Rafet ULUTÜRK

Konu: Biz AK Partiyi destekliyoruz.

Türkiye’de yapılan 7 Haziran Parlamento seçimlerinden sonra siyaset içine düştüğü girdaptan henüz çıkamadı. Bir yandan AK Parti, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ve Halkın Demokrasi Partisi (HDP) gibi dört politik gücün meclise girmesi, Türkiye’de demokrasi ve çoğulcu politika kapısının ardına kadar açık olduğunu gösterdi. Seçimlerin olaysız belasız geçmesi de halkın siyasi olgunluğuna, seçme hakkını bilinçli kullandığına, demokratik düzenin egemenliğine ve seçmen iradesinin seçenek aramada özgür olduğunu kanıtladı.

Daha fazla demokrasi, daha büyük adalet, daha büyük özgürlükler uğruna verilen kavga bu seçim sonuçlarıyla Türkiye siyasi geleceğini seçenek bulma açısından girdaba düşürmüş bulunuyor. Çünkü hiçbir siyası oluşum kendi başına hükümet kuramadığı gibi, dört parti arasındaki çelişkilerin derinliğinin koalisyon kabinesi kurulmasına da engel olduğunu her gün ortaya koyuyor.

Olay nedir?

Bu soruya cevap verebilmem için geçen hafta İstanbul’da bir Japon’la karşılaşmamı anlatmak istiyorum.

Japon bana: “Oğulum, oluşturucu parçalarına ayrılmış bir bilgisayarı bir saat içinde toplayamaz ve işlemlere başlatamazsa, akşam eve giremez” dedi.

9 Mayıs 2015 İkinci Dünya Savaşı zaferini anma törenleriyle ilgili çıkan bir yazıda şunu okumuştum: Büyük Savaş yıllarında Güney Ural Dağları eteklerindeki “Çelapinsk” fabrikasından her yarım saatte bir “T-34” tankı çıkıyordu.

İki hafta önce Bursa’da otomotiv sanayi grevi başladığında “her dakika bir araba monte edebildiğimiz” açıklandı.

Nitekim bir dünya ile her bakıma ve her yerde bir kırasıya yarış içindeyiz.

Biz sanayiyi bitirdik mi?

Ne var ki, teknik hem iyi hem de kötü mayalarıyla gelir. Bizde de öyle oldu. Özellikle tıptaki yenilikler, modern teknik araçlarla donatılmış hastanelerimiz, yüksek uzmanlık düzeyindeki hekim ve operatörlerimiz Türkiye’yi Balkanlar ve Orta Doğu, Orta Asya ve Afrika Tıp Merkezi, sağlık yurdu haline getirdi. Teknolojinin eğitime girmesiyle Türkiye’de okuyan yabancı öğrenci sayısı defalarca arttı.

Şu da var kuşkusuz: Teknik ve yeni teknolojilerin kötü yanları doğayı alabildiğine sömürürken, insanı, başta da emekçileri de sömürür, çünkü çağdaş dünyada teknik ve teknolojiler kapitalizmin elinde ve egemenliğindedir.

Küreselleşen dünyaya egemen olmak isteyen, yalnız kendi işçi sınıfını ve emekçi halkını değil tüm dünya halklarını da alabildiğine ve tüm gaddarlığıyla daha da fazla sömürmek, soymak isteyen küresel sermaye bu davada amansızdır, gözü karadır, dur durak bilmez.

AK Parti kişiliğinde Türkiye egemen sınıfı, devleti ve iradesi küresel sermayenin Türkiye’yi talan etmesine öteden beri karşıdır ve bu davada her zaman dimdik durabilmiştir. Türkiye politik iktidarı son 12 yılda komşu halkların da küresel sermaye tarafından parçalanıp yutulmasına karşı çıkıyor ve uluslararası arenada bu davayı sürdürüyor.

Örnekleri arasında, ABD askerlerine Irak saldırısı için teskere verilmemesi;

Bosna Hersek’te soykırımın Türkiye öncülüğünde önlenmesi;

1989’da Bulgaristan Türklerine daha şiddetli saldırılarda bulunulmasını sınır kapılarını ardına kadar açarak önlemesi, aynı alicenaplığı ve büyük kardeşliği Kürtlere karşı defalarca göstermesi, günümüzde milyonlarca Iraklı ve Suriyeli savaş kaçağının Türkiye’de barınması vs. vs örnekler gün gibi ortadadır.

Hele “Arap Baharı” trajedisinde Türk kardeşliği tüm bilinen iyi niyet ve misafirperverlik örneklerine gölge düşürdü.

Türkiye, dünya çapında sermayenin “insanı başka şeyler gibi tüketilir bir kaynak haline getirdiğini gördüğü günden beri” İNSANIN yanında yer aldı, onu savunuyor, hayata yaşama hakkı vermeye çabalıyor. Hayatın kendisi bunun çok zor olduğunu Filistin ve Gazi faciası örneklerinde gösterirken, Türkiye devlet politikası her zaman ve her düzeyde ve her yerde mazlumun yanında yer aldı. Yeni ejderha –liberal globalizmin pervazsızca olmak üzere, insanoğlunu her yerde yutmasına engel olmaya çalışıyor, kötü gidişe göğüs geriyor.

Bugün dünya ateşinin yandığı yer Yakın Doğu’dur, Türkiye sınırlarının bir adım ötesidir ve bu ateşin kıvılcımları, kurşunları, bombaları her gün değilse, her hafta Türkiye topraklarını da yakmayı, ateşe vermesi deniyor. Bu yelteniş yıllardan beri devam ediyor AK Parti ve iktidarı bu saldırılara halen başarılı bir şekilde göğüs gererek, barışı, insanı, yaşamı koruyor ve korumaya da devam edecektir.

Birleşmiş Milletler nerede mi diyorsunuz?

Yaşadığımız dünyanın başta gelen niteliği küreselleşme ise, Birleşik Amerika emperyalizminin bu süreçteki rolü kıyımcı ve yok edicidir. Dünya emperyalizmi Birleşmiş Milletleri (BM) kendi elinde bir maşa haline getirmiştir. Barışın her yerde savunucusu ve savaş ocaklarının söndürücü (itfaiyesi) rolüyle kurulan BM 21. Yüzyılda bir manevi otorite durumuna indirgenmiştir. Onun bunalım bölgesinde temsilcisi bile olmadığı gibi, bunalımlara müdahalede ve arabuluculuk işlerinde bile hiçbir yaptırım gücü yoktur. Avrupa Birliği ve Avrupa Konseyi’nin rolü de giderek sıfırlanmıştır.

Laik, demokratik ve çok etnikli, çok dinli, çok kültürlü bir büyük devlet yaratmanın yüksek mimarı olan Türkiye Cumhuriyeti bu bakıma globalcilerin, emperyalizm köpeklerinin, şahin ve kuzgunların gözünde bir numaralı hasımdır.

Türkiye Cumhuriyeti Başkanı Sayın R.T. Erdoğan’ın BM’nin ve Güvenlik Konseyi’nin yeni bir Tüzükle ortaya çıkması, bunalım bölgesi devletlerine barışçı müdahale haklarını genişletmesi, barış kalkanı olması çağrı ve çabalarına tepkiler, bu kaynaktan kükremektedir.

AK Parti’ye iç tepkiler dış kışkırtmalardandır.

Global güçler, liberal kodamanlar, dünya hâkimiyetini bir an önce kurma yolunda Türkiye’yi de çiğnemeden yutmak isteyenler gece gündüz fırsat kolluyor. 15 günden beri bayram ettikleri haberini aldılar. Osmanlı hayal oldu, Türkiye girdaba düştü, hükümet kurması olanaksız havalarında “şerefe” diyorlarmış.

Bugünkü durumumuzun baş mimarları kendileridir: Türkiye’de CHP gibi dişsiz, ruhsuz bir heykel partisinin iktidar olmasını düşleyenler, HDP partisinin ayrılık, nifak, bölünme, silahı elden bırakmadan meclis kürsüsünde boy göstermesini hedefleyenler hep onlardır.

Bu amaçla harcadıkları paranın hesabı 100 yıl sonra yapılacaktır.

Geçen asır Osmanlı ile birlikte Türkiye’yi de barut dumanında boğmak isteyenler de onlardı bu halen devam ediyor.

Balkanlarda ve Yakın Doğuda barış kalesi rolü oynayan Türkiye gözlerinde diken, ayaklarında dişi mayasıldır. Vatanımız 2014’te birkaç defa dinamitlenerek havaya uçurulmaya çalışıldı. “Gezi” olayları onların kışkırtmasıdır ve bir açık yaradır. 12 ağaç için bir ulusun gençliği devletini 20 milyar Euro zarara sokmaz. Globalcılar Taksim meydanında Türkiye devletine 20 milyar Euro yaktırırken, çökmemizi, ölmemizi beklediler ve mezarımıza kırmızı karanfil demetleri göndermeye hazırlandılar.

AK Partisi hükümetine karşı hazırlanan tuzakların tümü dış kışkırtıcıların işidir. Olaylar bir komplodur. “Paralel devlet” olayı aynı tezgâhın ürünüdür, yara açıktır. Bu komploları ABD globalcileri adına ve onların parasıyla tertipleyen, ama AK Partinin seçim zaferi kursağında kalan baş belası Feytullah Hoca’nın Pennsylvania’da hastanelik oldu haberleri yayıldı. Türkiye’nin sıçramalı ilerlemesi, yeni bir hamleyle kalkınması, dünya öncüleri arasında gözde yerini alması düşmanlarımızı yok edecek, felç edecek en büyük gücümüzdür.

Uşakların toslaması:

Feytullah Hoca son 20 yılda Amerikan Liberal sermaye ve ideolojisine bölgemizde, Müslüman dünyasında ve öncelikle Türkiye’de maşa oldu, uşaklık yaptı ve buna devam etmekteler. Kendisi bu dünyayı terk etti, bıraksa bile o çevresindeki uşaklarla daha uzun zaman bu savaş devam edecektir. Müslüman dünya görüşünden çok uzak olan bu ideoloji, Amerikan global mali sermayesinin çıkarlarına yanıt veriyordu; söz konusu sermaye ise, kapitalist hareketlerin dünya çapında serbestlik kazanmasının önündeki bütün engelleri kaldırma arzusundaydı. Türkiye, Orta Asya Türk Cumhuriyetleri ve daha birçok yerde tosladı. Feytullah Hocayı hastanelik eden veya … bu toslamadır.

Liberalizm tehlikesi:

Globalci liberalizm Türkiye gibi baş eğmeyen ülkelerde devletleri “gece bekçisi” durumuna getirmek istiyor. Ya da Bulgaristan’da olduğu gibi küçülen devletin başlıca ödevini “sınıra tel örgü germe ve Çingenelere AB yardım poşeti dağıtma” düzeyine indirgemeye çalışıyor.

Bugün Başkanlık sistemi oluşturmaya çalışan Türkiye Cumhuriyeti devleti dış güçlerin, onların en istemediği seçeneklerden biridir. Türkiye gibi güçlü bir devletin tek başına, tek merkezden karar alması, onların uykusunu kaçırıcı bir olaydır, tehlikedir. CHP’nin anayasa değişikliğini engellemesi, Bahçeli’nin son demeçlerinde Anayasa’nın 4 maddesinin değiştirilmez ligini ön plana çıkarması ve HDP’nın de bu karmakarışık içinde bulanık suda büyük balık avlama niyetleri, Türkiye halkının menfaatlerine tamamen ters olduğu gibi, emperyalizmin bölgesel ge global çıkarlarına uyularak AK Parti’yi politika dışında bırakma, Türkiye’nin önünü kesme, yerinde tutma ve sürünen bir üçüncü dünya ülkesine dönüştürme sinsi planlarının şakıyarak yansımasıdır.

Yeni liberalizm, globalizm ve yerli uşakları Türkiye’yi dış yamacı güçlere teslim etmek istiyor. “Çok sevdikleri” Türk köylüsünün bacaklarına taş bağlayıp üzerine kuduz köpekler salmak istiyor. Türkiye işçi sınıfını dünyanın en amansız sömürülen emekçi kitlesi haline getirmeye hazır olduklarını gizlemiyorlar. Paranın yani uluslararası kapitalizm ve emperyalizmin paranın dünya çapında hareketlenerek insandan yana olan her şeyi kemirmesine karşı yeni küresel bir örgütlenme gerekiyor. AK Parti Uluslararası Para Fonu (İMF), Dünya Bankası (DB) ve diğer birçok uluslararası para kurumunun eski hükümetlerden kalan borçları ödeyerek bağımlılık defterlerini kapatıyor. Türk Dünyası’na yatırım yapan TİKA ana finansal güç olarak büyüyor. Bu bakıma Türkiye’yi zengin devletlerle yoksul ülkeler arasındaki derin uçuruma iterek bizden kurtulmak isteyenlerin niyet ve planları her gün biraz daha boşa çıkıyor.

Üçüncü Boğaz Köprüsü kurmamıza, Trakya’da Avrupa’nın en büyük Hava Limanı’nı yapmamıza, İstanbul’a 3.Boğaz köprüsü, Boğazın altından 3 katlı tünel yol geçirmemize, bütün Türkiye’ye 300-400 km surat yapan hızlı tren yolları döşememize ve bu arada özellikle Marmara Denizine-yeni bir Kara Denizden-Kanal İstanbulu açmamıza karşı çıkmalarına ana neden güçlü bir Türkiye istememelerinden kaynaklanıyor. Bunlar yalnız kıskançlık değil, bizimle ilgili tüm planlarının suya düşmesi ve Türkiye’nin tanınamayacak bir dev devlet olması tehlikesini önleyememeleridir. Yani Türkiye’yi durdurmaları gerekir çünkü büyük bir dev olmaya doğru hızla ilerliyor. Bu projeler gerçekleşir ise Türkiye’yi kimse tutamaz korkusu tüm Avrupa’yı sarmış durumda.

Bu derin ve geniş bir konudur. AK Parti diğer partilerden farkı, düşünce ve uzak görüşlülük olarak çok ileride olmasıdır. Ayrıca Milletvekillerinden birçoğu donanımlıdır. Kadroları göreve hazırdır. Biz AK Partiyi bu nedenle destekliyoruz ve hepinizi göreve davet ediyoruz. Türkiye hepimizindir onu büyütmek ve güçlendirmek hepimizin borcu ve kaçınılmaz ana ödevimizdir. Daha dev ve daha insancıl, hepimizin daha iyi yaşayacağımız bir Vatan yolu bu yoldur. İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın sloganıyla yola devam etmektedir. Bizlerde bu yolda hayırlı uğurlu olmasını başarıların devamını dileriz. Saygılarımızla,

Rafet ULUTÜRK

BULTÜRK Genel Başkanı

Reklamlar