Nedim BİRİNCİ

Tarih: 29 Nisan 2017

Konu:   70 yıldan sonra Bulgaristan’da faşistler yeniden iktidar oldu.

   Bir anti-faşist cephede toplanma zamanı geldi.

“Denize düşen yılana sarılır” misali, isteyerek mi istemeyerek mi pek bilemedim ama GERB faşistlerin kucağına düştü. Sofya’da Bulgarların Avrupa Vatandaşlığı GERB partisi başkanı Borisov, yeni iktidarın siyasi programını bir faşist blokla imzaladı.  Faşist bloğun adı: “Birleşik Yurtseverler.” Sözleşmeye, GERB adına Boyko Borisov, Tsvetan Tsvetanov ve Tomislav Donçev, faşist güruhtan da üç eş başkan: Valeri Simyonov, Krasimir Karakaçanov ve Volen Siderov imza attı.

 

Bulgar Cumhurbaşkanı Radev hükümeti kurma görevini 22 Mart 2017 seçimlerini kazanan GERB Başkanı Borisov’a verdi. O, 8 yılda 3. hükümeti kuracak.

Birincisini 27 Temmuz 2009’da kurmuş ve 13 Mart 2013’te dağıtmıştı.

İkincisi 7 Kasım 2014’te kuruldu ve 27 Ocak 2017’de dağıttıldı.

Şimdi Üçüncü Borisov hükümeti 4 Mart 2017’de ilan edilecek.

Bulgaristan Bakanlar kurulunda Başbakan, 4 Başbakan Yardımcısı ve 17 bakan olacak.

Basına sızan haberlere göre,  Avrupa Birliği Konseyi’nin aşırı uç, ırkçı-faşist partiler olarak nitelendirdiği, “Ataka”, VMRO – İç Makedon Devrim Örgütü ve “Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Cephe” (NFSB) atlarıyla tescil edilmiş ve 2017 erken genel seçimlerinden önce “Yurtsever Cephe” oluşturan ve siyasi sahneye “Birleşik Yurtseverler” adıyla çıkan bu üç başlı siyasi güç, kabineden 2 Başbakan Yardımcılığı ve 7 bakanlık istiyor. Halkın gözünde pek nüfusu olmayan bu güçler erken seçime ayrı ayrı girselerdi hiç biri % 4 barajı aşıp mecliste tek sandalye kapamazdı. Birlikten güç doğdu. Aşırı sol ve sağ ırkçıların birleşmesinden % 9 oy çıktı. Üçüncü siyasi güç oldular.

 

Onların ideolojisi, siyasi yaklaşımı ve stratejilerinde şu esaslar yer aldı:

Bir, Hak ve Özgürlükler Partisi’ni (DPS) yıpratıp, siyaset dışına atmak ve kapatmak; Müslüman Türkleri siyasetten uzak tutmak; Türkleri ötekileştirerek devletten söküp atmak; Türkiye ile Bulgaristan arasındaki dostane ilişkileri bozmak; Gerginlik kışkırtmak; Düşmanlık telkin etmek; Gelişmeleri çarpıtmak; Türkiye’nin Avrupa Birliğine girmesini ellerinden geldiğince engellemek; T.C.’de yaşayan soydaşlarımızı vatandaşlıktan atmak; Oy kullanma haklarına engeller yaratmak; Bulgaristan’a girip çıkmalarını vizeye bağlamak vb.

Faşist güçler bu seçimlerde çok örgütlü hareket ettiler. Birbirlerinden güç aldılar.

Otobüslerle oy kullanmaya gelen soydaşlarımızı dövmeye bile birlikte gittiler.

 

İki, Bulgaristan Türklerini büyük bir parçalanmaya itmekti. “DOST” partisini hem mağdur hem de çok tehlikeli bir ejderha olarak gösterip DPS’den oy koparmasına yol açmak ve sonra da meclis kapısında bırakmaktı. Devleti de kullanarak başarılı oldular.

100 bin oy alan “DOST Birliği” koalisyonu gözden düştü. Engellendi. Siyasi yollu kesildi.

 

Üç,  T.C. deki soydaşlarımızın serbest oy kullanmasını engelleyerek onları Bulgaristan gerçekliğinden koparmak. Onlara Bulgaristan’ı unutturmak! T.C.de yaşayan ve sayıları artık 1 milyonu bulan Bulgaristanlı Türklerin kovuldukları topraklardan tamamen koparmak ve Bulgaristan’a geri dönmeyi kendilerine zehir etmek.

 

Dört, pek tabi ki, faşist güçlerin ana hedefinde, bizleri bitirmekle birlikte, ödül olarak iktidara tırmanmak ve politik basamağın en tepesine çıkıp oturmak vardı. Olay buydu. Kimileri yanlış üstüne yanlış yaparken, diğerleri basamak basamak yukarı çıktılar ve iktidara yayılmayı başardılar. İmzalanan stratejik sözleşmelerde, bizimle kavgada artık kendi güçleriyle, “Skat” ve “Alfa” televizyonlarından havlamakla, “Ataka” ve “Balgariya” gazetelerinde küstahlaşmakla yetinmeyip, devlet gücünü de bol bol bize karşı kullanacaklar. İstemediklerini yeni yasalarla yasaklayacaklar. Uygulanması için polis, jandarma ve kopoylarını harekete geçirecekler. Biz sustukça, biz “ne oluyor be” dedikçe bu saldırılar şiddetlendikçe şiddetlenecektir.  Uyanamazsak oyun bitecek. Uyanırsak dava yeniden başlayacak. Hazır olun!

 

İtiraf etmek zorundayız: Temel stratejik hedefler etrafında birleşen 3 faşist parti, 22 Mart 2017 seçimlerinde Bulgaristanlı Müslüman Türklere çok ağır darbe indirdi. Bir defa DPS’nin milletvekili sayısı 38’den 26’ya düştü. “DOST Birliği”  meclise giremedi. Olup biteni elekten bile geçiremedi. Bir bildiri de yayınlayamadı. Sandık başında kendilerine zulüm edilen Türk seçmenler oracıkta unutuldu. Sınırda tartaklananlara “geçmiş olsun” bile denmedi. Oy kullanılan yerlerde hiç biri iyi karşılanmadı. Oy kullanabilme kavgası verildi. Vaat etmek başka, iş görmek başka, hesap vermek gene başka…

 

Onlar kalabalıktılar. Müslüman Türkleri sandıktan soğutma ve uzaklaştırma işinde Cumhurbaşkanı Radev, Geçici hükümetin Başbakanı Gercikov, GERB ve ABV partileri vb ile“Ataka”, VMRO – İç Makedon Devrim Örgütü ve “Bulgaristan’ı Kurtarmak İçin Milli Cephe” (NFSB) partileri uyumlu ve aktifti. 1989’dan beri Bulgaristan’da açık bir saldırganlıkla hareket eden bu kadar kalabalık bir anti-Türk, anti-Müslüman cephesi oluşturulamamıştı.

 

Türklere karşı bu yeni ortaklığın kökleri Çar III. Boris faşist hücrelerine iner.

Derin kökleri olduğuna inanıyoruz. Kuşkusuz Pomakların isimlerinin ve dinlerinin değiştirildiği 1972’de, Türklerin isim, din ve kimlikleri değiştirilerek Bulgarlaştırıldıkları 1984 – 89’da, tüm etniklerin eritildiği yıllarda olduğu gibi, bugün de onları siyasi yaşamdan ötekileştiren Bulgarlar ve onların oğulları ve torunlarıyla yüz yüzeyiz. Kimseye düşmanlığımız yok. Kimseden öz almak da istemiyoruz. Ama adalet yerini bulmalıdır.

 

Yukarıda sıralanan siyasi güçlerin tümü siyaset sahnesinden bir defa çöpe atılmıştı.

Son 27 yılda, Hak ve Özgürlükler Partisi’nin de koltuk değneği olduğu siyasi ortam ve süreçlerle gerici zihniyetin yeniden siyasi ortama çıktığı bir gerçekti. Bu konuda çok yazılar yazdık. Uyarılarda bulunduk. Tuzaklardan vazgeçilmesini istedik. Duyan olmadı…

 

Kendilerini bize düşman ilan eden tarafın 1992’den başlayarak ve 2000 yılından beri dirilip kanatlanarak, güç topladığını ve saldırganlaştığını görüyoruz. Özetlersek, bu güçler bugün hiçbir yerde, asla çekinmeden, bir Nazi sloganı olan “Bulgaristan her şeyin Üstünde” bayrağı dalgalandırıyor. Demokratik Avrupa’nın siyaset korosuna katılmayı başaran bu güçler, kimi defa solo parti söylemeye başladılar. Artık orkestra şefliğine soyunuyorlar. Avrupa Birliği üyeliğimizi, insanlıkla bağdaşmayan sinsi hedeflerine alet etmek, Türk düşmanlığını Avrupa halkları konusu haline getirmeye çalışıyorlar. Sinsi tuzaklarında iğrençlik var…

 

Aslında başımıza gelen yeni bir şey değildir. 1876 Bulgar Nisan Ayaklanmasında, 1877–78 Plevne Savaşında, 1878 Berlin Konferansında vs Ruslardan başka Avrupa’yı da başımıza toplamaya çalışmışlardı. Başarılı oldukları olmuştu. Bulgar korosu, her zaman askeri marşlar söyledi. Askeri törenlerde silahlı kıtaları hep güneye yürüdü. Tankları güneye sürüldü.  Uçakları güney istikametine uçtu. Son dönemde Bulgar “yurtseverliği” adı altında buluşan 24 ayar iğrenç aşırı milliyetçilik, ırkçılık, bu defa AB Konseyinde “faşistler” damgası aldı. Ama bunların “yüzlerine işense yağmur yağıyor” diyorlar. Bu defa da öyle oldu. Brüksel’i istedikleri gibi kullanıyorlar. AB kararlarına aldırdıkları bile yok. Hatta tüm iğrençliklerine AB kılıfı geçiriyorlar.

 

Öte yandan AB’nin sanatta, edebiyatta, siyasette aşırı uçların törpülenmesi kararı var.

Ne yazık ki etnik konularda, azınlık hakları konularında, hak eşitliği hukukunda Brüksel’de alınan kararlar Bulgaristan’da geçmiyor. 22 Mart’ta oy kullanmaya gelen Türk vatandaşların sınırda tartaklanması kesin örnektir. Bu durumda, AB Genel Kurulunun yukarıda sıralanan 3 faşist parti milletvekillerini Brüksel’den kovması, milletvekilliklerine son verilmesi, Bulgar Cumhurbaşkanına özel bir mektup göndererek faşist partilerin III. Borisov hükümetine girmelerine engel olunması gerekirdi. Bu arada faşist propaganda yapan “Skat” ve “Alfa” TV propagandasının yasaklanması zorunludur. Bu da yapılamıyor. Tersi oluyor. Düşmanlık körükleyen yayınlara bir yandan devletten ve öte taraftan da dış kaynaklardan paralar okuyor. Bu ırmağın suyu artabilir, bu hafta faşist güçler, hükümeti denetleme gücünü de ele geçirmişler.

 

DPS partisi bu kötü gidişi tek başına engelleyebilecek durumda değildir.

Başkan Mustafa Karadayı, Sofya meclis kürsüsünden, Bulgaristan’da etnik ayrımcıların, ırkçıların hükümet olduklarını belirtirken, aşırıların katıldığı bir kabineyi asla destekleyemeyiz tezini yeniden vurguladı. Bulgar halkı III Boris zamanında benzer durumu bir defa yaşamıştı.

 

Bulgaristan’da milletvekillerinin sokakta kurşunlanması, yargısız infazlar, tutuklamalar, Yahudi ve Çingenelerin Almanya toplama kamplarına gönderilmesi gibi cinayetlerle akıllarda kalan Gen Lukov yönetimindeki Bulgar faşizmi, daha il günden sert ve ortak tepkilere neden olmuştu. Hatta uluslar arası boyutlar alan bu direnişe Maksim Gorki, Anatole France, Henri Barbusse, Romain Roland, George Duhamel, Paul Luis gibi ünlü yazarlar, Albert Einstein gibi bilim adamları, Daniel Ren ve Karl Maus gibi ünlü gazeteciler, hukukçular, parlamenterler katılmıştı. Yürüyüşler düzenleyerek, faşist Bulgaristan yönetiminin tecridini sağlıyor, komiteler oluşturan halk kitleleri kardeşçe dayanışma örnekleri vermişlerdi.

 

  1. yüzyılda ırkçılara karşı henüz bir anti- faşist cephe oluşturma çağrısında bulunulmadı. Ne ki, Bulgaristan’da faşistlere karşı sesler artık yükselmeye başladı. İlk gösteriler Sofya, Plovdiv ve Varna gibi şehirlerde Lukovculara karşı birkaç ay önce yapıldı. Faşist General Hristo Lukov’un 71. ölüm yıldönümü faşist gençler tarafından nümayişlerle anılırken protesto edildiler. Bulgaristan Milli Birliği (BNS) tarafından örgütlenen bu gösterilerde bir yandan ırkçı sloganlar atılırken, öte yandan Bulgaristan Sosyalist Partisi (BSP) ile Hak ve Özgürlükler hareketi (DPS) yuhalandı. Bu bir demokrasi mücadelesidir. Bu bir demokrat kimlik mücadelesidir.

 

Bulgaristan’da 2017’de kabarmaya başlayan anti-faşist dalga Avrupa Birliği Konseyi’nin bugün artık iktidar ortaklığında buluşan üç ırkçı partiye “faşist” demesinden güç aldı. Bu kavgada demokratik Avrupa bizimle olmalıdır. Özellikle 2017 güzünden başlayarak 9 ay Sofya’da görev yapacak olan AB parlamenterler konseyinin ülkede faşist güçlerin iktidara ortak oldukları bir ortamda, Sofya’da toplanmayı kabul etmeyip uyarılarda bulunması bekleniyor. Bu arada, geçici hükümette AB ilişkileri bakanı olan Denitsa Zlateva’nin III. Borisov hükümetinde yine AB işleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olmayı kabul etmemesi çok anlamlıdır. Bu seçimde GERB partisi Müslüman seçmenden 170 bin olduğu için, Bulgaristan Türeleri’nden birisine III. Borisov hükümetinde hatır için bir bakanlık teklif edilse bile,  asla kabul etmeme çağrısı yapıldı. Bu kadar çekiden sonra faşistlerle yüz yüze bakıp iş göremeyiz.

 

Bu bakıma ilk anti-faşist gösterilerini yapan Bulgaristan sosyalist gençler birliği demokratik kamuoyunda destek buldu. Hak ve Özgürlükler Partisinin meclis kürsüsünde ve özellikle de son meclis seçimleri görüşme ve mitinglerinde konuyu işlerken halkı birlik ve beraberliğe, ırkçılara karşı aynı cephede saf tutmaya çağırması ilgi çekti. Parti, “vatanımızı sevme hakkımıza gölge düşürülemez” sloganı yükseltti.

 

Bu saflarda yer alması gereken, fakat GERB platformu ile aşırı milliyetçi sözde vatanseverlik arasına sıkışan “Dost Birliği” sis çemberini aşamadı. Komünistlerle  ve gizli polisle takıntılı olan bu grubun liderleri, Faşizme Karşı Birleşik Cephe sloganı yükseltecek cesareti bulamadı. Bir TV programında, GERB partisi ile III. Borisov hükümeti kuran faşistlerin faşistliğini yüzlerine vuran Lütfi Mestan ise,  bu davada sorumluluk üstlenebilmek için, önce Bulgaristan Türklerinden özür dilemelidir, çünkü 22 Mart seçimleriyle ilgili kendilerini aldatmıştır.

Halkı, büyük bir yalanla kandıran ve çam deviren Mestan, özür dilemelidir.

O, 100 bin Bulgaristan vatandaşını aldattı. Vatandaşların oyları boşa gitti. Meclis kulislerinde konuşan Mustafa Karadayı, “ Mestan büyük sayıda vatandaşı aldattı. Hak ve Özgürlükler Hareketi’nden ve bu hareketin tüm yerel örgütlerinden özür dilemelidir. DPS olmasaydı onu kim tanırdı! O, son yıllarda DPS’ye oy veren yarım milyon vatandaşımızdan da özür dilemelidir, çünkü o parti iktidarından ve başka imkânlarımızdan faydalanmıştır. O, kırdığı potlar için özür dilemek zorundadır. Gözlerden uzak ne isterse yapmak istediğine göre, önce halkımızdan özür dilesin!” çağrısında bulundu.

Bu sebeple şu anda kabaran ati – faşist dava cephesinde DOST partisinin yer alması konusu tartışmalıdır. 27 yılda 28 defa aldatılan halkımız artık şaibeli olaylara seyirci kalmak istemiyor.

Faşistlerin Bulgar hükümetine girmesi soydaşlarımız için çok can sıkıcıdır. Göçmen dernekleri, son seçimlerde büyük bir yara alan seçmen göçmenlerimiz onun seçim yenilgisiyle ilgili açıklama yapmasını, bildiri yayınlamasını ve verdiği sözlerden hiç birisini yerine getirecek durumda olmadığını itiraf etmesini bekliyor. Ancak böyle bir samimiyet ve ardından gelecek özür, halkla DOST partisi arasına kendiliğinden gerilen duvarı bir yere kadar kaldırabilir. Son hesapta DOST’un eylemleri Müslüman Türkleri bölmüş, zayıf düşürmüş, saldırıya uğramalarına neden olurken, demokratik güçler karşısındaki aşırı milliyetçi cephenin birleşmesine, cumhurbaşkanı, geçici hükümet vb güçleri kendilerinden yana çekebilmelerini ve bugün artık hükümete tırmanmaları gerçeğini doğurmuştur. Faşistlere iktidar yolu açan yanlışların hesabı mutlaka verilmelidir.

Bulgaristan Türkleri Kültür ve Hizmet Derneği (BULTÜRK) gelecek hafta sonu yapacağı konferansta, değişen durumu değerlendirerek, Bulgar faşistlerinin iktidar olmasından demokrasi, insan hakları ve azınlıklar için doğan tehlikeleri halka açık tartışmaya sunacaktır.

70 yıldan sonra Bulgaristan’da faşistler yeniden iktidar oldu.

Hak ve özgürlük davamız nitelik değiştirmek, müttefik aramak, birlik kurmak zorundadır.

Birleşme yolunu seçelim. Bölücülerle işimiz olmaz!

Hepinizi 21. yüzyıla başka bir gözle bakmaya davet ediyoruz.

Zaman birlik olma zamanıdır.

Şimdilik soydaşlarımız arasında bu davanın bayrağını yüksekte tutan tek güç BULTÜRK hareketidir.

Lütfen paylaşınız.

Reklamlar