BGSAM

Tarih: 12. 10. 2017

Konu:  İstemesini bilmeyen çocuğa meme vermezler.

            Türklük davamıza devam etmek zorundayız.

Kanadalı yazar Bayan Margaret Atuud 1985’te yazdığı “Hademenin Öyküsü” romanı filmleştirilince2017’de en okunan yazarlar arasına katıldı ve Frankfurt’ta yapılan ödül töreninde yaptığı konuşmada “Dünya, 1930 yıllarının faşizm ve komünizmine her zamankinden daha yakın bulunuyor” dedi. Bu filmleştirilen eserde, genç ve güzelliğiyle dikkati çek kızların Nazilerin kimseye sormadan ilhak ettikleri topraklardan toplayıp zengin ailelere köle fahişe olarak gönderilmesini anlatmıştır.

O yıllarda Naziler Avusturya, Çekoslovakya ve Polonya’da Almanca konuşulan toprakları işgal ederek ele geçiriyor ve Almanya’ya katıyordu. Bu bölgelerde Alman yaşadığını ispat etmek için ise 300-500 kişide “Biz Almanız” imzası alınıyordu.

Geçen yıldan beri Arnavutlukta gelişen bazı olaylarda benzerlik gözleniyor. Şimdiye kadar Arnavutluğun Makedonya ile olan 3 sınır köyünde yaşayan insanlar kendilerini Makedon biliyorlardı. Tiran’da “İlinden” adlı örgütleri de vardı. Geçen sene bu üç köyden 350 kişi Bulgar olduklarına dair bir bildiri imzaladılar ve yayınladılar. Bu bildiriyi imzalayanların kim olduğunu pek bilen yok. İstatistikler bu 3 yerleşim merkezinde 50 bin Makedon kökenli vatandaş yaşadığını gösteriyor.

Bulgaristan’da yaşayan 1.5 milyon Türk için “İslamlaştırılmış Bulgar” deyen ve dil, din, anadilde anaokulu ve okul, kültürel özerklik haklarını asla tanımayan bir GERB-Faşist partiler ortaklığında yaşıyoruz. Azınlıklarımızın hakları konusunda burnundan kıl kopartmayan hatta haklarını, özgürlüklerini ve adalet istedikleri için faşist parti s.o. “Yurtsever Cephe” milletvekili Valentin Kasabov meclis kürsüsünden Türkler hakkında “tahtakurusu” tanımını kullanarak “sizi ezip yok edeceğiz” dediği şu günlerde, Arnavutluk hükümeti azınlıklar konusunda Bulgar hükümetinin baskı ve tehditleri karşısında geriledi.  Tiran meclisi “Arnavutlukta Bulgar azınlığı yaşıyor” kararı onayladı.

Arnavutluğun Deyli News yayını, Bulgar hükümetinin Tirana hükümetine sunduğu tarihsel kanıt dosyasını inceleyen ve meclis hukuk komisyonu değerlendirmesine dayanan Arnavutluk hükümeti Dış İşleri Bakanı Ditmir Başati, ansızın tutum değiştirdi ve düne kadar Arnavutlukta yaşayan Bulgar azınlık “yok”  derken, birden bire “var” dedi.

Arnavutlukta yaşayan Makedonları temsil eden “İlinden” örgütü, meclis kararının açıklanmasından hemen sonra yayınladığı bildiride şöyle dedi:  Arnavut makamları Bulgaristan’ın tehditleri karşısında geri adım atmak zorunda kaldı.” Bu tehditler Arnavutluğun Avrupa Birliği’ne üye olma niyetiyle ilintilidir. Bulgaristan GERB-Faşistler ortak iktidarı, Arnavutlukta Makedon değil Bulgar azınlığı yaşadığını kabul etmezseniz, AB üyeşik yolunu keseriz, demişti. Bilindiği üzere, Balkan ülkelerinin AB üyeliği ile ilgili şöyle bir yol izleniyor. Önce NATO üyesi olunacak, sonra da ülke içinde etnik problemin yoksa ve bu konuda komşu ülkelerin de yerine getirilmemiş bir isteği yoksa, üyelik kapısı aralanıyor. Bir defa Bulgaristan Arnavutluğa komşu değil, ikincisi toplam sayıları 50 bin olan ve 3 bölgede Makedon kimlik bilinciyle yaşayan toplam 3 köy insanın bir etnik azınlık oluşturduğu konusu tartışmalıdır. Çünkü bu 3 köyden insanların yarısı da Arnavut pasaportuyla Avrupa ülkelerinde çalışıp yaşamaktadır. Tüm Bunlara rağmen Başbakan Borisov Bulgar aşırı milliyetçilerinin isteklerine uyarak Tiran hükümetine sert baskı yaptı ve başarılı oldu. Meclis Arnavutlukta bir avuç Makedon’a “Bulgarsınız” dedi ve azınlık hakları tanıdı.

“İlinden” örgütü olayı “Makedonlar üzerinde soykırım ve tarihsel gerçekleri tepetakla etme olarak” nitelendirdi.

Olaya tarafsız kalmayan Makedonya kamuoyu tepkisini geciktirmedi. Basın “Bulgar sayısını yükselterek Avrupa’dan para kopartan Sofya’da Arnavutlara Bulgar kimliği veriliyor” haberini duyurdu.

Tiran meclisine sunulan birinci azınlıklar yasasında ülkede azınlık grupları olarak Makedon, Ulah, Karadağlı, Sırp, Çingene, Boşnak ve Mısırlı Arap yaşadığı yazılmışken, Borisov’un baskılarından sonra “MAKEDON AZINLIĞI” silindi ve yerine “Bulgar Azınlığı” yazıldı.

Son 2 yılda Arnavutluğun “Gora”, “Golo Bırdo” ve “Prespa”  köylerinde yaşayan Makedonların hepsine Bulgar pasaportu verildi ve evrak üzerinde hepsi  Bulgarlaştırıldılar.

“İlinden” Makedon örgütünün bildirisinde Arnavut vatandaşlarından birçoğunun İtalyan kimliği taşıdığı, “bunun Arnavutlukta İtalyan azınlık yaşadığı anlamına gelmediğine” işaret ediliyor. İlk dönemde Arnavutluk dış İşleri Bakanı D. Başati de bu tezi savundu. Olayın ter dönmesinde en büyük rolü Başbakan Borisov’un Arnavutluk Başbakanı Edi Rama’ya telefon açması gördü. AB üyeliğiyle ilgili şart koşuldu. Meclis oylamasında 102 “evet” oya karşı 1o “hayır”  çıktı.

Arnavutlukta’ki Makedon azınlığın bu konudaki tepkisi sert oldu. Yukarıda adı geçen 3 köy halkının “Makedon asıllı” olduğunda direniş devam ediyor. Sofya’nın Tiran hükümetine şantaj yaptığı belirtiliyor.

Arnavut milletvekili Güray olaya şu yorumu getirdi: “Arnavut makamları yanlış yaptıklarının bilincindedirler. Arnavutluğun Avrupa Birliği görüşmelerine başlamasına “veto koyarım” tehdidinden korktukları için, Bulgar tehditleri karşısında geri adım attılar.”

Şimdiye kadar Tirana Merkezli “İlinden” örgütü de Arnavutlukta yaşayan Bulgar olmadığını,  “Bulgar” denilen insanların hepsinin Makedon olduğunu iddia ediyor, bildiriler yayınlayarak Makedon tezini değişik tarihsel, din, gelenek ve dinsel kanıtlarla ispatlıyordu.

Bulgar Dış İşleri Bakanlığı, Arnavutlukta Bulgar azınlığı olduğu tanınmazsa “Arnavutluğun Avrupa Birliği üyeliğine veto koyarız” teziyle çıktı ve şantajcı bir baskı yöntemi uygulayarak Arnavutlukta yaşayan Makeon’a  “Bulgar” azınlık olarak tanınması, onlara “azınlık statüsü” uygulanması yolunu aştı ve hedefine ulaştı.

Nazı Almanya’sı döneminde olup bitenlerle benzetme yapan siyasi Makedon yorumcuları, “Artık Bulgaristan Arnavutluğa istediği şantajı yapabilir ve yeni baskılar uygulayabilir” dediler.

Tiran meclisinde tartışmalar yürütülürken yorumlama yapan Makedon aydın Vasil Steriovski ise şöyle dedi: “Arnavutlukta Bulgar azınlığı yaşamıyor. Arnavutlukta Bulgar azınlığı yaşadığına ilişkin ilişkiler “Büyük Bulgaristan” projesinden bir halkadır.

Arnavutluktaki Yunan azınlıktan milletvekili olan Vangel Dule, yasa önerisinin meclis tartışmalarında yaptığı konuşmada, “bu yasanın uluslar arası anlaşmalara ters düştüğünü” vurgulayarak, “olmayan bir şeye var diyemeyiz” dedi.

Konuyla ilgili Başbakan Borisov şunları paylaştı: “Bu başarıya ulaşana kadar büyük diplomatik çaba gösterdik, Bulgar halkının oluşumunda bizden bir parça olan, devlet sınırlarımız dışında kalan soydaşlarımızı koruduk” dedi  ve “Bulgaristan’ın Arnavutluğun Avrupa Birliği üyeliğine destek sunacağını” belitti. Bu konuda Dış İşleri Bakanı Ekaterine Zaharieva ve Savunma Bakanı Krasimir Karakaçanov’un da beyanları oldu.

Şimdiye kadar var olduğu bilinmeyen, “Arnavutluktaki Bulgar azınlığı”, bundan böyle kolektif haklar sahibi oldu. devlet bütçesinden Bulgar anaokulu, orta ve lise okul açma, radyo ve TV programları başlatma, gazete, dergi ve kitap basıp yayma, Bulgar dilinde özenci sanat ve kültür geliştirme gibi sorunları arzu ettiği şekilde çözerken, Bulgaristan ile kültürel ve eğitimsel ilişkileri de daha yüksek bir düzeyde yürütme haklarını elde etmiş olacaktır. Bulgar gazeteleri Tiran’da Bulgar üniversitesi açılacağı haberini duyurdu.

Arnavutlukta Bulgar azınlığı yaşayan bölgelerde Bulgar Kültür Evleri, kütüphaneler açılması, Bulgar kimliğinin ve kültürünün canlandırılması öngörülmektedir.

Arnavut hükümeti ülkede  Makedon, Ulah, Yunan, Karadağ, Sırp, Boşnak, Çingene ve Bulgar azınlıklarının varlığını resmen tanıdığını ve Anayasa ve yasalarına göre haklarını iade ettiğini ve yasalaştırdığını resmen açıklayarak Balkanlarda bütün azınlıkların kolektif haklarının tanınmasına katkıda bulundu.

Makedonya da ülkesindeki etnik, dil, din ve kültür azınlıkların yasal haklarını tanımız ve demokratikleşme yolunda ileri adım atmıştır. Meclisteki temsilcilerin üçte biri Arnavut olan Üsküp’te devlet kurumlarında 2 resmi dil olması mücadelesi devam ediyor.

 

Etnik azınlık haklarını tanımamakta direnen ve Türkleri “İslamlaştırılmış Bulgar” olarak tanıtmaya devam eden Bulgaristan’da 1960 yılından beri Türk okulları kapalıdır. 2017’yılının Eylül ayından beri Türk, Çingene, Ulah, Tatar, Gagavuz ve Pomak çocuklar Bulgar anaokullarına alınmakta ve anadillerini öğrenmezden önce Bulgar dilini öğrenmelerine büyük çabalar ve baskılar uygulanarak ülkede Bulgar dilinden başka dil konuşmayan bir halk topluluğu yaratılmaya çalışılmaktadır. 2050 yılında nüfusunun yarıdan fazları Çingene ve Türk azınlıktan oluşacak olan Bulgaristan’da “anadilini bilmeyen bir halk topluluğu azınlık kabul edilemez” teorisi işlenirken, etnik azınlıkların anadillerinden, gelenek ve göreneklerinden vazgeçmesine önemle vurgu yapılmaktadır. Yalnız anadilini konuşan bir kişinin Bulgaristan’da iş bulması olanaksızdır. Devlet ve belediye kurumlarında iş münacatlarında Bulgarlar önceliklidir. Son yıllarda Bulgaristan’da Türk öğretmenlerin sayısında büyük bir azalma gözlenmektedir. 1953’te devletleştirilen Vakıf ve cami mülklerinin iade edilmemesi Müslüman topluluğun gelir kaynaklarını tamamen sınırlarken, eğitim ve kültür alanında özel adımlar atılması, Türk kimliğinin ayakta tutulması ve geliştirilmesi atılımlarını engellemiş, kurs etkinlikleri bile yarım kalmıştır. Kötüye gidişi engelleyen diğer bir olay ise, Türk aydınların, öğretmen, doktor, baytar, tarım mühendisi ve teknisyen kadroların göç etmesi veya ekmek parası için Batı Avrupa ülkelerine işe gitmeleri ve yıllardan beri dönmeyişleri olmuştur. Türkiye’de öğrenim gören gençlerimiz de geri gelmemiştir.

 

Birkaç gün önce Türkiye Cumhuriyeti Başbakan Yardımcısı H. Çolakoğlunun Bulgaristan ve Batı Trakya’lı Türk aileleri  çocuklarının TC Yüksek Okul ve Üniversitelerine sınavsız kaydı ve bedava eğiyim öğrenim görmesi konusunda hükümet tarafından kabul edilen ve TBMM sunulan yeni yasayı açıkladı. Bu yasa bizim için büyük bir edinimdir. Ne ki Bulgaristan’da Türkçe eğitim sorunu ana okul, ilk ve ortaokul ve lise düzeyinde açık kalmaktadır. Böylece halen TC’de yaşayan ve Bulgar vatandaşı olan vatandaşlarımızın geri dönmesi ve aynı zamanda TV üniversitelerinde çocuklarına eğitim ve öğrenim verme yolu da açılmıştır. Bu KKTC’de yaşayan soydaşlarımız için de geçerlidir. Bunu belirtmemizin nedeni “Büyük Göç” nedenlerinin birisi de Türk çocuklarının Türkiye’de eğitim öğrenim görme yollarının tıkanmış olmasıydı. TC bu engeli de böylece aşarak, Balkanlarda ve Türkiye’de yaşayan tek kimlilşi Türk ulusu oluşturma çabalarında yeni bir adım atmış oldu.

 

Bulgaristan’da etnik azınlık sorunlarının çözülmesi için birçok dış ve iç etmek birden çalışsa da, halkımızın lehinde daha köklü bir dönüşüm, örneğin KÜLTÜREL OTONOMİ gibi bir atılımın yakın bir  zamanda kesimi içinde gerçekleşmesini beklemek yanlış olur. Bu çözümler  ancak BÜYÜK TÜRKİYE projesinin hayat hakkı kazanmasıyla ve devletimizin dünyaya egemen, son söz sahibi büyükler arasına girmesiyle olasılık kazanacaktır. Barselona-Katalan ülkesi bağımsızlık olayları da bunu kanıtladı. AB’nin bu konularda iki yüzlü olduğu ortaya çıktı. Modern çağda etnik sorunların köklü çözümü ya etniklerin çoğunluk olmasından ya da  dil öğrenmenin de geliştirilen elektronik sistemleri en yoğun bir şekilde kullanarak aile içi çabalardan geçiyor. Anadilimiz Türkçenin özellikleri de dikkate alındığında, Bulgaristan’da Türk kimliğinin korunup geliştirilmesinde anadil unsurunun daha büyük önem kazandığını,  aynı zamanda bu konuda çok ciddi bir kadro eksikliği hissedildiğini, Türkçe öğrenmek isteyen Pomak ve Çingene çocuklarına da el uzatacak kadroların ciddi eğitimden geçmesine ihtiyaç olduğuna tanık oluyoruz.

HÖH partisinin TC’ye gönderdiği, orada okuyan 1 500 gençle ilgili kapsamlı anket yapılarak gerçeklerin ortaya çıkarılması zamanı gelmiştir. Çünkü dikkati çeken hususta, örneğin TC’de yetişen ve Sofya’da Milletvekili olan Şabanali Ahmet gibi kadroların, parti değiştirmesi, DOST’na atılınca Ahmet Doğan’ın elini öpmeye koşması gibi örnekler, halk oyunda çok olumsuz etkiler yarattı. Türk kimliği yaratma mücadelesinde net, kararlı, temiz ruhlu ve kararlı davranılması gerektiği gün ışığına yeniden çıkmış bulunuyor.

Atatürkçü bir Bulgaristan Türk aydını olan, öğretmen ve anadilimizi yaşatma davasındaki etkinlikleri için 23 yıl hapis yatan, 3 defa ölüm adası “Belene”ye götürülen Büyük şairimiz Nuri Adalı şöyle demişti:

 

Su yürür fısıldaşır

Gider yâre ulaşır

Yolcu yolda yaraşır

Bugün de akşam oldu!”

 

Gittiğimiz yol henüz zifiri karanlık. Türkçe şafağına çok uzak…

Yazımın başına aldığım Kanadalı yazarın Margred Atuud’un  “Hademenin Öyküsü” eserini bulup okuyunuz.

Paylaştığınız için teşekkür ederim.

Yeni yazılarımda buluşmak temennilerimle

İyi günler.

Reklamlar