Balkanlardaki kültürel mirasını anlamak için önemli. Balkan Savaşlarının coğrafyaya ve kültüre etkilerini göstermesi ayrıca üzerinde durulması gereken bir başka yön.
balkan-savaslari-gunlugu
Son zamanlarda savaş hatıralarının, cephelerde ve cephe gerisinde tutulan günlüklerin yayınlanmasında bir artış olduğu gözlemlenmekte. Eskiden yayınlanmış olanlar da yeniden basılıyor. Bu durum aslında oldukça faydalı. Savaşları, o dönemleri bire bir yaşayanların o anki düşünceleri, hissettikleri, duygu dünyaları önem arz ediyor. Yaşananlara birebir tanık olmak, daha sonraki dönemlerde ortaya çıkan tarihsel yorumların etki alanına girmeyen ya da çok az etkilenen bir anlatım… Bir tanıklık…
Bogdan Dimitrov Filov’un önce “Rumeli’nin Esaret Günleri” adıyla yayınlanan, daha sonra “Balkan Savaşları Günlüğü” adını alan “1912-1916 Yıllarında Trakya, Rodop ve Makedonya Gezileri” kitabı I. Balkan, II. Balkan ve I. Dünya Savaşı yıllarında Doğu Trakya, Ege ve Makedonya’ya yaptığı gezi notlarından meydana geliyor. Gezi arkeolojik maksatlı. Bulgaristan Ulusal Arkeoloji Müzesi Müdürü olan Filov, gezdiği yerlerdeki tarihî eserleri, arkeolojik ve etnografik materyalleri ortaya çıkarır, inceler, yerlerini tespit eder, alınıp götürülmesi gereken eserleri Ulusal Arkeoloji Müzesi’ne götürür. Gezilerin maksadı kitapta da bahsedildiği gibi buralarda kurulacak devlet düzeninin doğru bir yönde gelişmesini, bunun yanında daha sonraları uluslar arası görüşmelerde Bulgar devletinin menfaatlerini güçlü bir şekilde savunacak verilerin elde edilmesini içerir.
Gittiği yerlerdeki önemli yapı ve materyalleri fotoğraflamış
Filov, arkeoloji alanında uzman bir kişilik. Akademik ve bilimsel alanda parlak bir kariyere sahip. Araştırmalarını yaparken objektif bakışı yitirmez. Önyargılı ve bağnaz bir zihnî yapının ötesinde gördüğünü, düşündüğünü günlüklerine kaydeder. Yeri geldiğinde tarihî yapılara gerekli özeni göstermeyen yerel ve ulusal kurumları kıyasıya eleştirir. Zaten kitabı okurken bunu görebiliriz. Gezilerine başlamadan önce gideceği yerler hakkında derinlemesine araştırma yapan Filov, bütün kaynakları inceleyerek işe başlar. Gittiği yerlerdeki bütün tarihî eserleri ayrım yapmaksızın inceler.
Tarihî yapıların tahrip edilmesi, bozulması, yağmalanması en çok eleştirdiği konulardandır. Kavala’da Alaca Cami’yi ziyaret ederken buranın Yunanlılara ait bir kilise olduğu iddiasına kesin bir dille karşı çıkar. Ayrıca Bulgar Milli Eğitim Bakanı’na yazdığı bir raporda kendi askerlerinin ve insanların Türk camilerindeki halıları, yazma eserleri ve değerli eşyaları yağmaladıklarından bahseder. Çok değerli halıların devlet dairelerine serilerek, katlanarak, ayakkabılarla çiğnenerek bozulduğunu belirtir. İskeçe’de incelemelerde bulunurken Aziz Boris Kilisesi’ne çevrilen Büyük Cami’nin önceden kilise olduğu anlatılır. Filov, bunun imkânsız olduğunu söylüyor.
Bilimsel disiplini ve tarafsızlığı elden bırakmayan Filov, Edirne’ye giren Bulgar askerlerin Sultan Selim Camii ve kütüphanesini yağmalamamaları için gerekli önlemlerin alınması hususunda yöneticileri uyarır. Caminin kiliseye çevrilmemesi gerektiğini söyler. Bogdan Filov, araştırmalarını sadece günlüklerine yazmaz. Gezdiği gördüğü yerleri fotoğraflarla da ölümsüz kılar. Gittiği yerlerdeki önemli yapı ve materyalleri fotoğraflamıştır. Kitapta görüleceği gibi birçok fotoğraf var. Bu fotoğraflar eski ile yeninin kıyaslanması imkânını da sunuyor bizlere.
Osmanlı’nın Balkanlardaki kültürel mirasını anlamak için önemli bir kitap
Kitabı okurken bizi hüzünlendiren bir duruma da değinmek gerekir. Zaten Osmanlı’nın Balkanlar’dan, Ortadoğu’dan, Afrika’dan çekilmesi baştan sona bir hüzün iklimi değil mi? Evet, Osmanlı buralardan çekildikten sonra camilerimizin, el yazması kitaplarımızın, değerli halılarımızın, silahlarımızın, mezar taşlarımızın, türbelerimizin, evlerimizin, tekkelerimizin başına gelenler!.. Yıkılan, yağmalanan, yok olan tarihimiz. Filov, bu acı gerçekleri de hatırlatıyor aynı zamanda. Sahip çıkamadığımız eserlerimizin yok olmasını engellemek için elinden geleni yapan bir arkeoloji adamı.
Kitabı okudukça muhteşem bir maziden geriye pek fazla bir şeyin kalmadığı gerçeği acı acı tebessüm ediyor bizlere. Daha önce görmediğimiz fotoğraflar içimize bir kederi çağırıyor. Kederleniyoruz…
“Sayın Generalim, Edirne’nin yakında ele geçeceğini göz önünde bulundurarak, İslam mimarisinin en önemli anıtları arasında yer alan Sultan Selim Camisi’nin korunması için gereken her şeyin yapılması için emirlerinizi rica ederim. Çok önemli belgeler içeren cami kütüphanesinin korunmasına özellikle dikkat edilmesi gerekir. Askerimizin Edirne’ye girişi sırasında bunların her kim tarafından olursa olsun yakılmaması veya yırtılmaması için caminin ve ona ait yapıların hemen kapatılması ve burada toplanan eşyaların yetkili kişilerce incelenmesine kadar korunması en doğrusu olacaktır.” diyerek Selimiye Camii’nin korunması için adeta yalvaran Filov, Balkan Savaşı Günlüğü kitabını çok zor şartlarda oluşturmuş. Sıkıntılı ve bazı geceler uykusuz yolculuklar… Trende, istasyonlarda günlerce bekleyiş… Açlık ve hastalıklar… Bazen çok sıcak günler, bazen günlerce yağan kar…
Timaş Yayınları’nın hatırat serisinden çıkan Balkan Savaşları Günlüğü, hem yazarının duygu dünyasını hem Osmanlı’nın Balkanlardaki kültürel mirasını anlamak için önemli. Balkan Savaşlarının coğrafyaya ve kültüre etkilerini göstermesi ayrıca üzerinde durulması gereken bir başka yön. Okumak ve tetkik etmek gerekir.
Muaz Ergü – Dünya Bizim
Reklamlar