Avrupalı bir seyyahın 1925′lerde Istanbulda çektiği bir video. Gelin bu video ile 1925′lerin Istanbul’una gidelim. Osmanlı’yı 3 geçe pây-ı taht-ı sabık‘ın yani eski başkentin artık bir diyar-ı esrar olan belki de ancak kubbede sadası bâkî kalan o, nev’i şahsına münhasır “otantik” birazda yorgun, bitkin, harap ve vîran iklimine dalalım.

Bir Garip Istanbul
İmparatorluğun incisi İstanbul son yüzyıldaki bütün felaketlere ragmen 1908 yılına kadar bir ölçüde refah içinde yaşadı. Ancak 1908′de Temmuz ayında başlayan enflasyonun yükselişi dehşetli bir seyir izledi. 1914’ de 3,5 ay içerisinde aylık %50 gibi korkunç seviyelere ulaştı. Yöneticilerin kısır görüşlülüğü ve iş bilmezliği yüzünden bulaşılan “Birinci Dünya Savaşı” ile de Osmanlı artık dönüşü olmayan bir yola girmişti.

1911 den 1922’ye dur durak bilmeksizin devam eden savaşlar döneminde hangi devletlerle savaştığımızın listesi bile bugünkü nesil için şaşırtıcıdır: İtalya, Karadağ, Sırbistan, Bulgaristan, Yunanistan, İngiltere, Fransa, Romanya, Rusya, Ermenistan, Avustralya, Yeni Zelanda, Kanada, Güney Afrika (Listenin eksikliği için sevgili okuyucularımızdan özür dileriz)

1914 yazında İstanbul halkı, pahalılıktan çok şikâyetçi idi. Hâlbuki daha büyük felâket patlamamış, Harb-i Umûmî yani Dünya Savaşı başlamamıştı. Oysa çok değil sadece 8 sene öncesinin İmpataotluk Türkiyesi adeta bir ucuzluk cenneti idi. Karaborsa denen şey bilinmiyordu, sadece ezelî derdimiz olan rüşvet yaygındı.

1914 yazı sonunda şekerin kilosu 17 katına fırladı. Bir bidon gaz (16 kg) fiyatı adeta küçük bir servet değeri kazandı ve yarım altına çıktı. Dolayısıyla İstanbul bile karanlıklara gömüldü. Tekrar mum devrine dönen şehir, zamanla mum da bulamadı. Çıra, onu bulamayınca ağaç yakarak aydınlanmaya başladı. Vaktiyle Pâytaht-ı Cihan denen belde, mağara devri şartlarına dönmüştü. İttihâd ve Terakkî’nin organı gazete ise bu durumu şöyle yazıyordu: ”Gecelerinizin karanlık geçtiğine üzülmeyiniz. Yakında zaferin ışıklarıyla bütün Osmanlı dünyası aydınlanacaktır!”.

Cihan savaşından Türkiye ordusu, maliyesi, insanı, köyü ve şehri iflâs etmiş durumda çıktı (1918). Ekonomik çöküntünün bir sebebi de , halkın varlığına devletçe el konulmasıydı. Zira savaşın başında 1914′te Enver Paşa seferberlik ilan ettirmiş, tüccarın mağazalarına, dükkânlarına girilerek Ordunun hiçbir işine yaramayacağı aşikâr olan havyar ve bebek patiğine kadar her şeye el konmuştu.

24.3.1917 kararnamesiyle, artık her yönden tükenmiş olan İstanbul halkına kişi başı karne ile kilosu 20 kuruştan ayda 150 gram şeker ve kilosu 10 kuruştan 300 gram kuru fasulye veriliyordu. Osmanlı ticareti, tarımı, madenleri, sanayi-i mahvoldu. Ama hepsinden vahîmi, o kadar yüz senelik devlete mutlak güven, temelinden sarsıldı..

Reklamlar